TÖVBE NEDİR?

RAHMAN VE RAHİM OLAN ALLAH’IN ADIYLA
 
Ayet içerisinde geçen ve ayetin anasını oluşturan tövbe kelimesi üzerinde biraz durmak istiyorum. Tövbe kişilerin cehalet sonucu bilmeden işledikleri suçlardan dolayı pişman olarak bir daha o yanlışlığı kasıtlı olarak yapmadan dönüş ve değişim demektir. Yoksa dil ile yapılan yanlışlığı söyleyip tekrar aynı yanlışlıkta ısrar ederek hayata devam etmek tövbe değildir.

İnsanlar  kendilerine ergenlik döneminden bunaklık ve ölüm dönemine kadar geçen süreç içerisinde sın-anmaktadırlar. Belki denenmenin başlangıcında insanlar Allah yolunda yürüyerek dosdoğru bir yol tutturarak ölüme kadar bu istikameti tuttururlar. 

Belki de insanlar ölüm anına kadar yanlış yolda giderek gittikleri yolun yanlışlığının farkına vararak iman edebilirler. Ama şu bir gerçek ki ölümün geleceğinin farkına varıp da tövbe etmek Allah katında asla geçerli bir mazeret değildir. Ancak ölüm gelmeden tövbe edip de kalpten yönelenler olmuşsa ve imanını hayra dönüştürecek fırsat da bulamamışsa Allah katında yine tövbesi kabul görecektir.

4/17- Allah’ın (kabulünü) üzerine aldığı tevbe, ancak cehalet nedeniyle kötülük yapanların, sonra hemencecik tevbe edenlerin(kidir). İşte Allah, böylelerinin tevbelerini kabul eder. Allah, bilendir, hüküm ve hikmet sahibi olandır.

4/18- Tevbe; ne, kötülükleri yapıp-edip de onlardan birine ölüm çatınca: “Ben şimdi gerçekten tevbe ettim” diyenler, ne de kafir olarak ölenler için değil. Böyleleri için acı bir azap hazırlamışızdır.

Görüldüğü üzere,  ölüm anındaki yapılan tövbe asla Allah katında kabul görmeyecektir. Yani insanlar günahlar içerisinde yuvarlanarak son anda onların kelimeyi şahadet getirmeleri asla onları kurtarmadığı gibi, Allah da onların yaptıkları yanlışlardan dolayı onlara düzelme fırsatı da vermeyecektir. İşte firavun ben de Musa’nın ilahına ölüm anında iman ettim dedi ama Allah bunu kabul etmedi.

10/90- Biz, İsrailoğulları’nı denizden geçirdik; Firavun ve askerleri azgınlıkla ve düşmanlıkla peşlerine düştü. Sular onu boğacak düzeye erişince (Firavun): “İsrailoğulları’nın kendisine inandığı (İlah’tan) başka İlah olmadığına inandım ve ben de Müslümanlardanım” dedi.

10/91- Şimdi, öyle mi? Oysa sen önceleri isyan etmiştin ve bozgunculuk çıkaranlardandın.

10/92- Bugün ise, senden sonrakilere bir ayet (tarihi bir belge, ibret) olman için seni yalnızca bedeninle kurtaracağız (herkese cesedini göstereceğiz). Gerçekten insanlardan çoğu, Bizim ayetlerimizden habersizdirler.

Ölüm anında yapılan tövbe kabul değildir. Zaten günah ve kötülüklerde ısrar edenler kendi sonlarını kendileri hazırlamaktadırlar. Helak olmanın anlamı da bu olmalıdır.

Helak; İnkar edenlerin günahlarında ısrar ederek geriye dönüşü olmayan bir yolda yürüyerek cehennem azabını hak edenler için kuran bu ifadeyi kullanmıştır. Ama Müslüman olanlar günahta ısrar etmezler. Ve hemen tövbe ederler.

3/135- Ve ‘çirkin bir hayasızlık’ işledikleri ya da nefislerine zulmettikleri zaman, Allah’ı hatırlayıp hemen günahlarından dolayı bağışlanma isteyenlerdir. Allah’tan başka günahları bağışlayan kimdir? Bir de onlar yaptıkları (kötü şeylerde) bile bile ısrar etmeyenlerdir.

Bir taraftan Allah’ın insanlara dünya hayatında özel bir müdahalesi yoktur. Bir taraftan da Allah günahta ısrar etmeyenleri bağışlar diyorsunuz diye bir eleştiri gelebilir. Evet Allah kimseyi dünya hayatında ne saptırır ne de bağışlar. 

Ne de hiç kimseye zulüm yapar. Ancak Allah dünya hayatında insanlara aklını takvasını fıskını  vererek, önüne de hem takva yolunda, hem de fısk yolunda yürüyebilecek malzemeleri de vererek insanları özgür iradeleriyle kendilerine ayrılmış bir zaman dilimi içerisinde onları imtihana tutmaktadır.

Sapan insanlara saptıkca, sapma yollarını açtığı gibi hidayete eren insanlara da güzellikleri yaşadıkça onlara da rabbani yolları açmaktadır. İnsanların kendi istekleri  yönünde  ya cehenneme ya da cennete ulaştırmaktadır.Allah elbette  insanları ve kainatı yaratandır. Sapmayı da bağışlamayı da o yaratmıştır. Sapan insanlar onun sapış yoluna gidebilecek malzemelerle sapmaktadırlar. Nitekim bedir savaşı sonucunda Müslümanların galibiyetindeki kibir ve gururunu şu ayetle yenmektedir.

8/17- Onları siz öldürmediniz, ama onları Allah öldürdü; attığın zaman sen atmadın, ama Allah attı. Mü’minleri Kendinden güzel bir imtihanla imtihan etmek için (yaptı.) Şüphesiz Allah, işitendir, bilendir.

Allah Kuran’da böyle bir anlatım sanatı kullanmıştır. Ne zaman Allah Müslüman  olanlar ile kafirler çarpışırken Allah eline silah aldı veya ok aldı da kafirler üzerine attı olarak anlamak doğru değildir. Bu anlatış tamamen Kuran’ı ifadeyle müteşabih, edebi sanatlara göre de mecazi bir anlatım şeklidir. Mecazi anlatım az bir söz ile çok şeyler anlatma sanatıdır. Adamın burnu havada dediğin zaman onunla ilgili bir çok kelimeleri iki üç kelime ile izah edilmektedir.
 
 
85/11- Şüphesiz iman edip salih amellerde bulunanlara gelince; onlar için altından ırmaklar akan cennetler vardır. İşte büyük ‘kurtuluş ve mutluluk’ budur.

Kuran’da  genelde iman eden kelimesinin arkasından Salih amel kelimeleri gelmektedir. Çünkü kuru kuruya iman olmaz. Bir kişi neye inanmışsa o yolda inandığı şeyle ilgili aktivitelerini hayatına koymadıkça bir anlam taşımaz. Kuran‘da iman eden kelimesi geçtiğinde arkasından gelen Salih amel bu inancına uygun yaşamı beraberinde getirmelidir. Nitekim ayette şöyle buyrulmaktadır.

29/2- İnsanlar, (sadece) “İman ettik” diyerek, sınanmadan bırakılacaklarını mı sandılar?

Allah insanları, savaşla kadınla kardeşle barışla anayla babayla daha bir çok yöntemlerle denemekte, gerçekten bulunmuş olduğu her ne şartta olursa olsunlar Allah’ın emirleri yerine getirilip getirilmediği gözetlenmektedir.

3/13- Karşı karşıya gelen iki toplulukta, sizin için andolsun bir ayet (ibret) vardır. Bir topluluk, Allah yolunda çarpışıyordu, diğeri ise kafirdi ki göz görmesiyle karşılarındakini kendilerinin iki katı görüyorlardı. İşte Allah, dilediğini yardımıyla destekler. Şüphesiz bunda, basiret sahipleri için gerçekten bir ibret vardır.

3/14- Kadınlara, oğullara, kantar kantar yığılmış altın ve gümüşe, salma güzel atlara, hayvanlara ve ekinlere duyulan tutkulu şehvet insanlara ‘süslü ve çekici’ kılındı. Bunlar, dünya hayatının metaıdır. Asıl varılacak güzel yer Allah Katında olandır.

3/15- De ki: “Size bundan daha hayırlısını bildireyim mi? Korkup sakınanlar için Rablerinin Katında, içinde temelli kalacakları, altından ırmaklar akan cennetler, tertemiz eşler ve Allah’ın rızası vardır. Allah, kulları hakkıyla görendir.”
 
5/94- Ey iman edenler, Allah görünmezlikte (gaybte) Kendisi’nden kimin korktuğunu ortaya çıkarmak için ellerinizin ve mızraklarınızın erişeceği avdan bir şeyle andolsun sizi deneyecektir. Artık kim bundan sonra haddi aşarsa, onun için acı bir azap vardır.

Evet; İman etmenin bir bedeli bir denenmesi bir testten geçirilmesi vardır. Dünya hayatında kimin hangi yolu seçip seçmeyeceği belirlenmeden insanlar ölmeyeceklerdir. Ölenler mutlaka ahret alemine ya rabbani yolu ya da gayrı rabbani yolu seçerek intikal ederler. Ya ebedi bir cehennemi hak etmiş olurlar. ya da ebedi cenneti hak etmiş olarak dünyadan ayrılmışlardır. Bazı tefsirlerde anlatıldığı gibi, cehennemde yanıp yanıp cennete girme olayı olmayacaktır.
 
85/12- Doğrusu, Rabbinin ‘zorlu yakalayışı’ şiddetlidir.

Zorlu yakalayış ahret hayatındadır. İnkar edenler, ve zulüm yapanlar, ahret aleminde kendilerine gelecek bir azaba inanmıyorlardı. Ama inanmadıkları o azap kendilerine geliverince şok geçirerek şöyle söyleyecekler.

25/25- Göğün bulutlarla parçalanacağı ve meleklerin bir indirilme ile indirileceği gün;

25/26- İşte o gün, gerçek mülk, Rahman (olan Allah)ındır. İnkar edenler için oldukça zorlu bir gündür.

25/27- O gün, zulmeden, ellerini (hınçla) ısırarak (şöyle) der: “Ah keşke, elçiyle birlikte bir yol edinmiş olsaydım,”

25/28- “Vah yazıklar bana, ne olurdu da filanı dost edinmeseydim.”

O pişmanlıkları ne yazık ki onlara bir yarar sağlamayacaktır. Çünkü dünya hayatında onlara bir uyarıcı gelmiş ve o büyük gün gelmeden önce onlar uyarılmışlardı. Fakat onlar böyle bir günün olacağını zannetmiyorlardı. Ama oldu. işte girin cehenneme denilecek ebedi olarak orada kalacaklardır.
 
85/13- Çünkü O, ilkin var eden, (sonra dirilterek) döndürecek olandır.

Nebi zaten haber getiren demektir. Peygamberlerin en önemli vasıflarından birisi, ahret aleminde insanlar yeniden diriltilip, hesaba çekileceğinin haberini   Allah’tan o bilgiyi alarak ,vermesidir.

85/14- O, çok bağışlayandır, çok sevendir.

Allah bir annenin çocuğuna olan merhametinden  çok insanlara merhamet edendir. Eğer Allah bağışlanmayı yaratmamış olsaydı, insanlardan kurtulan olmazdı. İnsanların son nefesine kadar Allah onların değişmelerini ve doğru bir istikamet tutturmalarını sabır ve tahammülle beklemektedir. 

Allah’tan daha çok merhametli olan kimdir. Bağışlamayı sakın ola ki, ahret aleminde olacak olarak algılanmasın. Bağışlama dünya hayatında yapılan yanlışlıktan dönerek doğru istikamete gelmek demektir. Ahret aleminde kesinlikle söz değişikliğe uğratılmayacaktır.

50/28- (Allah buyurur:) “Benim Huzurumda çekişip-durmayın. Ben size daha önce ‘kesin bir uyarı’ göndermiştim.”

50/29- “Huzurumda söz değişikliğe uğratılmaz ve Ben kullara zulmedici değilim.”

50/30- O gün cehenneme diyeceğiz: “Doldun mu?” O da: “Daha fazlası var mı?” diyecek.

Sapma da bağışlama da hidayete gelme de dünya hayatındadır. Ölümle her şey sona eriyor. Ahret aleminde insanlar ellerine aldıkları dünyadaki karnelerinde sınıfta kalıp kalmadığı hangi derecelerle  orada sıraya alındığı kayıtlıdır. Her şey Onunla  sonuç bulacak.
 
85/15- Arşın sahibidir; Mecid (pek Yüce)dir.

Yaratılmış olan kainatta ne varsa onundur.  O yücedir. Ondan başka hamda layık olan yoktur. O her şeyi kendi tasarrufu altına almıştır. Yere gireni yerden çıkanı kuru ve yaş hepsini en ince ayrıntılarıyla bilendir. Hatta insanların kalplerinden yapmak isteyip de yapamadıklarından bile haberdardır. Ondan da hesaba çekileceklerdir.

2/284- Göklerde ve yerde ne varsa Allah’ındır. İçinizdekini açığa vursanız da, gizleseniz de, Allah sizi onunla sorguya çeker. Sonra dilediğini bağışlar, dilediğini azaplandırır. Allah, herşeye güç yetirendir.
 
85/16- Her dilediğini yapıp-gerçekleştirendir.

O her şeyi dilediği gibi yapan ve yaptıklarından dolayı kimseye hesap vermeyendir.

85/17- Orduların haberi sana geldi mi?

Dünya  üzerinde mal ve mülk verilmiş  sure içerisinde iki kavimden söz etmektedir.

85/18- Firavun ve Semud (ordularının)?

Bunlardan birisi  Firavun ve orduları, diğeri ise semud kavmi ve ordulardır.

85/19- Hayır; inkar edenler, (kesintisiz) bir yalanlama içindedirler.

Bu iki kavmin bu  kıssada örnek olarak verip yaptıkları zulüm ve işkencelere değinip geçmektedir.

85/20- Allah ise, onları arkalarından sarıp-kuşatmıştır.

Ama İnsanlar Allah’ın kendilerine verdiği mal ve mülkü Allah’a şükür vesilesi olmaktan öte, inkar ve zulüm haline dönüştürmelerini anlatmakta ve yaptıklarının hesabını mutlaka ödeyeceklerine işaret etmektedir.

85/21- Hayır; o (Kitap), ‘şerefli-üstün’ olan bir Kur’an’dır;

Evet  O kuran bilenler için dünya hayatında İnsanlar için bir hayat iksiridir. Hayatı  kullanma kılavuzudur. Meşaledir. Işıktır. Yol göstericidir. Rehberdir. Onsuz hayat ruhsuz bir beden gibidir.

85/22- Levh-i Mahfuz’dadır. 

O hem evrenin yasalarında hem de Allah katında bilinmekte ve gizlenmektedir. saklanmaktadır. Allah’ın  güçlü askerleriyle muhafaza altına alınmıştır.

Doğrularım Allah’a Yanlışlarım ise bana aittir.

ALİ RIZA BORAZAN
MERSİN ANAMUR

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

This site is protected by reCAPTCHA and the Google Privacy Policy and Terms of Service apply.