26 – ŞUARA SURESİ TEFSİRİ

ŞUARA SURESİ
Rahman ve Rahim Olan Allah’ın Adıyla
Şuara suresi Kur’an sıralamasına göre yirmi altı, nüzul sırasına göre de kırk yedinci sure olup, iki yüz yirmi yedi ayetten ibarettir. Mekke’de nazil olmuştur.
26/1. Ta, Sin, Mim.
Allah bütün insanlar düşünsün aklını kullansın diye bazı bilinen şeylerden yola çıkarak bilinmeyenleri izah etmektedir. Yani ayet şunu demek istemektedir: Bazılarının söylediği gibi bu harfler anlamı bilinmeyen ruhu mukatta olan harfler değil, Ey insanlar bu Kur’an bu örneği verilen harflerden meydana gelmiştir. Mesajını insanların bilmediği birçok şeyleri birçok konuları Kur’an kendi sistemi içerisinde hiçbir çelişki ve tutarsızlık arz etmeden açıklığa kavuşturmaktadır.
26/2. Bunlar, apaçık olan Kitabın ayetleridir.
2/97. De ki: ‘Cibril’e kim düşman ise, (bilsin ki) gerçekten onu (Kitabı), Allah’ın izniyle kendinden öncekileri doğrulayıcı ve mü’minler için hidayet ve müjde verici olarak senin kalbine indiren O’dur.
2/98. Her kim Allah’a, meleklerine, elçilerine, Cibril’e ve Mikail’e düşman ise, artık şüphesiz Allah da kafirlerin düşmanıdır.’
Şimdi bu ayette bu harflerin ne olduğu konusunda bilgi verip, Kur’an kendi sistemi içerisinde ayetlerin ne demek istediği konusu hakkında bilgiler vermeye başlamaktadır. Kur’an içerisinde ayet kelimesi beş yüz elli altı yerde geçmektedir. Yine Kur’an ayet kelimelerini farklı iki başlık altında ele alarak izah etmektedir. Ayetlerden birisi indirilmiş olan vahyi bilgiler anlamında olan ayetlerdir. İkincisi de yaratılmış olan kevni ayetlerdir. Yine Kur’an bu iki farklı ayeti, iki büyük melek başlığı altında ele alarak açıklamaktadır. Bazılarının söylediği gibi dört büyük melek değil iki
büyük melek vardır. Çünkü Kur’an sistemli olarak her şeyi ikişerli bir kitap olarak ele alarak anlatmaktadır. Bunlardan birincisi Cibril’dir. Cibril, Allah’ın nebilere ve evrende yaratılmış olan bütün varlıklara bilgi kodlama peygamberlere de bilgi aktarma olayına Cibril anlamı yüklemiştir.
Diğeri ise evrende yaratılmış olan büyük meleklerden olan Mikail’dir. Bu Allah’ın evreni yaratma olayının adıdır. Bir başka ifadeyle evrende yaratılmış olan canlı varlıklardan tutun da, bitkilerden hayvanlardan insanlarından her ne varsa bu kapsama girdiği gibi, göklerde ve yerde yaratılmış olan yıldızlar ay güneş dağlar ovalar da bu kapsama girmektedir. Şimdi söylemiş olduğumuz iki büyük meleğin ne olup olmadığını ayetlerden örnek vermeye çalışalım.
2/97. De ki: ‘Cibril’e kim düşman ise, (bilsin ki) gerçekten onu (Kitabı), Allah’ın izniyle kendinden öncekileri doğrulayıcı ve müminler için hidayet ve müjde verici olarak senin kalbine indiren O’dur.
2/98. Her kim Allah’a, meleklerine, elçilerine, Cibril’e ve Mikail’e düşman ise, artık şüphesiz Allah da kâfirlerin düşmanıdır.’
Vermiş olduğum Bakara suresinde doksan yedi ve doksan sekizinci ayetler, birisi yaratılmış evren ve evrende var olan zerreden küreye kadar ne kadar varlık varsa hepsi Mikail meleğini temsil etmektedir. Bir başka ifadeyle insanların diliyle doğadır. Bir başka ifadeyle kâinat ve kâinat yasalarıdır. Yine bir başka ifadeyle görülen ve görülmeyen meleklerdir. Kur’an bu ayetleri gökler ve yer diye yaratılmış olan kevni ayetleri insanlara adres olarak göstermektedir. Şimdi o ayetleri nakledip, onlar hakkında düşünen aklını kullanan insanlara şu ayetlerle örnek vermektedir.
67/3. O, biri diğeriyle ‘tam bir uyum’ (mutabakat) içinde yedi gök yaratmış olandır. Rahman (olan Allah)ın yaratmasında hiç bir ‘çelişki ve uygunsuzluk’ (tefavüt) göremezsin. İşte gözü(nü) çevirip-gezdir; herhangi bir çatlaklık (bozukluk ve çarpıklık) görüyor musun?
67/4. Sonra gözünü iki kere daha çevirip-gezdir; o göz (uyumsuzluk bulmaktan) umudunu kesmiş bir halde bitkin olarak sana dönecektir.
Allah’ın insanlar içinden seçmiş odluğu nebilere bilgi aktarma olayı ile insanların dışında yaratılmış olan meleklere bilgi kodlama olayına Cibril ifadesi kullanmaktadır. Allah’ın insanlar içerisinden seçmiş olduğu
278 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
nebilerin kalbine aracı olmadan direk ilka ve ilham yoluyla indirilmektedir. Yaratılmış olan varlıklara bilgi kodlayarak bilgileri, aktarmaktadır. Üzerinde ısrarla durarak dikkatinizi çekmek istiyorum. Allah insanlardan seçmiş olduğu nebi ve resullere bilgi aktarma olayına Cibril, Evrende yaratılmış olan meleklere bilgi kodlama olayına da Cibril ifadesi kullanmaktadır.
Bu da şu anlama gelmektedir. Allah aklını kullanan insanlara bir şeyin doğru olup olmadığını test etmek için iki farklı resulü adres olarak göstermektedir. Birisi meleklerden olan resullerdir. Diğeri ise insanlardan olan resullerdir. Hemen konumuzla ilgili olan ayeti nakledeyim.
22/74. Onlar, Allah’ın kadrini hakkıyla takdir edemediler. Şüphesiz Allah güç sahibidir, azizdir.
Bir bilgisayar düşünün siz ona hangi bilgiyi yüklerseniz o size sizin yüklemiş olduğunuz belginin dışında bilgi veremez. Bu sebeple insanların karşısında iki farklı resul ortaya çıkmaktadır. Birisi meleklerden olan resuldür diğeri ise insanlardan olan resuldür. Her ikisinin ortaya koyduğu veriler arasında hiçbir çelişki ve tutarsızlık yoktur. Çünkü bunların her ikisine de bilgiyi Allah indirmektedir. Yine ısrarla söyleyerek aklını kullanan insanların doğru yolu bulmaması imkânsız olan bir şeydir. Yine bir ayet örneği verelim.
42/51. Kendisiyle Allah’ın konuşması, bir beşer için olacak (şey) değildir; ancak bir vahy ile ya da perde arkasından veya bir elçi gönderip kendi izniyle dilediğine vahyetmesi (durumu) başka. Gerçekten O, yücedir, hüküm ve hikmet sahibidir.
Ayette ifade edildiğine göre, Allah insanlar içinden üç farklı insan tipi ile üç farklı şekilde konuştuğu bilgi olarak verilmektedir. Bu konu Kur’an’ın doğru anlaşılmasında önemli bir mihenk taşını oluşturmaktadır. Bu sebeple üzerinde biraz durmak istiyorum.
A)- Allah insanlarla konuşma şeklinin birinci şıkkı vahiyle konuşma şeklidir. Böyle bir konuşma şeklini Allah sadece insanlar içinden seçmiş olduğu peygamberler ile vahiyle konuşma şeklidir. Bu konuşma biçimini Allah öyle bir yere koymakta ki, Peygamberlere itaati, Allah’a itaat, peygamberlere itaatsizliği Allah’a itaatsizlik olarak nitelendirmektedir. Konuyla ilgili Kur’an’da geçen bazı ayetlerden nakletmeye çalışalım.
22/52. Biz senden önce hiç bir Resul ve Nebi göndermiş olmayalım
Şuara Suresi | 279
ki, o bir dilekte bulunduğu zaman, şeytan, onun dilediğine (bir kuşku veya sapma unsuru) katıp bırakmış olmasın. Ama Allah, şeytanın katıp-bırakmalarını giderir, sonra kendi ayetlerini sağlamlaştırıp-pekiştirir. Allah, gerçekten bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.
Kur’an’da ruh ve düzeltilmiş bir beşer diye sözü edilen sadece peygamberlerdir. Onlar yanıldıkları zaman Allah vahiyle onları düzeltmektedir.
33/36. Allah ve Resûlü, bir işe hükmettiği zaman, mümin bir erkek ve mümin bir kadın için o işte kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Kim Allah’a ve Resul’üne isyan ederse, artık gerçekten o, apaçık bir sapıklıkla sapmıştır.
Bu ayette de Allah ve resulü derken, Bazıları Allah’a itaati Kur’an’a itaat resule itaati de uydurulmuş olan hadislere itaat olarak anlamışlar ve aktarmışlardır. Hayır, öyle değildir. Allah ile insanlar arasında elçi olan resullerdir. Allah’ın vah yettiklerini resul insanlara aktarmakta insanlar da ona iman edip gereğini yerine getirme anlamında ifade edildiğinin bilinmesi gerekir. Çünkü şu ayetler de onu ifade etmektedir.
69/43. Âlemlerin Rabbinden bir indirilmedir.
69/44. Eğer o, bize karşı bazı sözleri uydurup-söylemiş olsaydı.
69/45. Muhakkak onun sağ-elini (bütün güç ve kudretini) çekip-alıverirdik.
6/162. De ki: ‘Şüphesiz benim namazım, ibadetlerim, dirimim ve ölümüm âlemlerin Rabbi olan Allah’ındır.’
Bu ayetlerden sonra hemen bunlara kapak olan ayeti naklederek Allah’ın vahiyle konuşma şeklinin ne anlama geldiğini bitirmiş olalım.
2/97. De ki: ‘Cibril’e kim düşman ise, (bilsin ki) gerçekten onu (Kitabı), Allah’ın izniyle kendinden öncekileri doğrulayıcı ve müminler için hidayet ve müjde verici olarak senin kalbine indiren O’dur.
A)- Allah insanlarla ya vahiyle konuşur. Demek ki, yukarıdan bu tarafa aktarmış olduğum, ayet ve açıklamalardan sonra peygamberlere Allah’ın vahyetme olayına Allah Cibril ifadesi kullanmakta, Cibril’e düşmanlık ise Allah’ın hem Allah’tan peygamberlerle konuşarak vahiy iletme olayını inkârdır. Hem de, meleklere bilgi kodlama olayını inkârdır.
280 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
Şimdi de ikinci tip Allah’ın insanlarla konuşma şekli nasılmış onu anlamaya çalışalım.
B)- Allah insanlarla perde arkasından konuşur. Bu konuşma şekli inkâr edenlerle konuşma şekildir.
Kur’an içerisinde yaklaşık olarak on üç yerde perde kelimesi geçmektedir. Bir tane perde kelimesi ile ilgili ayeti, naklederek perde kelimesine hangi anlamı yüklediğini anlamaya çalışalım.
17/45. Kur’an okuduğun zaman seninle ahirete inanmayanlar arasında görünmez bir perde kıldık.
Ayette de ifade edildiği gibi perde kelimesini Allah’ın göndermiş olduğu peygamberleri kitapları melekleri ahiret hayatını inkâr edenlere Kur’an, müşrik ve kâfir sıfatını yüklemektedir. Allah bu tip insanlarla da şu şekilde konuşmaktadır.
İnkâr edenler Allah’ın göndermiş olduğu peygamberleri ve kitapları yalanlıyorlar ama onlar da dünya hayatında yaşayıp hayat sürdürmektedirler. Fakat onlar melekleri inkâr etseler de, Meleklerin konuşma dilini, çözerek dünya hayatındaki rızıklarını ve teknolojik bilgiyi Allah’ın meleklere kodlamış olduğu bilgilerle öğrenip dünya hayatındaki rızıklarını ve teknolojik bilgileri meleklerin resullüğü kanalı ile öğrenmektedirler. İşte Allah’ın perde arkasından konuşmakta olduğu insan tipleri bunlardır. Kur’an içerisinde bu olay geniş bir yelpazede ele alınmaktadır ama biz sadece ilgili bir ayeti naklederek bu konuyu bitirmiş olalım.
43/33. Eğer insanlar (Allah’a karşı isyanda birleşip) tek bir ümmet olacak olmasaydı, Rahman’ı (Allah’ı) inkâr edenlerin evlerine gümüşten tavanlar ve üzerinde çıkıp-yükselecekleri merdivenler yapardık.
Yine her surenin genelde ilk ayetlerde geçen Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla başlayan ayette, Rahman olan Allah ifadesi dünya hayatında mümin ve kâfir ayırımı yapmadan rızık veren Allah anlamında kullanılmıştır. Hani Allah Furkan suresi son ayette de şöyle diyordu.
25/77. De ki: ‘Duanız olmasaydı Rabbim size değer verir miydi? Fakat siz gerçekten yalanladınız; artık (bunun azabı da) kaçınılmaz olacaktır.
Dua inkâr edenlerin de iman edenlerin de Allah’ın evrende yaratılmış olan rızıkların istek ve arzularının fiili hayatla buluşması anlamındadır.
Şuara Suresi | 281
İşte inkâr edenlerle Allah’ın konuşması ve onların dualarına icabet etmesi bu anlamı taşımaktadır. Şimdi Allah’ın üçüncü konuşma şeklinin nasıl olduğunu anlamaya çalışalım.
C)- Allah insanlarla elçi aracılığı ile konuşur. Bu konuşma şekli Müslüman olanlarla konuşma şeklidir.
Burada en önemli olanı Müslüman olanlarla konuşma şeklidir. Ama ne yazık ki, kendilerine gelen bu nimetin kadrini kıymetini Müslüman olanlar bilememişlerdir. Allah Müslüman olanlara hem melekler resullük yapmaktadır. Hem de insanlardan olan elçiler resullük yapmaktadır.
Bu sebeple eğer Müslüman olan insanlar Allah’ın peygamberlerin hem de meleklerin resullüğü ile konuşma şeklini becerebilirlerse iki farklı dalda bilgi sahibi olmaktadırlar. Birisi pozitif bilimler konusunda bilgi sahibi olarak uzman olmaktadır. Hem, vahyi bilgiler konusunda uzmanlaşmaktadır. Kur’an içerisinde inkâr eden kâfirler dünya hayatına o kadar önem vermektedirler ki, onlar tamamen dünyevileştikleri için genelde meleklerin konuşma dili ile teknoloji konusunda mesafe kat edip hep zengin refah içerisinde yaşamaktadırlar.
43/33. Eğer insanlar (Allah’a karşı isyanda birleşip) tek bir ümmet olacak olmasaydı, Rahman’ı (Allah’ı) inkâr edenlerin evlerine gümüşten tavanlar ve üzerinde çıkıp-yükselecekleri merdivenler yapardık.
9/55. Şu halde onların malları ve çocukları seni imrendirmesin; Allah bunlarla ancak onları dünya hayatında azablandırmak ve canlarının inkâr içindeyken zorlukla çıkmasını ister.
Allah dünya hayatında ister insan inkâr ederek inkârını zulme dönüştürsün. İnsan isterse iman etsin, imanını salih amele dönüştürsün. Asla insanlar üzerinde özel bir müdahalesi yoktur. İnsanların karar verdiği yönde Allah çaba ve gayretinin tam karşılığını vereceğini vaad etmektedir.
11/15. Kim dünya hayatını ve onun çekiciliğini isterse, onlara yapıp ettiklerini onda tastamam öderiz ve onlar bunda hiç bir eksikliğe uğratılmazlar.
Dünya hayatı, inkâr eden ve zulmedenlerle iman eden ve salih amel işleyenlerin bir yarış pistidir. Kim kendi yolunda gerek insanların desteğini,
282 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
gerekse meleklerin konuşma dilini çözüp ve teknoloji konusunda meleklerin desteği ile güç ve kuvvet haline gelmektedirler. Allah bu sebeple Müslüman olanları vahiylerle eğitip nerde nasıl davranacağı konusunda bilgi vermektedir. İkinci olarak meleklerin resullüğü ile bilgi toplayıp, teknolojik olarak mesafe kat etmektedirler. Yani Müslüman olanlar iki farklı resul ile konuşmakladır. Bir taşla iki kuş vurmaktadırlar. Allah Müslüman olan insanların güç toplama kuralı şu ayetlele çerçevesi çizilmektedir.
3/124. Sen müminlere: ‘Rabbinizin size meleklerden indirilmiş üç bin kişiyle yardım-iletmesi size yetmez mi?’ diyordun.
3/125. Evet, eğer sabrederseniz, sakınırsanız ve onlar da aniden üstünüze çullanıverirlerse, Rabbiniz size meleklerden nişanlı beş bin kişiyle yardım ulaştıracaktır.
3/126. Allah bunu (yardımı) size ancak bir müjde olsun ve kalpleriniz bununla tatmin bulsun diye yaptı. ‘Yardım ve zafer’ (Nusret) ancak üstün ve güçlü, hüküm ve hikmet sahibi olan Allah’ın katındandır.
Ayette geçen üç bin beş bin melekle yardım iletme olayını sakın ola ki yanlış anlamayın. Ayette verilmek istenen temel mesaj her insan yaratılışta “Rabbim Allah’tır” deyip söz vermişti. İşte Allah o insanlar toplanıp hak uğruna düşmanla karşı karşıya gelip düşmanla savaş yaparsanız, yaratılışta vermiş olduğu sözden caymayan Müslüman olanlardan size destek ulaştırılacağı mesajı verilmektedir. Dilerseniz bu olayı biraz daha Kur’an içerisinde geçen ayetlerden örnekler vererek genişletmeye çalışalım.
8/42. Hani siz vadinin yakın kenarında, onlar uzak yamacındaydılar; kervan ise sizden daha aşağıdaydı. Eğer sözleşseydiniz, kaçınılmaz olarak sözleşme yeri (veya konusu) hakkında anlaşmazlığa düşerdiniz; ancak Allah, olacağı olan işi gerçekleştirmek için (böyle yaptı). Böylece, helak olacak kişi apaçık bir delilden sonra helak olsun, diri kalacak kişi apaçık bir delilden sonra hayatta kalsın. Şüphesiz Allah, gerçekten işitendir, bilendir.
Enfal suresi kırk ikinci ayet Kur’an içerisinde o kadar geniş bir yelpazede ele alınarak anlatılmaktadır ki, bu konuyu enine boyuna uzunluğuna genişliğine en ince ayrıntılara varıncaya kadar anlatmak istiyorum. Bu sebeple ayette geçen konuları bölüm bölüm naklederek Kur’an ve evren yasalarına uygun olarak açıklamak gerekir.
Şuara Suresi | 283
“Hani siz vadinin yakın kenarında, onlar uzak yamacındaydılar;” Ayette geçen vadinin yakın kenarında olan ayette geçen öznenin Müslüman olanlar olduğu bilinmesi gerekir. Uzak yamacında olan kimseler ise inkâr eden ve zulmeden insanlardır. “kervan ise sizden daha aşağıdaydı” Şimdi bunları ayrı ayrı ayetlerden örnekler vererek açıklamaya çalışalım.
8/7. Hani Allah, iki topluluktan birinin muhakkak sizin olacağını vadetmişti; siz de güçsüz olanın sizin olmasını istiyordunuz. Oysa Allah, sözleriyle hakkın ve inkâr edenlerin arkasını kesmek (kökünü kurutmak) istiyordu.
Ayette zaten Müslüman olanları yerinden yurdundan süren kâfirler, onların mallarını mülklerini gasp edip öldüren inkâr edenlerdir. İnkâr edenler sürekli önde gelen ve zengin olan insanlardan çıktığını Kur’an defalarca üzerine basa basa söylemektedir. Bir ayetle örnek verelim.
17/16. Bir ülkeyi helak etmek istediğimiz zaman, onun ‘varlık ve güç sahibi önde gelenlerine’ emrederiz, böylelikle onda bozgunculuk çıkarırlar. Artık onun üzerine söz hak olur da, onu kökünden darmadağın ederiz.
Şimdi ayetin ikinci bölümünü anlamaya çalışalım. “kervan ise sizden daha aşağıdaydı. Eğer sözleşseydiniz, kaçınılmaz olarak sözleşme yeri (veya konusu) hakkında anlaşmazlığa düşerdiniz;”
Kervan ise Müslüman olan insanlara daha yakın olan mustazaf insanlardır. Peki, bu nasıl bir kervan ki, Müslüman olanlara yakın olmaktadır. İşte Enfal suresi yedinci ayette geçen “siz de güçsüz olanın sizin olmasını istiyordunuz.”
8/7. Hani Allah, iki topluluktan birinin muhakkak sizin olacağını vadetmişti; siz de güçsüz olanın sizin olmasını istiyordunuz. Oysa Allah, sözleriyle hakkın ve inkâr edenlerin arkasını kesmek (kökünü kurutmak) istiyordu.
Demek ki Müslüman olanların güçsüz olan topluluğu istemesinin sebebini Kur’an sebebi bilinen bir olayı daha güzel bir sebebe bağlayarak anlatmaktadır. İşte ayette geçen kervan develerle taşınan ganimet malları değil, korunmaya muhtaç olan mustazaf olan insanlar olduğu görülmektedir. Şimdi tekrar enfal suresi kırk ikinci ayette kaldığımız yerden konuyu işlemeye devam edelim.
284 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
“Ancak Allah, olacağı olan işi gerçekleştirmek için (böyle yaptı).”
Allah hangi işini gerçekleştirmek istiyordu. Onun sebebi de ayette belirtmektedir. Allah Müslüman olanlardan güç ve kuvvet sahibi olup kendi dinini yeryüzünde kendi istediği şekilde vahiyle oturup vahiyle kalkan nebi ve resulü ile Allah zalim olanları korkutmak mazlum olanları zalim olanların elinden korumak için Müslüman olanları iktidar sahibi yapmak istiyordu.
2/143. Böylece biz sizi, insanlara şahid (ve örnek) olmanız için orta (vasat) bir ümmet kıldık; Peygamber de üzerinizde şahid olsun. Senin üzerinde bulunduğun (yönü, Kâbe’yi) kıble yapmamız, elçiye uyanları, topukları üzerinde gerisin geri dönenlerden ayır etmek içindir. Doğrusu (bu,) Allah’ın hidayete ilettiklerinin dışında kalanlar için büyük (bir yük)tür. Allah, imanınızı boşa çıkaracak değildir. Şüphesiz, Allah, insanlara şefkat edendir, esirgeyendir.
Enfal suresi kırk ikinci ayetin son bölümünde Allah dünya hayatındaki bütün insanlara şu mesajı vermektedir: Böylece, helak olacak olan kişi apaçık bir delilden sonra helak olsun. Diri kalacak olan kişiler de apaçık bir delilden sonra hayatta Müslüman olarak kalsın. Şüphesiz Allah, gerçekten işitendir, bilendir.”
Allah Müslüman olanlar son nebi ve resulün etrafında toplanıp güç ve iktidar olurlarsa artık dünya hayatında insanlar kendi din anlayışlarını başka insanların din anlayışı üzerinde zulüm ve işkence aracı olarak kullanmadan özgürce yaşayacak bir ortam hazırlanmış olmaktadır. Yeryüzünde İslam hâkim olursa neler olacak? Şimdi ilgili ayetleri naklederek dünya hayatında insanlık için nelerin, değişeceğin anlatmaya çalışalım.
17/60. Hani biz sana: ‘Muhakkak Rabbin insanları çepeçevre kuşatmıştır’ demiştik. Sana gösterdiğimiz o rüyayı insanları denemek için yaptık, Kur’an’da lanetlenmiş ağacı da. Biz onları korkutuyoruz. Fakat (bu) onlarda büyük bir azgınlıktan başka bir şey arttırmıyor.
Ayette geçen rüya kelimesi gece uyurken görülen düşler değildir. Son nebi ve resulün dünya hayatında bir taraftan açlığından dolayı ölen insanlar, bir taraftan mazlum olan zalimler tarafından zulme uğratılmaktaydılar.
Bir taraftan evsiz barksız olan insanlar sokaklarda kol gezmekte, bir
Şuara Suresi | 285
286 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
taraftan da mazlum olan insanlar, giyecek elbise yiyecek ekmek içecek su bulamıyorlardı. Rabbim Allah’tır deyip doğru yol tutturup yerinden yurdundan sürülüp öldürülmektedirler. İşte bu durum karşısında Onların derdine nasıl deva olurum diye hayal edip düşünüyordu. Allah da Allah’ın resulünün hayal edip düşlediği Müslüman olanların destek vermesiyle güç ve kuvvet haline gelerek istedikleri şeyleri gerçekleştirmiş oldu.
Daha önce de Hazreti İbrahim’in hayal edip düşlemiş olduğu bir rüyası vardı. Dilerseniz onu da burada dileyen insanların öğüt alması için, Kur’an’ın anlattığı şekilde bir ibret belgesi olarak anlatıp, aktarmaya çalışalım.
37/100. “Rabbim, bana Salihlerden (olan bir çocuk) armağan et.”
37/101. Biz de onu halim bir çocukla müjdeledik.
37/102. Böylece (çocuk) yanında koşabilecek çağa erişince (İbrahim ona): “Oğlum” dedi. “Gerçekten ben seni rüyamda boğazlıyorken gördüm. Bir bak, sen ne düşünüyorsun.” (Oğlu İsmail) Dedi ki: “Babacığım, emir olunduğun şeyi yap. İnşallah, beni sabredenlerden bulacaksın.”
37/103. Sonunda ikisi de (Allah’ın emrine ve takdirine) teslim olup (babası, İsmail’i kurban etmek için) onu alnı üzerine yatırdı.
37/104. Biz ona: “Ey İbrahim” diye seslendik.
37/105. “Gerçekten sen, rüyayı doğruladın. Şüphesiz biz, ihsanda bulunanları böyle ödüllendiririz.”
Ayetlerde geçen Hazreti İbrahim’in oğlu, Hazreti İsmail’i kurban etme olayı müteşabih bir anlatım sanatı olarak anlatılmış bir olaydır. Ne Allah, İbrahim’e oğlunu kurban et kes diye emreder. Ne de nebi ve resul olan İbrahim oğlunu kesmek için alnı üzere yatırıp İsmail’in boğazına bıçağı dayar. Ne de oğlu kendisini kesen babasına emir olunduğun şeyi yap diyerek teslim olur. Kur’an bu konuda başka bir olayı anlatarak anlayanlara ders vermektedir.
Öncelikle Kur’an haklı bir gerekçe ve nedene dayanmaksızın adam öldürmeyi yasaklamaktadır.
5/32. Bu nedenle, İsrail oğullarına şunu yazdık: Kim bir nefsi,
bir başka nefse ya da yeryüzündeki bir fesada karşılık olmaksızın (haksız yere) öldürürse, sanki bütün insanları öldürmüş gibi olur. Kim de onu (öldürülmesine engel olarak) diriltirse, bütün insanları diriltmiş gibi olur. Andolsun, elçilerimiz onlara apaçık belgelerle gelmişlerdir. Sonra bunun ardından onlardan birçoğu yeryüzünde ölçüyü taşıranlardır.
Allah Maide suresi otuz ikinci ayette böyle söylemektedir. Peki, Kur’an’da da çelişki ve tutarsızlık olmadığına göre İbrahim peygamberin çocuğu tutup yere yatırarak boynuna bıçağı dayayıp kesme olayı Kur’an’la tezat teşkil etmektedir.
O zaman Saffat suresi, yüzüncü ayetten yüz beşinci ayete kadar geçen ayetler, şu mesaj verildiği anlaşılmalıdır.
Oğlum bak sen “Rabbim Allah’tır” deyip doğru bir yol tutturacak olursan, insanlık tarihinin başlangıcından bu tarafa süre gelen bir sünnet olarak inkâr edenler seni öldürecekler. Allah da seni katına yükseltip ebedi cennetinde ağırlayacaktır. Eğer sen inkâr edenlerin baskı ve zorlaması ile inkâr edenlerin dinine girersen onlar fitneye sokup dünya hayatında bir müddet yaşasan bile, onlar seni ebedi olarak cehenneme girmek için hazırlayacak ve ebedi olarak azap çekeceksin. Sen bu iki tercihten birini seç deyince babası İsmail de babası İbrahim’e şu cevabı vermektedir.
37/102. Böylece (çocuk) yanında koşabilecek çağa erişince (İbrahim ona): “Oğlum” dedi. “Gerçekten ben seni rüyamda boğazlıyorken gördüm. Bir bak, sen ne düşünüyorsun.” (Oğlu İsmail) Dedi ki: “Babacığım, emir olunduğun şeyi yap. İnşallah, beni sabredenlerden bulacaksın.”
İsmail de, ben gökleri ve yeri yaratan rabbime teslim oldum. Müslüman olarak yaşayıp Müslüman olarak ölmek istiyorum. Dedi tıpkı Firavun’un büyücülerinin söylediği gibidir.
Nitekim Hazreti Meryem’in annesi de kızı için aynen şu sözü söylemişti.
3/35. Hani İmran’ın karısı: ‘Rabbim, karnımda olanı, ‘her türlü bağımlılıktan özgürlüğe kavuşturulmuş olarak’ Sana adadım, benden kabul et. Şüphesiz işiten bilen Sensin Sen’ demişti.
Şuara Suresi | 287
288 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
Meryem’in annesinin çocuğunu Allah’a adaması demek Allah uğruna onu feda etmesi demektir. Hazreti İbrahim’in Allah için oğlunu kurban etmesi demek de aynı anlamı taşımaktadır. Bütün Müslüman olanların yaşamını ve ölümünü belirleyen Allah’tır.
6/162. De ki: ‘Şüphesiz benim namazım, ibadetlerim, dirimim ve ölümüm âlemlerin Rabbi olan Allah’ındır.’
İşte Kur’an’da geçen İbrahim peygamberin oğlunu kurban etme kıssası böyle edebiyat dilinde mecaz Kur’an dilinde müteşabih olarak anlatılmaktadır.
17/45. Kur’an okuduğun zaman seninle ahirete inanmayanlar arasında görünmez bir perde kıldık.
İnkâr eden müşrikler Allah’ın gönderdiği kitapları peygamberleri melekleri ahiret hayatını kabul etmedikleri halde eşyanın dilini çözüp müsbet bilimlerde mesafe katetmeleri hep Allah’ın eşyaya kodlamış olduğu bilgilerle gerçekleştirmektedirler.
2/32. Dediler ki: ‘Sen yücesin, bize öğrettiğinden başka bizim hiçbir bilgimiz yok. Gerçekten sen, her şeyi bilen, hüküm ve hikmet sahibi olansın.’
İşte evrende yaratılmış olan varlıklara Allah’ın kodlamış olduğu bilgiler kendi aralarında çelişki oluşturmuyorsa indirilmiş olan vahyi bilgiler arasında da çelişki yoktur.
4/82. Onlar hâlâ Kur’an’ı iyice düşünmüyorlar mı? Eğer o, Allah’tan başkasının katından olsaydı, kuşkusuz içinde birçok aykırılıklar (çelişkiler, ihtilaflar) bulacaklardı.
Kur’an yaratılmış olan kevni ayetlerle, indirilmiş olan vahyi bilgiler arasında hiçbir çelişki ve tutarsızlık olmadığını şu ayetle ortaya konmaktadır.
30/30. Öyleyse sen yüzünü Allah’ı birleyen (bir hanif) olarak dine, Allah’ın o fıtratına çevir ki insanları bunun üzerine yaratmıştır. Allah’ın yaratışı için hiç bir değiştirme yoktur. İşte dimdik ayakta duran din (budur). Ancak insanların çoğu bilmezler.
Yaratılmış olan bütün varlıkları Kur’an, temel olarak iki kısma ayırmaktadır. Bunlardan birisi meleklerdir. Meleklerde ne akıl ne irade ne de
Şuara Suresi | 289
seçenek vardır. Meleklere Allah bilgiyi kodlamakta, bir başka ifadeyle onların her birine vahyediyor. Kendilerine kodlanan bilgilerle seyrini düzenleyerek secdelerini hem Allah’a hem de insanlara yapmaktadırlar. O zaman Allah hem insanlara hem de meleklere vah yettiğine göre, insanlardan büyük çoğunluğu doğru yoldan sapmaktadır. Bunun sebebi nedir? Sorusunun cevabını Allah şöyle vermektedir.
33/72. Gerçek şu ki, biz emanetleri göklere, yere ve dağlara sunduk da onlar bunu yüklenmekten kaçındılar ve ondan korkuya kapıldılar; onu insan yüklendi. Çünkü o, çok zalim, çok cahildir.
Ayette ifade edildiğine göre Allah evrende yaratılmış olan varlıkları temel olarak iki kısma ayırmaktadır. Bunlardan birincisi emanet ve sorumluluk yüklenmemiş olan varlıklardır. Kur’an bunlara melek sıfatı yükleyerek isimlendirmektedir. İkincisi ise emanet ve sorumluluk yüklenen varlıklardır. Kur’an bu varlıklara insan demektedir. Yani her aklı başında olan insan, attığı her adımın konuştuğu her sözün yaptığı her davranışın hesabını bir gün gelip Allah’a verecektir.
41/11. Sonra, duman halinde olan göğe yöneldi; böylece ona ve yere dedi ki: ‘İsteyerek veya istemeyerek gelin.’ İkisi de: ‘İsteyerek (İtaat ederek) geldik’ dediler.
Kur’an’da geçen başka bir ayette de melekler hakkında şöyle söylemektedir.
59/21. Şayet biz bu Kur’an’ı bir dağın üzerine indirmiş olsaydık, andolsun onu Allah korkusundan saygı ile baş eğmiş, parça parça olmuş görürdün. İşte Biz, belki düşünürler diye, insanlara böyle örnekler veririz.
Şimdi vermiş olduğum ayetler ve akaçlamadan sonra, Şuara suresi ikinci ayette geçen şu ifadeyi nasıl anlamamız gerekir? Gerçekten Kur’an apaçık bir kitap mıdır? Şimdi onun üzerinde durmaya çalışalım.
26/2. Bunlar, apaçık olan Kitabın ayetleridir.
Eğer bu Kur’an apaçık bir kitap ise hem arapça bilenler, hem Kur’an için anlama çabası içerisinde olanlar neden Kur’an’da geçen bazı ayetler konusunda ihtilafa düşüp, ayetleri anlama konusunda beraberliği sağlayamıyorlar? İşte ayette geçen “Bu Kur’an apaçık bir kitaptır” ayetlerini doğru anlayabilirsek bu Kur’an anlaşılmaya başlanacaktır kanaatindeyim.
3/7. Sana Kitabı indiren O’dur. O’ndan, Kitabın anası (temeli) olan bir kısım ayetler muhkem’dir; diğerleri ise müteşabihtir. Kalplerinde bir kayma olanlar, fitne çıkarmak ve olmadık yorumlarını yapmak için ondan müteşabih olanına uyarlar. Oysa onun tevilini Allah’tan başkası bilmez. İlimde derinleşenler ise: ‘Biz ona inandık, tümü Rabbimizin katındandır’ derler. Temiz akıl sahiplerinden başkası öğüt alıp-düşünmez.
Ayette gördüğünüz gibi muhkem anlatım ve müteşabih anlatım sanatı bulunmaktadır. Bu ifade edebi sanatlarda gerçek anlatım ve mecaz anlatım olarak ifade edilerek anlatılmaktadır. Gerçek anlatım; bir deyimin veya bir kelimenin kendi anlamı dışında farklı anlamlara gelmeyen anlatım şeklidir. Yani kelime veya cümle nasıl söylenmiş ise öyle anlaşılır. Ama mecaz anlatım deyince bir kelime veya bir deyimin kendi anlamı dışında farklı anlamlara gelmektedir. Bunlardan örnekler vermeye gerek olmadığı kanaatindeyim. Çünkü edebiyat dilini bilen herkes bu deyim ve kelimelerin ne anlama geldiğini bilmektedir.
Kur’an bu anlatım şekline, kendisi muhkem ve müteşabih anlamı yüklemektedir.
Muhkem anlatımlarda farklı anlayışlar ortaya çıkmaz. Ayette geçen kelimeler olduğu gibi anlaşılır. Ama müteşabih olan ayetlere gelince kendi anlamı dışında farklı anlamlara gelebilmektedir. İşte Kur’an içerisinde geçen Müteşabih ayetleri doğru anlamak için, konu ve Kur’an bütünlüğü içerisinde benzeşen ayetlerle bağ kurarak ayetin ne demek istediği ancak anlaşılabilmektedir. Onu da doğru anlamak için o konuda uzman olmak gerekir. İşte Kur’an’da Müteşabih ayetlerden örnekler vererek Kur’an apaçık bir kitap mıdır? Yoksa Kur’an’da geçen ayetlerin bir kısmı uzman olan insan tarafından mı anlaşılır? Onu yakalamaya çalışalım.
4/157. Ve: ‘Biz, Allah’ın Resulü Meryem oğlu Mesih İsa’yı gerçekten öldürdük’ demeleri nedeniyle de (onlara böyle bir ceza verdik.) Oysa onu öldürmediler ve onu asmadılar. Ama onlara benzeri gösterildi. Gerçekten onun hakkında anlaşmazlığa düşenler, kesin bir şüphe içindedirler. Onların zanna uymaktan başka buna ilişkin hiç bir bilgileri yoktur. Onu kesin olarak öldürmediler.
Demiştik ki, Kur’an içerisinde geçen müteşabih ayetlerin ne demek
290 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
istediğini anlayabilmek için Kur’an’da geçen benzeşen ayetlerle bağ kurularak ayetin ne demek istediği ancak anlaşılabilir. Müteşabih olan bir ayetin doğru anlama kuralını Kur’an kendi sistemi içerisinde, şu şartlara bağlamaktadır. Hem konu bütünlüğüne ters düşmemesi, hem Kur’an’da geçen ayetlerle çelişmemesi hem de evren yasaları ile çelişmemesi gerektiğini söylemiştik. O zaman bizim yapacağımız şey, benzeşen ayetleri bir araya getirip, hem konu içerisine hem de Kur’an bütünlüğü içerisine hem de evren yasalarına ters düşmeden ayeti yorumlamaya çalışalım.
2/154. Ve sakın Allah yolunda öldürülenlere ‘ölüler’ demeyin; hayır onlar diridirler. Fakat siz bunun şuurunda değilsiniz.
Kur’an ifadesiyle Allah yolunda ölen ya da öldürülenler, Kur’an ifadesi ile şehittirler. Yani yaratılışta verdiği sözün gereğini yerine getirip, ahiret hayatında ebedi cenneti hak etmiş olanlardır. İşte bu ayeti destekleyen üç ayet daha nakletmeye çalışalım.
3/169. Allah yolunda öldürülenleri sakın ‘ölüler’ saymayın. Hayır, onlar, Rableri katında diridirler, rızıklanmaktadırlar.
3/170. Allah’ın kendi fazlından onlara verdikleriyle sevinç içindedirler. Onlara arkalarından henüz ulaşmayanlara müjdelemeyi isterler ki onlara hiç bir korku yoktur, mahzun da olmayacaklardır.
3/171. Onlar, Allah’tan bir nimeti, bir fazlı (bolluğu) ve gerçekten Allah’ın müminlerin ecrini boşa çıkarmadığını müjdelemektedirler.
Kur’an Hazreti İsa ile ilgili geçen ayette, Onu öldürmediler onu asmadılar, onlara ölümün benzeri gösterildi. Onu katımıza yükselttik ifadesiyle müteşabih bir anlatım sanatı kullanarak Yahudi olanlar çarmıha gerip öldürdüklerini anlatmıştır. Ama kalbinde maraz olanlar da şöyle söyleyerek “Allah İsa’yı kendi katına göğe yükseltti. Kıyametin sonuna yakın bir zamanda gelecek yeryüzüne inecek kırk yıl peygamberlik yapacak bütün dünyadaki insanları imana getirip Müslüman olacaklar” İnancını sanki İsa gerçekmiş gibi anlatmaktadırlar. Kur’an’da geçen, bir tane İsa peygamber olduğu halde ayetin ne demek istediğini ister kasıtlı isterse bilmeden söylemiş olsunlar. Bunların hepsi Allah’a hesap vereceklerdir. Kur’an’a göre Hazreti İsa’nın gerçekten öldüğüne dair çarpıcı ayetlerden naklederek bunların yanlışlıklarını ispat etmeye çalışalım.
3/185. Her nefis ölümü tadıcıdır. Kıyamet günü elbette ecirleriniz
Şuara Suresi | 291
eksiksizce ödenecektir. Kim ateşten uzaklaştırılır ve cennete sokulursa, artık o gerçekten kurtuluşa ermiştir. Dünya hayatı, aldatıcı metadan başka bir şey değildir.
5/116. Allah: ‘Ey Meryem oğlu İsa, insanlara, beni ve annemi Allah’ı bırakarak iki ilah edinin, diye sen mi söyledin?’ dediğinde: ‘Seni tenzih ederim, hakkım olmayan bir sözü söylemek bana yakışmaz. Eğer bunu söyledimse mutlaka sen onu bilmişsindir. Sen bende olanı bilirsin, ama ben Sen’de olanı bilmem. Gerçekten, görünmeyenleri bilen Sen’sin Sen.’
5/117. ‘Ben onlara bana emrettiklerinin dışında hiç bir şeyi söylemedim. (O da şuydu:) ‘Benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah’a kulluk edin.’ Onların içinde kaldığım sürece, ben onların üzerinde bir şahidim. Benim (dünya) hayatıma son verdiğinde, üzerlerindeki gözetleyici Sen’din. Sen her şeyin üzerine şahid olansın.”
3/21. Allah’ın ayetlerini inkâr edenler, peygamberleri haksız yere öldürenler ve insanlardan adaleti emredenleri öldürenler; işte onlara acıklı bir azabı müjdele.
4/159. Andolsun, Kitap ehlinden, ölmeden önce ona inanmayacak kimse yoktur. Kıyamet günü, o da onların aleyhine şahid olacaktır.
Kur’an’da kitap ehli diye bir ifade geçtiği zaman mutlaka iki topluluk akla gelmektedir. Bunlardan birisi Yahudi olanlardır. Diğeri ise Hıristiyan olanlardır.
9/30. Yahudiler: ‘Üzeyir Allah’ın oğludur’ dediler; Hristiyanlar da: ‘Mesih Allah’ın oğludur’ dediler. Bu, onların ağızlarıyla söylemeleridir; onlar, bundan önceki inkâr edenlerin sözlerini taklit ediyorlar. Allah onları kahretsin; nasıl da çevriliyorlar?
Allah Yahudi ve Hristiyan olanlar için, şöyle cevap vermektedir.
6/101. Gökleri ve yeri bir örnek (model) edinmeksizin yaratandır. O’nun nasıl bir çocuğu olabilir? O’nun bir eşi (zevcesi) yoktur. O, her şeyi yaratmıştır. O, her şeyi bilendir.
6/102. İşte Rabbiniz olan Allah budur. O’ndan başka ilah yoktur. Her şeyin yaratıcısıdır, öyleyse O’na kulluk edin. O, her şeyin üstünde bir vekildir.
292 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
Dünya hayatında ölmeden önce ahiret hayatında gösterilen azap ya ehli kitap olan Yahudi ve Hristiyanlar içindir. Ya da müşrik olan insanlar içindir. O zaman Yahudi ve Hristiyan olanların cennete gireceğini söyleyenlere tokat gibi cevap veren şu ayettir.
4/159. Andolsun, Kitap ehlinden, ölmeden önce ona inanmayacak kimse yoktur. Kıyamet günü, o da onların aleyhine şahid olacaktır.
6/34. Senden önce hiç bir beşere ölümsüzlüğü vermedik; şimdi sen ölürsen onlar ölümsüz mü kalacaklar;
Bu kadar ayet ve açıklamalardan sonra Hazreti İsa peygamberin ölmediğini söylemek ve inanmak Kur’an ayetlerine muhalefet etmek demektir. Allah şirk koşarak ölen ve indirilen Kur’an’a muhalefet eden insanları asla bağışlamayacaktır.
26/3. Onlar mümin olmayacaklar diye neredeyse kendini kahredeceksin (öyle mi?)
Dünya hayatında Allah akıl baliğ çağına ermiş olan hiçbir insanı kendisi istemedikçe bütün dünyadaki insanlar toplanıp bir araya gelseler onu ne Allah’ı ilah ve rab olarak kabul edinmekten alıkoyamazlar. Allah her insana sonuçlarına katlanmak koşulu ile yetki ve sorumluluğu insanın kendisine vererek yaşadığı dünya hayatında imtihana tabi tutmaktadır.
Tabi ki bu imtihan süreci içerisinde kim Allah’ı rab edinip Müslüman olarak yaşayıp Müslüman olarak ölmeyi başarabilirse onu Ahiret hayatında ebedi olarak cennetle ödüllendireceğini vaad etmektedir. Kim Allah’ın dışında olanları rab edinerek müşrik olarak yaşayıp ölürse onları da Ahiret hayatında ebedi olarak cehennemde cezalandıracağını vaad etmektedir.
Şu iyi bilmelidir ki, Ben Müslümanım deyip de yol tercihini bağışlanma yolunda kullanan insanları kendileri istemedikçe bu yoldan kimse onu caydıramaz. Belki onu asıp kesebilirler. Belki onun gözlerini kör edip ellerini ve ayaklarını bağlaya bilirler ama kalbiyle Allah’a giden yolu asla engel olamazlar..
8/24. Ey iman edenler, size hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah’a ve Resul’üne icabet edin. Ve bilin ki muhakkak Allah, kişi ile kalbi arasına girer ve siz gerçekten O’na götürülüp toplanacaksınız.
Şuara Suresi | 293
İnsanlar içinden Allah’ın peygamber olarak seçilmiş olan herhangi birisi, Allah’ın bilip fakat insanların bilmediği biri gelip şöyle diyor. Ben Allah’tan gönderilmiş nebi ve resulüm diyerek insanların önüne çıkmaktadır. Elde ne bir kitap, ne de getirdiği bir belge, ne de gösterebileceği her hangi bir mucizesi var. İşte insanların inanmakta güçlük çekerek inanmayıp, inkâr ve isyan olayı burada başlamaktadır.
Ama aklı başında olan her insanın şunu iyi bilmesi gerekir ki, bir insanı dinlemeden ön yargılarla gelen kişinin söylediklerini inkâr etmeden önce onu objektif olarak dinleyip öyle karar vermesi gerekir. Allah her insanın fıtratına doğru söyleyenle doğru söylemeyenlerin ortaya koyduğu bilgiyi ayırt edebilecek feraseti vermiştir.
Nitekim insanın öz içerisinde toplum dilinde vicdan Kur’an diliyle takva diye bir resul bulunmaktadır. Kendisine bir resul gelmemiş bir kavim olsa bile ki gelmiştir. Peygamber olduğunu iddia eden kişinin doğru söyleyip söylemediğini kendi öz içerisindeki resul ona haber vermektedir. Size Kur’an’da geçen Hazreti Musa ve Hazreti Harun’un kavmi ile aralarında geçen bir konuşmayı nakletmek istiyorum.
36/18. Dediler ki: ‘Herhalde biz, sizlerden dolayı uğursuzluğa uğradık. Eğer (bu söylediklerinize) bir son vermeyecek olursanız, andolsun, sizi taşa tutacağız ve mutlaka bizden yana size acı bir azab dokunacaktır.’
36/19. Dediler ki: ‘Uğursuzluğunuz, sizinledir. Size öğüt verildi diye mi (uğursuzluğa uğradınız)? Hayır, siz ölçüyü taşıran bir kavimsiniz.’
36/20. Şehrin en uzak yerinden bir adam koşarak geldi: ‘Ey kavmim, elçilere uyun’ dedi.
36/21. ‘Sizden ücret istemeyenlere uyun, onlar hidayet bulmuş kimselerdir.’
36/22. ‘Bana ne oluyor ki, beni yaratana kulluk etmeyecekmişim? Siz O’na döndürüleceksiniz.’
36/23. ‘Ben, O’ndan başka ilahlar edinir miyim ki, Rahman (olan Allah), bana bir zarar dileyecek olsa, ne onların şefaati bana bir şeyle yarar sağlar, ne de onlar beni kurtarabilirler.’
294 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
36/24. ‘O durumda ise, gerçekten ben apaçık bir sapıklık içinde olmuş olurum.’
İşte kıssada konunun özetini teşkil edip bütün insanlığa mesaj veren şu ayettir.
36/20. Şehrin en uzak yerinden bir adam koşarak geldi: ‘Ey kavmim, elçilere uyun’ dedi.
Ayette geçen bu ifade tarzı müteşabih bir anlatım tarzıdır. Yani her insanın öz içindeki takva sesi, bir başka ifadeyle öz içerisindeki resul Allah’ın gönderdikleri resulleri doğrulayan iç sestir. Kur’an içerisinde değişik sure ve ayetlerde bu konu sık sık gündeme getirilip aklını kullanan insanlara önemli bir mesaj vererek titretip insanı kendisine getirmektedir.
20/19. Dedi ki: ‘Onu at, ey Musa.’
20/20. Böylece, onu attı; (bir de ne görsün) o hemen hızla koşan (kocaman) bir yılan (oluvermiş).
20/21. Dedi ki: ‘Onu al ve korkma, biz onu ilk durumuna çevireceğiz.’
20/22. ‘Elini koltuğuna sok, bir hastalık olmadan, başka bir mucize (ayet) olarak bembeyaz bir durumda çıksın.’
20/23. ‘Öyle ki, sana büyük mucizelerimizden (birini) göstermiş olalım.’
Taha suresinde geçen konu Musa ve Firavun kavmi arasında geçen bir olayı özetlemektedir. Konumuzu ilgilendiren Taha suresi yirmi ikinci ayettir.
20/22. ‘Elini koltuğuna sok, bir hastalık olmadan, başka bir mucize (ayet) olarak bembeyaz bir durumda çıksın.’
Konuyu özetleyecek olursak Musa ve Harun, Firavun ailesine Allah’tan almış olduğu vahyi bilgileri anlatınca kavmi genel olarak karşı çıkmışlardı. Allah da demek ki mucize olarak göndermiş olduğum vahyi bilgiler bunlara yetmedi. Bu sefer kendi öz içlerinde bulunan takva resulünü onlara hatırlat ki belki öğüt alırlar mesajı verilmektedir.
Yani her insanın öz içinde inkârı tetikleyen İblis’in sesi olduğu gibi
Şuara Suresi | 295
takvanı sesi de vardır. Ama Firavun ailesi takva resulünün sesini ört bas edip İblis’in sesini kendilerine yaşam biçimi hayat tarzı olarak ilke edinmişlerdir. Yine takva sesinin haykırışı Firavun’un büyücülerini galeyana getirmiş ve Firavun’un tehditlerini kaale almadan Müslüman olduklarını ilan etmişlerdi.
20/69. ‘Sağ elindekini atıver, onların yaptıklarını yutacaktır; çünkü onların yaptıkları yalnızca bir büyücü hilesidir. Büyücü ise nereye varsa kurtulamaz.’
20/70. Bunun üzerine büyücüler, secdeye kapandılar: ‘Harun’un ve Musa’nın Rabbine iman ettik’ dediler.
20/71. (Firavun) Dedi ki: ‘Ben size izin vermeden önce O’na inandınız öyle mi? Şüphesiz o, size büyüyü öğreten büyüğünüzdür. O halde ben de ellerinizi ve ayaklarınızı çapraz olarak keseceğim ve sizi hurma dallarında sallandıracağım. Siz de elbette, hangimizin azabı daha şiddetliymiş ve daha sürekliymiş öğrenmiş olacaksınız.’
20/72. Dediler ki: ‘Bize gelen apaçık delillere ve bizi yaratana seni asla ‘tercih edip-seçmeyiz.’ Neyde hükmünü yürütebileceksen, durmaksızın hükmünü yürüt; sen, yalnızca bu dünya hayatında hükmünü yürütebilirsin.’
20/73. ‘Gerçekten biz Rabbimize iman ettik; günahlarımızı ve sihir dolayısıyla bizi kendisine karşı zorlayarak-sürüklediğin (suçumuzu) bağışlasın. Allah, daha hayırlıdır ve daha süreklidir.’
Aklını kullanan büyücüleri Firavun’a karşı ayağa kaldırıp isyan ettiren içlerindeki örtülüp gizleniş olan takva resulünü gün yüzüne çıkarmalaraydı. Bu ayet ve açıklamalardan sonra konumuza kaldığımız yerden devam edelim.
2/97. De ki: ‘Cibril’e kim düşman ise, (bilsin ki) gerçekten onu (Kitabı), Allah’ın izniyle kendinden öncekileri doğrulayıcı ve müminler için hidayet ve müjde verici olarak senin kalbine indiren O’dur.
Peygamberliğin ilk aşamasında peygamber kendisine bile gelen vahiyden şüphe etmekte ve kuşku duymaktaydı.
10/94. Sana indirdiğimizden eğer kuşkudaysan, senden önce kitabı okuyanlara sor. Andolsun, Rabbinden sana gerçek gelmiştir, şu halde kuşkuya kapılanlardan olma.
296 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
İnsanların hayatta başlarken en büyük imtihanı, iman edip inkâr etme konusunda ilk sınavını vermektedirler. Bazılarının söylediği gibi Kur’an Allah’tan Cebrail aracılığı ile kortej eşliğinde Kur’an’ı kitap olarak alıp, peygambere kitap olarak getirmedi. Ayette ifade edildiği gibi, bu Kur’an peygamberin kalbine yeri ve zamanı geldikçe ayetler yirmi üç yıllık bir zaman dilimi içerisinde zamana ve ihtiyaçlara göre Allah kalbine ilka ve ilham ederek gelmiş ve sonradan insanlar tarafından kitap haline gelmiştir.
Peygamberin ilk peygamberlik aşamasında kendisi bile kendisine gelen vahiyler hakkında kuşku ve tereddüt içerisindeydi. O zaman bu Kur’an’a başkaları dinlemeden araştırıp incelemeden nasıl inanabilir? Elinde kitap ve belgesi olmayan bir kişinin ağzından çıkan sözlerle Kur’an’ın Allah’tan geldiği mutlaka yaratılan evren yasalarıyla indirilen vahiylerin teste tabi tutulması gerekir. Bu konuyu hikmet ve mantık çerçevesi içerisinde çözebilirsek Kur’an’a iman konusunda tereddüt ve şüpheler yavaş yavaş ortadan kalkacak kanaatindeyim.
KUR’AN MUHAMMED’İN UYDURDUĞU
BİR KİTAP DEĞİLDİR
İnkâr edenler Kur’an, Muhammed’in uydurmuş olduğu bir kitaptır dediler. Gerçekten söyledikleri gibi, bu Kur’an Allah’tan indirilmiş olan bir kitap mıdır? Yoksa dedikleri gibi bu Kur’an’ı Muhammed kendisi mi uydurdu? Şimdi onu anlamak için mutlaka söylenen sözleri, indirilmiş olan vahiylerle yaratılmış olan evren yasalarını beraber ele alarak test etmemiz gerekmektedir.
25/4. İnkârcılar dediler ki: ‘Bu (Kur’an) olsa olsa ancak onun uydurduğu bir yalandır, kendisi düzüp uydurmuş ve ona bir başka topluluk da yardımda bulunmuştur.’ Böylelikle onlar, hiç şüphesiz haksızlık ve iftira ile geldiler.
İnsanların önde gelenleri bu Kur’an Muhammed’in uydurduğu bir kitaptır diyorlar. Allah ise onlara bu söz karşısında şöyle cevap vermektedir.
4/82. Onlar hâlâ Kur’an’ı iyice düşünmüyorlar mı? Eğer o, Allah’tan başkasının katından olsaydı, kuşkusuz içinde birçok aykırılıklar (çelişkiler, ihtilaflar) bulacaklardı.
Şuara Suresi | 297
Kur’an düşünen aklını kullanan insanlara gerçekten bu Kur’an insan uydurması bir kitap mı? Yoksa Allah tarafından nebinin kalbine ilka ve ilham edilerek indirilmiş olan bir kitap mıdır?
Şimdi Kur’an’dan bazı ayetlerden örnekler vererek insanların yanlış algılarını Kur’an’la düzeltmeye çalışalım.
6/91. Onlar: ‘Allah, beşere hiç bir şey indirmemiştir’ demekle Allah’ı, kadrinin hakkını vererek takdir edemediler. De ki: ‘Musa’nın insanlara bir nur ve hidayet olarak getirdiği ve sizin de (parça parça) kâğıtlar üzerinde yazılı kılıp (bir kısmını) açıkladığınız ve çoğunu göz ardı ettiğiniz kitabı kim indirdi? Sizin ve atalarınızın bilmediği şeyler size öğretilmiştir.’ De ki: ‘Allah.’ Sonra Onları bırak, içine ‘daldıkları saçma uğraşılarında’ oyalanıp-dursunlar.
Kur’an’da geçen bu ayet iki peygamber ve onlara Allah’tan gelen vahyi bilgilerden söz etmektedir. Musa peygamberden söz ederken ona gelen vahyi bilgiler sadece nur olarak indirildiğini, Son nebi ve resule gelen vahyi bilgilerin de deriler ve kâğıtlar üzerine yazılıp belgelendiği dile getirilmektedir.
Allah, insanlık tarihinin başlangıcından bu tarafa peygamberleri peş peşe dizerek hiçbir uyarılmamış insan kalmayacak şekilde her kavme peygamberler göndermiştir.
2/87. Andolsun, biz Musa’ya kitabı verdik ve ardından peş peşe elçiler gönderdik. Meryem oğlu İsa’ya da apaçık belgeler verdik ve onu Ruh’ul-Kudüs’le teyit ettik. Demek, size ne zaman bir elçi nefsinizin hoşlanmayacağı bir şeyle gelse, büyüklük taslayarak bir kısmınız onu yalanlayacak, bir kısmınız da onu öldüreceksiniz, öyle mi?
34/34. Biz hangi ülkeye bir uyarıcı gönderdikse, mutlaka oranın ‘refah içinde şımaran önde gelenleri’: ‘Gerçekten biz, sizin kendisiyle gönderildiğiniz şeyi tanımıyoruz’ demişlerdir.
35/24. Şüphesiz biz seni, hak ile bir müjdeci ve bir uyarıcı olarak gönderdik. Hiç bir ümmet yoktur ki, içinde bir uyarıcı gelip-geçmiş olmasın.
İnsanlık tarihinin başlangıcından bu tarafa peygamberlik Hazreti Âdem ile başlayıp son nebi ve resule kadar devam edip geldiği anlaşılmaktadır.
298 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
3/33. Gerçek şu ki, Allah, Âdem’i, Nuh’u, İbrahim ailesini ve İmran ailesini âlemler üzerine seçti;
33/40. Muhammed, sizin erkeklerinizden hiç birinin babası değildir; ancak o, Allah’ın Resûlü ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah her şeyi bilendir.
Ayette peygamber kelimesi kullanmasından dolayı bazıları rahatsız olmaktadırlar. Evet, Kur’an’da peygamber kelimesi geçmez. Enbiya kelimesi geçmektedir. Peygamber kelimesi Farsçadan bize geçmiş olan bir kelimedir. Ancak Kur’an’da, hem nebi hem de resul kelimelerini, enbiya kelimesi içerisinde barındırmaktadır.
Bundan dolayı peygamber kelimesi kullanmasında hiçbir sakınca yoktur. Bakara suresi doksan birinci ayette geçen ayetin hem mealini hem de Türkçe okunuşunu aktararak olayı çözümlemeye çalışalım.
2/91. Onlara: ‘Allah’ın indirdiklerine iman edin’ denildiğinde: ‘Biz, bize indirilene iman ederiz’ derler ve ondan sonra olan (Kur’an)ı inkâr ederler. Oysa o (Kur’an), ellerindeki (Kitabı) doğrulayan bir gerçektir. (Onlara) De ki: ‘Eğer inanıyor idiyseniz, daha önce ne diye Allah’ın peygamberlerini öldürüyordunuz?’
2/91. Ve-iżâ kîle lehum âminû bimâ enzela(A)llâhu kâlû nu/minu bimâ unzile ‘aleynâ veyekfurûne bimâ verâehu vehuve-lhakku musaddikan limâ me’ahum(k) kul felime taktulûne enbiyâa(A)llâhi min kablu in kuntum mu/minîn(e)
Demek ki nebi ve resul kelimelerinin bir arada Kur’an kullandığı zaman enbiyâ kelimesi kullanıldığı anlaşılmaktadır. Yine bir örnek daha verelim.
22/52. Biz senden önce hiç bir Resul ve Nebi göndermiş olmayalım ki, o bir dilekte bulunduğu zaman, şeytan, onun dilediğine (bir kuşku veya sapma unsuru) katıp bırakmış olmasın. Ama Allah, şeytanın katıp-bırakmalarını giderir, sonra kendi ayetlerini sağlamlaştırıp-pekiştirir. Allah, gerçekten bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.
Görüldüğü gibi ayeti bazıları meal verirken nebi ve resul kelimesini içerisinde barındıran peygamber olarak meal vermişlerdir. Bunda hiçbir sıkıntı olmadığı kanaatindeyim. Yani her nebi bir resuldür ama her resul
Şuara Suresi | 299
bir nebi değildir. Bu da geniş bir konuyu içermektedir. Olayı burada noktalayıp bırakalım.
Kur’an iki farklı bilginin insanlara iki farklı kaynaktan geldiğini anlatmaktadır. Bunlardan birisi vahyi bilgilerdir. Bu bilgiler insan olan resul aracılığı ile gelmektedir. Bir diğer bilgiler ise pozitif bilimler ve teknolojik konuları içeren bilgilerdir. Bu bilgiler ise meleklerden olan resuller aracılığı ile insanlara ulaşmaktadır. Ayetlerden örnekler vermeye çalışalım.
22/75. Allah, meleklerden elçiler seçer ve insanlardan da. Şüphesiz Allah işitendir, görendir.
İnsanlarla Allah arasında meleklerin resullüğü şu anlama gelmektedir. Allah evrende yaratılmış olan her bir varlığa bilgiyi kodlamış. İnsanlar içerisinden Allah’ın meleklere kodlamış olduğu bilgileri objektif olarak çözüp anlarsa, işte insanlar teknoloji konusunda Allah’ın meleklere kodlamış olduğu bilgiyi meleklerin resullüğü ile öğrenmektedirler.
İsterseniz Allah’ın insanlarla nasıl konuştuğu ile ilgili konuyu bir ayet örneği vererek, anlatmaya çalışalım.
42/51. Kendisiyle Allah’ın konuşması, bir beşer için olacak (şey) değildir; ancak bir vahy ile ya da perde arkasından veya bir elçi gönderip kendi izniyle dilediğine vahyetmesi (durumu) başka. Gerçekten O, yücedir, hüküm ve hikmet sahibidir.
Demek ki, Allah insanlar ile üç farklı şekilde konuşuyormuş. Birincisi vahiyle konuşma şeklidir. Bu konuşma şekli sadece peygamberlerle konuşma şeklidir. İkincisi perde arkasından konuşma şeklidir. Bu konuşma şekli inkâr eden kâfirlerle konuşma şeklidir.
Üçüncü konuşma şekli de elçi aracılığı ile konuşma şeklidir. Bu konuşma şekli Müslüman olanlarla konuşma şekli olmaktadır. Üçüncü konuşma şeklini not düşerek anlatmak istiyorum. Müslüman olanlar hem Allah’ın insanlardan seçmiş olduğu nebilere gelen vahiyleri anlama ve öğrenmekle Allah ile konuşmaktadırlar. Hem de Meleklere Allah’ın kodlamış olduğu bilgileri objektif olarak çözmekle Müslüman olanlar meleklerin resullüğü ile konuşmuş olmaktadırlar.
Bizim asıl konumuzu oluşturan perde arkasından konuşma şekli inkâr edenlerle konuşma şeklidir. Perde kelimesi, Kur’an içerisinde yaklaşık
300 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
on üç yerde geçmektedir. Bunlardan bir tanesini örnek vererek olayı anlamaya çalışalım.
17/45. Kur’an okuduğun zaman seninle ahirete inanmayanlar arasında görünmez bir perde kıldık.
2/97. De ki: ‘Cibril’e kim düşman ise, (bilsin ki) gerçekten onu (Kitabı), Allah’ın izniyle kendinden öncekileri doğrulayıcı ve müminler için hidayet ve müjde verici olarak senin kalbine indiren O’dur.
2/98. Her kim Allah’a, meleklerine, elçilerine, Cibril’e ve Mikail’e düşman ise, artık şüphesiz Allah da kâfirlerin düşmanıdır.’
Cibril’e düşman olmak demek Allah’a düşman olmak demektir. İnsanların peygamberlere düşmanlığı ise inkâr edenlerin Allah’ın insanlar içinden nebi ve resul seçip ona vahiy iletme olayına düşmanlık demektir. Daha önce Mekke müşrikleri Muhammed peygamber olmadan önce Muhammed emin güvenilir insan olarak anılmaktaydı.
Ne zaman Allah onu nebi ve resul olarak seçti, sapmış cinlenmiş delirmiş demeye başladılar. Demek oluyor ki, onların peygambere düşmanlığı Allah’tan ona gelen vahyi bilgilerden sonra başlamaktadır. Nitekim necim suresinde şöyle anlatılmaktadır.
53/2. Sahibiniz (arkadaşınız olan peygamber) sapmadı ve azmadı.
53/3. O, hevadan (kendi istek, düşünce ve tutkularına göre) konuşmaz.
53/4. O (söyledikleri), yalnızca vahyolunmakta olan bir vahiydir.
İnkâr edenler, Allah’ın yaratmış olduğu meleklerin elçiliği ile nasıl konuşur? Konumuzu anlatmaya devam edelim. İnsanların dışında yaratılmış olan zerreden küreye kadar bütün varlıkları Kur’an melek olarak tanımlamaktaydı. Meleklerde akıl irade ve seçenek olmadığı halde dünya üzerinde bulunan insanların toplanıp da yapamayacağı bazı şeyleri yapmaktadırlar.
Yaşadığımız hayattan bazı örnekler vererek olayı anlamaya çalışalım. Arı bir melektir. Arının yaptığı balı dünya üzerindeki bütün insanlar toplanıp bir araya gelseler yapamazlar. Elma ağacı bir melektir. Dünya üzerindeki bütün insanlar toplanıp bir araya gelseler bir elma yapamazlar. Daha örnekleri dilediğimiz kadar çoğaltabiliriz. Konunun anlaşılması açısından bu kadarla yetinelim diyorum.
Şuara Suresi | 301
İşte bir ziraat mühendisinin bitkilerden sebzelerden tahıllardan tutunda onların tohumlarının topraktan çıkışından meyve sebze ve tahıl verişine kadar izleyip o konuda öğrenmiş oldukları tecrübi bilgiler Allah’ın onlara çelişkisizlik ilkesi içerisinde kodlamış olduğu bilgilerdir. Yine bir veteriner hekimin yüzlerce çeşit hayvanları yavrunun anne karnına girişinden doğumuna, doğumundan ölümüne kadar geçen süreç içerisinde gözleme inceleme ve tecrübi bilgilerle Allah’ın onlara kodlamış olduğu bilgileri çözerek hastalıklarına derman olmaktadırlar.
Yine tıp ilminde insan için önemli hayat akışını sağlayan göz kulak, burun, kalp damar, beyin, sayılması bile zor olan insan organları, kendilerine verilen görevlerini eksikliğe uğratmadan yerine getirdiklerini görmekte ve şahit olmaktayız. İnsanoğlu yaratılmış olan varlıkları bile keşfetmekte güçlük çekmektedirler. Ama gel gelelim bu varlıkları yaratanı inkâr etmektedirler. Allah yine de inkâr etti diye onların rızkını kesmemekte çaba ve gayretinin tam karşılığını ayette ifade edildiği gibi perde arkasından konuşarak bilgi vermektedir.
26/3. Onlar mümin olmayacaklar diye neredeyse kendini kahredeceksin (öyle mi?)
26/4. Dilersek, onların üzerine gökten bir ayet (mucize) indiririz de, ona boyunları eğilmiş kalıverir.
Bir önceki ayette Allah nebisini teselli ederek şöyle diyordu.
26/3. Onlar mümin olmayacaklar diye neredeyse kendini kahredeceksin (öyle mi?)
Allah dünya hayatında inkâr eden ve zulmedenlerin cezasını vermeyeceğini üstüne basarak vurgulamaktadır. Dünya hayatı bir imtihan ve denenme salonu olduğunu anlatarak sen kendi üzerine düşen görevi yerine getir. Onların inkâr edişlerine aldırış etme. İfadesi kullanmaktadır. Allah onların cezasını dünya hayatında değil, ahiret hayatına ertelediğini onlarca ayette anlatmaktadır.
42/14. Onlar, kendilerine ilim geldikten sonra, yalnızca aralarındaki ‘tecavüz ve haksızlık’ dolayısıyla ayrılığa düştüler. Eğer Rabbinden, adı konulmuş bir ecele kadar geçmiş (verilmiş) bir söz olmasaydı, muhakkak aralarında hüküm verilmiş (iş bitirilmiş)ti. Şüphesiz onların ardından Kitaba mirasçı olanlar ise, her halde ona karşı kuşku verici bir tereddüt içindedirler.
302 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
26/5. Onlara Rahman (olan Allah) dan yeni bir uyarı gelmeyiversin, hiç tartışmasız ondan yüz çevirirler.
Kur’an inkâr eden ve zulmeden insanları ne kadar uyarsan da onlar inanacak değildir. Kur’an onların fotoğrafını ortaya koyarak şöyle anlatmaktadır.
7/179. Andolsun, cehennem için cinlerden ve insanlardan çok sayıda kişi yarattık (hazırladık). Kalpleri vardır bununla kavrayıp-anlamazlar, gözleri vardır bununla görmezler, kulakları vardır bununla işitmezler. Bunlar hayvanlar gibidir, hatta daha aşağılıktırlar. İşte bunlar gafil olanlardır.
26/6. Üstelik (ona) «yalandır» derler; fakat alay edip durdukları şeylerin haberleri yakında onlara gelecektir.
Allah insanların, inanmayıp da ilerde başlarına gelecek ahiret azabı ile ilgili büyük haberden bahsetmektedir. Ama ne yazık ki Allah’ın gönderdiği peygamberlere inanmayanlar er ya da geç bir gün inkâr ettikleri ve alay konusu edindikleri şey başlarına gelip çatacaktır. Pişman olacaklar ama iş işten geçmiş olacaktır.
26/7. Yeryüzüne bir bakmazlar mı? Orada her güzel çiftten nice bitkiler yetiştirdik.
Allah düşünsünler ve aklını kullansınlar diye insanlar için yeryüzünde her güzel çiften yaratarak nice örnekler vermiştir. Kur’an yeryüzünde ve evrende yaratılmış olan bütün varlıklar çifterli yaratılmış olduğunu söylemektedir.
51/49. Ve Biz, her şeyi iki çift yarattık. Umulur ki, öğüt alıp-düşünürsünüz.
Ayette geçen her şeyin iki çift yaratılması düşünen ve aklını kullananlar için ibret verici bir olaydır. Bunlardan örnekler vererek ayeti açıklamaya çalışalım. Gece ile gündüz, erkek ile dişi, doğru ile yanlış, hak ile batıl, iyi ile kötü, bilenle bilmeyen, gülenle ağlayan, daha bunlar yüzlerce sayılabilecek kadar çoktur.
Eğer Allah insanları tek bir kadın olarak yaratmış olsaydı dünya hayatı kadın için çekilmez bir hal alırdı. Eğer Allah insanları tek erkek olarak yaratmış olsaydı yine dünya hayatı erkekler için çekilmez bir hal alırdı. Bir ayet örneği vererek güzellikleri genişletmeye çalışalım.
Şuara Suresi | 303
7/189. O, sizi tek bir nefisten yarattı ve kendisiyle durulup-yatışması için ondan eşini var etti. Onu (eşini) örtüp-bürüyünce, o da bir yük yüklendi de bununla (bir süre) gezindi. Nitekim ağırlaşınca, ikisi Rableri olan Allah’a dua ettiler: ‘Eğer bize salih (bir çocuk) verirsen, andolsun şükredenlerden olacağız.’
7/190. Ama O, onlara (Âdem’in çocukları erkek ve kadınlara) salih (bir çocuk) verince, kendilerine verdiği şey konusunda O’na ortaklar kılmaya başladılar. Allah, onların şirk koştuklarından yücedir.
Ayette tek bir nefisten yarattık derken, Kur’an içerisinde yaratılış şekli tarif edilirken böyle müteşabih bir anlatım sanatı ile, yaratıldığı tarif edilir. Sakın yanlış anlaşılmasın. İnsan eliyle bozulmuş olan Tevrat’ta anlatıldığı gibi Allah Âdemi yarattı. Onun sağ kaburga kemiğinden de Havva’yı yarattı anlamında değildir.
Allah bir erkek formatından söz eder. Aynı formattan da kadını yarattığından söz etmektedir. Yoksa Allah bir tek erkek bir tek kadın yaratıp haram olan kardeş evliliğinden insanları türetmez. İlk yaratılışta birçok erkek birçok kadın yaratmış ve insanlardan erkek olanlar kadın olanlarla meşru nikâh düşebilecek olanlarla birbirleri ile evlenerek yeni nesiller üremiştir.
4/23. Sizlere anneleriniz, kızlarınız, kız kardeşleriniz, halalarınız, teyzeleriniz, erkek kardeşlerin kızları, kız kardeşlerin kızları, sizi emziren (süt) anneleriniz, süt kız kardeşleriniz, kadınlarınızın anneleri ve kendileriyle (gerdeğe) girdiğiniz kadınlarınızdan olup koruyuculuğunuz altında bulunan üvey kızlarınız -onlarla gerdeğe girmemişseniz, size bir sakınca yoktur-, sizin sülbünüzden olan oğullarınızın eşleri ve iki kız kardeşi bir araya getirdiğiniz (evlilik) haram kılındı. Ancak (cahiliyede) geçen geçmiştir. Şüphesiz, Allah, bağışlayandır, esirgeyendir.
Konumuz bu değildi ama ayette erkekle kadın meşru olan ölçüler içerisinde uygun olan kişilerle evlenerek nesiller meydana geldiğini anlatmaktı maksadımız.
Eğer hayvanlar âlemi sadece erkek veya dişi yaratılmış olsalardı üreme çoğalma diye bir şey de olmazdı. Eğer bitkiler âlemi sadece erkek veya
304 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
dişi olarak yaratılmış olsaydı meyve ve sebze de ortaya çıkmazdı. Eğer dünya hayatında suç işlenip de ceza olmasaydı dünya hayatı kan gölüne dönerdi. Eğer dünya hayatı olup da ahiret hayatı olmasaydı dünya hayatında suç işleyen zorbaların yapmış oldukları zulümler yanlarına kar olarak kalırdı.
Eğer cennet veya cehennem olmasaydı insanları kötülüklere ve iyiliklere teklif sunan İblis ve takva meleği olmasına da gerek kalmazdı. Eğer insanın öz içerisinde İblis diye kötülükleri sunan veya teklif eden bir melek olmasaydı insanlar birer melek olurlardı.
O zaman Allah’ın kendisine muhatap olarak aldığı bir varlık da olmazdı. Sınav olmaz cennet cehennem de olmazdı. Bunlar hep sebep sonuç ilişkilerine göre hikmetle bakan mantıklı gören insanlar için muazzam olan Allah’ın ayetlerindendir. Daha nice çiftler halinde yaratılmış olan binlerce sayılamayacak kadar çok, düşünen insanlar için ayetler vardır.
26/8. Şüphesiz, bunda bir ayet vardır; ancak onların çoğu mümin değildirler.
İnsanlar için dünya hayatı oyun eğlence yeri değildir. Yeryüzünde emanet ve sorumluluk yüklenmiş olan tek bir varlık vardır o da insandır. Yukarda çiftler halinde yaratılmış olan varlıklarda düşünen aklını kullanan insanlar için ayetler olduğunu söylemiştik. Gökleri ve yeri yaratan hem insanlara yaratışını veren sonra da yol gösteren Allah olduğu halde Allah’a iman edip onun resuller aracılığı ile göndermiş olduğu vahiyler çerçevesinde söylem ve eylemini gerçekleştirip yaratanı razı etmekti.
İnsanların yaratılış görevi oydu. Maalesef kendisini güçlü ve ihtiyaç sahibi olmadığını hisseden insanların büyük çoğunluğu Allah’ı unutmakta yeryüzünde böbürlenerek yürüyüp Allah’ın rabliğini inkâr etmektedir. Oysa güçlü ve iktidar sahibi olanların görevi mazlum olanları koruyup gözlemekti.
Güçlü olan insanların görevi bu olduğu halde onlara zulüm ve işkence yapmaktadırlar. Kur’an bir tek Allah’ı unutup sıkıntıya düştüğü zaman kendisini düzelten Yunus’tan söz etmektedir. Onun dışındaki bütün insanlar inkâr edip zulmünü arttırdıkça şeytanlaşıp geriye dönüşü mümkün olmayan bir moda girip şeytanlaşmaktadırlar.
19/98. Ama (azab geldiği sırada) iman edip imanı kendisine yarar
Şuara Suresi | 305
sağlamış -Yunus kavminin dışında bir ülke olsaydı ya! Onlar iman ettikleri zaman dünya hayatında onlardan aşağılatıcı azabı kaldırdık ve onları belli bir zamana kadar yararlandırdık.
İsterseniz konu açılmış iken yanlış anlaşılan konulardan en önemli birisi olan Yunus peygamber olmadan önce Kur’an’ın Yunus peygamber hakkında anlattıklarını Kur’an’dan dinleyelim.
37/139. Şüphesiz Yunus da gönderilmiş (elçi)lerdendi.
37/140. Hani o, dolu bir gemiye kaçmıştı.
37/141. Böylece kuraya katılmıştı da, kaybedenlerden olmuştu.
37/142. Derken onu balık yutmuştu, oysa o kınanmıştı.
Allah Yunus peygamber hakkında olup bitenleri son nebi ve resule özet olarak şöyle anlatmaktadır. Yunus da diğer insanlar gibi emanet ve sorumluluk yüklenmiş olan biriydi. Ama o gerek aileden gerekse sülaleden gelen dünya zenginliği ile şımarmış Allah’ı unutmuştu.
Fakat dünya şartlarında ekonomik sıkıntıya düşüp Allah’ı anıp Allah’ı tesbih etmeye başlayınca Allah’ı hatırlayıp tespih etmeye başladığı bildirilmektedir. Asıl burada insanların anlamakta güçlük çektiği konuşudur. Kur’an bu olayı anlatırken, balık onu yutmuştu ifadesiyle müteşabih bir anlatım sanatı kullanarak anlatmasıydı. Şimdi Kur’an’dan bazı ayetlerden örnekler vererek kastedilen anlamı anlamaya çalışalım.
31/32. Onları kara gölgeler gibi dalgalar sarıverdiği zaman, dini yalnızca O’na ‘halis kılan gönülden bağlılar’ olarak Allah’a yalvarıp yakarırlar (dua ederler). Böylece onları karaya çıkarıp-kurtarınca, artık onlardan bir kısmı orta yolu tutuyor. Bizim ayetlerimizi gaddar, nankör olandan başkası inkâr etmez.
İnsanlar dünya hayatında zenginleştikçe Allah’tan uzaklaşmakta insanlar sıkıntıya içerisine düşüp ihtiyaçları arttıkça Allah’a yaklaşmaktadırlar. Yunus’u balık yuttu ifadesi ile zengin olup Allah’tan uzaklaştı. Anlamını ifade eden bir ifade tarzı ile anlatarak Kur’an böyle bir ifade tarzı kullanmıştır. Örnek olarak vermiş olduğum ayette de o anlatılmaktadır.
7/163. Bir de onlara deniz kıyısındaki şehri(n uğradığı sonucu) sor. Hani onlar cumartesi (yasağını çiğneyerek) haddi aşmışlardı. ‘Cumartesi günü iş yapma yasağına uyduklarında’, balıkları onlara
306 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
açıktan akın akın geliyor, ‘cumartesi günü iş yapma yasağına uymadıklarında’ ise, gelmiyorlardı. İşte biz, fıska sapmaları dolayısıyla onları böyle imtihan ediyorduk.
Ayette müteşabih bir anlatım sanatı vardır. İnsanlar dünya hayatında Allah’ın göndermiş olduğu vahiy kurallarına uydukları zaman onlara ahiret azığı gelmektedir. Dünya hayatında evren yasalarına uydukları zaman onlara dünya nimetleri bol olarak geliyor, ifadesi kullanarak Kur’an olayı, anlatılmaktadır. Eğer bu hayvan anlamında olan balık olmuş olsaydı balık senin ibadet yasağına uyup uymadığını nerden bilsin?
İşte Saffat suresi yüz kırk ikinci ayette bahsedilen “kınanmıştı”. Dünya hayatındaki bolluk bereket onu Allah’ı tespih etmekten uzaklaştırmıştı. Allah da onun bu halini kınanmıştı ifadesi ile dile getirmektedir. Ama Allah onu sıkıntıya düşürüp Allah’ı tespih etmeye başlayınca sevilen övülen anlamda balık onu sahile kusmuştu ifadesiyle olayı anlatmaktadır.
37/147. Onu yüz bin veya (sayısı) daha da artan (bir topluluk)a (peygamber olarak) gönderdik.
Yunus hakkında anlatılanlar içerisinde dünya hayatında inkâr eden ve hali vakti yerinde tuzu kuru olan zengin insanlardan çıktığı anlatılmaktadır. Ama onlar sıkıntıya düştükleri zaman Allah’ı hatırlayarak, Allah’tan başka kurtarıcı olmayacağı konusunda tevhit akidesinin doruk noktasına ulaşırlar mesajı verilmektedir.
Maalesef genelde onların üzerinden o sıkıntı kaldırılınca büyük çoğunluk tekrar Allah’a ortak koşmaya devam ederler. Ama Yunus böyle yapmadı. O kendisi tevhit akidesine ulaştıktan sonra bir daha inkâr edenlerle birlikte olmadı. Yunus tespih etti. Allah da onu eğitti yüz binlerin takip ettiği nebi ve resul konumuna yükselti.
10/98. Ama (azab geldiği sırada) iman edip imanı kendisine yarar sağlamış -Yunus kavminin dışında bir ülke olsaydı ya! Onlar iman ettikleri zaman dünya hayatında onlardan aşağılatıcı azabı kaldırdık ve onları belli bir zamana kadar yararlandırdık.
Ayette şu mesaj verilmektedir. Bakınız siz vahyin dışında farklı yollarda zengin ve varlık sahibi olduğunuz zaman ilahi mesaja karşı uzak kalabilirsiniz. Şu bir gerçek ki insanlar hep sıkıntıya düştükleri zaman, Allah’ı hatırlamaktadırlar. Sakın ola ki bu fırsatı değere tabi tutup, kaçırmasınlar. Allah’ın
Şuara Suresi | 307
peygamberler aracılığı ile göndermiş olduğu vahiyler çerçevesinde iman edip yaşamayı kendilerine ilke edinsinler.
Tekrar inkâr edip cehennem azabını hak edecek konuma gelmesinler. Allah’ın göndermiş olduğu vahiyler çerçevesinde iman edip yaşam biçimlerine yoğunlaşsınlar. Ölüm öyle ya da böyle sizin başınıza gelecektir. Ölüm gelince sizin tövbeniz ve pişmanlığınız asla bir fayda vermeyecektir. Kendinize gelin sizin aradığınız hak adalet duygusu sizin fıtratınızda mevcuttur. Onu dinleyin ve gelen vahyi bilgilerle buluşturup Yunus gibi siz de kurtulanlardan olun mesajı verilmektedir.
26/9. Şüphesiz, senin Rabbin, gerçekten O, üstün ve güçlüdür, merhamet sahibidir.
Bizim rabbimiz gökleri ve yeri bir örnek edinmeksizin yaratıp insanoğlunun emrine amade kılan Allah’tır. Elbette düşünen ve aklını kullanan her insan, ibadet ve kulluğu yaratıklara değil üstün güç ve güç sahibi olan Allah’a yapar.
26/10. Hani Rabbin, Musa’ya seslenmişti: ‘Zulmetmekte olan kavme git;’
Kur’an’da en çok kıssası anlatılan son nebi ve resulden sonra Hazreti Musa peygamber ile geçen kıssalarıdır. Musa ve Firavun ile ilgili olaylar Kur’an içerisinde çok surelerde anlatılmaktadır. Firavun’u Kasas suresi içerisinde anlatılmış olan ayetlerde, şöyle tanımlamaktadır.
28/4. Gerçek şu ki, Firavun yeryüzünde (Mısır’da) büyüklenmiş ve oranın halkını birtakım fırkalara ayırıp bölmüştü; onlardan bir bölümünü güçten düşürüyor, erkek çocuklarını boğazlayıp kadınlarını diri bırakıyordu. Çünkü o, bozgunculardandı.
Bu ayet Müslüman olanlara bir öğüt güzel bir ders vermektedir. Firavunlar Musa döneminde vardı, son nebi ve resul döneminde de vardı, şimdi de var ve kıyametin sonuna kadar da var olmaya devam edecektir. Müstekbir olan kâfirler güç ve iktidar sahibi oldukları zaman, halkı fırkalara ayırıp, bölüp parçalayıp güçten düşürmektedir.
Daha sonra da kendilerine köle etmektedirler. Allah da sürekli Müslüman olanları uyarmakta ve inkâr edenler siz güçlü olmazsanız inkâr edenler sizi teslim alır ve kendi dinlerine geri çevirirler. Dünya hayatında
308 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
inkar edenler tarafından işkence ve zulüm görürsünüz ahiret hayatında da ebedi cehennem size hak olacaktır.
18/20. ‘Çünkü ‘durumunuzu bilip ele geçirirlerse’ sizi taşa tutarlar veya dinlerine geri çevirirler; bu durumda ebedi olarak kurtuluş bulamazsınız.’
Dünya hayatında Müslüman olanlara Allah’ın göndermiş olduğu vahyi bilgiler dışında özel bir yardımı yoktur. Allah’ın yardımı ya insan eliyledir. Ya da evren yasalarına uygun olarak davranırsa teknolojik silahlar üretip melekler kanalıyla Allah yardımını ulaştırır. Hac suresi kırkıncı ayette Allah şöyle söylemektedir.
22/40. Onlar, yalnızca; ‘Rabbimiz Allah’tır’ demelerinden dolayı, haksız yere yurtlarından sürgün edilip çıkarıldılar. Eğer Allah’ın, insanların kimini kimiyle defetmesi (yenilgiye uğratması) olmasaydı, manastırlar, kiliseler, havralar ve içinde Allah’ın isminin çokça anıldığı mescitler, muhakkak yıkılır giderdi. Allah kendi (dini)ne yardım edenlere kesin olarak yardım eder. Şüphesiz Allah güçlüdür, üstündür.
Evet, Allah insanlar kendi din anlayışını korumazsa hiç kimsenin dini ortada kalmaz yok olur giderdi. Yine Kehf suresinde geçen şu ayetler konumuz ile ilgili önemli bir yer teşkil etmektedir. Ayette geçen olayı ve sadece yorumunu naklederek olayı anlamaya çalışalım.
18/71. Böylece ikisi yola koyuldu. Nitekim bir gemiye binince, o bunu (gemiyi) deliverdi. (Musa) Dedi ki: ‘İçindekilerini batırmak için mi onu deldin? Andolsun, sen şaşırtıcı bir iş yaptın.’
18/78. Dedi ki: ‘İşte bu, benimle senin aranda ayrılma (zamanı)mız. Sana, üzerinde sabır göstermeye güç yetiremeyeceğin bir yorumu haber vereceğim.
18/79. ‘Gemi, denizde çalışan yoksullarındı, onu kusurlu yapmak istedim, (çünkü) ilerilerinde, her gemiyi zorbalıkla ele geçiren bir kral vardı.’
Yetmiş dokuzuncu ayette geçen gemi kelimesi dünya hayatını temsil etmektedir. Geminin delinmesi de dünya hayatında yaşayan insanların ölümlü olduğu temsil edilmektedir. Yoksul olan insanlardır. Zengin olan
Şuara Suresi | 309
ise Allah’tır. Eğer dünya hayatı ölümlü olmamış olsaydı zalim olanlar sürekli iktidar sahibi olur ve mazlum olan insanlara sürekli olarak zulüm yapardı. Ama Allah dünya hayatını ölümlü kılmakla Allah iktidar sahibi olanlar sürekli yer değiştirdiği mesajı verilmektedir.
28/5. Biz ise, yeryüzünde güçten düşürülenlere lütufta bulunmak, onları önderler yapmak ve mirasçılar kılmak istiyorduk.
Yeryüzünde Allah’ın kendi dinini kendi istediği şekilde uygulanabilmesi için, kendisi ile vahiyle konuşan birisinin önderliğine ihtiyaç vardır. Bir başka ifadeyle Müslüman olanlar dünya hayatında güç ve iktidar sahibi olması gerekir. Allah yeryüzünde sürekli iki topluluk olduğunu söylemektedir. Birisi Müslüman olan topluluklardır. Bunlar genelde mustazaf olup ihtiyaç sahibi insanlardan meydana gelmektedirler. Diğeri ise gayrı Müslüm olan topluluktur. Bunlar da genelde hep önde gelen müstekbir olan insanlardan meydana gelmektedir.
8/7. Hani Allah, iki topluluktan birinin muhakkak sizin olacağını vadetmişti; siz de güçsüz olanın sizin olmasını istiyordunuz. Oysa Allah, sözleriyle hakkın ve inkâr edenlerin arkasını kesmek (kökünü kurutmak) istiyordu.
Konumuzla ilgili örnek olarak vermiş olduğum ayet söylediklerim konusunda onay verip doğrulamaktadır. Ayette geçen şu ifade dikkat çekicidir. “Oysa Allah, sözleriyle hakkın ve inkâr edenlerin arkasını kesmek (kökünü kurutmak) istiyordu.” Ayetlerde böyle bir ifade geçince, bir ateistle şöyle bir konuşmamız aklıma geldi. Ateist bana dedi ki; “Allah ile Müslüman olanlar birleşip kâfirlere savaş açıyor. Fakat yenilmiş olarak geri dönüyorlar” dedi.
Ben de dedim ki, Müslüman olanlara Allah inkâr edenler inkâr ettikleri için savaş açın diye Kur’an’da hiçbir ayet göremezsin dedim. Ve ekledim dünya hayatında Allah’ın insanlara dünya hayatında ne Müslüman olanlara özel bir yardımı vardır. İnkâr edenlere de ne özel bir müdahalesi vardır.
Allah sadece dünya hayatında seçmiş olduğu nebi ve resullere nerde nasıl davranacağı konusunda bilgi verir. İnanan insanlar peygamberin söylem ve eylemlerine destek verir güç ve kuvvet haline gelirlerse Müslüman olanlar aracılığı ile inkâr eden ve zulmeden kâfirlerin kökünü kurutur.
310 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
Gökleri ve yeri yaratan ve yeryüzünde yaratmış olduğu canlılara rızkını veren öldürüp dirilten Allah, eğer isteseydi inkâr edenleri bir kaşık suda boğmaya gücü yeterdi. Ama dünya hayatında iman eden ve salih amel işleyenlerle, inkâr eden ve zulmedenleri ölünceye kadar güç kuvvet yarışı yaptırarak denemeye tabi tutmaktadır. Ama Allah Müslüman olan insanlardan yana tercihini kullanmaktadır.
16/61. Eğer Allah, insanları zulümleri nedeniyle sorguya çekecek olsaydı, onun üstünde (yeryüzünde) canlılardan hiç bir şey bırakmazdı; ancak onları adı konulmuş bir süreye kadar ertelemektedir. Onların ecelleri gelince ne bir saat ertelenebilirler, ne de öne alınabilirler.
28/6. Ve (istiyorduk ki) onları yeryüzünde ‘iktidar sahipleri olarak yerleşik kılalım’, Firavuna, Haman’a ve askerlerine, onlardan sakındıkları şeyi gösterelim.
Âcizane ben de düşünen ve aklını kullanan insanlara soruyorum. Müslüman olanlar iktidar sahibi olduklarında, “Müslüman olduğunu iddia edenler demiyorum” Mustazaf olan insanlar rahat bir nefes alıyor. Yoksa inkâr eden ve zulmedenler iktidar sahibi olduklarında mazlum ve mustazaf olanlar işkence ve azap görüyorlar.
2/205. O, iş başına geçti mi (ya da sırtını çevirip gitti mi) yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya, ekini ve nesli helak etmeye çaba harcar. Allah ise, bozgunculuğu sevmez.
Şu anda dünya hayatında inkâr eden ve zulmeden insanlar iktidar sahibidirler. Aynen Kur’an’da örnek verilen Firavun’un iktidar sahibi olup halkı bölerek zayıflatıp güçsüz hale getirip onları köle haline getirmektedirler. İsterseniz konumuzu ilgilendiren ayetlerden örnekler vererek aydınlığa kavuşturmaya çalışalım.
20/70. Bunun üzerine büyücüler, secdeye kapandılar: ‘Harun’un ve Musa’nın Rabbine iman ettik’ dediler.
20/71. (Firavun) Dedi ki: ‘Ben size izin vermeden önce O’na inandınız öyle mi? Şüphesiz o, size büyüyü öğreten büyüğünüzdür. O halde ben de ellerinizi ve ayaklarınızı çapraz olarak keseceğim ve sizi hurma dallarında sallandıracağım. Siz de elbette, hangimizin azabı daha şiddetliymiş ve daha sürekliymiş öğrenmiş olacaksınız.’
Şuara Suresi | 311
20/72. Dediler ki: ‘Bize gelen apaçık delillere ve bizi yaratana seni asla ‘tercih edip-seçmeyiz.’ Neyde hükmünü yürütebileceksen, durmaksızın hükmünü yürüt; sen, yalnızca bu dünya hayatında hükmünü yürütebilirsin.’
20/73. ‘Gerçekten biz Rabbimize iman ettik; günahlarımızı ve sihir dolayısıyla bizi kendisine karşı zorlayarak-sürüklediğin (suçumuzu) bağışlasın. Allah, daha hayırlıdır ve daha süreklidir.’
20/74. ‘Gerçek şu ki, kim Rabbine suçlu-günahkâr olarak gelirse, hiç şüphe yok, onun için cehennem vardır. Onun içinde ne ölebilir, ne dirilebilir.’
Taha suresinde Firavun, büyücüler ve Musa-Harun kıssası, öğüt almak isteyen insanlara güzel bir öğüt vermektedir. Yeryüzünde Firavunların iktidarı bitmedi. Şu anda Firavunların iktidarı gündemde olmaya devam etmektedir.
Eğer Müslüman olanlar güç ve kuvvet haline gelmezlerse, Kıyamete kadar da gündemde kalmaya devam edeceklerdir. Bu gün dünya üzerinde güç ve iktidar sahibi Amerika, Rusya, Çin, gibi süper güç sahibi olan ülkeler Firavun’un söylediği sizin “Rabbiniz” benim deyip, mustazaf olanlara yapmış olduğu köleleştirme ve zulümlerle ne farkı vardır.
Artık dünya üzerinde Müslümanım diyen insanların toplanıp bir araya gelerek güç ve kuvvet sahibi olma zamanı gelmiştir. On on iki bin km. uzaklardan Amerika gelip orta doğuda Mısır’da Suriye’de, Irak’ta Libya’da demokrasi getireceğini iddia ederek, kendine itaat etmeyen liderleri devirip kendisine itaat edenleri iş başına getirerek yönetmektedir. Tabi ki ortada ne adalet ne demokrasi ne de hak ve hukuk olmadığı görülmektedir. Sadece işkence zulüm fuhuş kol gezerek nesli perişan etmektedirler.
Ama Allah’ın gönderdiği nebi ve resullerin özelliklerini taşıyan yöneticiler iktidar sahibi olurlarsa dünya üzerindeki mustazaf olan insanlar rahat bir nefes alacaktır. Müslüman olanlar yeryüzünde iktidar sahibi olduklarında dünya üzerinde şu değişiklikler olacaktır.
1-Hiçbir zalim kendi din anlayışını din anlayışı kendisinde kalma koşulu ile kendi din anlayışını başkaları üzerinde zulüm ve işkence aracı olarak kullanamayacaktır.
312 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
2-Eğer bir köyde veya bir mahalleden açlığından dolayı ölen olursa onun sorumluluğu devlet başkanına ait olacaktır.
3-Hiçbir kimse para bulamadığı için çıplak kalmayacaktır.
4-Evi ve barınacak yeri olmadığı için soğukta sıcakta sokaklarda yatıp donarak ölmeyecektir.
5-İslam toplumu içerisinde Allah’ın haram kıldığı zina, içki, kumar gibi insan ahlakını bozan davranışlar servis edilip reklamları yapılamaz, Hele hele fal okları ile kısmet aramak kesinlikle haramdır. Milli hale getirilip piyango biletleri alıp satılamaz. İşte Kur’an’da geçen şu ayetler bu konuları formül olarak vererek Müslüman olanların yaşam biçimini hayat tarzını net bir şekilde belirlemektedir.
23/27. Böylelikle biz ona: ‘Gözetimimiz altında ve vahyimizle gemi yap. Nitekim emrimiz gelip de tandır kızışınca, onun içine her (tür hayvandan) ikişer çift ile, içlerinden aleyhlerine söz geçmiş (azab gerekmiş) onlar dışında olan aileni de alıp koy; zulmedenler konusunda bana muhatap olma, çünkü onlar boğulacaklardır’ diye vahyettik.
İşte ayette bahsedilen gemi vahiyle Müslüman olanların yaşam biçimi hayat tarzını vahiyle inşa edilen gemiyi kullanmıştır. Bir başka ifadeyle insan hayatını olumsuz etkileyecek zararlı olan bütün şeyler haram, İnsan sağlığını olumlu etkileyecek olan bütün şeyler de helaldir. Yine ile ilgili bir ayeti nakledelim.
5/3. Ölü eti, kan, domuz eti, Allah’tan başkası adına kesilen, boğulmuş, vurulmuş, yüksek bir yerden düşmüş, boynuzlanmış yırtıcı hayvan tarafından yenmiş, -(henüz canlıyken yetişip) kestikleriniz hariç, dikili taşlar üzerine boğazlanan (hayvanlar) ve fal oklarıyla kısmet aramanız size haram kılındı. Bunlar fısktır (günahla yoldan sapmadır.) Bugün inkâra sapanlar, sizin dininizden (dininizi yıkmaktan) umut kesmişlerdir; artık onlardan korkmayın benden korkun. Bugün size dininizi kemale erdirdim, üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve size din olarak İslam’ı seçip-beğendim. Kim ‘şiddetli bir açlıkta kaçınılmaz bir ihtiyaçla karşı karşıya kalırsa’ -günaha eğilim göstermeksizin(bu haram saydıklarımızdan yetecek kadar yiyebilir.) Çünkü Allah bağışlayandır, esirgeyendir.
Olayın özü şudur. Müslüman olanların yaşam biçimi hayat tarzını
Şuara Suresi | 313
Allah belirler. Müslüman olmayanların yaşam biçimini hayat tarzını da tağutlar belirler.
28/7. Musa’nın annesine: ‘Onu emzir, şayet onun için korkacak olursan, onu suya bırak, korkma ve üzülme; çünkü onu biz sana tekrar geri vereceğiz ve onu gönderilen (elçilerden) kılacağız’ diye vahyettik (bildirdik).
28/8. Nihayet Firavun ‘un ailesi, onu (ileride bilmeksizin) kendileri için bir düşman ve üzüntü konusu olsun diye sahipsiz görüp aldılar. Gerçekte Firavun, Haman ve askerleri bir yanılgı içindeydi.
28/9. Firavun ‘un karısı dedi ki: ‘Benim için de, senin için de bir göz bebeği; onu öldürmeyin; umulur ki bize yararı dokunur veya onu evlat ediniriz.’ Oysa onlar (başlarına geleceklerin) farkında değillerdi.
28/10. Musa’nın annesi ise, yüreği boşluk içinde sabahladı. Eğer müminlerden olması için kalbi üzerinde (sabrı ve dayanıklılığı) pekiştirmemiş olsaydık, neredeyse onu(n durumunu) açığa vuracaktı.
28/11. Kız kardeşine: ‘Onu izle,’ dedi. Böylece o da, kendileri farkında değilken onu uzaktan gözetledi.
28/12. Biz, daha önce ona sütanalarını haram etmiştik. (Kız kardeşi:) ‘Ben, sizin adınıza bakımını üstlenecek ve ona öğüt verecek (veya eğitecek) bir aileyi size bildireyim mi?’ dedi.
Kasas suresi on ikinci ayette Allah sütanalarını Musa’ya haram etmiştik ifadesi kullanmaktadır. Şimdi Enam suresi yüz kırk altıncı ayette ifade edilen de Yahudi olanlara haram olan şeylerden bahsetmektedir.
6/146. Yahudi olanlara her tırnaklı (hayvanı) haram kıldık. Sığırlardan ve koyunlardan, sırtlarına veya bağırsaklarına yapışan veya kemiğe karışanlar dışında iç yağlarını da onlara haram kıldık. ‘Azgınlık ve hakka tecavüzde bulunmaları’ nedeniyle onları böyle cezalandırdık. Biz şüphesiz doğru olanlarız.
Musa daha bir bebekti. bebeklere haram ve helal diye bir şey olmaz. Ayetteki “Bütün sütanalarını haram etmiştik” ifadesi, Musa kendi alışmış olduğu anne memesinden başka hiçbir memeyi almama anlamında ifade edilen bir haramdan söz edilmektedir. Çünkü Kur’an’da sütanalarının
314 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
haram edildiğine dair Kur’an’ın hiçbir yerinde bir ayet yoktur. Şimdi gelelim Yahudilere haram edilen tertemiz hayvanların haram ediliş sebebine.
Allah helal ve haram koyarken Yahudi, Müslüman, Hıristiyan ayırımı asla yapmaz. Yahudi olanlara “her tırnaklı (hayvanı) haram kıldık. Sığırlardan ve koyunlardan, sırtlarına veya bağırsaklarına yapışan veya kemiğe karışanlar dışında iç yağlarını da onlara haram kıldık.” Bu sayılanları onlara Allah mı haram kılmış? Yoksa onlar Allah’ın helal kıldığı halde onlar kendi kendilerine mi haram kılmışlar? Şimdi Kur’an’dan onun cevabını bulmaya çalışalım.
16/118. Yahudi olanlara da, bundan önce sana aktardıklarımızı haram kıldık. Biz onlara zulmetmedik, ancak onlar kendi nefislerine zulmediyorlardı.
Demek ki Allah bütün peygamberlere neyi haram neyi helal etmişse Yahudi olanlara da onu helal ve haram etmiştir. Öyleyse Yahudi olanlar Allah’ın helal kıldığı şeyleri Allah’ın sözüne muhalefet etmeleri nedeniyle helal olanları kendilerine haram kılmışlardır.
28/13. Böylelikle, gözünün aydın olması, üzülmemesi ve gerçekten Allah’ın vadinin hak olduğunu bilmesi için, onu annesine geri vermiş olduk. Ancak onların çoğu bilmezler.
Ayette Kur’an sebebi bilinen bir olayı daha güzel sebebe bağlayarak anlatmaktadır. Musa’yı annesi kendi sütü ile besleyip onu kendi eliyle eğitip Firavun ve ailesine Allah’ın gönderdiği vahyi bilgilerini ulaştıracaktır. Onlara hakla batılı doğru ile yanlışı iyi ile kötüyü net bir şekilde tebliğ edip, gökleri ve yeri yaratan Allah’ın kendileri için ilah ve rab olduğunu öğretecektir. Böylece ahiret hayatının varlığını da onlara duyurmuş olacaktır.
26/11. Firavun ‘un kavmine, hâlâ sakınmıyorlar mı?’
Firavun öyle azmış öyle zalim olmuştu ki, halkı fırkalara ayırarak kadınları sağ bırakıp erkek çocuklarını öldürüyordu. Allah da Musa’yı Firavun’a göndererek bu yaptıklarının zulüm olduğunu ona tebliğ etmekte idi. Nitekim bir ayette şöyle diyordu.
7/105. Benim üzerimdeki yükümlülük, Allah’a karşı ancak gerçeği
Şuara Suresi | 315
söylemektir. Rabbinizden size apaçık bir belge ile geldim. Artık İsrailoğullarını benimle gönder.’
Bu ifade tarzı Firavun ‘nün kendisinden başka Allah da dâhil kimsenin ilah ve rab olduğunu karşısında görmek istemiyordu. Ama Musa’nın istediği sen dilediğin gibi ister iman et, ister iman etme. O beni ilgilendirmez. O senin sorunundur.
Ama benim rabbimin istediği ise, kim Allah’a onun gönderdiği kitaplara peygamberlere ahiret gününe iman edip Allah’ın istediği şekilde yaşamak isterse ona engel olma demektedir. Nitekim Firavun Musa’nın telkinlerine iman eden büyücüleri asıp keseceğini hurma ağaçlarında sallandıracağını söyleyerek tehdit etmektedir. Büyücülerde Firavun’a şöyle cevap vermektedirler.
20/70. Bunun üzerine büyücüler, secdeye kapandılar: ‘Harun’un ve Musa’nın Rabbine iman ettik’ dediler.
20/71. (Firavun) Dedi ki: ‘Ben size izin vermeden önce O’na inandınız öyle mi? Şüphesiz o, size büyüyü öğreten büyüğünüzdür. O halde ben de ellerinizi ve ayaklarınızı çapraz olarak keseceğim ve sizi hurma dallarında sallandıracağım. Siz de elbette, hangimizin azabı daha şiddetliymiş ve daha sürekliymiş öğrenmiş olacaksınız.’
20/72. Dediler ki: ‘Bize gelen apaçık delillere ve bizi yaratana seni asla ‘tercih edip-seçmeyiz.’ Neyde hükmünü yürütebileceksen, durmaksızın hükmünü yürüt; sen, yalnızca bu dünya hayatında hükmünü yürütebilirsin.’
20/73. ‘Gerçekten biz Rabbimize iman ettik; günahlarımızı ve sihir dolayısıyla bizi kendisine karşı zorlayarak-sürüklediğin (suçumuzu) bağışlasın. Allah, daha hayırlıdır ve daha süreklidir.’
İşte gerçek ve hakikati gören büyücüler için onlara bu tehdit dolu sözlerin bizi hiç ırgalamaz. Biz bizi yaratan Allah’ı bulduktan sonra sen bizi öldürsen de kessen de umurumuzda değil. Çünkü bizim için dünya hayatın bir andır. Ahiret hayatı ise ebedidir. Sen hükmünü ancak dünya hayatında sürdürebilirsin. Nitekim Firavun ölmeden önce Ahiret hayatında gideceği azabı görünce “Ben de Musa ve Harun’un rabbine iman ettim Müslüman oldum” dedi ama Allah bunu kabul etmedi.
316 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
10/90. Biz, İsrailoğullarını denizden geçirdik; Firavun ve askerleri azgınlıkla ve düşmanlıkla peşlerine düştü. Sular onu boğacak düzeye erişince (Firavun): ‘İsrailoğullarının kendisine inandığı İlah’tan başka ilah olmadığına inandım ve ben de Müslümanlardanım’ dedi.
10/91. Şimdi, öyle mi? Oysa sen önceleri isyan etmiştin ve bozgunculuk çıkaranlardandın.
Allah insanlar ölmeden önce iman edip imanını hayra dönüştürecek zamanı varsa Onların imanı Allah katında kabul görecektir.
6/158. Onlar, kendilerine meleklerin gelmesini mi, ya da Rabbinin gelmesini mi veya Rabbinin bazı ayetlerinin gelmesini mi bekliyorlar? Rabbinin ayetlerinden bazılarının geleceği gün, daha önce iman etmemişse veya imanıyla bir hayır kazanmamışsa hiç kimseye imanı yarar sağlamaz. De ki: ‘Bekleyin, biz de elbette beklemekteyiz.’
26/12. Dedi ki: ‘Rabbim, gerçekten beni yalanlamalarından korkuyorum.’
Elbette Firavun ordusu silahları ile ün salıp zulmü ile Mustazaf olanlara korku salmış olan zalim birisidir. Rabbiyle konuşan Musa, O’na nasıl yaklaşıp göklerin ve yerin yaratıcısı olan Allah’ın, Firavun’un da rabbi olduğunu söyleyecek. Elbette bu müthiş görev onu tedirgin etmekteydi. Bu sebeple kendini destekleyen hatırı sayılır birisinin de kendisine destekçi olmasını Allah’tan istiyordu. Çünkü Musa Toplumun hoş görmediği dilim dönmüyor dilim pepe diye izah ederek söylediği bir adam öldürme suçu da vardı.
26/13. ‘Göğsüm sıkışıyor, dilim dönmüyor; bundan dolayı Harun’a da (elçilik görevini bildirmesi için Cibril’i) gönder.’
Allah da olayı biliyor Harun da kardeşinden aldığı vahyi bilgilerle O da Müslüman olup abisinin doğru yolda birisi olduğunu fark edip Musa’ya ilk destek verenlerden birisi olarak çıkıyor. Dilinin dönmemesi ağzına kor parçası alıp dilinin büzüşmesinden dolayı değil, işlediği adam öldürme suçundan dolayı topluma çıkacak yüzünün olmadığı anlamında kullanılan bir ifadedir. Nitekim Firavun bu olayı ilk tebliğ aşamasında başına kalkmaktadır. Devam eden ayette de bu dile getirilmektedir.
26/14. ‘Üstelik onların bana karşı (davasını savunacakları bir
Şuara Suresi | 317
cinayet) suçu(m) var; bundan dolayı beni öldürmelerinden korkuyorum.’
Nelerin olup biteceğini Allah bilmekte. Ve Musa ile Harun için bu tehlikeli olan görevi verip devam eden ayette cevabı veriliyor.
26/15. (Allah:) ‘Hayır,’ dedi. ‘İkiniz de ayetlerimle gidin, şüphesiz sizinle birlikteyiz (ve) işitmekteyiz.’
Allah’ın peygamberlere indirmiş olduğu vahyi bilgiler dışında özel bir yardımı asla yoktur. Sakın ayeti yanlış anlamayın. Allah birlikteyiz ifadesini kullanırken Allah’ı veli edinenler asla zararlı çıkmayacaktır. Çünkü insanlar Allah yolunda ölseler bile Allah onları ölürken hemen cennette rızıklandırmaktadır.
26/16. ‘Gecikmeksizin Firavuna giderek deyin ki: Gerçekten biz, âlemlerin Rabi’nin elçisiyiz,’
Musa ve Harun gecikmeksizin Allah’ın emrini yerine getiriyorlar. Firavun’a ilk söyledikleri söz ezilmiş, yerilmiş, köleleştirilmiş olan İsrailoğullarını Müslüman olmak istedikleri zaman engel olmamasını istemektedirler.
26/17. ‘İsrailoğullarını bizimle birlikte göndermen için (sana geldik).’
26/18. (Gittiler ve Firavun:) Dedi ki: ‘Biz seni içimizde daha çocukken yetiştirip büyütmedik mi? Sen ömrünün nice yıllarını aramızda geçirmedin mi?’
Musa ve Harun Firavun’a gelince Firavun’un yanında büyüyüp onun Allah’tan gönderilmiş nebi ve resul olmasını kabul etmeyip üstelik ona karşı yapmış oldukları iyilikleri başına kakmaktadır. Bakara suresi iki yüz altmış dörtte iyilik yapıp da başa kalkanların konumunu şöyle anlatmaktadır.
2/264. Ey iman edenler, Allah’a ve ahiret gününe inanmayıp, insanlara karşı gösteriş olsun diye malını infak eden gibi minnet ve eziyet ederek sadakalarınızı geçersiz kılmayın. Böylesinin durumu, üzerinde toprak bulunan bir kayanın durumuna benzer; üzerine sağnak bir yağmur düştü mü, onu çırılçıplak bırakıverir. Onlar kazandıklarından hiç bir şeye güç yetiremez (elde edemez)ler. Allah, kâfirler topluluğuna hidayet vermez.
318 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
Kur’an’a göre ayette belirtildiği gibi ne imansız güzel bir amel ne de güzel amelsiz bir iman hiçbir işe yaramamaktadır. İmanla güzel amel bir arada olduğu zaman Allah katında kabul görecektir.
26/19. ‘Ve yapacağın işi (cinayeti) de işledin; sen nankörlerdensin.’
İşte Musa’nın endişe edip durduğu da buydu. Cehalet içinde iken kazara öldürdüğü adamı başına kalkmasıydı. Dilinin pepe oluşu halkın Musa’nın getirmiş olduğu vahyi bilgileri kabul etmeyişleri endişesi hep buna bağlı idi. Zaten Musa da altta ayette cevabını vermektedir.
26/20. (Musa) Dedi ki: ‘Ben onu yaptığım zaman şaşkınlardandım.’
26/21. ‘Sizden korkunca da hemen aranızdan kaçtım; sonra Rabbim bana hüküm (ve hikmet) verdi ve beni gönderilen (elçilerden) kıldı.’
Olayı Kur’an Kasas suresi başka ayetlerde konu ile ilgili olayı anlatırken şöyle özetlemektedir.
28/14. Erginlik çağına ulaşıp olgunlaşınca, ona bir ‘hüküm ve hikmet’ ve ilim verdik. Biz iyilikte bulunanları işte böyle ödüllendiririz.
28/15. (Musa) Halkının haberi olmadığı bir zamanda şehre girdi, orda kavga etmekte olan iki adam buldu; bu kendi taraftarlarından, şu da düşmanlarından. Derken taraftarlarından olan, düşmanlarından olana karşı ondan yardım istedi. Bunun üzerine ona bir yumruk attı ve işini bitiriverdi. (Sonra da:) ‘Bu şeytanın işindendir; o, gerçekten açıkça saptırıcı bir düşmandır’ dedi.
28/16. Dedi ki: ‘Rabbim, gerçekten, kendi nefsime zulmettim, artık beni bağışla.’ Böylece (Allah) onu bağışladı. Şüphesiz. O, bağışlayandır, esirgeyendir.
28/17. Dedi ki: ‘Rabbim, bana verdiğin nimetler adına, artık suçlu günahkârlara destekçi olmayacağım.’
28/18. Böylece şehirde korku içinde (çevreyi) gözetleyerek sabahladı. Derken, bir de baktı ki, dün kendisinden yardım isteyen (kişi, bugün de) kendisine yardım için bağırıyor. Musa, ona dedi ki: ‘Sen açıkça bir azgınsın.’
Şuara Suresi | 319
28/19. Sonunda ikisinin de düşmanı olan (adam)ı yakalamak isterken (adam ona) dedi ki: ‘Ey Musa dün birini öldürdüğün gibi, bugün de beni mi öldürmek istiyorsun? Sen yeryüzünde yalnızca bir zorba olmak istiyorsun, ıslah edicilerden olmak istemiyorsun.’
Musa’nın adam öldürme olayı Kasas suresinde detayı ile böyle anlatılmaktadır.
26/22. ‘Bana karşı lütuf-dediğin nimet de, İsrailoğullarını köle kılmandan dolayıdır.’
Musa Firavun’un lütuf diye, bahsettiği söze okkalı bir cevap vermektedir. Büyücüler de buna benzer bir şey söylemişlerdi.
20/71. (Firavun) Dedi ki: ‘Ben size izin vermeden önce O’na inandınız öyle mi? Şüphesiz o, size büyüyü öğreten büyüğünüzdür. O halde ben de ellerinizi ve ayaklarınızı çapraz olarak keseceğim ve sizi hurma dallarında sallandıracağım. Siz de elbette, hangimizin azabı daha şiddetliymiş ve daha sürekliymiş öğrenmiş olacaksınız.’
20/72. Dediler ki: ‘Bize gelen apaçık delillere ve bizi yaratana seni asla ‘tercih edip-seçmeyiz.’ Neyde hükmünü yürütebileceksen, durmaksızın hükmünü yürüt; sen, yalnızca bu dünya hayatında hükmünü yürütebilirsin.’
20/73. ‘Gerçekten biz Rabbimize iman ettik; günahlarımızı ve sihir dolayısıyla bizi kendisine karşı zorlayarak-sürüklediğin (suçumuzu) bağışlasın. Allah, daha hayırlıdır ve daha süreklidir.’
20/74. ‘Gerçek şu ki, kim Rabbine suçlu-günahkâr olarak gelirse, hiç şüphe yok, onun için cehennem vardır. Onun içinde ne ölebilir, ne dirilebilir.’
20/75. ‘Kim O’na iman edip salih amellerde bulunarak O’na gelirse, işte onlar, onlar için de yüksek dereceler vardır.’
26/23. Firavun dedi ki: ‘Âlemlerin Rabbi nedir?’
Oysa Firavun Mısır halkının rabbi olduğunu insanlara ilan etmişti. Musa âlemlerin rabbinden söz edince başka bir rab ve ilah oluşuna şaşırdı.
28/38. Firavun dedi ki: ‘Ey önde gelenler, sizin için benden başka ilah olduğunu bilmiyorum. Ey Haman, çamurun üstünde bir ateş yak da, bana yüksekçe bir kule inşa et, belki Musa’nın ilahına çıkarım çünkü gerçekten ben onu yalancılardan (biri) sanıyorum.’
320 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
Hazreti Musa ben âlemlerin rabbi olan Allah tarafından gönderilmiş nebi ve resulüm demektedir. Firavun da benden başka ilah olmadığını sanıyorum demektedir. Allah da Gökleri ve yeri yaratan eğer iki tane ilah olsaydı kâinat fesada uğrardı demektedir.
6/22. Eğer her ikisinde (gökte ve yerde) Allah’ın dışında ilahlar olsaydı, elbette, ikisi de bozulup gitmişti. Arşın Rabbi olan Allah onların nitelendire geldikleri şeylerden yücedir.
O zaman haşa Allah mı yalancı, yoksa Firavun mu yalancıdır. Bizim inandığımız Allah ölmez, yemez, içmez, acıkmaz, rızık veren kimseden rızık istemeyendir. Demek ki Firavun ölüm anında gökleri ve yeri yaratan Allah olduğunu bu sebeple Müslüman olduğunu itiraf etmiştir.
10/90. Biz, İsrailoğullarını denizden geçirdik; Firavun ve askerleri azgınlıkla ve düşmanlıkla peşlerine düştü. Sular onu boğacak düzeye erişince (Firavun): ‘İsrailoğullarının kendisine inandığı (ilahtan) başka ilah olmadığına inandım ve ben de Müslümanlardanım’ dedi.
26/24. Dedi ki: ‘Göklerin, yerin ve bu ikisi arasında olan her şeyin Rabbidir. Eğer ‘kesin bilgiyle inanıyorsanız’ (böyledir).’
Bu da evrende yaratılmış olan bütün yaratıkların rabbidir. Onlar hakkında Allah’ın bilmediği hiçbir şey yoktur. Bu olayı Enam suresi elli dokuzuncu ayette mükemmel olarak izah etmektedir.
6/59. Gaybın anahtarları O’nun katındadır, O’ndan başka hiç kimse gaybı bilmez. Karada ve denizde olanların tümünü O bilir, O, bilmeksizin bir yaprak dahi düşmez; yerin karanlıklarındaki bir tane, yaş ve kuru dışta olmamak üzere hepsi (ve her şey) apaçık bir kitapta (yazılı)dır.
26/25. Çevresindekilere dedi ki: ‘İşitiyor musunuz?’
Firavunun etrafında olan halka işitiyor musunuz? Sözü alaya almaktır.
27/56. Kavminin cevabı: ‘Lut ailesini şehrinizden sürüp çıkarın. Temiz kalmak isteyen insanlarmış’ demekten başka olmadı.
Firavun konu ile ilgili Musa’ya Taha suresi başka bir ayette konu ile ilgili şöyle bir soru yöneltmekteydi.
20/51. (Firavun) Dedi ki: ‘İlk çağlardaki nesillerin durumu nedir öyleyse?’
Şuara Suresi | 321
20/52. Dedi ki: ‘Bunun bilgisi Rabbimin katında bir kitaptadır. Benim Rabbim şaşırmaz ve unutmaz.’
26/26. (Musa:) Dedi ki: ‘O sizin de Rabbiniz, geçmişteki atalarınızın da Rabbidir.’
Kur’an ahiret hayatında her insanın yaptıklarını yapacaklarını, bir başka ifadeyle açığa vurduklarını gizlediklerini bile her insanın önüne iki belge olarak çıkarılıp konulacağını vaad etmektedir.
17/13. Biz, her insanın kuşunu (işlediklerini, yaptıklarını) kendi boynuna doladık, kıyamet gününde onun için açılmış olarak önüne konacak bir kitap çıkarırız.
İnkâr edenler ahiret hayatında önlerine konan kitabı görünce şaşırıp şok olacak ve şöyle söyleyeceklerdir.
18/49. Önlerine Kitap konulmuştur; artık suçlu-günahkârların, onda olanlardan dolayı dehşetle-korkuya kapıldıklarını görürsün. Derler ki: ‘Eyvahlar bize, bu kitaba ne oluyor ki, küçük büyük bırakmayıp her şeyi sayıp-döküyor?’ Yapıp-ettiklerini (önlerinde) hazır bulmuşlardır. Rabbin hiç kimseye zulmetmez.
27/82. O söz, başlarına geldiği zaman, onlara yerden bir Dabbe çıkarırız; o da, insanların bizim ayetlerimize kesin bir bilgiyle inanmadıklarını onlara söyler.
Yine Allah inkâr edenler karar verip kalbinden geçirdiklerini ve ertelediklerini bile kamera kayıt sistemine kaydederiz o kamera kendilerinin ahiret âleminde yalan söylemelerine izin vermez. İnkâr ettiklerini ama insanlardan gizlediklerini onlara söylemektedir. Yine Kur’an bu olayı şöyle açıklamaktadır.
2/284. Göklerde ve yerde ne varsa Allah’ındır. İçinizdekini açığa vursanız da, gizleseniz de, Allah sizi onunla sorguya çeker. Sonra dilediğini bağışlar, dilediğini azaplandırır. Allah, her şeye güç yetirendir.
Demek ki, emanet ve sorumluluk yüklenmiş insan için dünya hayatında ettiği göz işareti bile Allah’a gizli kalmadığı gibi, yapacak olduğu kötülükleri kalbinden geçirip karar verdiği Allah katında gizli kalmadığını onların tek tek hesabı sorulup İnkâr edenlerden burunlarından fitil fitil getirileceği vurgulanmaktadır. İman eden ve salih amel işleyenler için de onlara karşılığı kat kat verileceği vaad edilmektedir.
322 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
26/27. (Firavun) Dedi ki: ‘Şüphesiz size gönderilmiş bulunan elçiniz, gerçekten bir delidir.’
Musa’nın Firavun’un sorularına hikmetli ve mantıklı bir şekilde Allah’ın bildirmesi ile cevap verince Firavun diğer inkâr eden ve zulmedenler gibi inkâr ederek Musa hakkında iftiralar atmaya başlamaktadır.
51/52. İşte böyle; onlardan öncekiler de bir elçi gelmeyiversin, mutlaka: ‘Büyücü ve cinlenmiş’ demişlerdir.
Kur’an içerisinde birçok ayette gelen nebi ve resuller için cinlenmiş büyülenmiş delirmiş sapmış ifadeleri kullanarak gelen elçilerin yalanlandıklarına şahit olmaktayız.
26/28. ‘Eğer aklınızı kullanabiliyorsanız, O, doğunun da, batının da ve bunlar arasında olan her şeyin Rabbidir’ dedi (Musa).
Musa, Firavun ve çevresine hikmetli ve mantıklı sözler söylüyor. Firavun da kendi ilahlığının tehlikeye girdiğinden endişe ederek Musa’ya korkutmak için tehditler savuruyor. Benden başka ilah edinirsen seni hapse atacağım demektedir.
26/29. (Firavun) dedi ki: ‘Andolsun, benim dışımda bir ilah edinecek olursan, seni mutlaka hapse atacağım.’
26/30. (Musa) Dedi ki: ‘Sana apaçık bir şey getirmiş olsam da mı?’
Musa, Firavun’a yine yumuşak davranış ve edasıyla şöyle bir soru sorarak onun öfkesini yatıştırmaya çalışıyor. Benim söylediklerimi senin içinde olan resul bir başka ifadeyle takva doğrulasa da mı? Sorusuna karşılık Firavun getirmesini alttaki ayette istemektedir.
26/31. (Firavun) Dedi ki: ‘Eğer doğru söylüyorsan, onu getir.’
26/32. Bunun üzerine asasını bırakıverdi, bir de (ne görsünler) o, açıkça bir ejderha oluverdi.
Kur’an içerisinde asa kelimesi iki farklı anlamda kullanılmıştır. Birisi dünya hayatındaki mal, güç, çocuklar anlamında olan asadır. Diğeri ise Allah’tan aldığı vahyi bilgiler anlamında olan asadır. Şuara suresi otuz ikinci ayette söz konusu olan asa Vahyi bilgiler anlamında olan asadır. Her iki asa kelimesinin ne anlama geldiği konusunda detaylara girmeyeceğim.
Şuara Suresi | 323
Ancak bu ayette Müteşabih bir anlatım sanatı ile Allah’tan almış olduğu vahyi bilgileri Firavun ve kavmine anlatınca onların dünya hayatında ortaya koydukları beşeri sistemleri hayat tarzlarını derleyip toplayıp yuttu ifadesiyle geçersiz kıldığı anlatılmaktadır.
26/33. Elini de çekip çıkardı, bir de (ne görsün) o, bakanlar için ‘parlayıp aydınlanıvermiş’.
Kur’an bu olayı başka bir sure başka bir ayette şöyle izah ederek anlatmaktadır.
20/22. Elini koltuğuna sok, bir hastalık olmadan, başka bir mucize (ayet) olarak bembeyaz bir durumda çıksın.’
Yani her insanın öz içerisinde teklif sunan iki melek olduğu anlatılmaktadır. Bunlardan birisi yasak ağacı temsil eden İblis meleğidir. Diğeri ise helal ağacı temsil eden takva ağacıdır. Bunları seni inkâr eden Firavun ve taraftarlarına anlat. Meleğidir. Aklını kullanıp anlaya bilirlerse bunlar insanı insan yapan ve insana emanet ve sorumluluk yüklenmesinin sebebini teşkil eden iki ayet, iki mucizedir. İfadesi ile olay anlatılmaktadır.
26/34. (Firavun,) Çevresindeki önde gelenlere: “Bu” dedi, ‘Doğrusu çok bilen bir büyücüdür.’
Yine Firavun önde gelen çevresine alaylı bir şekilde büyücülerini etkilemek adına çok bilen bir büyücüdür sözü ile inkâr ettiğini vurgulamaktadır.
26/35. ‘Büyüsüyle sizi yurdunuzdan sürüp çıkarmak istiyor; ne buyurursunuz?’
Firavunun tek korktuğu şey, kendi ilahlığını başkalarına kaptırıp Halkın gözünden düşmesidir. Büyücüler de Firavunun nasıl bir davranışta bulunacağını söyleyerek onunla geniş bir halk kitlesi karşısında, onun büyüsünü bozma çabası ile mesaj vererek beklemesini istemektedirler.
26/36. Dediler ki: ‘Bunu ve kardeşini oyala, şehirlere de toplayıcılar gönder,’
Musa ve Harun’un Yaşam biçimi ve hayat tarzını bilgilendiren Allah’tır. Bilgin büyücülerin yaşam biçimi hayat tarzını belirleyen beşeri sistemlerdir. Bakalım Bu düello da hangi taraf başarılı olacak onu dinleyeceğiz.
26/37. ‘Bütün uzman-bilgin büyücüleri sana getirsinler.’
324 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
Evet, büyücüler geldi olayın nasıl tartışılacağı yer zaman mekân konusunda anlaşmaya vardılar.
26/38. Böylelikle büyücüler, bilinen bir günün belli vaktinde bir araya getirildi.
26/39. Ve insanlara da: ‘Siz de toplanıyor musunuz? Dendi.’
26/40. ‘Umarız ki, eğer galip gelirse biz de büyücülere uyarız.’
26/41. Büyücüler geldiklerinde, Firavuna: ‘Şayet biz galip gelirsek, bize bir ücret var gerçekten, değil mi?’ dediler.
26/42. ‘Evet’ dedi. ‘Üstelik şüphesiz en yakın(larım) kılınanlardan olacaksınız.’
Altı ayette verilmek istenen mesajı özet olarak anlamaya çalışalım. Bilgin büyücüler bir araya geldiler. Halka siz de karşılıklı münazarayı dinler misiniz dediler onlar da evet dediler. Şimdi büyücüler münazaranın kendileri tarafından kazanılırsa ücret istediler. Firavun da dedi ki evet, sizi yakınlarım kılacağım dedi. Şimdi sınav için gerekli bütün ihtiyaçlar hazırlandı. Sıra karşılıklı konuşmada kazanıp kazanmaya geldi. Şimdi sıra ona geldi. Onu dinleyeceğiz. Akıbet hayırlı olur inşallah.
26/43. Musa onlara dedi ki: ‘Atacağınızı atın.’
Musa onlara dedi ki; “ey büyücüler sizi gökleri ve yeri yaratan Allah’a ibadet etmekten alıkoyup, Firavun’a ibadet ve kulluğa iten sebep nedir?” Diye okkalı bir soru sorarak onlardan cevap beklemeye başladı.
26/44. Onlar da, iplerini ve asalarını atıverdiler ve: ‘Firavun ‘un üstünlüğü adına, hiç tartışmasız, üstün olanlar gerçekten bizleriz’ dediler.
Firavun’un büyücülerinin tasası derdi, Musa ve Harun’un ile tartıştıklarında üstün gelme ücret alma sevdasındadırlar. Oysa Musa ve Harun topluma dinlerini anlattıklarında dünya hayatında ücret almayan insanlardır.
6/90. İşte Allah’ın hidayet verdikleri bunlardır; öyleyse sen de onların bu hidayetlerine uy. De ki: ‘Ben bunun için sizden bir ücret istemiyorum. O (Kur’an), âlemlere bir ‘öğüt ve hatırlatmadan’ başkası değildir.’
Şuara Suresi | 325
36/20. Şehrin en uzak yerinden bir adam koşarak geldi: ‘Ey kavmim, elçilere uyun’ dedi.
36/21. ‘Sizden ücret istemeyenlere uyun, onlar hidayet bulmuş kimselerdir.’
İşte Firavun’un büyücüleri ile Allah’ın elçileri arasında fark budur. Büyücüler kendi ilahlarından davayı kazanırlarsa ne kadar ücret alacaklarını düşünmektedirler. Elçiler ise ücret alıcılar değiliz diyerek, toplumlara Allahtan almış olduğu vahiyleri tebliğ ederler. Çünkü ücret alanlar hakkı hakikati değil keselerini cüzdanlarını düşünürler.
9/34. Ey iman edenler, gerçek şu ki, (Yahudi) bilginlerinden ve (Hristiyan) rahiplerinden çoğu, insanların mallarını haksızlıkla yerler ve Allah’ın yolundan alıkoyarlar. Altını ve gümüşü biriktirip de Allah yolunda harcamayanlar… Onlara acı bir azabı müjdele.
Firavun’un büyücüleri ile Allah’ın elçileri arasında hayata bakış açıları arasında ne kadar farklı olduğunu ayetlerden anlamış olduk. Şimdi gelelim konumuza Musa büyücülere nasıl bir cevap vermektedir. Onu dinleyelim.
26/45. Böylelikle Musa da asasını bırakıverdi, bir de (ne görsünler) o, uydurmakta olduklarını yutuveriyor.
Büyücülerin dünya yaşamını hayat tarzını beşeri sitemler belirler. Ama Allah’ın elçilerinin yaşam biçimi hayat tarzını gökleri ve yeri yaratan Allah belirler. Bu konuyu ilgili ayetlerden örnekler vererek biraz açmak istiyorum.
6/162. De ki: ‘Şüphesiz benim namazım, ibadetlerim, dirimim ve ölümüm âlemlerin Rabbi olan Allah’ındır.’
27/40. Yanında kitaptan ilmi olan biri dedi ki: ‘Ben, (gözünü açıp kapamadan) onu sana getirebilirim.’ Derken (Süleyman) onu kendi yanında durur vaziyette görünce dedi ki: ‘Bu Rabbimin fazlındandır, O’na şükredecek miyim, yoksa nankörlük edecek miyim diye beni denemekte olduğu için (bu olağanüstü olay gerçekleşti). Kim şükrederse, artık o kendisi için şükretmiştir, kim nankörlük ederse, gerçekten benim Rabbim Gani (hiç bir şeye ve kimseye ihtiyacı olmayan)dır, Kerim olandır.
326 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
27/41. Dedi ki: ‘Onun tahtını değişikliğe uğratın, bir bakalım doğru olanı bulabilecek mi, yoksa bulmayanlardan mı olacak?
27/42. Böylece (Belkıs) geldiği zaman ona: ‘Senin tahtın böyle mi?’ denildi. Dedi ki: ‘Tıpkı kendisi. Bize ondan önce ilim verilmişti ve biz Müslüman olmuştuk.’
27/43. Allah’tan başka tapmakta olduğu şeyler onu (Müslüman olmaktan) alıkoymuştu. Gerçekte o, inkâr eden bir kavimdendi.
Bu ayetler Müslüman olmayan Belkıs’ın Süleyman peygamberin yaşam biçimi hayat tarzını inceledikten sonra kendi fıtratında bulunan takva sesi yaratılışta vermiş olduğu “Rabbim Allah’tır” sözünü hatırlatınca “Ben de daha önce Müslümanlardandım” sözü le itiraf etmektedir.
7/172. Hani Rabbin, Âdemoğullarının sırtlarından zürriyetlerini almış ve onları kendi nefislerine karşı şahitler kılmıştı: ‘Ben sizin Rabbiniz değil miyim?’ (demişti de) onlar: ‘Evet (Rabbimizsin), şahid olduk’ demişlerdi. (Bu,) Kıyamet günü: ‘Biz bundan habersizdik’ dememeniz içindir.
26/46. Anında büyücüler secdeye kapandılar.
26/47. (Ve:) ‘Âlemlerin Rabbine iman ettik’ dediler.
26/48. ‘Musa’nın ve Harun’un Rabbine.’
Hazreti Musa Allah’tan almış olduğu vahyi bilgileri büyücülere ve kalabalığa anlatınca büyücüler Belkıs’ın yaratılışta verdiği sözü hatırladığı gibi, hatırlayıp Müslüman olduklarını ilan etmişlerdir.
Yine son nebi ve resulün kendisine vahiy gelirken o da yaratılışta verdiği sözü hatırlamıştı.
53/11. Onun gördüğünü gönül yalanlamadı.
53/12. Yine de siz gördüğü (şey) üzerinde onunla tartışacak mısınız?
53/13. Andolsun, onu bir diğer inişte de görmüştü.
İnsan yaratılışındaki bütün hücreler organlar el yüz ayak göz kaş ne varsa bunların hepsi birer melektir. Meleklere kodlanmış olan bilgilerle vahyi bilgilerin kaynağı Allah’tır. Bu sebeple son nebinin gönlün gördüğü ile vahyi bilgiler arsındaki uyumluluktan söz edilmektedir.
Şuara Suresi | 327
Onu da yaratılışta olan her insan bildiğinden dolayı insanlar yaratıldığı zaman “Rabbim Allah’tır demişlerdi. İşte ayette cennet böyle iman eden ve salih amel işleyenlerin yanındadır.” ifadesi ile müteşabih bir anlatım sanatı kullanarak olayı özetlemektedir.
53/14. Sidretü’l-Münteha’nın yanında.
53/15. Ki Cennetü’l-Me’va onun yanındadır.
Bu olayları kavrayan ve anlayan büyücülerin Musa ve Harun’un rabbine iman ettik demelerini Firavun sindiremeyip onları aşağıda geçen ayette ölümle tehdit etmektedir.
26/49. (Firavun) Dedi ki: ‘Ona, ben size izin vermeden önce mi inandınız? Gerçek şu ki, o, size büyüyü öğreten büyüğünüzdür; öyleyse yakında bileceksiniz. Şüphesiz ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama kestireceğim ifadesi ile, ve hepinizi gerçekten asıp-sallandıracağım.’
26/50. ‘Hiç zararı yok’ dediler. ‘Çünkü biz gerçekten Rabbimize dönücüleriz.’
26/51. ‘Doğrusu biz, iman edenlerin ilki olduğumuzdan dolayı Rabbimizin hatalarımızı bağışlayacağını umuyoruz.’
Bu olayların iç yüzünü kavrayan hangi bir insan, büyücü olanların Allah’a teslim olup Müslüman oluşu gibi Müslüman olmak istemez. Artık düelloyu Musa ve Harun kazanınca Firavunla araları tamamen açılmış Firavun askerleri ile birlikte Musa ve iman edenleri öldürmek için yola koyulmuşlardır.
26/52. Musa’ya: ‘Kullarımı gece yürüyüşe geçir, çünkü izleneceksiniz’ diye vahyettik.
Allah’ın dünya hayatında vahiyi bilgiler dışında iman edenlere özel bir yardımı yok demiştik. Allah da Firavun ve askerleri takip edeceğini bildirmektedir.
26/53. Bunun üzerine Firavun şehirlere (asker) toplayıcılar gönderdi.
26/54. ‘Gerçek şu ki bunlar azınlık olan bir topluluktur;’
Firavun iman eden ve salih amel işleyenlerin azınlıkta olduğunu bilmekte ve kendi gücünün onun gücü karşısında çok fazla olduğunu
328 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
öğünerek söylemektedir. Evet, Kur’an siz çoğunluğa uyarsanız çoğunluk sizi saptırır diye sürekli Müslüman olanları uyarmaktadır.
3/69. Kitap Ehlinden bir grup, sizi şaşırtıp saptırmayı arzuladı; fakat onlar ancak kendi nefislerini şaşırtıp-saptırırlar da şuuruna varmazlar.
26/55. ‘Ve elbette bize karşı da büyük bir öfke beslemektedirler.’
Elbette Müslüman olanlar inkâr eden kâfirlere karşı büyük bir düşmandırlar.
58/22. Allah’a ve ahiret gününe iman eden hiç bir kavim (topluluk) bulamazsın ki, Allah’a ve elçisine başkaldıran kimselerle bir sevgi (ve dostluk) bağı kurmuş olsunlar; bunlar, ister babaları, ister çocukları, ister kardeşleri, isterse kendi aşiretleri (soyları) olsun. Onlar, öyle kimselerdir ki, (Allah) kalplerine imanı yazmış ve onları kendinden bir ruh ile desteklemiştir. Onları, altlarından ırmaklar akan cennetlere sokacaktır; orada süresiz olarak kalacaklardır. Allah, onlardan razı olmuş, onlar da O’ndan razı olmuşlardır. İşte onlar, Allah’ın fırkasıdır. Dikkat edin; şüphesiz Allah’ın fırkası olanlar, felah (umutlarını gerçekleştirip kurtuluş) bulanların ta kendileridir.
26/56. ‘Biz ise uyanık bir grubuz’ (dedi).
Allah’ın inkâr eden ve peygamberleri yalanlayan hiçbir kavim yoktur ki, onlar helak olmuş olmasınlar. Bu demek değildir ki Bu güne kadar anlatılan tefsirlerde helak olayı tabiat kuvvetleri ile birlikte yerle bir olmaları anlamında değildir. İlahi mesaja karşı közleri kör kulakları sağır kalpleri de mühürlenmiş olanlardır. Kur’an onlar kendilerine verilen bir zaman dilimi içerisinde yaşadıkları halde İnkârla yaşamaları anlamında kullanmıştır.
26/57. Böylelikle biz onları (Firavun ve kavmini) bahçelerden ve pınarlardan sürüp çıkardık;
Ayette geçen ifade dünya hayatında inkâr eden ve zulmedenlerin Peygamberleri yalanlama nedeniyle dünya hayatında yaşadıkları sürece iman etmeyeceklerdir. Böylece ahiret hayatında verilecek olan cennetten mahrum kalıp ebedi cehennemi hak etmeleri anlamında kullanılan bir ifadedir. Nitekim Yunus suresinde bu olay şöyle anlatılmaktadır.
Şuara Suresi | 329
10/88. Musa dedi ki: ‘Rabbimiz, şüphesiz Sen, Firavuna ve önde gelen çevresine dünya hayatında bir çekicilik (güç, ihtişam) ve mallar verdin. Rabbimiz, Senin yolundan saptırmaları için (mi?) Rabbimiz, mallarını yerin dibine geçir ve onların kalplerinin üzerini şiddetle bağla; onlar acı azabı görecekleri zamana kadar iman etmeyecekler.’
10/89. (Allah) Dedi ki: ‘İkinizin duası kabul olundu. Öyleyse dosdoğru yolda devam edin ve bilgisizlerin yoluna uymayın.’
10/90. Biz, İsrailoğullarını denizden geçirdik; Firavun ve askerleri azgınlıkla ve düşmanlıkla peşlerine düştü. Sular onu boğacak düzeye erişince (Firavun): ‘İsrailoğullarının kendisine inandığı (ilahtan) başka ilah olmadığına inandım ve ben de Müslümanlardanım’ dedi.
10/91. Şimdi, öyle mi? Oysa sen önceleri isyan etmiştin ve bozgunculuk çıkaranlardandın.
10/92. Bugün ise, senden sonrakilere bir ayet (tarihi bir belge, ibret) olman için seni yalnızca bedeninle kurtaracağız (herkese cesedini göstereceğiz). Gerçekten insanlardan çoğu, bizim ayetlerimizden habersizdirler.
Bu ayetler hep bize, dünya hayatında inkâr eden ve zulmedenler yaşadıkları sürece Allah onlara verdiği rızkını kesmediği gibi, onların yapmış olduğu zulüm nedeniyle özel bir müdahalede de bulunmamaktadır.
35/45. Eğer Allah, kazandıkları dolayısıyla insanları (azab ile) yakalayacak olsaydı, (yerin) sırtı üzerinde hiç bir canlıyı bırakmazdı, ancak onları, adı konulmuş bir süreye kadar ertelemektedir. Sonunda ecelleri geldiği zaman, artık şüphesiz Allah kendi kullarını görendir.
26/58. Hazinelerden ve soylu makam(lar)dan da.
İnkâr etme mazlum olanlara zulmetme ve peygamberleri yalanlamaları nedeniyle ahiret hayatındaki cennetten de onlar mahrum edildiler.
26/59. İşte böyle; bunlara İsrailoğullarını mirasçı kıldık.
İsrailoğulları hazreti Musa ve Harun’un Allah’tan getirmiş olduğu vahyi bilgilere iman etme ve salih amel işlemeleri nedeniyle onlara cennet mirasçı kılındı.
26/60. Böylece (Firavun ve ordusu) güneşin doğuş vakti onları izlemeye koyuldular.
330 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
İman eden ve salih amel işleyenler Musa ve Harun’la beraber hicret ettiler. Firavun ve ordusu onları takibe koyuldular.
26/61. İki topluluk birbirini gördükleri zaman Musa’nın adamları: ‘Gerçekten yakalandık’ dediler.
Musa’nın taraftarları teknolojik yönden yeterli donanımı olmayıp savaşacak güçleri olmayınca endişeye kapılıp korkmaya başladılar.
26/62. (Musa:) ‘Hayır’ dedi. ‘Şüphesiz Rabbim, benimle beraberdir; bana yol gösterecektir.’
Musa Rabbim benimle beraberdir. O bizim velimiz biz ona tevekkül ediyoruz. O asla onlar bizi öldürseler bile Bizi katına alıp cennette rızıklandıracaktır.
26/63. Bunun üzerine Musa’ya: ‘Asanla denize vur’ diye vahyettik. (Vurdu ve) Deniz hemencecik yarılı verdi de her parçası kocaman bir dağ gibi oldu.
Musa’ya asanla denize vur dedik ifadesi ile Allah’tan almış olduğu vahyi bilgileri dünya hayatında onlara anlat deyince anlattı deniz derken insanlar yol bakımından ikiye ayrıldı. Bir kısım insanlar iman etti ve imanını salih amele dönüştürdü onlar ölseler bile kurtulmuş oldular. İnkâr eden ve zulmedenler de suda boğuldu ifadesiyle helak oldular cehennem hayatında ebedi olarak azabı hak ettiler mesajı verilmektedir. Yine bu olayı bazı ayetlerle genişleterek anlatmaya çalışalım.
2/60-Yine) Hatırlayın; Musa kavmi için su aramıştı, o zaman biz ona: ‘Asanı taşa vur’ demiştik de ondan on iki pınar fışkırmıştı, böylece her bir topluluk içeceği yeri bilmişti. Allah’ın verdiği rızıktan yiyin, için ve yeryüzünde bozgunculuk (fesat) yaparak karışıklık çıkarmayın.
Ayeti doğru anlayabilmek için ilgili iki ayet daha aktarmaya çalışayım. O ayetleri de aktardıktan sonra yorumumuzu yapmaya çalışalım.
5/12. Andolsun, Allah İsrail oğullarından kesin söz (misak) almıştı. Onlardan on iki güvenilir gözetleyici göndermiştik. Ve Allah onlara: ‘Gerçekten ben sizinle beraberim. Eğer namazı kılar, zekâtı verir, elçilerime inanır, onları savunup-desteklerseniz ve Allah’a güzel bir borç verirseniz, şüphesiz sizin kötülüklerinizi örter ve sizi gerçekten,
Şuara Suresi | 331
altından ırmaklar akan cennetlere sokarım. Bundan sonra sizden kim inkâr ederse, cidden dümdüz bir yoldan sapmıştır.’
7/160-160. Biz onları (İsrailoğullarını) ayrı ayrı oymaklar olarak on iki topluluk (ümmet) olarak ayırdık. Kavmi kendisinden su istediğinde Musa’ya: ‘Asanla taşa vur’ diye vahyettik. Ondan on iki pınar sızıp-fışkırdı; böylece her bir insan topluluğu su içeceği yeri öğrenmiş oldu. Üzerlerine bulutla gölge çektik ve onlara kudret helvası ile bıldırcın indirdik. (Sonra da şöyle dedik:) ‘Size rızık olarak verdiklerimizin temiz olanlarından yiyin.’ Onlar bize zulmetmedi, ancak kendi nefislerine zulmediyorlardı.
Vermiş olduğum üç ayette verilmek istenen mesajı kısacık olarak özetlemeye çalışalım.
Hazreti Musa’nın kavmi için su aramıştı veya kavmi kendi su istediğinde su aramıştı ifadeleri Kur’an’da müteşabih olan bir anlatım sanatı ile kullanılan bir ifadedir. Su kelimesini Kur’an’da konumuzu ilgilendiren konu ile ilgili ayetlerden aktarmaya çalışayım.
38/41. Kulumuz Eyyub’u da hatırla. Hani o: ‘Herhalde şeytan, bana kahredici bir acı ve azab dokundurdu’ diye Rabbine seslenmişti.
38/42. ‘Ayağını depret. İşte yıkanacak ve içecek soğuk (su, diye vahyettik.).
38/43. Katımızdan ona bir rahmet ve temiz akıl sahiplerine bir öğüt olmak üzere ailesini ve onlarla birlikte bir benzerini de bağışladık.
Sad suresi kırk birinci ayette geçen şeytanla yine Sad suresi kırk ikinci ayette geçen “Ayağını depret. İşte yıkanacak ve içecek soğuk” suyla şeytanın eğer bildiğimiz su ise ne alakası vardır. Dememiz yerinde ve isabetli bir karar değil midir? Eyüp peygambere kahredici olan azabın şeytanla ne alakası var? Hiçbir alakası yoktur. Eyüp peygambere dokunan fiziki veya biyolojik hastalık değil, yaratılış gayesini unutturan bir hastalıktır. Bir başka ifadeyle Allah’ın göndermiş olduğu vahiy kurallarına göre yaşayıp yaşamama konusunda olan bir hastalık veya azaptır.
İşte Musa peygamberin kavmi için aramış olduğu su, yoldan sapan kavminin Allah’tan almış olduğu vahyi bilgilerle doğru yolu anlatan asa
332 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
ve pınardır. Yani olayı özet olarak anlatacak olursak, Musa’nın asayla taşa vurup on iki pınar fışkırması yol çizgisini kaybetmiş olan kavminden on iki duyarlı Müslüman olan elçiyi temsil etmektedir.
On iki topluluk da ayrı ayrı insan topluluklarına on iki resul tarafından verilmiş olan ilahi mesaj anlamında kullanılan bir ifadedir. Her topluk su içeceği yeri bildi ifadesi de, ahiret hayatında nemalanacak olan rızıklarını aktaran düzgün amel işlemeyi temsil eden bir anlatım tarzıdır. İşte Musa’nın Allah’tan su arayıp da asası ile taşa vurup da on iki pınar fışkırmasının yorumu böyle olması gerektiği kanaatindeyim.
Yine biz konumuza kaldığımız yerden devam edelim.
26/63. Bunun üzerine Musa’ya: ‘Asanla denize vur’ diye vahyettik. (Vurdu ve) Deniz hemencecik yarılıverdi de her parçası kocaman bir dağ gibi oldu.
26/64. Ötekileri de buraya yaklaştırdık.
Kur’an’a göre savaşın gerçekleşebilmesi için iki farklı toplum ile güç dengesinin oluşması gerekir. Eğer biri çok zayıf diğeri çok güçlü ise, mutlaka zayıf olanlar güçlü olanlara teslim olurlar ya da zayıf olanlar oradan hicret ederler.
8/43. Hani Allah, onları sana uykunda az gösteriyordu; eğer sana çok gösterseydi, gerçekten yılgınlığa kapılacaktınız ve iş konusunda gerçekten çekişmeye düşecektiniz. Ancak Allah esenlik (kurtuluş) bağışladı. Çünkü O, elbette sinelerin özünde saklı duranı bilendir.
8/44. Karşı karşıya geldiğinizde, Allah, ‘olacağı olan işi gerçekleştirmek’ için, onları gözlerinizde az gösteriyor, sizi de onların gözlerinde azaltıyordu. Ve (bütün) işler Allah’a döndürülür.
Vermiş olduğum ayet örneklerinden anlaşıldığı gibi iman eden salih amel işleyen Musa taraftarları az, inkâr eden ve zulmeden Firavun taraftarları çoktu. Bundan dolayı Musa iman eden Müslümanlarla hicret etmeyi tercih etti.
26/65. Musa’yı ve onunla birlikte olanların hepsini kurtarmış olduk.
Eğer hicret etme diye bir ayet olmamış olsaydı, çok azı teşkil eden bir avuç Müslüman Firavun ve orduları tarafından mağlup edilerek esir olacaklardı.
Şuara Suresi | 333
26/66. Sonra ötekileri suda boğduk.
İnkâr eden zulmeden Firavun ve orduları kendi peygamberlerini yalanlamaları nedeniyle kör sağır olarak ilahi mesajdan nasiplerini almama nedeniyle helak ettik, mesajı verilmektedir. Kur’an’da geçen, iman eden ve salih amel işleyenlere denizde kuru bir yol açtık kurtardık ifadesi kullanılmaktadır. İnkâr eden ve zulmedenleri dünya hayatında kendilerine biçilmiş olan bir eceli vahye karşı kör ve sağır olarak yaşadılar. Ecelleri gelince de kâfir olarak öldüler ve ebedi cehennemi hak ettiler. Mesajı verilmektedir.
6/148. Şirk koşanlar diyecekler ki: ‘Allah dileseydi ne biz şirk koşardık, ne atalarımız ve hiç bir şeyi de haram kılmazdık.’ Onlardan öncekiler de, bizim zorlu-azabımızı tadıncaya kadar böyle yalanladılar. De ki: ‘Sizin yanınızda, bize çıkarabileceğiniz bir ilim mi var? Siz ancak zanna uymaktasınız ve siz ancak ‘zan ve tahminle yalan söylersiniz.’
26/67. Şüphesiz, bunda bir ayet vardır. Ama onların çoğu iman etmiş değildirler.
Ayet kelimesi üzerinde biraz durmak istiyorum. Çünkü ayet kelimesi geçince sadece Kur’an’da geçen altı bin iki yüz otuz altı ayet olarak anlaşılmıştır. Oysa Kur’an’da geçen ayet kelimeleri, evrende yaratılmış olan zerreden küreye kadar ayrı olarak yaratılmış olan bütün varlıklara ayet ifadesi geçmektedir.
Ayrıca Kur’an’da geçen her harf her kelime her ayet de birer ayettirler. Bunun yanında sosyal olaylardan helak inkâr küfür hak batıl doğru yanlış olan bütün şeyler de birer ayettirler. Dilerseniz Kur’an içinde inen vahyi bilgi anlamında olan bir ayet içerisinde farklı ayetler oluşuna örnek vermeye çalışalım.
17/59. Bizi ayetler göndermekten, öncekilerin onu yalanlamasından başka bir şey alıkoymadı. Semud’a dişi deveyi görünür (bir mucize) olarak gönderdik, fakat onlar bununla (onu boğazlamakla) zulmetmiş oldular. Oysa biz ayetleri ancak korkutmak için göndeririz.
İsra elli dokuzuncu ayette ifade edilen üç farklı ayet olduğuna şahit olmaktayız. Bunları ayrı ayrı naklederek hepsinin farklı bir anlam ifade ettiğini görmeye çalışalım. Eğer onlar yerinde ve dozajında doğru olarak
334 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
anlaşılmazsa, ayetin ne demek istediği farklı anlamlara doğru kaydığını görmekteyiz.
“Bizi ayetler göndermekten, öncekilerin onu yalanlamasından başka bir şey alıkoymadı.” Ayetin bu bölümünde verilmek istenen mesaj nedir? Ayetin bu bölümünde kavimlere gelen peygamberler eğer kavimler tarafından yalanlanmamış olsaydı Müslüman olanlar güç ve kuvvet haline gelirdi Allah kendi arzulamış olduğu dini Müslüman olanlarla uygulamış olurdu Şimdi ayetin ikinci bölümünü aktararak ayetin ne demek istediğini anlamaya çalışalım.
“Semud’a dişi deveyi görünür olarak gönderdik, fakat onlar bununla zulmetmiş oldular.”
7/73. Semud (halkına da) kardeşleri Salih’i (elçi olarak gönderdik. Salih:) ‘Ey kavmim, Allah’a kulluk edin, sizin O’ndan başka ilahınız yoktur. Size Rabbinizden apaçık bir belge (mucize) gelmiştir: Allah’ın bu dişi devesi size bir belgedir; onu salıverin de Allah’ın arzında otlasın, ona bir kötülükle dokunmayın, sonra sizi acı bir azab yakalar’ dedi.
Mucize olan deve nasıl bir deveymiş şimdi onu tefsirini yapmakta olduğumuz Şuara suresinden dinleyelim.
26/155. Dedi ki: ‘İşte, bu bir dişi devedir; su içme hakkı (bir gün) onun, belli bir günün su içme hakkı da sizindir.’
26/156. ‘Ona bir kötülükle dokunmayın, sonra büyük bir günün azabı sizi yakalar.
26/157. ‘Sonunda onu (yine de) kestiler, ancak pişman oldular.’
26/158. Böylece azab onları yakaladı. Gerçekten, bunda bir ayet vardır, ama onların çoğu iman etmiş değildirler.
Ayetlerde özet olarak anlatılmak istenen olay şudur. Salih kavmi Allah’ın yaratmış olduğu dişi deveyi, insanlar etinden sütünden derisinden yükünden yavrusundan yararlansınlar diye yarattığı halde Kavmin önde gelenlerden biri çıktı, deveyi kesti ifadesiyle, deveyi ilah haline getirdiler mesajı verilmektedir. Bir başka ifadeyle deveyi Allah’ın koymuş olduğu değerin üzerinde bir yere taşıyarak Allah’ı rab olmaktan çıkarıp deveyi rab olarak kabul ettiler. Böylece o kavim helak oldu mesajı verilmektedir. Şimdi konumuzla ilgili ayetin üçüncü bölümüne geçelim.
Şuara Suresi | 335
“Oysa biz ayetleri ancak korkutmak için göndeririz.”
17/5- Nitekim (ikiden) ilk vaid geldiği zaman, güç ve şiddet sahibi kullarımızı üzerinize gönderdik de (sizi) evlerin aralarına kadar girip araştırdılar. Bu yerine getirilmesi gereken bir sözdü.
Konumuzla ilgili olan ayetin son bölümünde, “Oysa biz ayetleri ancak korkutmak için göndeririz.”
Müslüman olanlar güç ve kuvvet sahibi olursa, ancak zulmedenlere korku salarak zulüm yapamaz hale gelebilirler. Kur’an arama motoruna güç sahibi diye yazıp arattırdığın zaman yaklaşık altmış dört yerde güç ve kuvvet sahibi Allah olduğunu Allah üzerine basarak vurgulamaktadır. Allah bu gücünü ahiret hayatında kullanacağını, Allah din gününün malikidir ifadesini kullanarak ifade etmiştir. Allah dünya hayatında emaneti adalet ve güç sahibi Müslüman olanlara yüklemiştir. İşte Allah’ın kendi istediği şekilde bir gücün olabilmesi için Müslüman olanlar vahyin kontrolü altında yaşayan bir peygamberin güç ve kuvvet haline gelmesi ile Allah ancak kendi istemiş olduğu din yaşanır hale gelebilir.
Peygamberin gördüğü rüya da bu idi. Allah da onu doğrulamıştı.
17/60. Hani biz sana: ‘Muhakkak Rabbin insanları çepeçevre kuşatmıştır’ demiştik. Sana gösterdiğimiz o rüyayı insanları denemek için yaptık, Kur’an’da lanetlenmiş ağacı da. Biz onları korkutuyoruz. Fakat (bu) onlarda büyük bir azgınlıktan başka bir şey arttırmıyor.
İsra suresi elli dokuzuncu ayette üç farklı ayet ve üç farklı belge olduğu bilinmesi gerekir. Bunlardan birisi helak olma ayetidir. Yani inkâr ve yalanlamaları ve Müslüman olanların güç sahibi olamamasıdır. Bu nedenle Allah kendi dinini istediği şekilde uygulayabilecek güç ve iktidar sahibi Müslüman bir topluluk olmamıştır. Bunlardan ikincisi bunun sebebi insanlar Allah’ı ilah ve rab edinme yerine deveyi kendilerine ilah edinmişler ve tevhit akidesi bozulmuştur.
Allah’ın dışında dişi deveyi kendilerine ilah edinmişlerdir. Üçüncüsü de gelen peygamberleri destekleyen Müslüman olanlar yeteri kadar güç ve kuvvet toplayamamışlar bundan dolayı Allah’ın dini Allah’ın istediği şekilde uygulanamamıştır. İşte İsra suresi elli dokuzuncu ayetin vermek istediği mesaj bu diye düşünüyorum.
336 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
26/68. Gerçekten Rabbin, güçlü ve üstün olandır, esirgeyendir.
Bu ifade Kur’an içerisinde yaklaşık altmış dört yerde üzerine basa basa tekrarlanmaktadır. Bunun da sebebi Allah’ın dünya hayatında özel bir müdahalesi yoktur. Allah dünya hayatında iman etmek ve salih amel işlemek isteyenlere Vahyi bilgilerini elçiler aracılığı ile göndermiştir.
26/69. Onlara İbrahim’in haberini de aktar-oku:
Kur’an’da yaklaşık yirmi beş peygamberin ismi zikredilen Allah’ın övgüyle söz ettiği peygamberden birisidir. Allah insanlık tarihinin başlangıcından bu tarafa insanlarla kendi arasında resulleri peş peşe dizerek ahiret âleminde mazeret uydurmasınlar diye her kavme bir resul göndermiştir. İnsanlardan bazıları uyarıcı gelmemiş bulunan kavimlerin hali ne olacak? Diye bir soru yöneltmektedir. Oysa Allah’ın uyarıcı göndermediği hiçbir kavim ve hiç bir insan yoktur.
26/208. Kendisi için bir uyarıcı olmaksızın, biz hiç bir ülkeyi yıkıma uğratmış değiliz.
36/6. Babaları uyarılmamış, böylece kendileri de gafil kalmış bir kavmi uyarman için (gönderildin).
Ayette babaları uyarılmamış ifadesi kullanılmakta, ama başka bir ayette uyarıcı gönderilmemiş bir kavmi helak etmeyiz ifadesi kullanılmaktadır. Bu farklı anlatışı nasıl anlamamız gerekir? Çünkü Kur’an’da çelişki yoktur.
Babaları uyarılmamış derken onlar kendilerine uyarıcı geldiği halde uyarıcıları ret etmişler anlamında anlamak gerekir. Zaten her insanın öz içinde her yanlış yaptığında uyaran bir takva sesi vardır. Eğer insandan olan bir uyarıcı gelmemiş olsa bile mutlaka ama mutlaka gelmiştir. Faraza öyle olsa bile Allah meleklerden olan resullerin baş aktörü olan takvayı her insanın öz içerisine koymuştur.
22/75. Allah, meleklerden elçiler seçer ve insanlardan da. Şüphesiz Allah işitendir, görendir.
İşte her insan yanlış bir söz ve davranışta bulunduğu zaman onun öz içerisine Allah’ı yüklemiş olduğu Kur’an ifadesi ile takva toplum dilinde vicdan psikoloji dilinde de üst ben ifadeleri ile kullanılan meleklerden olan bir resul uyarı sesi vermektedir. Yine bu olayı başka bir ayetle onaylandığını belgelemek istiyorum.
Şuara Suresi | 337
16/2. Kullarından dilediklerine, melekleri emrinden ruh ile indirir: “Benden başka ilah yoktur, şu halde benden korkup-sakının, diye uyarın.’
İşte Nahıl suresi ikinci ayette uyarıcı melek takva meleğidir. Bir başka ifadeyle takva resulüdür. İşte Kur’an’da Meryem’e Musa’nın annesine vahyettik. İfadesi hep takva resulü ile vah yedildiği anlamında kullanıldığı bilinmesi gerekir.
26/70. Hani, babasına ve kavmine: ‘Siz neye kulluk ediyorsunuz?’ demişti.
İbrahim’in babasına sormuş oluğu bu soru, bütün İbrahim kavmini de kapsamaktadır. İbrahim’in anası babası dedesi ebesi bütün kavim müşrik idiler. İbrahim insanlar için kendisine hiçbir peygamberden uyarıcı gelmeden Allah’ı bularak nebi ve resul seçtiği tek bir ümmet olarak Kur’an’da anılmaktadır.
16/120. Gerçek şu ki, İbrahim (tek başına) bir ümmetti; Allah’a gönülden yönelip itaat eden bir muvahhiddi ve o müşriklerden değildi.
Kuranda insanlar için kullanılan ümmet ifadesi yaşam biçimi hayat tarzı tek bir kaynaktan beslenen sadece Müslümanım diyenler için kullanılmış olan bir ifadedir.
21/92. Gerçekten, sizin bu ümmetiniz tek bir ümmettir. Ben de sizin rabbinizim, öyleyse bana ibadet ediniz.
Rabbim Allah’tır deyip dosdoğru yol tutturanlar var ya onlar tek başına ümmet ve şeriat içerisindedirler.
26/71. Demişlerdi ki: ‘Putlara tapıyoruz, bunun için sürekli onların önünde bel büküp eğiliyoruz.’
Ayette geçen put kelimesi taştan amaçtan alçıdan yapılan sadece heykeller değildir. O heykellerin arka bahçesinde onların yaşam biçimin hayat tarzını planlayan ideolojileridir. Oysa onları Allah yaratmıştır. O zaman diye biliriz ki, insanlar için iki farklı yol vardır. Bunlardan birisi Müslüman olanların yoludur. Bunların yaşam biçimi hayat tarzını ibadet şekillerini Allah belirler.
6/162. De ki: ‘Şüphesiz benim namazım, ibadetlerim, dirimim ve ölümüm âlemlerin Rabbi olan Allah’ındır.’
338 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
Diğer bir yol da tağutların yoludur. Bir başka ifadeyle puta tapıcı olanların yoludur.
Bu iki farklı yolda giden insanları şöyle tanımlamaktadır.
4/76. İman edenler Allah yolunda savaşırlar, inkâr edenler ise tağut yolunda savaşırlar; öyleyse şeytanın dostlarıyla savaşın. Hiç şüphesiz, şeytanın hileli-düzeni pek zayıftır.
26/72. Dedi ki: ‘Peki, dua ettiğiniz zaman onlar sizi işitiyorlar mı?’
Dua kelimesini Kur’an istek ve arzu edilen şeylerin fiili hayata dönüştürmek olduğu üzerine basa basa vurgulamaktadır. Allah katında fiilsiz bir dua asla kabul görmemektedir. Allah’ın senin duana icabet etmesi için mutlaka ama mutlaka fiili hayata dönüştürmek gerekir.
2/186. Kullarım Beni sana soracak olursa, muhakkak ki Ben (onlara) pek yakınım. Bana dua ettiği zaman dua edenin duasına cevap veririm. Öyleyse, onlar da Benim çağrıma cevap versinler ve bana iman etsinler. Umulur ki irşat (doğru yolu bulmuş) olurlar.
Ayette de ifade edildiği gibi Allah dualara icabet etme şartını hem vahiy yasalarına hem de evren yasalarına uyma şartına bağlamaktadır.
2/58. Ve hatırlayın, demiştik ki: ‘Şu şehre girin, orada istediğiniz yerde bol bol yiyin, yalnızca secde ederek kapısından girerken ‘dileğimiz bağışlanmadır’ deyin; (biz de) hatalarınızı bağışlayalım; iyilik yapanların (ecirlerini) arttıracağız.’
Ayette ifade edilen ve verilmek istenen mesaj şudur. Eğer siz dünya hayatında rızık istiyorsanız doğa yasalarına uymanız gerekir. Eğer siz ahiret hayatı ile ilgili rızık istiyorsanız Allah’tan gelen vahiy kurallarına uymanız gerekir mesajı verilmektedir. Allah armudun altına yatıp da Allah’tan armut istemek yerine çıkacaksın armut ağacının başına. Allah, senin çabana karşılık armutları sepetine toplayıp koyacaksın. İşte Allah’ın duaya icabet etmesi bu anlamı taşımaktadır. Allah çabasız gayretsiz kuru kuruya dua etmekle hiçbir şey vermez.
26/73. ‘Ya da size bir yararları veya zararları dokunuyor mu?’
Ayette ifade edilen put eğer insanlardansa Firavun gibi, O zaman o ilahlar kendilerini bile ölümden engelleyemiyorlar. Eğer o putların heykelini
Şuara Suresi | 339
yapıp ona tapıyorlarsa o heykeller üzerine sinek gelse kovamaz. Sinek onların üzerinden bir şey alıp kaçsa onu yakalayamazlar.
22/73. Ey insanlar, (size) bir örnek verildi; şimdi onu dinleyin. Sizin, Allah’ın dışında tapmakta olduklarınız -hepsi bunun için bir araya gelseler dahi gerçekten bir sinek bile yaratamazlar. Eğer sinek onlardan bir şey kapacak olsa, bunu da ondan geri alamazlar. İsteyen de güçsüz, istenen de.
26/74. ‘Hayır’ dediler. ‘Biz atalarımızı böyle yaparlarken bulduk.’
Atalar dini insanlar için ne kadar tuhaf ve mantıksızdır. Kur’an ataları gibi putlara tapanlar için şöyle söylemektedir.
53/23. Bu (putlar ve yücelttikleriniz ise,) sizin ve atalarınızın (kendi istek ve öngörünüze göre) isimlendirdiğiniz (keyfi) isimlerden başkası değildir. Allah, onlarla ilgili ‘hiç bir delil’ indirmemiştir. Onlar, yalnızca zanna ve nefislerinin (alçak) heva (istek ve tutku) olarak arzu ettiklerine uyuyorlar. Oysa andolsun, onlara Rablerinden yol gösterici gelmiştir.
12/40. ‘Sizin Allah’tan başka taptıklarınız, Allah’ın kendileri hakkında hiç bir delil indirmediği, sizin ve atalarınızın ad olarak adlandırdıklarınızdan başkası değildir. Hüküm, yalnızca Allah’ındır. O, kendisinden başkasına kulluk etmemenizi emretmiştir. Dosdoğru din işte budur, ancak insanların çoğu bilmezler.’
Kur’an’ın dışında kendilerine yol tercihi yapanlara Kur’an’dan bir ayetle onlara geldiğimizde onlar bize inkâr ederek şöyle söylemektedirler. Bu kadar büyük âlimlerimiz bunları bilememişler de sen mi biliyorsun? Diye söylemektedirler. Biz de onlara bu soru karşısında senin âlim dediğin kişiler, gökleri ve yeri yortan Allah’tan daha mı iyi biliyor?
26/75. (İbrahim) Dedi ki: ‘Şimdi, neye tapmakta olduğunuzu gördünüz mü?’
İşte İbrahim kavmi için ibadet ve kulluğu Allah’tan başkasına yapmak, ne kadar yanlış yolda olduklarını onlara anlatmaktadır.
26/76. ‘Hem siz hem de eski atalarınız?’
26/77. ‘İşte bunlar, gerçekten benim düşmanımdır; yalnızca âlemlerin Rabbi hariç’
340 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
Bu ayetler de yine İbrahim’den başka Allah’tan başka Allah’ı ilah ve rab tanıyan hiç kimse olmadığını, İbrahim’in tek başına bir ümmet olduğunu hatırlatmaktadır.
16/120. Gerçek şu ki, İbrahim (tek başına) bir ümmetti; Allah’a gönülden yönelip itaat eden bir muvahhiddi ve o müşriklerden değildi.
26/78. ‘Ki beni yaratan ve bana hidayet veren O’dur;’
26/79. ‘Bana yediren ve içiren O’dur;’
26/80. ‘Hastalandığım zaman bana şifa veren O’dur;’
26/81. ‘Beni öldürecek, sonra diriltecek olan da O’dur,’
26/82. ‘Din (ceza) günü hatalarımı bağışlayacağını umduğum da O’dur;’
İbrahim yukarıda sıralanan ayetlerle onlara cevap vermektedir. Yaratıp yol gösteren Allah’tır. Öldüren sonra diriltip bana hesap soracak olan Allah’tır. Hastalandığım zaman bana şifa veren yine Allah’tır. Ölünce kendilerine bile yararları olmayanlar nasıl sizin ilahınız olabilir?
6/162. De ki: ‘Şüphesiz benim namazım, ibadetlerim, dirimim ve ölümüm âlemlerin Rabbi olan Allah’ındır.’
Müslüman olanların yaşam biçimi hayat tarzını Allah belirler. Müslüman olmayanların yaşam biçimi hayat tarzını da tağutlar belirler.
26/83. ‘Rabbim, bana hüküm (ve hikmet) bağışla ve beni salih olanlara kat;’
26/84. ‘Sonra gelecekler arasında bana bir doğruluk dili (lisan-ı sıdk) ver.’
26/85. ‘Beni nimetlerle-donatılmış cennetin mirasçılarından kıl,’
Bu ayetlerde verilmek istenen mesaj şudur. Bir insan kendisi istemedikçe bütün dünyada bulunmuş olan insan ve cinler toplanıp bir araya gelseler, onu ne doğru bir yola ne de yanlış yola iletebilirler.
Belki onun gözlerini ellerini bağlaya bilirler. Ayaklarına pranga vurabilir ama kalbi ile Allah arasında olan bağı hiç kimse engel olamaz. Allah yol tercihi konusunda yetki ve sorumluluğu sonuçlarına katlanmak koşulu ile sadece, insanın kendisine vermiştir. Çünkü insan yalnız olarak doğar yalnız olarak ölür ve yalnız olarak Allah’ın huzuruna çıkıp, hesap verecektir.
Şuara Suresi | 341
41/46. Kim salih bir amelde bulunursa, kendi lehinedir, kim de kötülük ederse, o da kendi aleyhinedir. Senin Rabbin, kullara zulmedici değildir.
26/86. ‘Babamı da bağışla, çünkü o şaşırıp sapanlardandır.’
İbrahim’in babasına karşı bağışlama dilemesi sonra da bağışlama dilemekten vaz geçmesi hakkında Kur’an’da birçok ayet geçmektedir. Şimdi onlardan örnekler vererek bizim hayat tarzımızda önemli bir mihenk taşı oluşturmaktadır.
60/4. İbrahim ve onunla birlikte olanlarda sizin için güzel bir örnek vardır. Hani kendi kavimlerine demişlerdi ki: ‘Biz, sizlerden ve Allah’ın dışında taptıklarınızdan gerçekten uzağız. Sizi (artık) tanımayıp-inkâr ettik. Sizinle aramızda, Allah’a bir olarak iman edinceye kadar ebedi bir düşmanlık ve bir kin baş göstermiştir.’ Ancak İbrahim’in babasına: ‘Sana bağışlanma dileyeceğim, ama Allah’tan gelecek herhangi bir şeye karşı senin için gücüm yetmez.’ demesi hariç. ‘Ey Rabbimiz, biz sana tevekkül ettik ve ‘içten sana yöneldik.’ Dönüş sanadır.’
6/74. Hani İbrahim, babası Azer’e (şöyle) demişti: ‘Sen putları ilahlar mı ediniyorsun? Doğrusu, ben seni ve kavmini apaçık bir sapıklık içinde görüyorum.’
9/114. İbrahim’in babası için bağışlanma dilemesi, yalnızca ona verdiği bir söz dolayısıyla idi. Kendisine, onun gerçekten Allah’a düşman olduğu açıklanınca ondan uzaklaştı. Doğrusu İbrahim, çok duygulu, yumuşak huyluydu.
İşte İbrahim ile ilgili vermiş olduğum ayetler, Müslüman olanlar için önemli bir örnek teşkil etmektedir.
58/22. Allah’a ve ahiret gününe iman eden hiç bir kavim (topluluk) bulamazsın ki, Allah’a ve elçisine başkaldıran kimselerle bir sevgi (ve dostluk) bağı kurmuş olsunlar; bunlar, ister babaları, ister çocukları, ister kardeşleri, isterse kendi aşiretleri (soyları) olsun. Onlar, öyle kimselerdir ki, (Allah) kalplerine imanı yazmış ve onları kendinden bir ruh ile desteklemiştir. Onları, altlarından ırmaklar akan cennetlere sokacaktır; orada süresiz olarak kalacaklardır. Allah, onlardan razı olmuş, onlar da O’ndan razı olmuşlardır. İşte onlar, Allah’ın fırkasıdır.
342 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
Dikkat edin; şüphesiz Allah’ın fırkası olanlar, felah (umutlarını gerçekleştirip kurtuluş) bulanların ta kendilerdir.
Allah, Kur’an’da Müslüman olanların fotoğrafını böyle ortaya koymaktadır. Müslüman olanlar tek bir ümmet tek bir şeriat içerisindedirler. Onların birinin acısı diğerinin de acısı demektir. Onların birinin sevinci diğerlerinin de sevinci demektir. Onlar manevi anlamda aynı soydan ve kardeştirler.
26/87. ‘Ve beni (insanların) diriltilecekleri gün küçük düşürme,’
26/88. ‘Malın da, çocukların da bir yarar sağlayamadığı günde.’
Ayetlerde belirtildiği gibi, insanlar için iki hayat vardır. Birinci hayat dünya hayatıdır. Dünya hayatı çok kısa bir hayattır. Burası emanet ve sorumluluk yüklenmiş olan insanların attığı her adımdan konuştuğu her sözde yaptığı her davranıştan Allah’ın göndermiş olduğu vahiylerle çerçevesini çizdiği kurallara uyup uymadığı konusunda sınava çekildiği yerdir.
İkinci hayat yeri ise ahiret hayatıdır. Ahiret hayatı da iman eden salih ve amel işleyen Müslüman olanların ebedi olarak rızıklanacağı cennet hayatıdır. İnkâr eden ve inkârlarını zulme dönüştüren insanların yeri de ebedi olarak azap çekecek olduğu cehennem hayatıdır.
Dünya hayatında iman edip Allah’ın istediği şekilde söylem ve eylemlerin sürdürerek ölenler için, büyük bir şölen vardır. Onlar kendilerine melekler tarafından gösterilen iltifattan dolayı yüzleri aydınlık içerisinde olacaklardır. İnkâr edip zulmedenler ise ahiret hayatında cehennem azabını görünce yüzleri simsiyah kesilecektir. İşte İbrahim’in duası da “Ve beni (insanların) diriltilecekleri gün küçük düşürme” diye ifade kullanması, bundan kaynaklanmaktadır.
Ahiret hayatında inkâr edip zulmedenlerin o azap sözü başlarına geldiğinde o azaptan kurtulabilmek için neleri fidye olarak vermek istediklerini Allah bize şöyle anımsatmaktadır.
70/11. Onlar birbirlerine gösterilirler. Bir suçlu-günahkâr, o günün azabına karşılık olmak üzere, oğullarını fidye olarak vermek ister;
Bu fidye de yetmedi dünya dolusu kazanmış olduğu malları fidye olarak vermek ister. Allah onları yine kabul etmeyecektir. İşte önemli olan
Şuara Suresi | 343
dünya hayatında mal mülk biriktirmek yerine, Allah’ın vahiylerle çerçevesini çizdiği şekilde yaşayıp Müslüman olarak ölebilseydi kendi yararı için daha hayırlı olurdu. Bütün Rabbani yolda olan insanların da duası budur.
12/101. ‘Rabbim, Sen bana mülkten (bir pay ve onu yönetme imkânını) verdin, sözlerin yorumundan (bir bilgi) öğrettin. Göklerin ve yerin yaratıcısı, dünyada ve ahirette benim velim Sensin. Müslüman olarak benim hayatıma son ver ve beni Salihlerin arasına kat.’
2/132. Bunu İbrahim, oğullarına vasiyet etti, Yakup da: ‘Oğullarım, şüphesiz Allah sizlere bu dini seçti, siz de ancak Müslüman olarak can verin’ (diye benzer bir vasiyette bulundu.)
26/89. ‘Ancak Allah’a selim bir kalp ile gelenler başka.’
Dünya hayatında insanlar ergenlik çağından bunaklık ve ölüm dönemine kadar attığı her adımdan konuştuğu her sözden yapmış olduğu her davranıştan sınava tabi tutularak ömrünü bitirmektedir. Bu zaman dilimi içerisinde insanlar gel git yaşamış olabilir. Ancak ölüm kendisine gelmeden önce, iman edip imanını hayra dönüştürecek bir zaman olması gerekir. Bu şekilde ölenleri Allah bağışlayacağını vaad etmektedir.
6/158. Onlar, kendilerine meleklerin gelmesini mi, ya da Rabbinin gelmesini mi veya Rabbinin bazı ayetlerinin gelmesini mi bekliyorlar? Rabbinin ayetlerinden bazılarının geleceği gün, daha önce iman etmemişse veya imanıyla bir hayır kazanmamışsa hiç kimseye imanı yarar sağlamaz. De ki: ‘Bekleyin, biz de elbette beklemekteyiz.’
Allah katında imansız güzel bir ameller bir işe yaramadığı gibi, güzel amelsiz bir iman da bir işe yaramaz. Yani geleneksel din anlayışına göre son nefesi kelimeyi tevhitle geçirip ölenler cehennemde günahları miktarı kadar yanıp günahları bitince cennete girecek anlayışı kesinlikle yalan ve tamamen Yahudi olanların uydurmuş oldukları bir sözdür.
2/79. Artık vay hallerine; kitabı kendi elleriyle yazıp, sonra az bir değer karşılığında satmak için ‘Bu Allah katındandır’ diyenlere. Artık vay, elleriyle yazdıklarından dolayı onlara; vay kazanmakta olduklarına?.
2/80. Dediler ki: ‘Sayılı günlerin dışında, ateş asla bize değmeyecektir.’ De ki: ‘Allah katından bir ahid mi aldınız? -ki Allah asla
344 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
ahdinden dönmez. Yoksa Allah’a karşı bilmediğiniz bir şeyi mi söylüyorsunuz?’
26/90. (O gün) Cennet takva sahiplerine yaklaştırılır.
Her kim, Allah’ın göndermiş olduğu vahiyler çerçevesinde iman eder ve salih amel işleyerek ölürse, Allah onlar için ahiret hayatında ebedi cennet hazırlayacağını vaad etmektedir.
26/91. Cehennem de azgınlar için sergilenir.
Allah’ın göndermiş olduğu vahiyler çerçevesi dışında inkâr eder ve inkârını zulümle sürdürenler için, Allah ebedi bir cehennem hazırlamıştır. Sakın olaki gaflet içerisinde olmayın ve o azap bize gelmez diyerek kendinizi avutmayın. İyi bilin ki, o azap günü her gün bir gün daha yaklaşarak gelmektedir.
26/92. Ve onlara: ‘Tapmakta olduklarınız nerede?’ denilir;
İşte cehennem adayları o gün şaşkınlık ve çaresizlik içerisinde, kendileri için kurtuluş için, çare arayıp durmaktadırlar. Kendi oğullarını fidye olarak vermek isterler kabul edilmez. Bir dünya dolusu mal kazanmış olsa onu fidye olarak vermek isterler. Yine kabul edilmez. Saptıran ve sapanlar orada çekişip didişmeye başlar. Allah da son noktayı koyarak girin cehenneme diyerek cehennem onlar için adres olarak gösterilir.
50/26. Ki o, Allah’la beraber başka bir ilah edinmişti. Artık ikiniz, onu en şiddetli olan azabın içine atın.
50/27. Onun yakın-dostu (saptırıcı) dedi ki: ‘Rabbimiz, ben onu kışkırtıp-azdırmadım. Ancak kendisi (haktan) uzak bir sapıklık içindeydi.’
50/28. (Allah buyurur:) ‘Benim huzurumda çekişip-durmayın. Ben size daha önce ‘kesin bir uyarı’ göndermiştim.’
50/29. ‘Huzurumda söz değişikliğe uğratılmaz ve Ben kullara zulmedici değilim.’
2/48. Ve hiç kimsenin, hiç kimse adına bir şey ödemeyeceği, hiç kimsenin şefaatinin kabul edilmeyeceği, hiç kimseden bir fidye alınmayacağı ve yardım görülmeyeceği bir günden sakının.
Vermiş olduğum ayet örneklerinde olduğu gibi, Bu anlatılanlar yalan
Şuara Suresi | 345
değildir. Şaka da değildir. Bu anlatılanlar gökleri ve yeri yaratan Allah’ın kesin bir vaadidir. Allah vaadinden dönmez.
26/93. ‘Allah’ın dışında olan (ilah)lar; size yardımları dokunuyor mu veya kendilerine yardımları oluyor mu?
Dünya hayatında insanların yapmış olduğu iyi veya kötü ameller, ahiret hayatında kendilerine iki belgeye kaydedilerek, noktası virgülüne eksiltip fazlalaştırılmadan işte senin kitabın diye önlerine konur. Bunlardan birisi boyunlarına dolanmış bir kitap olarak konacaktır. Diğeri de kalbinden geçirip yapmak isteyip yapamadıkları şeyler bile kamere kayıt sistemi olarak bahsedilen debbedir. Söylediğim her iki belgeyi de ayetlerden örnek vermeye çalışalım.
17/13. Biz, her insanın kuşunu (işlediklerini, yaptıklarını) kendi boynuna doladık, kıyamet gününde onun için açılmış olarak önüne konacak bir kitap çıkarırız.
Bu kitabın nasıl bir kitap olduğunu başka bir sure başka bir ayette şöyle anlatılmaktadır.
34/3. İnkâr edenler: “Bize kıyamet gelmeyecek” dediler. De ki: “Hayır. Gaybı bilen Rabbime yemin olsun ki o size muhakkak gelecektir. Göklerde ve yerde zerre ağırlığınca bir şey O’ndan gizli değildir. Bundan küçük olsun büyük olsun ne varsa hepsi apaçık bir kitaptadır.
27/82. O söz, başlarına geldiği zaman, onlara yerden bir Dabbe çıkarırız; o da, insanların bizim ayetlerimize kesin bir bilgiyle inanmadıklarını onlara söyler.
Dabbe yerde debelenen canlı değil, insanların kalbinden geçirip de verdikleri kararı uygulayamayanların inkâr ettikleri şeyleri ortaya çıkaran kamera kayıt sistemidir. Yine buna da bir ayet örneği vermeye çalışalım.
2/284. Göklerde ve yerde ne varsa Allah’ındır. İçinizdekini açığa vursanız da, gizleseniz de, Allah sizi onunla sorguya çeker. Sonra dilediğini bağışlar, dilediğini azaplandırır. Allah, her şeye güç yetirendir.
Ayette geçen şu bölümü biraz daha açarak izah etmek istiyorum. “Sonra dilediğini bağışlar, dilediğini azaplandırır.” İçinden kötülük geçirip sonra ondan vaz geçenleri Allah bağışlar. İçinden kötülük geçirip de ondan vazgeçmeyenleri de Allah azaplandırır mesajı verilmektedir.
346 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
26/94. Artık onlar ve azgınlar içine dökülmüşlerdir.
26/95. Ve İblis’in bütün orduları da.
26/96. Orada birbirleriyle çekişip tartışarak derler ki:
26/97. ‘Andolsun Allah’a, biz gerçekten apaçık bir sapıklık içindeymişiz,’
Bu ifadeler cehennemi inkâr edip zulmeden kâfir olan, insanların ifadeleridir. Nitekim bir ayette şöyle söylemektedir.
6/130. Ey cin ve insan topluluğu, içinizden size ayetlerimi aktarıp-okuyan ve size bu karşı karşıya geldiğiniz gününüzle sizi uyarıp-korkutan elçiler gelmedi mi? Onlar: ‘Nefislerimize karşı şehadet ederiz’ derler. Dünya hayatı onları aldattı ve gerçekten kâfir olduklarına dair kendi nefislerine karşı şehadet ettiler.
Evet, her insan yanlış söz ve davranış yapsa da bunun farındadır. Her insan güzel söz ve davranış yapsa da bunun farkındadır. Kur’an’da konu ile ilgili o kadar çok ayet var ki, İnkâr edenler bilerek inkâr etmektedir. İman edenler de bilerek iman etmektedirler.
7/172. Hani Rabbin, Âdemoğullarının sırtlarından zürriyetlerini almış ve onları kendi nefislerine karşı şahitler kılmıştı: ‘Ben sizin Rabbiniz değil miyim?’ (demişti de) onlar: ‘Evet (Rabbimizsin), şahid olduk’ demişlerdi. (Bu,) Kıyamet günü: ‘Biz bundan habersizdik’ dememeniz içindir.
26/98. ‘Çünkü sizi (yalancı olanları) âlemlerin Rabbiyle eşit tutuyorduk.
Hani Kur’an ahiret hayatında bütün insanları önderleri ve imamları ile beraber çağırılacak ifadesi kullanıyordu. Yine düşünen aklını kullanan hiçbir insan Raina bizi güt demez Unzurna bizi gözet der. Bir koyun gibi güdülmek istemez. Peygamberler dışında hiç bir insanı kendilerine örnek olarak kabul edinmezler. Nitekim bir ayette şöyle buyurulmaktadır.
2/104. Ey iman edenler! (Allah Resulüne) “Rab’ina: Bizi gözet” demeyin, “Unzurna: Bize bak” deyin ve dinleyin. Kâfirler için acıklı bir azap vardır. [20]
26/99. ‘Bizi suçlu-günahkârlardan başka saptıran olmadı.’
Şuara Suresi | 347
Evet, insanları kendilerine taraftar bulmak ve toplumlar içerisinde güç ve iktidar sahibi olmak için, insanlara yaldızlı çekici sözlerle kandırarak kendi yanlarına taraf toplamaktadırlar.
67/5. Andolsun, Biz en yakın göğü (dünya göğünü) kandillerle süsleyip-donattık ve bunları, şeytanlar için taşlama-birimleri (rücum) kıldık. Onlar için çılgınca yanan ateşin azabını hazırladık.
26/100. ‘Artık bizim için ne bir şefaatçi var,’
26/101. ‘Ne de candan-yakın bir dost.’
İslam toplumlarında yanlış anlaşılan bir şefaat anlayışı vardır. İyi bilmelidir ki, ahiret hayatında ne âlimler ne peygamberler ne çocuklar ne yakın dostlar şefaat edecektir. Hatta Allah da ahiret hayatında şefaat etmeyecektir. Allah’ın şefaati sadece dünya hayatındadır.
6/70. Dinlerini oyun ve eğlenceye alan ve dünya hayatının aldattığı kimseleri bırak. Ancak onunla (Kur’an’la) uyar ki, bir kimse kazandığından dolayı helake gitmesin. Aksi halde Allah’tan başka ne bir dostu ne de bir şefaatçisi olur. Her türlü fidyeyi verse de kabul edilmez. İşte bu duruma düşenler kazandıklarından dolayı helake sürüklenenlerdir. Onlara inkâr etmelerine karşılık kızgın bir içecek ve acıklı bir azap vardır.
Allah’ın şefaati dünya hayatındadır. Kur’an içerisinde yaklaşık olarak şefaatle ilgili yirmi dört ayet geçmektedir. Gerçi bu sayı meal yapanlara göre değişmektedir. Şefaatin ahiret hayatında kesin kes olmadığını ima eden ayetlerden birkaç tanesini aktararak örnek vermeye çalışalım.
20/109. O gün, Rahmanın kendisine izin verdiği ve sözünden hoşnut olduğu kimseden başkasının şefaati bir yarar sağlamaz.
Genelde bütün tefsirciler, izin verilenler veya verdiklerimiz ifadesi ayette geçince, insanlardan bazılarına Allah şefaat izni verecek böylece cehennemde yanıp ceza çekecek olanlar cehennemden alıp cennete koyacak olarak anlamışlar ve anlatmışlardır.
İlgili olan ayeti tekrar naklederek, ayetin ne demek istediğini anlamaya çalışalım. Ayrıca o yorumumuzu destekleyen başka ayetleri de naklederek doğru anlamaya çalışalım.
20/109. O gün, Rahmanın kendisine izin verdiği ve sözünden hoşnut olduğu kimseden başkasının şefaati bir yarar sağlamaz.
348 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
Allah’ın kendisine izin verdiği ve sözünden hoşlandığı kimseler ifadesi kullanılırken iman eden ve salih amel işleyen kişilerden kendisinden bahsedilmektedir.
5/93. İman edip salih ameller işleyenler için (kötülüklerden) sakındıkları, iman edip salih ameller işledikleri, sonra yine sakındıkları ve iman ettikleri, sonra yine sakındıkları ve iyilikte bulundukları takdirde önceden tatmış olduklarından dolayı bir sorumluluk yoktur. Allah iyilik sahiplerini sever.
Demek ki Allah’ın sevdiği ve sözünden hoşnut olduğu kişiler bunlarmış. Yine birkaç ayet örneği daha verelim.
74/38. Her nefis, kazandıklarına karşılık bir rehinedir.
2/48. Ve hiç kimsenin, hiç kimse adına bir şey ödemeyeceği, hiç kimsenin şefaatinin kabul edilmeyeceği, hiç kimseden bir fidye alınmayacağı ve yardım görülmeyeceği bir günden sakının.
2/254. Ey iman edenler, hiç bir alış-verişin, hiç bir dostluğun ve hiç bir şefaatin olmadığı gün gelmezden evvel, size rızık olarak verdiklerimizden infak edin. Kâfirler… Onlar zulmedenlerdir.
Bu ayetler ahiret hayatında şefaatin fidye vermenin dostluğun fayda vermeyeceği üzerine basa basa vurgulamaktadır.
26/102. ‘Bizim bir kere daha (dünyaya dönüşümüz mümkün) olsaydı da iman edenlerden olabilseydik.’
Dünya hayatında kendilerine gelen uyarıcıları dinlemeyip, onları yalanlayan kâfirler, kendilerine verilen azabı tattıklarında dünya hayatına tekrar dönmek isteyip Allah’ın istediği şekilde ibadet ve kulluk yapacaklarını istemektedirler.
78/40. Gerçekten Biz sizi yakın bir azab ile uyardık. Kişinin kendi ellerinin önceden takdim ettiklerine bakacağı gün, kâfir olan: ‘Ah, keşke ben bir toprak oluverseydim diyecekler.
Ama ne yazık ki, inkâr edenlerin bu istekleri kabul edilmeyecek. Çünkü insanlar içinden hayati fonksiyonlarını yitirmiş olan ölüler bir daha yeryüzüne geri dönmeyeceklerdir.
21/95. Yıkıma uğrattığımız bir ülkeye (tekrar dünya hayatı) imkansız (haram)dır; hiç şüphesiz onlar, (dünyaya) bir daha geri dönmeyecekler.
Şuara Suresi | 349
26/103. Gerçekten, bunda bir ayet vardır, ama onların çoğu iman etmiş değildirler.
Allah bunları insanlar için ayrı ayrı bildirerek boşuna oyun eğlence olsun diye anlatmamaktadır. Düşünen aklını kullanan insanlar için hepsinde bir ayet bir delil bir belge vardır.
26/104. Şüphesiz senin Rabbin, güçlü ve üstün olandır, esirgeyendir.
Müslüman olanların Rabbi gökleri ve yeri yaratan doğru yolu gösterip rızık veren öldürüp dirilte güçlü ve üstün olan Allah’tır. Kim güçlü olan Allah’ı rab ve ilah edinirse asla onlar aldanmayacaklardır. Tıpkı hazreti Musa’nın Firavun karşısında onun sorusuna verdiği cevap gibi.
20/48. ‘Gerçekten bize vahyolundu ki: Doğrusu azab, yalanlayan ve yüz çevirenlerin üstünedir.’
20/49. (Ona gidip aynı bunları söylediklerinde, Firavun onlara) Dedi ki: ‘Sizin Rabbiniz kimdir ey Musa?’
20/50. Dedi ki: ‘Bizim Rabbimiz, her şeye yaratılışını veren, sonra doğru yolunu gösterendir.’
Kendisinin rızkını bile veremeyen ölümünü bile engelleyemeyen nasıl ilah ve rab olabilir. Evet, bizim rabbimiz güçlüdür. Evveldir ahirdir batındır zahirdir. Gökleri ve yeri yaratan Allah’tır.
26/105. Nuh kavmi de gönderilen (peygamber)leri yalanladı.
26/106. Hani onlara kardeşleri Nuh: ‘Sakınmaz mısınız?’ demişti.
Kur’an geçmiş peygamber kıssalarından örnekler vererek dileyen insanlara öğüt vermektedir. Bu ayetlerde de Nuh peygamberin kıssasından söz edilmektedir. Her peygamber kendi kavimlerine geldikleri zaman kötülüklerden sakındırmak, iman eden ve salih amel işleyenleri müjdelemek, İnkâr eden ve zulmedenleri de uyarıp korkutmak için geldiklerini söylemişlerdir. Ne azık ki halkın önde gelenleri peygamberleri yalanlamış bundan dolayı da ilahi mesajdan nasibini alamadıkları için helak olmuşlardır.
26/107. ‘Gerçek şu ki, ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim.’
26/108. ‘Artık Allah’tan korkup-sakının ve bana itaat edin.’
350 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
Şuara Suresi | 351
Bütün peygamberlerin söylem ve eylemleri Allah’ın kendilerine indirmiş olduğu vahyi bilgilere göre düzenlemektedirler. Kur’an’da bahsedilen düzeltilmiş beşer ve örnek alınacak tek insan modeli, nebi ve resullerdir. Çünkü onlar vahye muhatap olan insan oldukları için her yanıldıkları zaman vahiyle düzeltilmektedirler. Bir başka ifadeyle onlar kutsal olan ruhla desteklenmişlerdir. Nitekim Hakka suresinde bir peygamberin yeri ve konumu şöyle fotoğraflanmaktadır.
67/43. Âlemlerin Rabbinden bir indirilmedir.
67/44. Eğer o, bize karşı bazı sözleri uydurup-söylemiş olsaydı.
67/45. Muhakkak onun sağ-elini (bütün güç ve kudretini) çekip-alıverirdik.
67/46. Sonra onun can damarını elbette keserdik.
Yine hac suresi elli ikinci ayette peygamberlerin yeri ve konumu Allah tarafından şöyle fotoğraflamaktadır.
22/52. Biz senden önce hiç bir Resul ve Nebi göndermiş olmayalım ki, o bir dilekte bulunduğu zaman, şeytan, onun dilediğine (bir kuşku veya sapma unsuru) katıp bırakmış olmasın. Ama Allah, şeytanın katıp-bırakmalarını giderir, sonra kendi ayetlerini sağlamlaştırıp-pekiştirir. Allah, gerçekten bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.
Yine Nisa atmış beş ve Ahzap suresi otuz altıncı ayetlerden Allah nebi ve resullerin fotoğrafını şöyle ortaya koymaktadır.
4/65. Hayır öyle değil; Rabbine andolsun, aralarında çekiştikleri şeylerde seni hakem kılıp sonra senin verdiğin hükme, içlerinde hiç bir sıkıntı duymaksızın, tam bir teslimiyetle teslim olmadıkça, iman etmiş olmazlar.
33/36. Allah ve Resûlü, bir işe hükmettiği zaman, mümin bir erkek ve mümin bir kadın için o işte kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Kim Allah’a ve Resul’üne isyan ederse, artık gerçekten o, apaçık bir sapıklıkla sapmıştır.
Ayette geçen “Allah ve resulü bir işe hükmettiği zaman” vahiyle muhatap olan tek insan nebi ver resullerdir. Onun dışında olan insanların Allah’ın ne söyleyip ne söylemediğinden haberleri yoktur. Allah bir hüküm verdi mi o hükme resullerin de bir ortaklığı yoktur. Bu sebeple Allah elçi
352 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
veya resulleri insanlarla kendi arasına katma ve çıkarmaları asla yoktur. Onlar sadece Allah’ın bildirmiş olduğu vahyi bilgileri söyler ve yaşarlar. Bu sebeple Resullere itaatin Allah’a itaat, Resulle itaatsizlik Allah’a itaatsizlik olduğunu vurgulamaktadır.
Ama İslam toplumlarında hep resule itaat hadislere itaattir. Allah’a itaat Kur’an’a itaat olarak anlatılmış Allah ile resulün arasını açmak istemişlerdir.
26/109. ‘Buna karşılık ben sizden bir ücret istemiyorum; ücretim yalnızca âlemlerin Rabbine aittir.’
Yine bütün peygamberler kavimlerine gelirken ücret alıcı değilim diyerek gelmişlerdir. Her insanın Kur’an diliyle takva, toplum diliyle vicdan, psikoloji diliyle üst ben olan iç ses inanların ücret alanların hakla batılı doğru ile yanlışı karıştırıp toplumlara, söylediği sözler doğru olmadığı halde Allah’ın ayetlerini bir menfaat karşılığı satarak ve gizleyerek Allah adına din uydurmaktadırlar. Yasin suresi yirminci ayette ne diyor ona bir bakalım.
36/20. Şehrin en uzak yerinden bir adam koşarak geldi: ‘Ey kavmim, elçilere uyun’ dedi.
36/21. ‘Sizden ücret istemeyenlere uyun, onlar hidayet bulmuş kimselerdir.’
26/110. “Artık Allah’tan korkup-sakının ve bana itaat edin.’’
Bu kadar anlatımlardan sonra artık bana güvenin ve itaat edin mesajı vermektedir.
26/111. Dediler ki: ‘Sana, sıradan aşağılık insanlar uymuşken inanır mıyız?’
Bu ifade Müslüman ola bir insanın söyleyecek olduğu bir ifade değildir. Allah katında cins, zenginlik, fakirlik, ırk, renk farkı gözetilmeden bütün insanlar yaratılışta Allah’a eşit uzaktadırlar. Üstünlük ancak ve ancak kişi yaratılmış olduğu konumda kendi üzerine düşen görevi Allah’ın istediği şekilde yerine getirenlerin üstünlüğüdür. Bir başka ifadeyle üstünlük takvadadır.
Bu ifade İblis’in tekliflerinin insan üzerindeki tezahüründen kaynaklanmaktadır. İblis şöyle demişti:
7/11. Andolsun, biz sizi yarattık, sonra size suret (biçim-şekil) verdik, sonra meleklere: ‘Âdem’e secde edin’ dedik. Onlar da İblis’in dışında secde ettiler; o, secde edenlerden olmadı.
7/12. (Allah) Dedi: ‘Sana emrettiğimde, seni secde etmekten alıkoyan neydi?’ (İblis) Dedi ki: ‘Ben ondan hayırlıyım; beni ateşten yarattın, onu ise çamurdan yarattın.’
7/13. (Allah:) ‘Öyleyse oradan in, orada büyüklenmen senin (hakkın) olmaz. Hemen çık. Gerçekten sen, küçük düşenlerdensin.’
49/13. Ey insanlar, gerçekten, biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve ‘birbirinizi tanımanız ve tanışmanız’ için sizi halklar ve kabileler (şeklinde) kıldık. Şüphesiz, Allah katında sizin en üstün (kerim) olanınız, (ırk, renk, soy ve servetçe değil) takvaca en ileride olanınızdır. Şüphesiz Allah bilendir, haber alandır.
Yeryüzü Allah’ın adalet dağıttığı yer değildir. Yeryüzü Allah adaleti farklılıklar halinde yaratılırmış olan insanlara emanet ettiği dünya hayatıdır. İşte sınav ve imtihan böyle başlamış olmaktadır. Nuh Kavminin kendilerine gelen elçiye; “yanında zayıf insanları kov biz de seninle birlikte olalım” ifadeleri soytarılıktan başka bir şey değildir. Yine Kur’an’dan konu ile ilgili geçen bir kıssa nakledelim.
80/1. Surat astı ve yüz çevirdi;
80/2. Kendisine o kör geldi diye.
80/3. Nerden biliyorsun; belki o, temizlenip-arınacak?
80/4. Veya öğüt alacak; böylelikle bu öğüt kendisine yarar sağlayacak.
80/5. Fakat kendini müstağni gören (hiç bir şeye ihtiyacı olmadığını sanan) ise,
80/6. İşte sen, onda ‘yankı uyandırmaya’ çalışıyorsun.
80/7. Oysa onun temizlenip-arınmasından sana ne?
80/8. Ama koşarak sana gelen ise,
80/9. Ki o, ‘içi titreyerek korkar’ bir durumdadır;
80/10. Sen ona aldırış etmeden oyalanıyorsun.
Şuara Suresi | 353
Bütün peygamberlerin görevi cinsiyet soy renk ırk güçlü zayıf ayırımı yapmadan Allah’tan almış olduğu vahyi bilgileri dileyenlere tebliğ etmektir. Kim Allah’tan gelen vahyi bilgilere iman eder onu hayatına uygular ve yaşarsa kendi lehinedir. Kim iman etmez onu hayatına uygulamazsa o da kendi aleyhinedir.
Abese suresinde nebiye gelen ama olan kişiye aldırış etmemesi vahiy kurallarına uymayan bir davranıştı. Allah da onun yaptığı bu davranışın yanlış olduğunu söyleyerek düzeltmektedir.
22/52. Biz senden önce hiç bir Resul ve Nebi göndermiş olmayalım ki, o bir dilekte bulunduğu zaman, şeytan, onun dilediğine (bir kuşku veya sapma unsuru) katıp bırakmış olmasın. Ama Allah, şeytanın katıp-bırakmalarını giderir, sonra kendi ayetlerini sağlamlaştırıp-pekiştirir. Allah, gerçekten bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.
İşte, nebi ve resulleri diğer insanlardan ayıran en önemli farklılıklardan birisi yanıldığı zaman düzeltilmesidir. Onun için Allah Kur’an’da sadece ve sadece düzeltilmiş bir beşerdir ifadesi kullanmaktadır. Nuh, müstekbir olanların bu olumsuz tekliflerine karşı ne cevap vermiş onu dinleyelim.
26/112. Dedi ki: ‘Onların yapmakta oldukları hakkında benim bilgim yoktur.’
26/113. ‘Onların hesabı yalnızca Rabbime aittir, eğer şuurundaysanız (anlarsınız.)’
26/114. ‘Ve ben mümin olanları kovacak değilim.’
Nuh, önde gelen kibir ve gurur içerisinde olan müstekbir olan insanlara şu cevabı vermektedir. Ben onların ne yapıp ne yapmadıklarını kalbini açıp yarıp bakacak değilim. Onu Allah bilir. Eğer onlar Müslüman olduklarını iddia ediyorlarsa ben onları kovamam.
26/115. ‘Ben, yalnızca apaçık bir uyarıcıyım.’
Benim görevim Allah’tan aldığım bilgilerle insanları uyarmaktır. Dileyen benim söylediklerime iman eder, dileyen de iman etmez. Mesajını vermektedir.
26/116. Dediler ki: ‘Eğer (bu söylediklerine) bir son vermeyecek olursan, gerçekten taşa tutulup kovulacaksın.’
Demek ki onların gayesi üzüm yemek değil, bağcıyı dövmekmiş.
354 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
Onlar eğer o sözlerinde samimi olmuş olsalardı, biz de Müslüman olduk biz de sana yardım ve destek vereceğiz demeleri gerekirdi. Oysa onlar şu sözü söylemekle, “Eğer (bu söylediklerine) bir son vermeyecek olursan, gerçekten taşa tutulup kovulacaksın” ifadeleri onların düşman olduklarını göstermektedir. Tabi ki, Nuh peygamber olayın özünü kavradıktan sonra, Allah’a onların durumu hakkında şikâyette bulunmaktadır.
26/117. Dedi ki: ‘Rabbim, şüphesiz kavmim beni yalanladı.’
Kur’an’a göre peygamberleri yalanlayan bir kavim helak olmuş demektir. Helak olmakla onlar tarih sahnesinden silinip gitmesi anlamında değildir. İlahi mesajdan nasip almadan eceline kadar kör ve sağır olarak ebedi cehennemi hak etme anlamında kullanılan bir ifade tarzıdır. Ayetlerden örnekler verelim.
7/64. Onu yalanladılar. Biz de onu ve gemide onunla birlikte olanları kurtardık, ayetlerimizi yalan sayanları suda-boğduk. Çünkü onlar kör bir kavimdi.
54/42. Bizim ayetlerimizin tümünü yalanladılar. Biz de onları üstün ve güçlü, kudretli olanın yakalayışıyla yakalayıverdik.
Genelde İslam toplumlarında helak anlayışı suç işlemede aşırı boyutlara ulaşmış olan kavimlerin tabiat kuvvetleri ile yerle bir edilmesi anlamında anlaşılmış ve öyle anlamaktadırlar. Oysa dünya hayatı insanlar için denenme ve sınav salonudur. Allah kesinlikle insan ne kadar suç işlese de cezasını ahiret hayatında vereceğini vaad etmektedir.
16/61. Eğer Allah, insanları zulümleri nedeniyle sorguya çekecek olsaydı, onun üstünde (yeryüzünde) canlılardan hiç bir şey bırakmazdı; ancak onları adı konulmuş bir süreye kadar ertelemektedir. Onların ecelleri gelince ne bir saat ertelenebilirler, ne de öne alınabilirler.
26/118. ‘Bundan böyle, benimle onların arasını açık bir hükümle ayır ve beni ve benimle birlikte olan müminleri kurtar.’
Bu ayette ifade edildiği gibi, Elçiler bir kavme geldikleri zaman kavim genelde iki topluluğa ayrılmaktadır. Bunlardan birisi iman eden ve salih amel işleyen Müslüman olanlardır. Bunlar kurtulmuş olanlardır. Diğeri ise gelen elçileri yalanlayan inkâr eden ve zulmeden topluluktur. Bu olay insanlık tarihinin başlangıcından bu tarafa böyle gelmiş kıyamete kadar
Şuara Suresi | 355
böyle olmaya devam edecektir. Bu Allah’ın öteden beri süre gelen bir sosyal bir sünnetidir.
26/119. Bunun üzerine, onu ve onunla birlikte olanları (insan ve hayvanlarla) yüklü gemi içinde kurtardık.
Kur’an’da anlatılan Nuh tufanı Kur’an anlatışına göre müteşabih bir anlatımdır. Edebiyat dilinde de mecaz anlatım sanattır. Belki Kur’an’da anlatılan Nuh tufanı ile ilgili kıssayı tefsir ederken diyecekler ki, bu adam Nuh tufanını da inkâr etmektedir. Hayır, âcizane Müteşabih olan ayetlerde Kur’an’ın ne dediği değil, ne demek istediğini anlamak için çaba göstermekteyim.
Kur’an hem kendi sistemi içerisinde çelişkisizdir. Hem de evrende yaşanan sosyal olaylar ve yaratılışla ilgili ayetlerle uyum halindedir. O zaman Allah bir taraftan dünya hayatında suç işleyenlerin cezasını ahiret âleminde vereceğini vaad ederken bir taraftan iman eden ve salih amel işleyen halkı gemiye bindirip kurtuluşunu söylemesi sizce çelişki olmaz mı?
Bu surede Nuh tufanı ile ilgili ayetleri enine boyuna uzunluğuna genişliğine anlatmamış. Ancak konu içerisinde lazım olan yeri anlatmış diğerlerini anlatmamış. Dilerseniz olayı başka sure ve ayetlerden de naklederek olayı açıklamaya çalışalım.
11/36. Nuh’a vahyedildi: ‘Gerçekten iman edenlerin dışında, kesin olarak kimse inanmayacak. Şu halde onların yaptıklarından dolayı üzülme.’
11/37. ‘Gözetimimiz altında ve vahyimizle gemiyi imal et. Zulmedenler konusunda bana hitapta bulunma. Çünkü onlar suda boğulacaklardır.’
11/38. Gemiyi yapıyordu. Kavminin ileri gelenleri kendisine her uğradığında onunla alay ediyordu. O: ‘Eğer bizimle alay ederseniz, alay ettiğiniz gibi biz de sizlerle alay edeceğiz’ dedi.
11/39. ‘Artık, ilerde bileceksiniz. Aşağılatıcı azab kime gelecek ve sürekli azab kimin üstüne çökecek.’
11/40. Sonunda emrimiz geldiğinde ve tandır feveran ettiği zaman, dedik ki: ‘Her birinden ikişer çift (hayvan) ile aleyhlerinde söz geçmiş
356 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
olanlar dışında, aileni ve iman edenleri ona yükle.’ Zaten onunla birlikte çok azından başkası iman etmemişti.
11/41. Dedi ki: ‘Ona binin. Onun yüzmesi de, demir atması (durması) da Allah’ın adıyladır. Şüphesiz benim Rabbim bağışlayandır, esirgeyendir.’
11/42. (Gemi) Onlarla dağlar gibi dalga(lar) içinde yüzüyorken Nuh, bir kenara çekilmiş olan oğluna seslendi: ‘Ey oğlum, bizimle birlikte bin ve kâfirlerle birlikte olma.’
11/43. (Oğlu) Dedi ki: ‘Ben bir dağa sığınacağım, o beni sudan korur.’ Dedi ki: ‘Bugün Allah’ın emrinden, esirgeyen olan (Allah)dan başka bir koruyucu yoktur.’ Ve ikisinin arasına dalga girdi, böylece o da boğulanlardan oldu.
11/44. Denildi ki: ‘Ey yer, suyunu yut ve ey gök, sen de tut.’ Su çekildi, iş bitiriliverdi, (gemi de) Cudi (dağı)üstünde durdu ve zalimler topluluğuna da: ‘Uzak olsunlar’ denildi.
11/45. Nuh, Rabbine seslendi. Dedi ki: ‘Rabbim, şüphesiz benim oğlum ailemdendir ve senin vadin de doğrusu haktır. Sen hâkimlerin hâkimisin.’
11/46. Dedi ki: ‘Ey Nuh, kesinlikle o senin ailenden değildir. Çünkü o, salih olmayan bir iş (yapmıştır). Öyleyse hakkında bilgin olmayan şeyi benden isteme. Gerçekten cahillerden olmayasın diye sana öğüt veriyorum.’
11/47. Dedi ki: ‘Rabbim, bilgim olmayan şeyi Senden istemekten Sana sığınırım. Ve eğer beni bağışlamaz ve beni esirgemezsen, hüsrana uğrayanlardan olurum.’
11/48. ‘Ey Nuh’ denildi. ‘Sana ve seninle birlikte olan ümmetler üzerine bizden selam ve bereketlerle (gemiden) in. (Sizden türeyecek diğer kâfir) Ümmetleri de yararlandıracağız, sonra onlara bizden acı bir azab dokunacaktır.’
Eğer Nuh kavmi ile anlatılan bu olaylar müteşabih olan bir anlatım şekli değilse Kur’an kendi kendisiyle çelişki arz eder. O zaman verecek olduğum ayet ve buna benzer onlarca ayetleri koyacak bir yer bulamayız.
Şuara Suresi | 357
35/45. Eğer Allah, kazandıkları dolayısıyla insanları (azab ile) yakalayacak olsaydı, (yerin) sırtı üzerinde hiç bir canlıyı bırakmazdı, ancak onları, adı konulmuş bir süreye kadar ertelemektedir. Sonunda ecelleri geldiği zaman, artık şüphesiz Allah kendi kullarını görendir.
26/120. Sonra bunun ardından geride kalanları suda-boğduk.
Vermiş olduğum ayet ve açıklamalardan sonra Nuh kavminden inkâr eden ve zulmedenler dünya hayatında yaşadıkları sürece gözleri olduğu halde gerçekleri göremeyen, kulakları olduğu halde gerçekleri işitemeyen, kalpleri de hakka ve hakikate karşı mühürlenmiş olan insanlar anlamında kullanıldığı bir gerçektir.
O zaman sonuç olarak Nuh tufanı bölgesel mi oldu yoksa dünya çapında mı oldu tartışmalarına Kur’an son noktayı koyarak Nuh tufanı Kur’an diliyle Müteşabih edebiyat diliyle mecaz bir anlatın sanatı olarak sunulduğu anlaşılması gerekir. Yani Cudi dağında Nuh’un gemi parçaları aramaya gerek yoktur diyorum.
26/121. Gerçekten, bunda bir ayet vardır, ama onların çoğu iman etmiş değildirler.
Evet, bunların hepsinde bir ayet bir delil vardır. Allah bunları bize anlatırken hikâye masal olsun diye anlatmıyor. Düşünsünler aklını kullansınlar azap gelmezden önce kendilerine çeki düzen versinler diye anlatmaktadır.
26/122. Gerçekten senin Rabbin güçlü ve üstün olandır, esirgeyendir.
Allah güçlüdür. Gökleri ve yeri yaratan dünya hayatında sessizce insanların yapıp ettiklerini izleyip hesabını ahiret hayatında soracağını vaad eden üstün ve güçlü olan Allah’tır.
26/123. Ad (kavmi) de gönderilen (elçi)leri yalanladı.
Oysa her peygamber kavimlerine geldiklerinde iman eden ve salih amel işleyenleri müjdelemek, inkâr eden ve zulmedenleri de korkutmak için gelmişlerdir.
26/124. Hani onlara kardeşleri Hud: ‘Sakınmaz mısınız?’ demişti.
Uyarılara kulak vermeyen kavmine, söylemiş olduğu şu söz dikkat çekici bir sözdür. ‘Sakınmaz mısınız?’ Yani siz Allah’ı ve gönderdiği pey358
| Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
gamberleri kitapları ahiret hayatını tanımaz Allah’ın söylediklerine karşı duyarsız kalırsanız ahiret hayatında başınıza gelecek olan o büyük azaba karşı kurtulma imkânınız yoktur.
26/125. ‘Gerçek şu ki, ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim.’
26/126. ‘Artık Allah’tan korkup-sakının ve bana itaat edin.’
İnsanlar içerisinde en güvenilir insan tipi nebi ve resul olan insanlardır. Onlar anlattıklarına karşı ücret almayan dinlerini bir menfaat karşılığı satmayan insanlardır. Bu dünya hayatı bir an kadar kısa olan bir hayattır. Ahiret hayatı ise ebedi bir hayattır. Bu sebeple her insan, dünya hayatında yapılan iyi ve kötü davranışlardan Allah’ın huzurunda hesap vereceklerdir.
26/127. ‘Buna karşılık ben sizden bir ücret istemiyorum; ücretim yalnızca âlemlerin Rabbine aittir.’
26/128. ‘Siz, her yüksekçe yere bir anıt inşa edip (yararsız bir şeyle) oyalanıp eğleniyor musunuz?’
Rabbin yolunun dışına çıkan insanlar kendilerine ilah ve rab edindikleri insanların putlarını dikip senenin belirli günlerinde onların önünde bel büküp eğilerek ibadet ve kulluğu ona yapmaktadırlar. Bu olay insanlık tarihinin başlangıcından bu tarafa devam edip gelmiştir. Kıyamete kadar da devam edecektir. Oysa ilah ve rab ilan ettikleri o putlar üzerine bir sinek konsa onu kovamazlar. Sinek üzerlerinden bir şey alıp kaçsa yakalayamazlar. İstenen de güçsüz isteyen de güçsüzdür.
26/129. ‘Ölümsüz kılınmak umuduyla sanat yapıları mı ediniyorsunuz?’
26/130. ‘Tutup yakaladığınız zaman da zorbalar gibi mi yakalıyorsunuz?’
Ayetler hep ahiret hayatındaki Allah’tan başkasını ilah ve rab edinenlere bir gönderme yaparak onları uyarmaktadır. Allah siz dünya hayatında sınavdasınız diye kopya vermiyor ama ahiret hayatında her insanın yapmış olduğu iyi veya kötü ameller kitaba veya kamera kayıt sistemine kaydedilerek Allah’ın huzurunda toplanıp hesap verecektir. Kime ibadet ve kulluk yapılacağını orada öğrenecekler ama iş işten geçmiş olacaktır.
26/131. ‘Artık Allah’tan korkup-sakının ve bana itaat edin.’
Şuara Suresi | 359
Siz delilsiz belgesiz konuşup çekici söz söyleyen şeytan ve dostlarına değil, siz Allah’ın nebi ve resul seçmiş olduğu kişilere itaat edin. Çünkü onlar düzeltilmiş olan birer insandırlar.
26/132. ‘Bildiğiniz şeylerle size yardım edenden korkup-sakının.’
26/133. ‘Size hayvanlar, çocuklar (vererek) yardım etti.’
26/134. ‘Bahçeler ve pınarlar da.’
Dünya hayatında siz ne istemişseniz Allah size yaratıp önünüze koymuştur. Su isterseniz pınarlardan harıl harıl akmaktadır. Meyve isterseniz bahçelerde, et, süt isterseniz size itaat eden hayvanlar yaratmıştır. Bunlar da yetmedi size bir yerden bir yere giderken onlarla yüklerini taşımaktadırlar. Ne diye Allah’tan korkup ibadet ve kulluğu sadece ve sadece ona yapmıyorsunuz? İşte bütün peygamberlerin endişe edip korktuğu şey ahiret hayatında yapmış oldukları kötülüklerin karşılığında ebedi olarak cehennemde azap çekecek olmalarıdır. Kur’an bu olaya ağır bir yüktür diyerek düşünen aklını kullanan insanlara korku salarak titretmektedir.
2/286. Allah, hiç kimseye güç yetireceğinden başkasını yüklemez. (Kişinin nefsinin) Kazandığı lehine, kazandırdıkları aleyhinedir. ‘Rabbimiz, unuttuklarımızdan veya yanıldıklarımızdan dolayı bizi sorumlu tutma. Rabbimiz, bize, bizden öncekilere yüklediğin gibi ağır yük yükleme. Rabbimiz, kendisine güç yetiremeyeceğimiz şeyi bize taşıtma. Bizi affet. Bizi bağışla. Bizi esirge, Sen bizim mevlamızsın. Kâfirler topluluğuna karşı bize yardım et.
Ayette geçen şu ifade “Rabbimiz, unuttuklarımızdan veya yanıldıklarımızdan dolayı bizi sorumlu tutma. Rabbimiz, bize, bizden öncekilere yüklediğin gibi ağır yük yükleme. Rabbimiz, kendisine güç yetiremeyeceğimiz şeyi bize taşıtma.” Bunlar hep Müteşabih bir anlatım şeklidir.
Allah hiçbir kimseye güç yetireceğinden başkasını yüklemez diyor.
“Allah, hiç kimseye güç yetireceğinden başkasını yüklemez. (Kişinin nefsinin) Kazandığı lehine, kazandırdıkları aleyhinedir.”
Kişi iman eder salih amellerde bulunursa kendi lehine. İnkâr eder ve inkârını zulme dönüştürürse o da kendi aleyhine demektedir. O zaman
360 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
bizden öncekilere yüklemiş olduğu ağır yükü bize yükleme ifadesi neyi anlatmak istiyor?
Öncelikle şunun iyi bilinmesi gerekir. Bizden önceki insanlar içerisinde Müslüman olanlar insanlar da vardır. Müslüman olmayanlar insanlar da vardır. Ama şu bir gerçek ki, Kur’an ifadesine göre Müslüman olmayanlar çoğunluktadır. Çoğunlukta olan insanların hepsi cehenneme girip ebedi cehennemi hak eden insanlardır. Azınlıkta olan insanlar da Müslüman olan insanlardır. Onlar ahiret hayatında cennette ebedi olarak refah ve mutluluk içerisinde olan insanlardır.
Ayette; “Allah’ım bizden öncekilere yüklemiş olduğun ağır yükü bize yükleme” ifadesini Kur’an hep çoğunluğa nispet ederek kullanmaktadır. Yani bizden önceki insanların çoğu cehennemi hak ettiler. Bize de cehennem azabını tattırma mesajı verilmektedir. İlgili ayetlerden örnekler verelim.
33/72. Gerçek şu ki, biz emanetleri göklere, yere ve dağlara sunduk da onlar bunu yüklenmekten kaçındılar ve ondan korkuya kapıldılar; onu insan yüklendi. Çünkü o, çok zalim, çok cahildir.
Ayette ifade edildiği gibi emanet ve sorumluluk yüklenen insanların hepsi, zalim hepsi cahil değildir. Çoğunluk zalim ve cahildir. Azınlık ise Müslüman olanlardır
15/1. Elif, Lam, Ra. Bunlar, kitabın ve apaçık olan Kur’an’ın ayetleridir.
Eğer Kur’an apaçık bir kitap olmuş olsaydı, Kur’an tefsiri yapan müfessirler Kur’an’da geçen bazı ayetler konusunda ayrılığa düşmezlerdi. Şu bir gerçek ki Müteşabih olan ayetler tefsir edilirken eğer biri birinden kopya almamışlarsa hiç birinin yaptığı tefsir, hiç birinin yaptığı tefsir ile uyum sağlamadığı görülmektedir. Neden böyle olduğu konusunda şu ayet bize bilgi vermektedir.
3/7. Sana Kitabı indiren O’dur. O’ndan, Kitabın anası (temeli) olan bir kısım ayetler muhkem’dir; diğerleri ise müteşabihtir. Kalplerinde bir kayma olanlar, fitne çıkarmak ve olmadık yorumlarını yapmak için ondan müteşabih olanına uyarlar. Oysa onun tevilini Allah’tan başkası bilmez. İlimde derinleşenler ise: ‘Biz ona inandık, tümü Rabbimizin katındandır’ derler. Temiz akıl sahiplerinden başkası öğüt alıp-düşünmez.
Şuara Suresi | 361
Demek ki, Kur’an’da iki farklı tip ayet olduğu bildirilmektedir. Bunlardan birisi kitabın anası olan ve bunlar çoğunluğu teşkil eden apaçık muhkem ayetlerdir. Diğer ayetler ise anlaşılmasında güçlük çekilen ayetlerdir. Bu ayetler azınlıkta ama bunları da ilimde derinleşen ilim sahipleri Müteşabih olan ayetleri doğru anlayabilecekleri anlatılmaktadır.
26/135. ‘Doğrusu, ben sizin için büyük bir günün azabından korkuyorum.’
Hud peygamber kavmini uyarmaya devam ediyor. Gökleri ve yeri yaratan size bahçeler pınarlar veren, istediğiniz her şeyi sizler için yaratıp size secde ettiren Allah’ı bırakıp putları mı kendinize ilah ve rab ediniyorsunuz? Kulluk ve ibadeti onlara mı yapıyorsunuz? Eğer siz bu tutum ve davranışınızı değiştirmez kendinizi düzeltmezseniz, büyük günde başınıza Allah tarafından büyük bir azap dokunacağından korkuyorum demektedir.
26/136. Dediler ki: ‘Bizim için fark etmez; öğüt versen de, öğüt verenlerden olmasan da.’
26/137. ‘Bu, geçmiştekilerin ‘geleneksel tutumundan başkası değildir.’
Allah’ın göndermiş olduğu peygamberleri yalanlayan hep müşrik ve kâfir olan insanlardır. Bunların hepsinin tutum ve davranışları arasında hiçbir fark yoktur. Onların yaşamış oldukları tek hayat dünya hayatıdır. Onlar kesinlikle ahiret hayatını kabul etmezler.
23/34. ‘Eğer benzeriniz olan bir beşere boyun eğecek olursanız, andolsun, gerçekten hüsrana uğrayanlar olursunuz.’
23/35. ‘O, öldüğünüz, toprak ve kemik haline geldiğiniz zaman, sizin mutlaka (yeniden diriltilip) çıkarılacağınızı mı vadediyor?’
23/36. ‘Heyhat, size vadedilen şeye heyhat…’
23/37. ‘O (bütün gerçek), yalnızca bizim (yaşamakta olduğumuz bu) dünya hayatımızdan ibarettir; ölürüz ve yaşarız, biz diriltilecekler değiliz.’
23/38. ‘O ise, yalnızca bir adam (insan)dır, Allah’a karşı yalan uydurmaktadır, bizler de ona inanacak değiliz.’
İnsanlık tarihinin başlangıcından bu tarafa Allah peygamberleri peş
362 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
peşe dizerek o peygamberler, büyük günün azabına karşı kavimlerini uyarmışlardır. Ne yazık ki, içlerinden çok azı müstesna büyük bir çoğunluk kendilerine uyarıcı ve müjdeleyici olarak gelen peygamberlerini yalanladığı gibi, Hud kavmi de peygamberini yalanlamıştır. İşte her peygamberi yalanlarken geçmişlerin uydurdukları masal hikâye dileyerek söylemeleri bunun için söylemektedirler.
26/138. ‘Biz azab görecek değiliz.’
Ahiret hayatın inkar eden ve inanmayan insan ahiret hayatında azap göreceğine de inanmaz.
2/6. Şüphesiz, inkâr edenleri uyarsan da, uyarmasan da, onlar için fark etmez; inanmazlar.
26/139. Böylelikle onu yalanladılar, biz de onları yıkıma uğrattık. Gerçekten, bunda bir ayet vardır, ama onların çoğu iman etmiş değildirler.
Kur’an’da inkâr edenleri helak ettik, yıkıma uğrattık, taş yağdırdık, diz üstü çöktüler ifadeleri hep, dünya hayatında gözleri vardır görmezler kulakları vardır işitmezler. Kalplerini mühürledik ifadeleri hep ilahi mesajla irtibatının kesilmesi anlamında kullanılmıştır. Dünya hayatında yaşadıkları halde kör ve sağır olarak yaşamaları ahiret hayatında ebedi cehennemi hak etmeleri anlamında kullanılmıştır. Yoksa Allah dünya hayatında suç işleyenlere, özel bir ceza vermeyeceğine dair söz verdiğini bildirmektedir.
42/14. Onlar, kendilerine ilim geldikten sonra, yalnızca aralarındaki ‘tecavüz ve haksızlık’ dolayısıyla ayrılığa düştüler. Eğer Rabbinden, adı konulmuş bir ecele kadar geçmiş (verilmiş) bir söz olmasaydı, muhakkak aralarında hüküm verilmiş (iş bitirilmiş)ti. Şüphesiz onların ardından Kitaba mirasçı olanlar ise, her halde ona karşı kuşku verici bir tereddüt içindedirler.
26/140. Gerçekten senin Rabbin, güçlü ve üstün olandır, esirgeyendir.
Dünya hayatında zulmedenlere sesini çıkarmıyor ama ahiret hayatında kibirlenen gururlanan müstekbir olanlarla hesabını soracak, kimse Allah’ın azabından onları kurtaramayacaktır.
26/141. Semut (kavmi) de, gönderilen (elçi)leri yalanladı.
Şuara Suresi | 363
Kur’an son nebi ve resulden önce gelen peygamber kıssalarını anlatarak ilgi duyanlara öğüt vermek istemektedir. Dikkat ederseniz bütün peygamberler kavimlerine geldikleri zaman şu sözleri sıralayarak anlatmaktadır. Sebebi ise her peygamberin getirmiş olduğu dinin adı da İslam teslim olanların adı da Müslümandır.
Kur’an ifadesine göre tek bir ümmet tek bir şeriat içerisinde olan bunlardır. Hiçbir peygamber başka bir peygamberin haram dediğine helal, helal dediğine de haram dememiştir diyemezler de. Çünkü onların söylem ve eylemlerinin belirleyicisi gökleri ve yeri yaratan Allah’tır.
2/136. Deyin ki: ‘Biz Allah’a; bize indirilene, İbrahim, İsmail, İshak, Yakup ve torunlarına indirilene, Musa ve İsa’ya verilen ile peygamberlere Rabbinden verilene iman ettik. Onlardan hiç birini diğerlerinden ayırt etmeyiz ve biz O’na teslim olmuşlarız.’
26/142. Hani onlara kardeşleri Salih: ‘Sakınmaz mısınız? Demişti.
Ayette geçen ifadeye göre Semut kavmine uyarıcı ve müjdeleyici olarak gönderilen peygamber de Salih peygamberdir. Şimdi de Allah Salih peygamberle kavmi arasında geçen sınavı bir başka ifadeyle kıssasını anlatmaya başlamaktadır.
26/143. ‘Gerçek şu ki, ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim.’
26/144. ‘Artık Allah’tan korkup-sakının ve bana itaat edin.’
26/145. “Buna karşılık ben sizden bir ücret istemiyorum; ücretim yalnızca âlemlerin Rabbine aittir.”
Bu ayetler Allah’tan gönderilmiş olan bütün nebi ve resuller için söylenen sözlerin tıpkısının aynısıdır.
26/146. ‘Siz burada güvenlik içinde mi bırakılacaksınız?’
26/147. ‘Bahçelerin ve pınarların içinde,’
26/148. ‘Ekinler ve yumuşak tomurcuklu göz alıcı hurmalıklar arasında?’
26/149. ‘Dağlardan ustalıkla zevkli evler yontuyorsunuz.’
Salih peygamberin kavmine vermiş olduğu öğüt şudur. Size bu nimetleri veren gökleri ve yeri yaratan Allah’tır. Siz dünya hayatına oyun
364 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
eğlence için gelmediniz. Sizin için dünya hayatı deneme ve imtihan salonudur.
Ahiret hayatı yapmış olduğunuz iyi ve kötü amellerin ceza ve mükâfatın karşılığı verilecek olan yerdir. Bu sebeple Allah insanlar ahiret hayatına gelmeden önce inkâr eden ve zulmedenleri cehennemle uyarmak, iman eden ve salih amel işleyenleri müjdelemek için resuller göndermiştir. Ben de onlardan biriyim diyerek söyleyeceklerine başlamaktadır.
26/150. ‘Artık Allah’tan sakının ve bana itaat edin.’
26/151. ‘Ve ölçüsüzce davrananların emrine itaat etmeyin.’
26/152. ‘Ki onlar, yeryüzünde bozgunculuk çıkarıyor ve dirlik-düzenlik kurmuyorlar (ıslah etmiyorlar).’
Bu ayetler son nebi ve resule Allah’ın verdiği talimatla uyum halinde olduğu görülmektedir. İnsanlar için iki farklı seçenek, iki farklı yol, iki farklı sonuç vardır. Bunlardan birisi Allah’ın vahiylerle çerçevesini çizdiği yoldur.
Allah’ın vahiylerle çerçevesini çizdiği yolu tercih eden, iman edip salih amel işleyenler için ebedi cennet vardır. Diğer bir seçenek ve yol ise, Allah’ın göndermiş olduğu vahiylerle çerçevesini çizdiği yolun dışında yaşayan insanlara da ahiret hayatında ebedi cehennem vardır. Sen bunlardan sonuçlarına katlanmak koşulu ile dilediğini seç ve yaşa mesajı verilmektedir.
26/153. Dediler ki: ‘Sen ancak büyülenmişlerdensin.’
Salih kavmi kendilerine gönderilmiş olan elçilere, genelde önde gelen müstekbirler karşı çıkmaktadırlar. Şu sözlerle büyülenmişsin, sapmışsın, cinlenmişsin ifadelerini kullanarak, peygamberlerini yalanlamışlardır.
26/154. ‘Sen yalnızca benzerimiz olan bir beşerden başkası değilsin; eğer doğru söylüyorsan, bu durumda bir ayet (mucize) getir-görelim.’
Semut kavminin peygamberini yalanlaması ve ondan mucize istedikleri gibi, bütün peygamberlerden de istemişlerdi. Aynı ifadeyi son nebi ve resul olan Hazreti Muhammed peygamberden de istemişlerdi.
17/90. Dediler ki: ‘Bize yerden pınarlar fışkırtmadıkça sana kesinlikle inanmayız.’
Şuara Suresi | 365
17/91. ‘Ya da sana ait hurmalıklardan ve üzümlerden bir bahçe olup aralarından şarıl şarıl akan ırmaklar fışkırtmalısın.’
17/92. ‘Veya öne sürdüğün gibi, gökyüzünü üstümüze parça parça düşürmeli ya da Allah’ı ve melekleri karşımıza (şahid olarak) getirmelisin.’
17/93. ‘Yahut altından bir evin olmalı veya gökyüzüne yükselmelisin. Üzerimize bizim okuyabileceğimiz bir kitap indirinceye kadar senin yükselişine de inanmayız.’ De ki: ‘Rabbimi yüceltirim; ben, elçi olan bir beşerden başkası mıyım?’
17/94. Kendilerine hidayet geldiği zaman, insanları inanmaktan alıkoyan şey, onların: ‘Allah, elçi olarak bir beşeri mi gönderdi?’ demelerinden başkası değildir.
17/95. De ki: ‘Eğer yeryüzünde (insan değil de) tatmin bulmuş yürüyen melekler olsaydı, biz de onlara gökten elçi olarak elbette melek gönderirdik.’
Evet, peygamberlerin kesinlikle kendilerine Allah’tan aldıkları vahyi bilgiler dışında mucizeleri yoktur.
29/50. Dediler ki: ‘Ona Rabbinden ayetler (birtakım mucizeler) indirilmeli değil miydi?’ De ki: ‘Ayetler yalnızca Allah’ın katındadır. Ben ise, ancak apaçık bir uyarıcıyım.’
29/51. Kendilerine okunmakta olan Kitabı sana indirmemiz onlara yetmiyor mu? Şüphesiz bunda iman eden bir kavim için gerçekten bir rahmet ve bir öğüt (zikir) vardır.
Kur’an’da geçen müteşabih anlatımları İslam toplumları hep peygamberlerin göstermiş olduğu mucize olarak sanmışlardır. Bazıları da şöyle söyleyerek bazı peygambere mucize verilip bazılarına mucize verilmediğini iddia etmişlerdir. Bunlardan Allah son peygambere mucizesini ahiret hayatında ümmetinin kurtuluşu için verileceği anlayışı ile Kur’an anlatımına uymayan sözler söylemişlerdir.
Hele hele Kur’an’da geçen bazı müteşabih ayetleri anlama konusunda sıkıntıya düştükleri zaman hep mucize gösterdiğini söyleyerek işin içinden çıkmak istemişlerdir. Mucize ayet delil belge sadece Allah’a aittir. Peygamberler sadece Allah’ın bildirmiş olduğu gayb ile ilgili bildirdikleri bilgileri bilmektedirler.
366 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
17/88. De ki: ‘Eğer bütün ins ve cin (toplulukları), bu Kur’an’ın bir benzerini getirmek üzere toplansa, -onların bir kısmı bir kısmına destekçi olsa bile bir benzerini getiremezler.’
Bütün peygamberlerin Allah’tan almış olduğu bilgilerle çelişkisiz kitaplarla gelmesinden daha büyük bir mucize yoktur. Dilerseniz Kur’an’dan mucize diye anlattıkları bazı ayetlerden örnekler verelim.
2/60. (Yine) Hatırlayın; Musa kavmi için su aramıştı, o zaman biz ona: ‘Asanı taşa vur’ demiştik de ondan on iki pınar fışkırmıştı, böylece her bir topluluk içeceği yeri bilmişti. Allah’ın verdiği rızıktan yiyin, için ve yeryüzünde bozgunculuk (fesat) yaparak karışıklık çıkarmayın.
5/12. Andolsun, Allah İsrail oğullarından kesin söz (misak) almıştı. Onlardan on iki güvenilir gözetleyici göndermiştik. Ve Allah onlara: ‘Gerçekten ben sizinle beraberim. Eğer namazı kılar, zekâtı verir, elçilerime inanır, onları savunup-desteklerseniz ve Allah’a güzel bir borç verirseniz, şüphesiz sizin kötülüklerinizi örter ve sizi gerçekten, altından ırmaklar akan cennetlere sokarım. Bundan sonra sizden kim inkâr ederse, cidden dümdüz bir yoldan sapmıştır.’
7/160. Biz onları (İsrailoğullarını) ayrı ayrı oymaklar olarak on iki topluluk (ümmet) olarak ayırdık. Kavmi kendisinden su istediğinde Musa’ya: ‘Asanla taşa vur’ diye vahyettik. Ondan on iki pınar sızıp-fışkırdı; böylece her bir insan topluluğu su içeceği yeri öğrenmiş oldu. Üzerlerine bulutla gölge çektik ve onlara kudret helvası ile bıldırcın indirdik. (Sonra da şöyle dedik:) ‘Size rızık olarak verdiklerimizin temiz olanlarından yiyin.’ Onlar bize zulmetmedi, ancak kendi nefislerine zulmediyorlardı.
Aktarmış olduğum bu üç ayette anlatılmak istenen mesajı kısacık da olsa özetlemeye çalışalım. Allah sebebi bilinen bir olayı daha güzel bir sebebe bağlayarak anlatmaya başlamaktadır. Musa kendi kavminden inkâr edenleri ve zulmedenleri korkutmak, iman eden ve salih amel işleyenler de müjdelemek için Allah’tan Almış olduğu vahyi bilgileri kavmine eksikli ve fazlalık olmadan usulüne uygun bir şekilde doğru olarak anlattığı bildirilmektedir.
İlahi mesajı kavminden anlaya bilecek çok az sayıda insan olma
Şuara Suresi | 367
sebebiyle Musa vurdu taşa asasını on iki pınar fışkırdı ifadesiyle Musa’nın anlattıkları vahyi bilgileri anlayan on iki insan çıktı mesajı verilmektedir. Bunlar aynı zamanda böyle bir görevle resul konumuna gelmektedirler. Biz de diyoruz ki, her nebi bir resuldür, ama her resul bir nebi değildir. Musa’dan öğrenmiş oldukları vahyi bilgileri her bir resul ayrı ayrı toplumlara anlatarak onları ilahi mesaja davet etmektedirler. Böylece olayı Allah herkes su içeceği yeri bildi ifadesi ile müteşabih bir anlatımla olayı özetlemektedir.
26/155. Dedi ki: ‘İşte, bu bir dişi devedir; su içme hakkı (bir gün) onun, belli bir günün su içme hakkı da sizindir.’
Salih peygambere kavmi mademki sen bir peygambersin işte Allah’ın dişi devesi diyerek Allah’ın etinden sütünden yükünden derisinden size secde eden bir dişi diyerek kavmine cevap vermektedir. Ayette geçen şu ifade dikkat çekmektedir. “‘İşte, bu bir dişi devedir; su içme hakkı (bir gün) onun, belli bir günün su içme hakkı da sizindir.’” Ayette geçen su içme ifadesi şu anlama gelmektedir.
Devenin bir yaratılış görevi var. Onun yaratılış amacı kendilerine kodlanmış olan bilgilerle size ve Allah’a secde etmektir. Sizin göreviniz onların size secde etmesiyle Allah’a ibadet ve kulluk yapmanızdır.
Ama bu konuyu müfessirlerin büyük çoğunluğu şöyle anlamış ve anlatmışlardır. Salih peygambere kavmi mucize göstermesini istediklerinde Allah, Salih peygambere kavmi iman etsin diye dağdan mucize olarak bir deve doğurtur. Deve koşarak kavmine gelir. İçlerinden önde gelenlerden birisi tutar deveyi keser Allah da mucize olarak yarattığım deveyi nasıl kesersin diye o ve onunla birlikte olanları helak eder. Şimdi Kur’an kendi sistemi içerisinde nasıl tefsir etmiş onu dinleyelim.
Allah, Salih peygambere inansın diye ne bir mucize olarak deve yaratmış ne de diğer peygamberlere fiziki yasaları alt üst eden mucize vermiştir. Bunların hepsi İsrailiyattan gelmektedir. Ayette geçen ayet olan mucize olan evrende yaratılmış olan her şey mucize veya ayettir. Devesi, sineği, ineği, arısı, örümceği hepsi birer mucizedirler. Bir başka ifadeyle birer ayettirler.
17/59. Bizi ayet (mucize)ler göndermekten, öncekilerin onu yalanlamasından başka bir şey alıkoymadı. Semud’a dişi deveyi görünür
368 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
(bir mucize) olarak gönderdik, fakat onlar bununla (onu boğazlamakla) zulmetmiş oldular. Oysa biz ayetleri ancak korkutmak için göndeririz.
26/156. ‘Ona bir kötülükle dokunmayın, sonra büyük bir günün azabı sizi yakalar.
Deveye kötülükle dokunmak ne anlam ifade etmektedir. Deveyi sit olduğu konumdan kaldırarak deveye onun üzerinde veya altında bir yere taşımak demektir. Devam eden ayette insanların algılamada güçlük çektiği müteşabih bir anlatım sanatı sergilenerek anlatılmaktadır.
26/157. ‘Sonunda onu (yine de) kestiler, ancak pişman oldular.’
Deveyi sonunda kestiler sonra pişman oldular ne demektir. Bir kavim deve kesince etinden yiyerek yedirerek davranışta bulunduğu zaman, öğülerek takdir ediliyor. Bir kavim deveyi kesince helak oluyor.
22/36. İri cüsseli develeri size Allah’ın işaretlerinden kıldık, sizler için onlarda bir hayır vardır. Öyleyse onlar bir dizi halinde (veya saf tutmuşçasına ayakta durup) boğazlanırken Allah’ın adını anın; yanları üzerine yattıkları zaman da onlardan yiyin, kanaatkâra ve isteyene yedirin. İşte böyle, onlara sizin için boyun eğdirdik, umulur ki şükredersiniz.
Ayette anlatılmak istenen mesajı anlamakta güçlük çekildiği kanaatindeyim. Çünkü Kur’an Allah tarafından indirilmiş olan çelişkisiz bir kitaptır.
4/82. Onlar hâlâ Kur’an’ı iyice düşünmüyorlar mı? Eğer o, Allah’tan başkasının katından olsaydı, kuşkusuz içinde birçok aykırılıklar (çelişkiler, ihtilaflar) bulacaklardı.
O zaman ayette ifade edilen deveyi kestiler pişman oldular ifadesi, söylenilen dışında, başka bir anlam taşıdığının bilinmesi gerekir. Belki ayetin anlatmak istediği mesajı söylesem şok olacaksınız. Ama başka bir alternatif yoktur. Deveyi kesmek devenin insanlar için yaratılıp secde etmesine engel olmak deveyi kesmemek anlamında kullanıldığının bilinmesi gerekir.
22/18. Görmedin mi ki, gerçekten, göklerde ve yerde olanlar, güneş, ay, yıldızlar, dağlar, ağaçlar, hayvanlar ve insanlardan birçoğu
Şuara Suresi | 369
Allah’a secde etmektedirler. Birçoğu üzerine azab hak olmuştur. Allah kimi aşağılık kılarsa, artık onun için bir yüceltici yoktur. Şüphesiz Allah, dilediğini yapar.
2/29. Sizin için yerde olanların tümünü yaratan O’dur. Sonra göğe yönelip (istiva edip) de onları yedi gök olarak düzenleyen O’dur. Ve O, her şeyi bilendir.
Demek ki, bir gün su içme hakkı devenin, bir gün su içme hakkı sizin ifadesi, şu anlama geldiği verdiğimiz ayet örneklerinden anlaşılmaktadır. Devenin bir yaratılış görevi vardır deve, sizin etinden yükünden yavrusundan derisinden istifade etmeniz için yaratılmıştır. Sizin de bir yaratılış göreviniz vardır. Size Allah emanet ve sorumluluk yüklemiştir.
Sizin yaratılış göreviniz Allah’a ibadet ve kulluk yapmaktır. İnkâr eden ve zulmeden kâfirler Allah’ın onlar için yaratmış olduğu deveyi ait olduğu yerden kaldırarak deveyi tapınılır hale getirmişlerdir. Bundan dolayı deveyi kestiler ve ahiret hayatında yanlış yolda olduklarından dolayı ebedi azabı hak ettiler. Mesajı verilmektedir.
Bir başka ifadeyle deveyi kesmek Allah’ın insanlar için sunduğu nimetlerden yararlanmama olayını Kur’an, dişi deveyi ilah ve rab olarak kabul ettiler. Tekvir suresi dördüncü ayette, kıyamet sahnesi dile getirilirken şöyle söylemektedir.
81/4. Gebe develer, kendi başına terkedildiği zaman,
Ayette bozguncu olan biri tuttu deveyi kesti ifadesi kıyamet sahnesinde herkes kendi derdinde olacağı ilah olarak tapmış oldukları dişi deveyi bile düşünecek zamanı olmadığı anlamını ifade etmektedir. Bir başka ifadeyle, Allah’tan başka ilah ve rab edindikleri bütün ilahlar kendilerine sunulan azap karşısında değere tabi tutulmayacağı ifade edilerek olay özetlenmektedir.
26/158. Böylece azab onları yakaladı. Gerçekten, bunda bir ayet vardır, ama onların çoğu iman etmiş değildirler.
Evet, Allah’tan başkasını ilah edinenler ebedi cehennem azabını tadarak aklını kullanan insanlar için bunda bir ayet vardır ifadesiyle deve kesme olayı noktalanmaktadır.
26/159. Gerçekten Rabbin, güçlü ve üstün olandır, esirgeyendir.
370 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
Allah güçlü ve hüküm sahibidir yaptıklarından dolayı kimseye hesap verici de değildir.
26/160. Lut (kavmi) de, gönderilen (elçi)leri yalanladı.
26/161. Hani onlara kardeşleri Lut: ‘Sakınmaz mısınız?’ demişti.
26/162. ‘Gerçek şu ki, ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim.’
26/163. ‘Artık Allah’tan korkup-sakının ve bana itaat edin.’
26/164. ‘Buna karşılık ben sizden bir ücret istemiyorum; ücretim yalnızca âlemlerin Rabbine aittir.’
Lut Peygamber de kendisinin kavmine ne için gönderildiğini tıpkı diğer peygamberler gibi tek tek sıralayarak kişilik ve kimliğini tanıtmaktadır. Söze kavminin yanlış olan bir davranışınızdan dolayı uyarıp, mesaj vermektedir.
26/165. ‘Siz insanlardan (cinsel arzuyla) erkeklere mi gidiyorsunuz?
26/166. ‘Rabbinizin sizler için yaratmış bulunduğu eşlerinizi bırakıyorsunuz. Hayır, siz sınırı çiğneyen bir kavimsiniz.’
Lut kavmi cinsel ihtiyaçlarını karşılamak için, Allah’ın en çirkin suçlardan olan kadınları bırakıp erkeleri tercih etmeleriydi. Bu yanlış davranış insanların üremesini ve çoğalmasını ortadan kaldırıp kelimeyi yerinden oynatmak demektir.
4/46. Kimi Yahudiler, kelimeleri ‘konuldukları yerlerden’ saptırırlar ve dillerini eğip bükerek ve dine bir kin ve hınç besleyerek: ‘Dinledik ve karşı geldik. İşit, -işitmez olası ve ‘Ranina’ bizi güt’ derler. Eğer onlar: ‘İşittik ve itaat ettik, sen de işit ve ‘Bizi gözet’ deselerdi, elbette kendileri için daha hayırlı ve daha doğru olurdu. Fakat Allah, onları küfürleri dolayısıyla lanetlemiştir. Böylece onlar, az bir bölümü dışında, inanmazlar.
Şu bir gerçek ki, Allah gökleri ve yeri öyle mükemmel bir şekilde yaratmış ki, her şey evrende düzenli ve intizamlı bir şekilde seyredip gitmektedir. Allah evreni çelişkisiz bir şekilde yarattığı gibi bu yeryüzünde emanet ve sorumluluk yüklemiş olduğu insanlara da doğru yoldan sapmamaları için peygamberler ve kitaplar göndermiştir. O kitap hakla batılı doğru ile yanlışı iyi ile kötüyü net bir şekilde açıklamaktadır.
Şuara Suresi | 371
Lut kavminin yaptığı bu yanlışlık Allah’ın koyduğu bir değeri yerinden oynatarak batıl olanı hak, hak olanı da kendilerine batıl olarak görmeleridir. Allah bir evlilik ve nikâh kuralı uygulayarak insanların çoğalıp Allah’ın yeryüzünde yaratmış olduğu eşyanın bilgisine ulaşıp insanlardan dilini çözerek mesafe kat etmesini murad etmektedir. Maalesef Lut kavmi ölçüleri taşarak Lutiliği kendilerine reva görmüşlerdir. Lut peygamberin insanlarla sınavı da bunlarla olmaktadır.
26/167. Dediler ki: ‘Ey Lut, eğer (bu söylediklerine) bir son vermeyecek olursan, gerçekten (buradan) sürülüp çıkarılanlardan olacaksın.’
Lut peygamber bunların yaptıklarına karşı arkasında Allah var. Ama Allah’ın Lut peygambere dünya hayatında yardımı ya insanlar eliyledir ya da evren yasalarını çözerek teknoloji üretip melekler kanalıyladır. Lut peygamber yardım eden insan ve teknoloji konusunda üretilmiş olan levazımlar olmadığına göre çok az iman edenlerle beraber hicret etmişlerdir.
26/168. Dedi ki: ‘Gerçekten ben, sizin bu yaptığınıza öfke ile karşı olanlardanım.’
Bu ifade inkâr edenlere karşı nebi ve resuller ölümü riske alarak Allah’tan başkasının tehditlerinden korkmadan inkâr eden ve zulmedenlere karşı pervasızca mücadelesini sürdürmüşlerdir. Bazı peygamberler yerinden yurdundan sürgün edilmiş, bazıları öldürülmüşlerdir. Bazıları da muttaki olan insanlardan destek almaları nedeniyle güç ve kuvvet sahibi olarak onlara dünya hayatında haddini bildirmişlerdir.
9/52. De ki: ‘Siz bizim için iki güzellikten (şehitlik veya zaferden) birinin dışında başkasını mı bekliyorsunuz? Oysa biz de, Allah’ın ya kendi katından veya bizim elimizle size bir azab dokunduracağını bekliyoruz. Öyleyse siz bekleyedurun, kuşkusuz biz de sizlerle birlikte bekleyenleriz.
Yine başka bir ayette peygamberlerden bazıları inkâr edenlerin tehditlerine karşı şöyle söylemişlerdir.
6/135. De ki: ‘Ey kavmim, bütün yapabileceğinizi yapın; şüphesiz ben de yapıyorum. Bu yurdun (dünyanın) sonu, kimindir, bilip-öğreneceksiniz. Gerçekten zalimler kurtuluşa ermeyeceklerdir.’
372 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
26/169. ‘Rabbim, beni ve ailemi bunların yaptıklarından kurtar.’
26/170. Bunun üzerine onu ve bütün ailesini kurtardık.
Lut peygamberle kavim arasında ipler tamamen gerilmiş, artık, Allah’tan kurtarılma temennileri ya öldürülmeleri ya da hicret etmeleri anlamında kullanılan bir ifade tarzıdır. Yoksa Allah’ın insanlardan başka peygamberler sıkıntıya düştükleri zaman dünya hayatında yardım edecek orduları yoktur. Allah’ın iman eden ve salih amel işleyenlere yardımını ahiret âleminde cehennem azabından kurtarmasıyla ulaştıracaktır. Çünkü Allah din gününün malikidir.
26/171. Yalnızca geri kalanlar içinde bir koca karı hariç.
26/172. Sonra geride kalanları yerle bir ettik.
Şuara suresinde bu iki ayette bize önemli bir mesaj vermektedir. Karısı da ifadesi kullanırken, Lut ’un karısı bir kadın, Lutilikle ise cinsellik ihtiyacını erkekler erkeklerden karşılama olayıdır. Nasıl Lut’un karısı da lutilerle beraber anılıp helak edilenler arasında olmaktadır. Biz de bu ayetlerden anlıyoruz ki, Allah’ı inkâr etmek ve zulmetme olayı içinde işlemiş oldukları en büyük günahlardan söz ederek onların erkek ve kadın hepsinin sapmış olduğundan bahsetmektedir. Kur’an iki kadından överek söz eder. İki kadından olandan da yererek söz eder.
66/10. Allah, inkâr edenlere, Nuh’un eşini ve Lut’un eşini örnek verdi. İkisi de, kullarımızdan salih olan iki kulumuzun nikâhları altındaydı; ancak onlara ihanet ettiler. Bundan dolayı, (kocaları) kendilerine Allah’tan gelen hiç bir şeyle yarar sağlamadılar. İkisine de: ‘Ateşe diğer girenlerle birlikte girin’ denildi.
66/11. Allah, iman edenlere de Firavun’un karısını örnek verdi. Hani demişti ki: ‘Rabbim bana kendi katında, cennette bir ev yap; beni Firavun’dan ve yaptıklarından kurtar ve beni o zalimler topluluğundan da kurtar.’
66/12. İmran’ın kızı Meryem’i de. Ki o kendi ırzını korumuştu. Böylece Biz ona ruhumuzdan üfledik. O da Rabbinin kelimelerini ve kitaplarını tasdik etti. O, (Rabbine) gönülden bağlı olanlardandı.
26/173. Ve üzerlerine bir yağmur yağdırdık; uyarılıp-korkutulanların yağmuru ne kötü.
Şuara Suresi | 373
Lut kavminden iman eden salih amel işleyenlerin kurtuluşu, inkâr eden ve zulmedenlerin üzerine yağmur yağdırılması demek Kur’an’da şu anlama gelmektedir. İman eden ve salih amel işleyenler inkâr edenler tarafından öldürülmüş olsalar bile Allah’ın onları kurtardığını ifade ederek anlatılmaktadır. Çünkü onların ölüşü ile cennete girip rızıklanmaları arasında bir zaman farkı yoktur. İnkâr edenlerin inkârları arttıkça daha çok yaşasalar diye onların helak olduğu izah edilmektedir. Çünkü dünya hayatı bir an kadar kısadır. Ahiret hayatı ise ebedidir. İşte en güzel örnek İsa peygamberle kitap ehli arasında geçen mücadeledir.
4/155. Onların kendi sözlerini bozmaları, Allah’ın ayetlerine karşı inkâra sapmaları, peygamberleri haksız yere öldürmeleri ve: ‘Kalplerimiz örtülüdür’ demeleri nedeniyle (onları lanetledik.) Hayır; Allah, inkârları dolayısıyla ona (kalplerine) damga vurmuştur. Onların azı dışında, inanmazlar.
4/156. (Bir de) İnkâra sapmaları ve Meryem’in aleyhinde büyük bühtanlar söylemeleri,
4/157. Ve: ‘Biz, Allah’ın Resulü Meryem oğlu Mesih İsa’yı gerçekten öldürdük’ demeleri nedeniyle de (onlara böyle bir ceza verdik.) Oysa onu öldürmediler ve onu asmadılar. Ama onlara (bir) benzeri gösterildi. Gerçekten onun hakkında anlaşmazlığa düşenler, kesin bir şüphe içindedirler. Onların zanna uymaktan başka buna ilişkin hiç bir bilgileri yoktur. Onu kesin olarak öldürmediler.
4/158. Hayır; Allah onu kendine yükseltti. Allah üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir.
4/159. Andolsun, Kitap ehlinden, ölmeden önce ona inanmayacak kimse yoktur. Kıyamet günü, o da onların aleyhine şahid olacaktır.
Yahudiler İsa peygamberi çarmıha gerip öldürdüler. Ama Allah onu öldürmediler onu asmadılar onu katımıza yükselttik ifadesiyle İsa peygamberi onurlandırmaktadır. Allah aldı onu cennete yerleştirdi ve orada ebedi olarak rızıklanacaktır mesajı verilmektedir. Bunun dışında söylenen sözler İsrailiyattan başka bir şey değildir. İsa öldü bir daha yeryüzüne gelip peygamberlik yapmayacak.
26/174. Gerçekten, bunda bir ayet vardır, ama onların çoğu iman etmiş değildirler.
374 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
Hayatta ölme öldürme zulüm işkence, iman salih amel helak edilme kurtulma aklına yaratılmış olan evren yasaları ile sosyal olayların hepsi birer ayettir. Aklını kullananlar bunlardan öğüt alır kurtulur. Aklını kullanmayanlar da bunlardan öğüt almaz helak olurlar.
26/175. Gerçekten Rabbin, güçlü ve üstün olandır esirgeyendir.
Evet, Allah gökleri ve yeri bir örnek edinmeksizin yaratmıştır. Kendisine muhatap aldığı insanlara emanet ve sorumluluk yüklemiştir. Kim kendisine yüklenen emanete sahip çıkarsa ona ahiret hayatında mükâfatını verecektir. Kim de kendisine yüklenen emanet ve sorumluluğa ihanet ederse ona da azap edecektir. Allah bunları yapacak kadar güçlü sözünde duracak kadar da sadakatlidir.
26/176. Eyke halkı da, gönderilen (peygamber)leri yalanladı.
26/177. Hani onlara Şuayp: ‘Sakınmaz mısınız?’ demişti.
26/178. ‘Gerçek şu ki, ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim.’
26/179. ‘Artık Allah’tan korkup-sakının ve bana itaat edin.’
26/180. ‘Buna karşılık ben sizden bir ücret istemiyorum; ücretim yalnızca âlemlerin Rabbine aittir.’
Bütün peygamberler süre gelen sosyal bir sünnet olarak gönderilmiş olan toplumlara bu ayetlerde geçen ifadeleri kullanmışlardır. Çünkü peygamberlerin, görevi de budur. Yani iman eden ve salih amel işleyenleri büyük günün azabına karşı müjdelemek, inkâr eden ve zulmedenleri de uyarıp korkutmak için gelmişlerdir. Evet, Şuayip peygamber de Eyke halkına gönderilmiş peygamberdir. Şimdi Kur’an’da anlatılan kıssalardan onunla ilgili olan kıssayı dinleyelim.
26/181. ‘Ölçüyü tam tutun ve eksiltenlerden olmayın.’
Allah her şeyi düzenli intizamlı bir şekilde yaratmıştır. İnsanlar alış veriş yaparken, ağırlık ölçüsü olarak kilo gram kullanır. Uzunluk ölçerken metre ve kilo metre kullanılır. Hacim birimi ölçerken metreküp, alan ölçerken metre kare, kullanılmaktadır. Doğru yolun ölçüsünün kaynağı da Kur’an’dır.
Şuayip peygamber kavmine nebi ve resul olarak gönderildiğinde ilk olarak insanlarla alıp verirken ölçüyü tam tutun ifadesi her insanın vicŞuara
Suresi | 375
danından haykıran hak ve adaleti temsil eden bir sesi haykırmaktadır. Bunun mihenk taşı şudur. Kendine yapılmasını istemediğin bir şeyi başkası için de isteme. Kendine yapılmasını istediğin bir şeyi kendin için de iste. Eğer dünya üzerinde bütün insanlar bu söylemin anlam ve önemini bilselerdi ve yaşasalardı insanlar arasında ne kan ne gözyaşı ne de zulüm olurdu.
26/182. ‘Dosdoğru olan terazi ile tartın.’
Yine insanlar ölçtüğünü tarttığını hile hurdaya dönüştürmeden doğru ölçeklerle tartıp ölçseydi, yine insanlar arasında bir düzen bir intizam ahenkli bir yaşam sürerdi. Yine şöyle bir deyim vardır. Herkes kendi evinin önünü temizlerse şehir temiz olur. Sözü ne kadar doğru ve isabetli bir söz olduğu anlaşılmaktadır. Yani her insan kendi söz ve davranışlarını düzeltirse ortalıkta hırsızlık mal biriktirme hastalığı tamahkârlık da olmazdı. Böylece adalet ve hak kendiliğinden yerine gelmiş olurdu.
26/183. ‘İnsanların eşyasını değerden düşürüp-eksiltmeyin ve yeryüzünde bozguncular olarak karışıklık çıkarmayın.’
Bu ayet günümüz toplumları ile ilgili yaşam biçimi hayat tarzına isabet eden geniş bir yelpazeyi kapsamaktadır.
İnsanlar biri birlerinin ihtiyaçlarını karşılamak için, borç alıp borç verme durumu olaylarında bir takım haksızlık ve adaletsizler ortaya çıktığı görülmektedir. İşte Kur’an buna bir ölçü bir çözüm yolu getirmekte olduğunu görmekteyiz. Günümüz toplumlarında borç alıp verme, demir ve kâğıt paralarla borç alınıp borç verilme olayı gerçekleşmektedir. Gerçi bu ekonomi konusunda uzman olan insanların alanına girmekte ama yine bilebildiğim kadarı ile en azından enflasyon, döveliyasyon, resesyon riba ile ilgili yaşamış olduğumuz problemlerden örnekler vererek anlatmaya çalışalım.
Öncelikle enflasyon, devöliyasyon, resesyon gibi ekonomik değer taşıyan konulardaki tanımları ekonomislerden, riba ve faiz konusunda olan haksız kazanç elde eden kişileri ve haksızlığa uğrayan kişiler ekonomist olanlardan riba ve faiz ile ilgili haksız kazanç elde eden bankaları ve zulme uğrayan insanları da Kur’an’dan öğrenmeye çalışalım.
Özgür ansiklopediden bir alıntıdır.
376 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
ENFLASYON NEDİR?
Enflasyon; Fiyatlar genel düzeyinin sürekli ve hissedilir artışını ifade eden bir durumdur. Diğer bir tanımı nominal millî gelirin, bu gelirle satın alınan mal miktarına (gerçek millî gelire) nazaran artması yani şişmesi demektir. Deflasyonun tersidir.
Nominal ne demek?
Menkul kıymetler üzerinde yazılı olan değer nominal değer olarak bilinmektedir. Diğer bir anlamı ‘itibari’ olarak da geçmektedir. Konuya Türk Dil Kurumu açısından bakıldığında ise ‘yazılı’ ifadesi olarak tanımlanmaktadır.
İlk tanımda iki durumdan bahsedilmektedir:
Birinci olarak tek bir fiyat ya da fiyat grubu değil, fiyatlar genel seviyesi gösterge alınmaktadır.
İkinci olarak artışın bir kereye ya da birkaç defaya mahsus olmadığı sürekli olduğu vurgulanmaktadır.
DEFLASYON NEDİR?
Mal ve emtialar karşısında milli gelir seviyesinin yükselmesi, değer kazanması demektir.
RESESYON NEDİR?
Resesyon kelimesi, “durgunluk” anlamına gelir. Birkaç ayı geçen sürede ekonomide meydana gelen belirgin düşüşü temsil eden bu terim, ülke ekonomisinde gelişen büyüme hızının ülkedeki nüfus artış hızından düşük olması nedeniyle, kişi başına belirlenen milli gelirin artış göstermemesi olarak değerlendirilir.
RİBA VE FAİZ NE DEMEKTİR?
Faiz oranı, nominal ve reel olmak üzere ikiye ayrılabilir. Nominal oran, bankalar gibi organizasyon ve kurumlar tarafından açıklanan faiz oranıdır. Reel faiz oranı ise enflasyona göre düzeltilmiş faiz oranıdır ve nominal orandan enflasyon oranının çıkarılması ile bulunur.
Şuara Suresi | 377
Enflasyon; Türk parasının malın alım gücü ve yabancı ülke paraları karşısında değer kaybetmesi, insanların adalet ve hak ölüleri karşısında borç alıp verirken haksızlığa uğramaktadırlar. Şunun iyi bilinmesi gerekir ki, ribo ile enflasyon farklı şeylerdir. Ticaretle riba’yı birbirine karıştırmamak gerekir.
Kur’an ticareti helal riba alıp vermeyi ise haram kılmıştır. Riba, enflasyon olmayan dönemlerde borç alan kişilerin borcu öderken artık para ekleyip, zarara uğrayarak geri ödemeleri demektir. Kur’an’dan örnek verelim ki, insanlar neyin riba neyin enflasyon farkı olup olmadığını bilsinler. Böylece borç alıp verirken alan da veren de haksızlığa uğramaması gerekir.
Öncelikle bankaların almış olduğu riba ile enflasyon farkını ekonomistler şöyle tanımlamışlardır.
Reel faiz oranı ise enflasyona göre düzeltilmiş faiz oranıdır ve nominal orandan enflasyon oranının çıkarılması ile bulunur.
Öncelikle bu açıklamadan benim anladığım şudur. Bankaların almış oldukları faiz veya riba, gerçek paranın enflasyon farkından arındırılmış olan reel paradır. Veya bankaların elde etmiş oldukları kazanç enflasyon farkının düşülerek net olarak elde ettikleri kazançtır. Müşahhas örnek vererek olayı net bir şekilde anlamaya çalışalım.
Diyelim ki bankaya yüz bin lira para yatırdın. Bir yıl sonra enflasyon oranı yüzde elli olmuşsa banka eğer sana yirmi beş bin lira faiz vermişse senin yirmi beş bin lira enflasyon karşısında paran artmadığı gibi yirmi beş bin lira para değerin kaybolmuş demektir. Yani sen bankaya yatırmış olduğun yüz bin lira paranın karşılığında sen elli bin lira almış olmalısın ki, ne kar ne de zarara uğramış olursun. İşte sana yatırmış olduğun yüz bin lira paranın karşılığında elli binin üzerinde almış olduğun artık paradır. Faiz ve riba olan da odur.
İyi bilinmelidir ki, bankalar kar etmeyeceği müşteriye kredi de vermez. Müşteri tarafından yatırılmış olan paradan kar etmeden para yatırılmasını da istemez. O zaman şöyle diyelim.
Eğer sen yüz bin lira para yatırmış isen, enflasyon da yüzde elli ise senin yatırmış olduğun bankaya parayı bir yıl sonra yüz atmış bin lira anaparayla beraber almalısın ki, senin kazancın on bin lira olmuş olur.
378 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
Eğer banka senden almış olduğu yüz bin liranın karşılığında başkalarına kredi olarak verdiğinde bu paradan en az iki yüz bin liraya satması gerekir ki, banka kırk bin lira, kar etmesi gerekir. Bunun personel giderleri işyeri kira ve vergi ödemeleri derken o masrafların altından kalkamaz.
Demek ki bankalar yüksek kazanç elde ediyorlar ki, emekli maaşlarını kendi bankalarına aktaranlar özendirme ödüyorlar. Kısa sürede yatırılan paralarla başka müşterilerine kredi vererek kazanç elde ediyorlar.
Allah para üzerinden para kazanılmasını enflasyon dışında haram saymaktadır.
2/275. Faiz (riba) yiyenler, ancak şeytan çarpmış olanın kalkışı gibi, çarpılmış olmaktan başka (bir tarzda) kalkmazlar. Bu, onların: ‘Alım-satım da ancak faiz gibidir’ demelerinden dolayıdır. Oysa Allah, alışverişi helal, faizi haram kılmıştır. Kime Rabbinden bir öğüt gelir de (faize) bir son verirse, artık geçmişi kendisine, işi de Allah’a aittir. Kim (faize) geri dönerse, artık onlar ateşin halkıdır, orada sürekli kalacaklardır.
2/276. Allah, faizi yok eder de, sadakaları arttırır. Allah, günahkâr kâfirlerin hiç birini sevmez.
Öncelikle ayetlerde geçen faiz kelimesi ile riba kelimesinin farklı anlamlara geldiğini bilmek gerekir. Şimdi biz faiz üzerinde değil riba üzerinde tefsirimizi yapalım. Faiz ile riba tamamen farklıdır. Faiz infak etme yardım etme anlamında kullanılmaktadır. Ama Riba vermiş olduğun borç parayı geri alırken enflasyon oranı hariç artık para olarak geriye haksız kazanç olarak almak demektir.
Şimdi Kur’an’da geçen ayetlerden faiz kelimesinin riba kelimesi ile farklı olduğunu ayetlerden örnekler verelim.
9/20. İman edenler, hicret edenler ve Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihat edenlerin Allah katında büyük dereceleri vardır. İşte ‘kurtuluşa ve mutluluğa’ erenler bunlardır.
24/52. Kim Allah’a ve Resul’üne itaat ederse ve Allah’tan korkup O’ndan sakınırsa, işte ‘kurtuluşa ve mutluluğa’ erenler bunlardır.
59/-20. Ateş halkı ile cennet halkı bir olmaz. Cennet halkı ‘umduklarına kavuşup mutluluk içinde olanlardır.’
Şuara Suresi | 379
23/111. ‘Bugün ben, gerçekten onların sabretmelerinin karşılığını verdim. Şüphesiz onlar, ‘kurtuluşa ve mutluluğa’ erenlerdir.’
Kur’an’ın orijinal metnini Türkçe okunuşu ile birlikte aktarmış olduğum ayetlerde Faiz kelimesi Müslüman olanlar için, peygamberlere destek verme yolda kalmış olanlara infak ve destek verme sonunda mutluluk ve refaha kavuşma anlamında kullanıldığı anlaşılmaktadır. Riba ise borç alanların borç verenler tarafından haksızlığa uğratılma anlamında kullanılmış olan Allah’ın haram kıldığı kirli paradır. Şimdi riba ile ilgili ayetlerden yola çıkarak enflasyonla riba arasındaki farkı ayırt etmeye çalışalım.
2/278. Ey iman edenler, Allah’tan sakının ve eğer inanmışsanız, faizden artakalanı bırakın.
2/279. Şayet böyle yapmazsanız, Allah’a ve Resulüne karşı savaş açtığınızı bilin. Eğer tevbe ederseniz, artık sermayeleriniz sizindir. (Böylece) Ne zulmetmiş olursunuz, ne zulme uğratılmış olursunuz.
İşte bizim Şuara suresi yüz seksen üçüncü ayette ifade edilen konumuzu ilgilendiren bölüm buydu.
26/183. ‘İnsanların eşyasını değerden düşürüp-eksiltmeyin ve yeryüzünde bozguncular olarak karışıklık çıkarmayın.’
İşte Kur’an’ın ifade ettiği eşyanın değirminden düşürülmesi enflasyondur. Bu insanların kendi elinde olan bir şey değildir. Ama insanların burada yapıp edecekleri şey borç alıp verirken değeri alçalıp yükselmeyen ölçekler temel alınarak borç alınıp verilmesi gerekir. İşte riba olmayan enflasyon farkı budur.
Riba ise enflasyon da üzerine eklenerek borçlunun ödemiş olduğu artık paradır. İşte haksızlık olan, zulüm olan budur. Bu farklılığı Müslüman olanların anlaması gerekir. Öncelikle Müslüman olan insanların şunu iyi bilmesi gerekir. Yoksula ihtiyaçlıya borçluya yardım etmek ayrı bir olaydır. Ama borçluluk hukukunda hak olanı hak ettiği ölçüde alacaklının haksızlığa uğramadan ödemek ayrı bir şeydir. Yine Kur’an bu konuya şöyle açıklık getirmektedir.
2/278. Ey iman edenler, Allah’tan sakının ve eğer inanmışsanız, faizden artakalanı bırakın.
2/279. Şayet böyle yapmazsanız, Allah’a ve Resulüne karşı savaş
380 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
açtığınızı bilin. Eğer tevbe ederseniz, artık sermayeleriniz sizindir. (Böylece) Ne zulmetmiş olursunuz, ne zulme uğratılmış olursunuz.
2/280. Eğer (borçlu) zorluk içindeyse, ona elverişli bir zamana kadar süre (verin). (Borcu) Sadaka olarak bağışlamanız ise, sizin için daha hayırlıdır; eğer bilirseniz.
Bundan daha güzel sosyal bir dayanışma olabilir mi? Borçlu zorluk içindeyse süre tanınması gerekir. Eğer bu zaman içerisinde borcunu yine ödeyemezse bağışlaması Allah’a ahiret hayatında Allah’ın kat kat arttıracağı Allah’a borç vermek gibi olmaktadır.
2/245. Allah’a karşılığını çok arttırma ile kat kat arttıracağı güzel bir borcu verecek olan kimdir? Allah, daraltır ve genişletir ve siz O’na döndürüleceksiniz.
Eğer, Müslüman olanlar güç ve iktidar sahibi olup devlet haline gelirse bu günkü Müslüman olmayan ülke ve devletlerde olduğu gibi enflasyon ve ekonomik bozukluklar olmazdı. Paralar belirli ellerde toplanıp dolaşmazdı. İnsanlar arasında sermaye eşit ve eşitliğe yakın bir durumda dengelenip dolaşarak sürer giderdi.
26/184. “Sizi ve önceki yaratılmışları yaratandan sakının”.
Aklını kullanan ve doğru yoldan sapmada yürümek isteyenlere Mesaj vermektedir. Bir sinek bile yaratamayan aynı zamanda kendilerinin bile ölümünü engelleyemeyen insanlara değil, sizi ve sizden önceki yaratılmış olan bütün varlıkları ve insanları yaratan Allah’ın emrine uyun. İnkâr eden ve zulmeden insanları ahiret hayatı yaratıp orada azaba uğratacaktır. Bundan dolayı ondan sakının.
26/185. Dediler ki: “Sen ancak büyülenmişlerdensin”.
26/186. ‘Sen, yalnızca benzerimiz olan bir beşerden başkası değilsin ve senin gerçekte yalancılardan olduğunu sanıyoruz.’
İnkâr edenler süre gelen bir sünnet olarak, diğer peygamberlere cinlenmiş büyülenmiş, sapmış yaftası yakıştırarak, kendilerine gelen Şuayip peygamberi yalanlamışlardır. Yine onlar da diğer peygamberlere istedikleri mucizeye benzer mucize istediler. O da diğer peygamberlerin söylediklerinin aynısını söylemiştir.
18/110. De ki: ‘Şüphesiz ben, ancak sizin benzeriniz olan bir
Şuara Suresi | 381
beşerim; yalnızca bana sizin ilahınızın tek bir ilah olduğu vahyolunuyor. Kim Rabbine kavuşmayı umuyorsa, artık salih bir amelde bulunsun ve Rabbine ibadette hiç kimseyi ortak tutmasın.
26/187. ‘Eğer doğru söylüyorsan, bu durumda gökten üstümüze bir parça düşürüver.’
Onlar azabı kendilerine Allah’ın çabuklaştırmasını istiyorlar oysa onlara azab mutlaka ama mutlaka çabuklaşarak gelmektedir.
22/47. Onlar senden, azabın çarçabuk getirilmesini istiyorlar; Allah, vadine kesin olarak muhalefet etmez. Gerçekten, senin Rabbinin katında bir gün, sizin saymakta olduğunuz bin yıl gibidir.
26/188. Dedi ki: ‘Rabbim yaptıklarınızı daha iyi bilir.
26/189. Sonunda onu yalanladılar, böylece onları o gölgelik-gününün azabı yakaladı. Gerçekten o, büyük bir günün azabıydı.
Kim Allah’ın göndermiş olduğu nebi ve resulleri yalanlarsa onlar bilsinler ki ilahi mesajdan nasibi kesilmiş olarak cehennem azabı onlara hazırlanmış demektir. Kur’an helak kavramını da onlar dünya hayatında yaşadıkları halde kör ve sağır olarak yaşayan kalbi mühürlenmiş olan insanlardır.
26/190. Gerçekten, bunda bir ayet vardır, ama onların çoğu iman etmiş değildirler.
26/191. Gerçekten Rabbin güçlü ve üstün olandır, esirgeyendir.
Allah’ın her söylediğinde ilim ve hikmet vardır. Ancak insanlardan büyük çoğunluk inkâr edişlerinden dolayı bunlardan nasiplerini alamamaktadırlar.
26/192. Gerçekten o (Kur’an), âlemlerin Rabbinin (bir) indirmesidir.
26/193. Onu Ruh’ul-emin indirdi.
Kur’an gökleri ve yeri yaratan Allah tarafından indirilmiş olan bir kitaptır. ”Onu Ruh’ul-emin indirdi.” ifadesi kesinlikle aracısı olmadan nebisinin kalbine ilka ve ilham edilerek çıkarma ekleme olmadan direk Allah tarafından indirilmiştir. Nitekim Bakara suresinde bu olay şöyle anlatılmaktadır.
382 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
2/97. De ki: ‘Cibril’e kim düşman ise, (bilsin ki) gerçekten onu (Kitabı), Allah’ın izniyle kendinden öncekileri doğrulayıcı ve müminler için hidayet ve müjde verici olarak senin kalbine indiren O’dur.
2/98. Her kim Allah’a, meleklerine, elçilerine, Cibril’e ve Mikail’e düşman ise, artık şüphesiz Allah da kâfirlerin düşmanıdır.’
Cibril Allah’tan vahiy alıp peygambere götüren melek değil, Cibril Allah’ın kendisine ait olan vahyi bilgileri peygamberin kalbine ilka ve ilham etme olayının ta kendisidir. İşte inkâr edenler onun için kendisine bir kitap verilmediğini inkâr ederek Allah’ın peygambere vahiy iletme olayını ret etmektedirler.
6/7. Biz Kitabı üzerine yazılı bir kâğıtta göndersek ve onlar elleriyle dokunsalar bile inkâr edenler, tartışmasız: ‘Bu apaçık bir büyüden başkası değildir’ derler.
Demek ki, bu Kur’an yirmi üç yıllık zaman dilimi içerisinde peygamberin kalbine aracısız olarak ilka ve ilam edilmiş olan bir kitaptır.
6/91. Onlar: ‘Allah, beşere hiç bir şey indirmemiştir’ demekle Allah’ı, kadrinin hakkını vererek takdir edemediler. De ki: ‘Musa’nın insanlara bir nur ve hidayet olarak getirdiği ve sizin de (parça parça) kâğıtlar üzerinde yazılı kılıp (bir kısmını) açıkladığınız ve çoğunu göz ardı ettiğiniz kitabı kim indirdi? Sizin ve atalarınızın bilmediği şeyler size öğretilmiştir.’ De ki: ‘Allah.’ Sonra Onları bırak, içine ‘daldıkları saçma uğraşılarında’ oyalanıp-dursunlar.
26/194. Uyarıcılardan olman için, senin kalbinin üzerine (indirmiştir).
26/195. Apaçık Arapça bir dille.
Bu ayetlerde de Allah vahyi bilgileri nebinin kalbine arapça bir dille ilka ve ilham ettiği bildirilmektedir. Çünkü peygamberin dili Arapçadır. Eğer peygamber arapça bildiği halde kendi dilinden başka bir dil ile Kur’an indirilmiş olsaydı tercüme edilmeye ihtiyaç duyulacaktı.
41/44. Eğer biz onu Acemi (Arapça olmayan bir dilde) olan bir Kur’an kılsaydık, herhalde derlerdi ki: ‘Onun ayetleri açıklanmalı değil miydi? Arap olana, Acemi (Arapça olmayan bir dil)mi?’ De ki: ‘O, iman edenler için bir hidayet ve bir şifadır. İman etmeyenlerin
Şuara Suresi | 383
ise kulaklarında bir ağırlık vardır ve o (Kur’an), onlara karşı bir körlüktür. İşte onlara (sanki) uzak bir yerden seslenilir.’
16/103- Andolsun ki biz, onların: ‘Bunu kendisine ancak bir beşer öğretmektedir’ dediklerini biliyoruz. Saparak kendisine yöneldikleri (kimse)nin dili acemidir, bu ise açıkça Arapça olan bir dildir.
26/196. Ve hiç şüphesiz, o (Kur’an), geçmişlerin kitaplarında da vardır.
Bu ayet insanlık tarihinin başlangıcından bu tarafa Allah’ın göndermiş olduğu peygamberlerin getirdiği dinin adı İslam’dır. Teslim olanların adı da Müslümandır. Her peygamber mutlaka ama mutlaka son nebi ve resule gelinceye kadar kendilerinden önce gelen peygamberi tasdik etmiş ve doğrulamış kendisinden sonra gelecek olan peygamberi de müjdelemişlerdir.
61/6. Hani Meryem oğlu İsa da: ‘Ey İsrailoğulları, gerçekten ben, sizin için Allah’tan gönderilmiş bir elçiyim. Benden önceki Tevrat’ı doğrulayıcı ve benden sonra ismi ‘Ahmed’ olan bir elçinin de müjdeleyicisiyim’ demişti. Fakat o, onlara apaçık belgelerle gelince: ‘Bu, açıkça bir büyüdür’ dediler.
26/197. İsrail oğulları bilginlerinin onu bilmesi onlar için bir delil (ayet) değil mi?
Ayet bir başka ayetle şöyle açıklanmaktadır.
10/94. Sana indirdiğimizden eğer kuşkudaysan, senden önce kitabı okuyanlara sor. Andolsun, Rabbinden sana gerçek gelmiştir, şu halde kuşkuya kapılanlardan olma.
Bu ayette anlatılmak istenen vahyi bilgiler hep Allah tarafından peygamberlerin kalbine ilka ve ilham edilerek geldiği öne sürülmektedir. Bu da gösteriyor ki, onların ortaya koydukları yaşam biçimi hayat tarzı aynı olmasından kaynaklanmaktadır. Nitekim Araf suresi yüz elli yedinci ayette şöyle buyurulmaktadır.
7/157. Onlar ki, yanlarındaki Tevrat’ta ve İncil’de (geleceği) yazılı bulacakları ümmi haber getirici (Nebi) olan elçiye (Resul) uyarlar; o, onlara marufu (iyiliği) emrediyor, münkeri (kötülüğü) yasaklıyor, temiz şeyleri helal, murdar şeyleri haram kılıyor ve onların ağır
384 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
yüklerini, üzerlerindeki zincirleri indiriyor. Ona inananlar, destek olup savunanlar, yardım edenler ve onunla birlikte indirilen nuru izleyenler; işte kurtuluşa erenler bunlardır.
Demek ki orijinalliği bozulmamış Tevrat ve İncil’deki helal ve haramlar doğru ile yanlışlar, iyi ve kötü olan hepsi aynı oluşu nedeniyle O’na iman etmektedirler. Bir başka ifadeyle Tevrat ve İncil mensupları, ümmi olan peygamberi tanımadığı halde onların Musa ve İsa peygamberden öğrendikleri ile tıpa tıp aynı oluşundan dolayı, ümmi peygamberin getirdiklerine iman edip, indirilen nuru izlemektedirler.
26/198. Onu Arapça bilmeyen birine indirmiş olsaydık.
26/199. Böylece onlara okusaydı, yine ona iman edecek değillerdi.
Son nebi ve resul Arap toplumu içerisinde Arapça bilen biriydi.
20/113. Böylece biz onu, Arapça bir Kur’an olarak indirdik ve onda korkulacak şeyleri türlü şekillerde açıkladık; umulur ki korkup-sakınırlar ya da onlar için düşünme (yeteneğini) oluşturur.
Allah her türlü örnekler vererek Kur’an’ı belki öğüt alırlar diye en ince ayrıntılarına kadar açıklamaktadır. Ne yazık ki inkâr edenlere ve ibret almak istemeyenlere ne anlatsan nasıl bir mucize göstersen iman etmezler.
6/35. Eğer onların yüz çevirmeleri sana ağır geldiyse, onlara bir ayet getirmek için yerde bir tünel açmaya veya göğe bir merdiven dayamaya gücün yetiyorsa (yap). Eğer Allah dileseydi, onların tümünü hidayet üzere toplardı. Öyleyse sakın cahillerden olma.
İnsan kendisi istemedikçe bütün dünyadaki insanlar bir araya gelseler onu ne doğru yola ne de yanlış yola götürmeye güçleri yeter. Allah sapma ve hidayete gelme yetki ve sorumluluğu kişinin kendisine vermiştir.
2/6 Şüphesiz, inkâr edenleri uyarsan da, uyarmasan da, onlar için fark etmez; inanmazlar.
26/200. Biz onu, suçlu-günahkârların kalbine işte böyle işlettik.
26/201. O pek acı azabı görünceye kadar ona inanmazlar.
Yine bu ayetler bize Musa ve Firavun kıssasındaki olayı hatırlattı. Yunus suresinde bu kıssa şöyle anlatılmaktadır.
Şuara Suresi | 385
10/88. Musa dedi ki: ‘Rabbimiz, şüphesiz Sen, Firavun’a ve önde gelen çevresine dünya hayatında bir çekicilik (güç, ihtişam) ve mallar verdin. Rabbimiz, Senin yolundan saptırmaları için (mi?) Rabbimiz, mallarını yerin dibine geçir ve onların kalblerinin üzerini şiddetle bağla; onlar acı azabı görecekleri zamana kadar iman etmeyecekler.’
10/89. (Allah) Dedi ki: ‘İkinizin duası kabul olundu. Öyleyse dosdoğru yolda devam edin ve bilgisizlerin yoluna uymayın.’
10/90. Biz, İsrailoğullarını denizden geçirdik; Firavun ve askerleri azgınlıkla ve düşmanlıkla peşlerine düştü. Sular onu boğacak düzeye erişince (Firavun): ‘İsrailoğullarının kendisine inandığı (ilahtan) başka ilah olmadığına inandım ve ben de Müslümanlardanım’ dedi.
10/91. Şimdi, öyle mi? Oysa sen önceleri isyan etmiştin ve bozgunculuk çıkaranlardandın.
Ölmeden önce inkâr edenler ahiret hayatında cehennem azabını görecek, yapmış oldukları inkâr ve zulümlerine pişman olacaklar ama iş işten çoktan geçmiş olacaktır.
26/202. Artık o (azab), kendileri şuurunda olmadan onlara apansız gelecektir.
Allah her insana yapmış olduğu doğru davranışları da yanlış davranışları da bilebilecek feraset ve kabiliyette yaratmıştır. Ama insanların büyük çoğunluğu tercihini bilerek inkâr ve zulüm yolunu tercih etmişlerdir.
7/172. Hani Rabbin, Âdemoğullarının sırtlarından zürriyetlerini almış ve onları kendi nefislerine karşı şahitler kılmıştı: ‘Ben sizin Rabbiniz değil miyim?’ (demişti de) onlar: ‘Evet (Rabbimizsin), şahid olduk’ demişlerdi. (Bu,) Kıyamet günü: ‘Biz bundan habersizdik’ dememeniz içindir.
41/15-Ad (kavmin)e gelince; onlar yeryüzünde haksız yere büyüklendiler ve dediler ki: ‘Kuvvet bakımından bizden daha üstünü kimmiş?’ Onlar, gerçekten kendilerini yaratan Allah’ı görmediler mi? O, kuvvet bakımından kendilerinden daha üstündür. Oysa onlar, bizim ayetlerimizi (bilerek) inkâr ediyorlardı.
26/203. Derler ki: ‘bize bir süre tanınır mı?’
26/204. Onlar yine azabımızı çabuklaştırmak mı istiyorlar?
386 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
26/205. Gördün mü; onları yıllarca yararlandırsak,
26/206. Sonra kendilerine vaad olunan (azab günü) geliverse,
26/207. Yararlandıkları şey, kendilerini (görecekleri azaptan) bağımsız kılamaz.
Ne çare ki, onlara o kadar uyarıcı geldi ki, maalesef kibir ve gururu onları iman etmekten alıkoydu.
6/130. Ey cin ve insan topluluğu, içinizden size ayetlerimi aktarıp-okuyan ve size bu karşı karşıya geldiğiniz gününüzle sizi uyarıp-korkutan elçiler gelmedi mi? Onlar: ‘Nefislerimize karşı şehadet ederiz’ derler. Dünya hayatı onları aldattı ve gerçekten kâfir olduklarına dair kendi nefislerine karşı şehadet ettiler.
26/208. Kendisi için bir uyarıcı olmaksızın, biz hiç bir ülkeyi yıkıma uğratmış değiliz.
Allah insanlar için rahmet ve merhamet kaynağıdır. Allah dünya hayatında insanları kendilerine verilmiş bir zaman dilimi içerisinde avlarının yetişecekleri avlarla sınava tabi tutmaktadır.
5/94. Ey iman edenler, Allah görünmezlikte (gaybte) kendisinden kimin korktuğunu ortaya çıkarmak için ellerinizin ve mızraklarınızın erişeceği avdan bir şeyle andolsun sizi deneyecektir. Artık kim bundan sonra haddi aşarsa, onun için acı bir azab vardır.
Allah hiçbir kimseyi sınav yapmadan ne cennete ne de cehenneme atar. Allah’ın gönderdiği vahiy kurallarına göre söylem ve eylemlerini düzenleyenleri Allah ahiret hayatında ebedi olarak konuklayacağını vaad etmektedir. İnkâr eden ve zulmedenleri ahiret hayatında ebedi olarak cehennemde azap çektireceğini vaad etmektedir. Allah vaadinden asla dönmez.
26/209. (Onlara) Hatırlatma (yapılmıştır); biz zulmedici değiliz.
Allah hak ve adalet sahibidir. Allah kimseye zulmetmez. İnsanlar kendi ellerinin öne sürdüklerinden dolayı kendi kendilerine zulüm yapmaktadırlar.
78/40. Gerçekten Biz sizi yakın bir azab ile uyardık. Kişinin kendi ellerinin önceden takdim ettiklerine bakacağı gün, kâfir olan: ‘Ah, keşke ben bir toprak oluverseydim’ diyecek.
Şuara Suresi | 387
Allah hiç kimseyi cennete atmaz. Hiç kimseyi cehenneme de atmaz. Ancak Allah insan iki farklı yoldan hangisini tercih ederse, tercih ettiği yönde sermayeyi insanların önüne koyar bu sermaye ile insanlar cenneti ve cehennemi kendileri kazanırlar. Allah da ahiret âlemindeki cennet ve cehenneme onların işlemiş oldukları iyilik ve kötülüklere göre derecelerle hiç kimseye haksızlık yapmadan ait olduğu yere yerleştirecektir.
26/210. Onu (Kur’an’ı) şeytanlar indirmemiştir.
İnkâr edenler dediler ki bu Kur’an olsa olsa Muhammed’in uydurduğu bir kitaptır. Allah da diyor ki;
4/82. Onlar hâlâ Kur’an’ı iyice düşünmüyorlar mı? Eğer o, Allah’tan başkasının katından olsaydı, kuşkusuz içinde birçok aykırılıklar (çelişkiler, ihtilaflar) bulacaklardı.
Yine bu Kur’an’ dünya üzerinde insanlar ve cinler toplanıp bir araya gelseler benzerini meydana getiremezler.
17/88-De ki: ‘Eğer bütün ins ve cin (toplulukları), bu Kur’an’ın bir benzerini getirmek üzere toplansa, -onların bir kısmı bir kısmına destekçi olsa bile- bir benzerini getiremezler.’
Evet, bu Kur’an gökleri ve yeri yaratan Allah tarafından peygamberin kalbine ilka ve ilham edilerek indirilmiştir.
26/211. Bu, onlara yaraşmaz ve güç de yetiremezler.
26/212. Çünkü onlar, (vahyedileni) işitmekten kesin olarak uzak tutulmuşlardır.
Şeytan; İblis’in tekliflerini ilke haline getirip geriye dönüşü mümkün olmayan moda giren insanların sıfat almış halidir. Onlar zaten Kur’an’dan nefret edip uzaklaşmış olanlardır. Nasıl Kur’an gibi hak olan kitabı indirebilir.
2/14. İman edenlerle karşılaştıkları zaman: ‘İman ettik’ derler. Şeytanlarıyla baş başa kaldıklarında ise, derler ki: “Şüphesiz, sizinle beraberiz. Biz (onlarla sadece) alay ediyoruz.’
26/213. Allah ile beraber başka bir ilaha yalvarıp-yakarma, sonra azaba uğratılanlardan olursun.
Bu ayette de Nebi ve Resulüne bir uyarıda bulunmaktadır. Senin
388 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
Rabbin gökleri ve yeri yaratan Allah’tır. Onun dışında başka bir ilah edinirsen seni de azaba uğratırız tehdidinde bulunmaktadır. Oysa Allah insanlık tarihinin başlangıcından bu tarafa peş peşe binlerce peygamber gönderip dizdiği halde içlerinden bir tanesi bile vahyin kurallarının dışına çıkmamışlardır. Çünkü Allah öyle olsaydı peygamberlikten azlederdi.
69/43. Âlemlerin Rabbinden bir indirilmedir.
69/44. Eğer o, bize karşı bazı sözleri uydurup-söylemiş olsaydı.
69/45. Muhakkak onun sağ-elini (bütün güç ve kudretini) çekip-alıverirdik.
69/46. Sonra onun can damarını elbette keserdik.
Kur’an’da bütün peygamberler düzeltilmiş olan bir beşerdir ifadesi ile anılmaktadırlar. Nasıl vahyin dışında olan bir yola sapabilirler.
22/52. Biz senden önce hiç bir Resul ve Nebi göndermiş olmayalım ki, o bir dilekte bulunduğu zaman, şeytan, onun dilediğine (bir kuşku veya sapma unsuru) katıp bırakmış olmasın. Ama Allah, şeytanın katıp-bırakmalarını giderir, sonra kendi ayetlerini sağlamlaştırıp-pekiştirir. Allah, gerçekten bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.
26/214. (Öncelikle) En yakın hısımlarını (aşiretini) uyar.
Allah resullere yardım ve uyarıyı önce yakınlardan başlamasını istemektedir. Bakınız Nisa suresi yirmi üçüncü ayette insanların en yakın olanları şöyle tanımlamaktadır.
4/23. Sizlere anneleriniz, kızlarınız, kız kardeşleriniz, halalarınız, teyzeleriniz, erkek kardeşlerin kızları, kız kardeşlerin kızları, sizi emziren (süt) anneleriniz, süt kız kardeşleriniz, kadınlarınızın anneleri ve kendileriyle (gerdeğe) girdiğiniz kadınlarınızdan olup koruyuculuğunuz altında bulunan üvey kızlarınız -onlarla gerdeğe girmemişseniz, size bir sakınca yoktur-, sizin sülbünüzden olan oğullarınızın eşleri ve iki kız kardeşi bir araya getirdiğiniz (evlilik) haram kılındı. Ancak (cahiliyede) geçen geçmiştir. Şüphesiz, Allah, bağışlayandır, esirgeyendir.
Ayette bir kişinin hem erkek hem de kadın olsun en yakınları nikâh yapılıp evlenemeyeceği kişiler olduğu gibi, aynı zamanda nikâhı altında olan eşleridir.
Şuara Suresi | 389
Kişilere en yakın olanı da eşleridir. Kadın için erkeğidir. Erkek için de karısıdır. Ve bundan dolayı da kişilerin Kur’an’a göre sorumluluğu yüklemiş olduğu kişi kadınlar için erkekleridir. Erkekler için de kadınlarıdır. Bundan dolayı Kur’an Müslüman olmayan bir kadın ile Müslüman olan bir erkeğin evlenmesini yasaklamaktadır.
60/10. Ey iman edenler, mümin kadınlar hicret ederek size geldikleri zaman, onları imtihan edin. Allah, onların imanlarını daha iyi bilendir. Şayet (gerçekten) mümin kadınlar olduklarını bilip-öğrenirseniz, artık sakın onları kâfirlere geri çevirmeyin. (Çünkü) Ne bunlar onlara helaldir, ne onlar bunlara helaldir. Onlara (kâfir kocalarına kendileri için) harcadıklarını verin. Onlara (hicret eden mümin kadınlara) ücretlerini (Mehirlerini) verdiğiniz takdirde onları nikâhlamanızda size bir güçlük yoktur. Kâfir (kadın)lafın ismetlerini (nikâhlarını) tutmayın ve (onlar için) harcadıklarınızı isteyin. Onlar da (mümin kadınlara) harcadıklarını istesinler. Bu, Allah’ın hükmüdür; sizin aranızda hükmeder. Allah bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.
Demek ki bu ayete göre kişilere en yakın olanı kadın için erkeği, erkek için de kadını imiş. Yine başka bir sure başka bir ayette Allah şöyle buyurmaktadır.
16/71. Allah rızıkta kiminizi kiminize üstün kıldı; üstün kılınanlar, rızıklarını ellerinin altında bulunanlara onda eşit olacak şekilde çevirip-verici değildirler. Şimdi Allah’ın nimetini inkâr mı ediyorlar?
Yine Kur’an’da ölen bir kişinin miras paylaşımında eşi ve çocukları yokken anneye ve babaya miras düşebileceğini eğer ölen kişini eşi ve çocukları varsa anne ve babaya mirasın düşmeyeceğinden söz edilmektedir.
4/12. Eşlerinizin, eğer çocukları yoksa geride bıraktıklarının yarısı sizindir. Şayet çocukları varsa, -onunla yapacakları vasiyetten ya da (ayıracakları) borçtan sonra bu durumda bıraktıklarının dörtte biri sizindir. Sizin çocuğunuz yoksa, geriye bıraktıklarınızdan dörtte biri onların (kadınlarınızın)dır. Eğer sizin çocuğunuz varsa geriye bıraktıklarınızdan sekizde biri onların (kadınlarınızın)dır. (Yine bu hükümler,) Edeceğiniz vasiyet veya (varsa) borcun düşülmesinden sonradır. Mirası aranan erkek ya da kadın, çocuğu ve babası olmayan
390 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
bir kimse olup erkek veya kız kardeşi bulunursa onlardan her biri için altıda bir vardır. Eğer bundan fazla iseler, bu durumda -kendisiyle yapılan vasiyette ya da (varsa) borçtan sonra üçte birde -zarara uğratılmaksızın onlara ortaktırlar. (Bu size) Allah’tan bir vasiyettir, Allah, bilendir, (kullara) yumuşak olandır.
Gerçi Kur’an’da geçen miras hukukunu doğru anlamak için o konuda uzmanlaşmak gerektirmektedir. Yine Kur’an başka bir sure başka bir ayette hak ve hakikat uğruna mücadele veren erkek ve kadınları sıralarken şu ayeti örnek vermektedir.
58/22. Allah’a ve ahiret gününe iman eden hiç bir kavim (topluluk) bulamazsın ki, Allah’a ve elçisine başkaldıran kimselerle bir sevgi (ve dostluk) bağı kurmuş olsunlar; bunlar, ister babaları, ister çocukları, ister kardeşleri, isterse kendi aşiretleri (soyları) olsun. Onlar, öyle kimselerdir ki, (Allah) kalplerine imanı yazmış ve onları kendinden bir ruh ile desteklemiştir. Onları, altlarından ırmaklar akan cennetlere sokacaktır; orada süresiz olarak kalacaklardır. Allah, onlardan razı olmuş, onlar da O’ndan razı olmuşlardır. İşte onlar, Allah’ın fırkasıdır. Dikkat edin; şüphesiz Allah’ın fırkası olanlar, felah (umutlarını gerçekleştirip kurtuluş) bulanların ta kendileridir.
Sanıyorum bu ayet ve açıklamalar Kur’an’a göre kişilere en yakın olanlar konusunda az da olsa bir bilgi vermiştir kanaatindeyim.
26/215. Ve müminlerden, sana tabi olanlara (koruyucu) kanatlarını ger.
26/216. Eğer sana karşı koyacak olurlarsa, artık de ki: ‘Gerçekten ben, sizin yaptıklarınızdan uzağım.’
Bazıları Tevbe suresinin kendilerine göre on dokuz mucizesi, kuralına uymadı diye son iki ayetini, kaldırmışlardır. Bu iki ayet Kur’an’a sonradan sokuşturulmuştur demeleri doğru mu yanlış mı, onu inceleyelim.
9/128. Andolsun size, içinizden sıkıntıya düşmeniz O’nun gücüne giden, size pek düşkün, müminlere şefkatli ve esirgeyici olan bir elçi gelmiştir.
9/129. Eğer onlar yüz çevirirlerse, de ki: ‘Bana Allah yeter. O’ndan başka ilah yoktur. Ben O’na tevekkül ettim ve büyük arşın Rabbi O’dur.’
Şuara Suresi | 391
Tevbe suresinde geçen yüz yirmi sekiz ve yüz yirmi dokuzuncu ayetlerle Şuara suresi iki yüz on beş ile Şuara suresi iki yüz on altıncı ayetler arasında ne fark var? İncelemenizi tavsiye ederim. Ben hiçbir fark göremedim. Eğer Tevbe yüz yirmi sekizce Tevbe yüz yirmi dokuz kaldırılıyorsa, Şuara iki yüz on beş ve iki yüz on altıncı ayet de kaldırılması gerekir diye düşünüyorum. Bence kaldırılması gereken şey on dokuz mucize uydurulmasıdır. Çünkü Kur’an, bozulup bozulmadığını Hicir suresi dokuzuncu ayetle son noktayı koymaktadır.
15/9. Hiç şüphesiz, zikri (Kur’an’ı) biz indirdik biz; onun koruyucuları da gerçekten biziz.
Eğer ayette geçen zikir kelimesi Kur’an anlamında değil de başka bir anlamda kullanılıyorsa ona da bir bakalım. Kur’an içerisinde incelediğimiz zaman zikirle ilgili yaklaşık olarak yirmi dört yerde zikir kelimesi geçmektedir. Kur’an diğer kelimeleri iki farklı anlamda kullandığı gibi zikir kelimesini de iki farklı anlamda kullandığını görmekteyiz. Bunlardan birisi indirilmiş olan Kur’an anlamında zikirdir. Diğeri ise tefekkür etme, akdetme, eşyanın özünü kavrama anlamında kullanılmış olan zikirdir.
21/50. Bu, ona indirdiğimiz mübarek bir zikirdir. Şu halde onu inkâr edecek olanlar siz misiniz?
43/44. Ve şüphesiz o (Kur’an), senin ve kavmin için gerçekten bir zikirdir. Siz (ondan) sorulacaksınız.
Vermiş olduğum bu iki ayet indirilmiş olan Kur’an anlamında kullanılmış olan zikirdir. Şimdi başka anlamda kullanılan zikirle ilgili iki ayet daha aktarmaya çalışalım.
50/8. (Bunlar,) ‘İçten Allah’a yönelen’ her kul için ‘hikmetle bakan bir iç göz’ ve bir zikirdir.
38/1. Sad, Zikir dolu Kur’an’a andolsun;
Vermiş olduğum ayetler yine indirilmiş olan Kur’an anlamında zikre bağlı olarak kullanılan zikirlerdir.
26/217. Sen, O güçlü ve üstün, esirgeyici olan (Allah’)a tevekkül et.
Ey nebi ve resul, sen başkaları ne demiş ne dememiş hiç önemli değildir. Yine sen kınayıcının kınamasından korkma. Sen üstün ve güçlü
392 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
olan esirgeyici bağışlayıcı olan Allah’tan kork ona tevekkül et mesajı verilmektedir.
26/218. Kıyam ettiğin zaman seni görüyor.
26/219. Secde edenler arasında dönüp dolaşmanı da.
26/220. Hiç şüphesiz O, işitendir, bilendir.
O Allah ki, sen kıyam etsen de, secde etsen de, secde edenler arasında dolaşsan da seni görüyor seni izliyor, senin kalbinden geçirdiklerini de biliyor. Sen ona teslim ol. Ve ona tabi ol. Gaybın anahtarları onun elindedir.
6/59. Gaybın anahtarları O’nun katındadır, O’ndan başka hiç kimse gaybı bilmez. Karada ve denizde olanların tümünü O bilir, O, bilmeksizin bir yaprak dahi düşmez; yerin karanlıklarındaki bir tane, yaş ve kuru dışta olmamak üzere hepsi (ve her şey) apaçık bir kitapta (yazılı)dır.
2/284. Göklerde ve yerde ne varsa Allah’ındır. İçinizdekini açığa vursanız da, gizleseniz de, Allah sizi onunla sorguya çeker. Sonra dilediğini bağışlar, dilediğini azaplandırır. Allah, her şeye güç yetirendir.
26/221. Şeytanların kimlere inmekte olduklarını size haber vereyim mi?
Bu ayet, insanlar ergenlik yaşına gelince İblis’in tekliflerini ilke haline getirip geriye dönüşü mümkün olmayan insanları bize Allah fotoğraflamaktadır. Hani her insan yaratılışta “Rabbim Allah’tır.” Demişti. İşte insanı yaratılışta verdiği sözden caymayı teklif sunan İblis’tir. İnsan o verdiği sözden İblis’in teklifleri ile caymaktadır.
7/172. Hani Rabbin, Âdemoğullarının sırtlarından zürriyetlerini almış ve onları kendi nefislerine karşı şahitler kılmıştı: ‘Ben sizin Rabbiniz değil miyim?’ (demişti de) onlar: ‘Evet (Rabbimizsin), şahid olduk’ demişlerdi. (Bu,) Kıyamet günü: ‘Biz bundan habersizdik’ dememeniz içindir.
26/222. ‘Gerçeği ters yüz eden,’ günaha düşkün olan her yalancıya inerler.
Kur’an insanları temel olarak, inançlarına ve yaşam biçimlerine göre iki kısma ayırmaktadır. Birisi Allah’ın gönderdiği nebi ve resullere indirilen
Şuara Suresi | 393
vahiy orijinli Kur’an’ın emir ve yasaklarına göre hayatını düzenleyen ve şekillendiren insanlar bunlardır. Kur’an bu tip insanlara Müslüman sıfatını layık görmektedir. Allah’ın insanlar içerisinde övgü ile bahsettiği sözünden hoşnut olup ve razı olduğu insan tipleri bunlardır.
41/33. Allah’a çağıran, salih amelde bulunan ve: ‘Gerçekten ben Müslümanlardanım’ diyenden daha güzel sözlü kimdir?
2/132. Bunu İbrahim, oğullarına vasiyet etti, Yakup da: ‘Oğullarım, şüphesiz Allah sizlere bu dini seçti, siz de ancak Müslüman olarak can verin’ (diye benzer bir vasiyette bulundu.)
3/52. Nitekim İsa, onlarda inkârı sezince, dedi ki: ‘Allah için bana yardım edecekler kimdir?’ Havariler: ‘Allah’ın yardımcıları biziz; biz Allah’a inandık, bizim gerçekten Müslümanlar olduğumuza şahid ol’ dediler.
21/108. De ki: ‘Gerçekten bana: -Sizin ilahınız yalnızca bir tek ilahtır’ diye vahyolunuyor; artık siz Müslüman olacak mısınız?’
Kur’an içerisinde yaklaşık olarak kırk dokuz yerde Müslüman kelimesi geçmektedir. Allah’ın razı olacağı ve sözünden hoşnut olup şefaatin sadece ve sadece kendi salih amelleri olacağını vurgulayarak anlatmaktadır. Bu sebeple Bütün peygamberler topluma geldikleri zaman Müslüman olanların ilkiyim diyerek gelmiştir. Yani söylediklerine ilk iman eden ve davasında taşın altına ilk ellerini koyan benim demektedirler. Müslüman olanları da dosdoğru yola davet etmektedirler.
39/10. De ki: ‘Ey iman eden kullarım, Rabbinizden sakının. Bu dünyada iyilik edenler için bir iyilik vardır. Allah’ın Arz’ı geniştir. Ancak sabredenlere ecirleri hesapsızca ödenir.’
39/11. De ki: ‘Ben, dini yalnızca O’na halis kılarak Allah’a ibadet etmekle emrolundum.’
39/12. ‘Ve ben, Müslümanların ilki olmakla da emrolundum.’
39/13. De ki: ‘Ben, Rabbime isyan ettiğim takdirde, büyük bir günün azabından korkarım.’
39/14. De ki: ‘Ben dinimi yalnızca O’na halis kılarak Allah’a ibadet ederim.’
Sakın ola ki, Müslüman kelimesi duyunca bugün ehli kitap olup
394 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
Allah’ın dini bir menfaat karşılığı satan ve gizleyen Müslüman olmadığı halde Müslüman olduğunu iddia edenler değildir. Kur’an ifadesiyle Rabbim Allah’tır deyip, Müslüman olanların fotoğrafı şöyle tanımlanmaktadır.
6/161. De ki: ‘Rabbim gerçekten beni doğru yola iletti, dimdik duran bir dine, İbrahim’in hanif (muvahhit) dinine… O, müşriklerden değildi.’
6/162. De ki: ‘Şüphesiz benim namazım, ibadetlerim, dirimim ve ölümüm âlemlerin Rabbi olan Allah’ındır.’
6/163. ‘O’nun hiç bir ortağı yoktur. Ben böyle emrolundum ve ben Müslüman olanların ilkiyim.’
58/22. Allah’a ve ahiret gününe iman eden hiç bir kavim (topluluk) bulamazsın ki, Allah’a ve elçisine başkaldıran kimselerle bir sevgi (ve dostluk) bağı kurmuş olsunlar; bunlar, ister babaları, ister çocukları, ister kardeşleri, isterse kendi aşiretleri (soyları) olsun. Onlar, öyle kimselerdir ki, (Allah) kalplerine imanı yazmış ve onları kendinden bir ruh ile desteklemiştir. Onları, altlarından ırmaklar akan cennetlere sokacaktır; orada süresiz olarak kalacaklardır. Allah, onlardan razı olmuş, onlar da O’ndan razı olmuşlardır. İşte onlar, Allah’ın fırkasıdır. Dikkat edin; şüphesiz Allah’ın fırkası olanlar, felah (umutlarını gerçekleştirip kurtuluş) bulanların ta kendileridir.
Müslüman; vermiş olduğum ayetler ve detaylı açıklamalardan sonra, Kur’an’ın sürekli iki topluluk diye anımsadığı, tercihini Rabbin yanında kullananlardır. Bir başka ifadeyle iki farklı yol iki farklı yaşam iki farklı sonucun sebep ve sonuçlarını doğuran Rabbin vahiylerle çerçevesini çizdiği yolda yürüyen insanların sıfatıdır. Yine bir başka ifadeyle, Allah’ın onlardan onlar da Allah’ın razı olacağı cennete ebedi olarak Allah’ın misafir edilip, yaşayacağı yere gidenlerin adıdır.
Şimdi de Allah’ın Müslüman olanlar dışında olarak tanımlamış olduğu topluluğu Kur’an içinden ayetlerden örnekler vererek tanımlamaya çalışalım.
Kur’an Allah’ın razı olmadığı Müslüman olmayan insanları da temel olarak iki kısma ayırmaktadır. Bunlardan birisi müşrik olanlardır. Diğeri de ehli kitap olanlardır.
Şuara Suresi | 395
Müşrik olanlar; Kur’an müşrik olanları şöyle tanımlamaktadır. Bunlar Allah’a inansın veya inanmasın hepsi Allah’ın gönderdiği peygamberlere, kitaplara, ahiret hayatına, meleklere inanmayan ve dünya yaşamını kendileri zan ve tahminle ideolojiler uydurup yaşayan insanlardır. Kur’an bunları da iki kısma ayırmaktadır. Birisi ateist olanlardır. Diğeri ise deist olanlardır.
2/28. Nasıl oluyor da Allah’ı inkâr ediyorsunuz? Oysa ölü iken sizi O diriltti; sonra sizi yine öldürecek, yine diriltecektir ve sonra O’na döndürüleceksiniz.
Bu tip müşrikler hem Allah’ı hem peygamberleri hem kitapları hem melekleri hem de ahiret hayatını inkâr eden kâfirlerdir.
İkinci tip müşrikler; Allah’ın varlığını bir olduğunu kabul ettikleri halde, Allah’ın gönderdiği peygamber, kitap, ahiret hayatını ve melekleri de Ateist olanlar gibi inkâr etmektedirler. Bunların ateist olanlardan sadece farkı Allah’ın rab olduğunu kabul etmeyip, Allah’ın var olduğunu kabul etmeleridir. Kur’an bu tip müşrikler için de şöyle söylemektedir.
31/25. Andolsun onlara; ‘Gökleri ve yeri kim yarattı?’ diye soracak olsan, şüphesiz; ‘Allah’ diyecekler. De ki; ‘Hamd Allah’ındır.’ Hayır, onların çoğu bilmezler.
43/87. Andolsun, onlara: ‘Kendilerini kim yarattı?’ diye soracak olsan, elbette: ‘Allah’ diyecekler. Öyleyse nasıl olur da çevriliyorlar?
Kur’an’a göre ateist olanlarla deist olanlar arasında hiçbir fark yoktur. Kur’an, onların her ikisi de Allah’ın rab ve ilah olduğunu kabul etmemektedirler. Çünkü her ikisi de ahiret hayatı olmadığına inanmaktadırlar.
23/37. ‘O (bütün gerçek), yalnızca bizim (yaşamakta olduğumuz bu) dünya hayatımızdan ibarettir; ölürüz ve yaşarız, biz diriltilecekler değiliz.’
Allah bu her iki tip insanlar ağzıyla kuş tutsalar dünya üzerinde olan bütün canlıları hayvanları besleseler iyilik üzerine iyilikler yağdırsalar Ahiret hayatında onlara Allah merhamet etmeyecek yaptıkları infak ve iyilikler bir işe yaramayacaktır.
2/264. Ey iman edenler, Allah’a ve ahiret gününe inanmayıp,
396 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
insanlara karşı gösteriş olsun diye malını infak eden gibi minnet ve eziyet ederek sadakalarınızı geçersiz kılmayın. Böylesinin durumu, üzerinde toprak bulunan bir kayanın durumuna benzer; üzerine sağnak bir yağmur düştü mü, onu çırılçıplak bırakıverir. Onlar kazandıklarından hiç bir şeye güç yetiremez (elde edemez)ler. Allah, kâfirler topluluğuna hidayet vermez.
Şimdi de Müslüman olanlar dışında olup da, Allah’ın söylem ve eylemlerinden razı olmadığı insan tiplerine. Kur’an bu tip insanlara kitap ehli sıfatını kullanmaktadır. Kitap ehli ifadesi Kur’an içerisinde yaklaşık olarak otuz iki yerde geçmektedir. Şimdi ilgili ayetlerden örnekler vererek onları Kur’an nasıl fotoğraflamış onu anlamaya çalışalım. Önce Kur’an içerisinde geçen otuz iki ayetin harmanlamasından esinlenerek kitap ehlini tanımlamaya çalışalım.
Kitap ehli; Allah’ın göndermiş olduğu bazı peygamberlere bazı kitaplara, meleklere ve ahiret hayatına inandım dediği halde Allah’ın göndermiş olduğu vahiy orjinli dinden saparak Allah’ın ayetlerini bir menfaat karşılığı satan gizleyen insanlara Kur’an kitap ehli ifadesi kullanmaktadır.
Kur’an kitap ehli dediği zaman iki muhatap olan topluluk karşımıza çıkmaktadır. Bunlardan birisi Yahudi olanlardır. Diğeri ise Hıristiyan olanlardır. Ama bu gün bir peygamber gelse Allah ona kitap ehli dediği zaman, Allah’ın göndermiş olduğu dinden sapan, vahiy orijinli dinden uzaklaşmış olan, mezhepleri, tarikatları, meşrepleri, cemaatleri de içine alarak kitap ehli ifadesi kullanırdı.
2/105. Kitap Ehlinden olan kâfirler ve müşrikler, Rabbinizden üzerinize bir hayrın indirilmesini arzu etmezler. Allah ise, dilediğine rahmetini tahsis eder. Allah büyük fazl sahibidir.
2/109. Kitap Ehlinden çoğu, kendilerine gerçek (hak) apaçık belli olduktan sonra, nefislerini (kuşatan) kıskançlıktan dolayı, imanınızdan sonra sizi inkâra döndürmek arzusunu duydular. Fakat Allah’ın emri gelinceye kadar onları bırakın ve (onlara ne sözle, ne de eylemle) ilişmeyin. Hiç şüphesiz Allah, her şeye güç yetirendir.
2/120. Sen onların dinlerine uymadıkça, Yahudi ve Hristiyanlar senden kesinlikle hoşnut olmazlar. De ki: ‘Şüphesiz doğru yol, Allah’ın (gösterdiği) yoludur.’ Eğer sana gelen bunca ilimden sonra onların
Şuara Suresi | 397
heva (istek ve arzu)larına uyacak olursan, senin için Allah’tan ne bir dost vardır ne de bir yardımcı.
Bu gün İslam müfessirleri Yahudi olanların Hazreti Musa dininde olduğunu, Hıristiyan olanların da Hazreti İsa dininde olduğunu söylemektedirler. Oysa Hazreti İsa, Hazreti Musa, Hazreti Muhammed, bunların hepsi kendilerinin Müslüman olduklarını ilan ederek kavimlerine gelmişlerdir. İnsanlık tarihinin başlangıcından bu tarafa bütün peygamberlerin getirmiş olduğu dinin adı İslam, teslim olanların adı da Müslümandır. Tek bir ümmet tek bir şeriat içerisinde olanlar bunlardır. Allah’ın cennet vaad ettiği sadece Müslüman olanlardır. Bunu iyi anlamak iyi bilmek gerekir. İşte yukarıda beri iki farklı yol iki farklı topluluk iki farklı sonuç diye Kur’an’ın söz ettiği Müslüman ve Müslüman olmayanlardır. Bir başka ifadeyle, Müslüman olanlar ve cinlerdir.
Şuara suresi iki yüz yirmi birinci ayetten, iki yüz yirminci altıncı ayete kadar şeytanın yolunda yürüyen ve rabbani yoldan sapan insanların resmini çizerek bize bilgi vermektedir.
26/223. Bunlar (şeytanlara) kulak verirler ve çoğu yalan söylemektedirler.
26/224. Şairler ise; gerçekten onlara azgın-sapıklar uyar.
26/225. Görmedin mi; onlar, her bir vadide vehmedip duruyorlar,
26/226. Ve gerçekten onlar, yapmayacakları şeyleri söylüyorlar.
26/227. Ancak iman edenler, salih amellerde bulunanlar ve Allah’ı çokça zikredenler ile zulme uğratıldıktan sonra zafer kazananlar (veya öçlerini alanlar) başka. Zulmetmekte olanlar, nasıl bir inkılaba uğrayıp devrileceklerini pek yakında bileceklerdir;
Dünya hayatı bir an kadar kısa, ahiret hayatı da ebedi olan bir hayattır. İman eden ve salih amel işleyen Müslümanlar ahiret hayatında ebedi olarak cennete yerleştirilip onların her istediği şeyler çalışmadan yorulmadan önlerine gelip rızıklanacaklardır.
Ama kısacık dünyayı oyun eğlence olarak gören inkâr eden ve zulmedenleri Allah ebedi cehennemde azap edeceğini vaad etmektedir. Allah bütün dünya hayatında kim nasıl yol tercih eder ve tercih ettiği yolda
398 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
yürürse, iman edenlere dünya hayatında ne özel bir yardım ne de inkâr edip zulmedenlere de özel bir zulüm uygulamayacağını vaad edip insanları ergenlik çağından bunaklık ve ölüm dönemine gelinceye kadar sınava tabi tutmaktadır.
76/2. Şüphesiz biz insanı, karmaşık olan bir damla sudan yarattık. Onu deniyoruz. Bundan dolayı onu işiten ve gören (biri) kıldık.
76/3. Biz ona yolu gösterdik; (artık o,) ya şükredici olur ya da nankör.
Allah her insanın fıtratına seçmiş olduğu doğru ya da yanlış olan yolardan hangisini tercih ederse bilerek tercih etmektedir. Böylelikle insan yapmış olduğu yanlışın yanlış olduğunu da bilmektedir. Doğru olan davranışları doğru olduğunu da bilmektedir. Allah kendi nefsini kendi kendisini yargılayacak nitelikte yaratılmıştır.
Burada Şuara suresinin de tefsirini bitirmiş olmaktayım. Acizâne diyorum ki, benim söylediklerim ve anlattıklarım Kur’an değil, Kur’an’dan anladıklarımdır. Doğrularım gökleri ve yeri yaratan ve bize doğru yolu gösteren Allah’ındır. Yanlışlarım ise bana aittir.
Şuara Suresi | 399

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

This site is protected by reCAPTCHA and the Google Privacy Policy and Terms of Service apply.