İYİ ve KÖTÜ nün savaşındaki GÜÇ DENGESİ ve ZÜLKARNEYN

ZÜLKARNEYN

İYİ ve KÖTÜ nün savaşındaki GÜÇ DENGESİ :

Alıntıdır: “…Zülkarneyn kelimesi Arapçadır. Zü, (e)l ve karneyn kelimelerinin birleşmesinden meydana gelmiştir. Zü, ”sahip ve mâlik” demektir. Karn ise ”boynuz, perçem, tepe, zaman, güneş” anlamlarına gelir. Karneyn, karn’ın tesniyesi, yani iki tanesi demektir. Buna göre Zülkarneyn kelimesi iki boynuz sahibi şeklinde tercüme edilir.
Peygamber olup olmadığı tartışmalıdır. Allah’ın yardımıyla doğuya ve batıya büyük seferler yaptığından, Ye’cüc ve Me’cüc‘ü engellemek için bir set inşa ettiğinden söz edilir. Hangi çağda yaşadığı belirtilmemiştir.
Zülkarneyn karakteri, kelime anlamının çift boynuz sahibi olması nedeniyle, çift boynuzlu miğfer takan Makedonya Kralı Büyük İskender ile ve hatta VİKİNG ler ile  sıklıkla özdeşleştirilir…”

Ancak biz elbette sadece KURAN okuyarak MESAJ a odaklanacağız. Yoksa amacımız bu kıssanın tarihi gerçekliğini  araştırıp olayın realitesini ikrar edip tekrarlamak değil. Amacımız KURAN ın  mesajını anlamaktır. ALLAH BİZE BU KISSA da ya da AYETTE NE DEMEK İSTİEMİŞTİR. Bu nu anlamaya çalışmaktır.

KEHF.83: “Sana (Ey Muhammed,) Zu’l-Karneyn hakkında sorarlar. De ki: “Size, ondan ‘öğüt ve hatırlatma olarak’ (bazı bilgiler) vereceğim.

KEHF.84: “Gerçekten, biz ona yeryüzünde sapasağlam bir iktidar verdik ve ona her şeyden bir yol (sebep) verdik

Bu kıssa ZULKARNEYN olarak  bilinen  ve kendisine iktidar , güç verilen kişi hakkında bir kıssadır. Bu kişi  SEBEP lerin sonuçlarını takip ederek sorgulama yapan bir MÜMİN liderdir. Bu bir KİŞİSEL ve İÇSEL sorgulama olabileceği gibi , bir kavmin , bir topluluğun  vahysel yaşam biçimi ile helak olduğu  ve yok olup gittiği zaman arasında ki evrilmeleri ve geçişleri konu alır. Aynen Süleyman ın güç ve kuvvetli kılındığı evre ile onun asasını ( iktidarını)  bir tahta kurusunun kemirip ( vahyden uzaklaşmış yozkaşmış) yıkılıp gittiği o evreleri anlattığına benzerdir. ZÜLKARNEYN in RESUL olduğu ile ilgili bir bilgi verilmemiştir.

İman edenlere iktidar ve güç sahibi kılınacakları vaad edilmiştir. Çünkü MÜMİN insan doğrudan yanadır. DOĞRU ve HAK dan yana olup mazlumlar için savaşan bu topluluk tüm insanlığın odak noktası olur ve herkes tarafından desteklenir. Böylece çevresi bereketlendirilmiş  Mescidi Aksa dan olduğu gibi insanlar fevç fevç islama koşar.

Aynı zamanda İMAN , insanın ve toplumun KÖTÜYE karşı zafer kazanması manasında bir gücü simgeler.

İSRA.1: “Bir kısım ayetlerimizi kendisine göstermek için, kulunu bir gece Mescid-i Haram’dan, çevresini bereketlendirdiğimiz Mescid-i Aksa’ya götüren O (Allah) yücedir. Gerçekten O, işitendir, görendir.

 

NUR. 55: “Allah, içinizden iman edenlere ve salih amellerde bulunanlara va’detmiştir: Hiç şüphesiz onlardan öncekileri nasıl ‘güç ve iktidar sahibi’ kıldıysa, onları da yeryüzünde ‘güç ve iktidar sahibi’ kılacak, kendileri için seçip beğendiği dinlerini kendilerine yerleşik kılıp sağlamlaştıracak ve onları korkularından sonra güvenliğe çevirecektir. Onlar, yalnızca bana ibadet ederler ve bana hiç bir şeyi ortak koşmazlar. Kim bundan sonra inkar ederse, işte onlar fasıktır.”

Ayrıca iman edenler ahirette de korkmayacak olanlar olduğu için her iki dünya da da yerleri SAĞLAMLAŞTIRILMIŞLARDIR.

 

Ancak her güç ve iktidar verip yerleri sağlamlaştırılanlar İMAN da sürekli kalıcı olamazlar. Onlar ne zaman SAĞLAM BİR KAYA ya tutunsalar hemen azgınlığa sapkınlığa yol tutarlar.

AHKAF.26: “Andolsun, biz onları, sizleri kendisinde yerleşik kılmadığımız yerlerde (size vermediğimiz güç ve iktidar imkanlarıyla) yerleşik kıldık ve onlara işitme, görme (duyularını) ve gönüller verdik. Ancak ne işitme, ne görme (duyuları) ve ne gönülleri kendilerine herhangi bir şey sağlamadı. Çünkü onlar, Allah’ın ayetlerini inkar ediyorlardı. Alay konusu edindikleri şey, onları sarıp kuşattı.

 

KEHF.85: “VE BİR SEBEP İ TAKİP ETTİ”

Bu SEBEP lerin  SONUÇLARININ onu ulaştıracağı yolculuğu izleyeceğiz.Kehf suresinin tamamında olduğu gibi ZÜLKARNEYN ile ilgili kısımda bir SORGULAMA evresinin seslendirilmesidir.

SEBEP Leri izlemek önemli. Ancak FİRAVUN gibi küfr ehli ileri gelenler , GÖKLERİN SEBEPLERİ diye tarif edilen , RAB OLMA, İLAH OLMA SIRLARI gibi delice sevdala kapılmışlardır.

MÜMİN.36-37: “Firavun (alayla) dedi ki: “Ey Haman, bana yüksek bir kule bina et; belki o SEBEPLERE ulaşabilirim, GÖKLERİN SEBEPLERİNE. Böylelikle Musa’nın ilahına çıkabilirim. Çünkü ben, onun yalancı olduğunu sanıyorum.” İşte Firavun’a, kötü ameli böyle çekici kılındı ve yoldan alıkonuldu. Firavun’un hileli düzeni, ‘yıkım ve kayıpta’ olmaktan başka (bir şey) olmadı

SAD.10 da da bir tehdit var. Göklerin ve yerlerin sebepleri onların elinde mi? Öyleyse erişssinler GÖKLERİN SEBEPLERİNE ?  ( Yani YARATICI OLMANIN SIRRINA) . Nedir bu İLAHLIK TASLAMALARI gibi bir tehdit ayetidir bu.

SAD.10: “Yoksa göklerin, yerin ve bu ikisi arasında bulunanların mülkü onların mı? Öyleyse, sebepler içinde (bir imkan ve güç bularak göğe) yükselsinler.

HAC.15 de de benzer ifade var.

HAC.15: “Kim, Allah’ın ona, dünyada ve ahirette kesin olarak yardım etmeyeceğini sanıyorsa, bir SEBEPLE  göğe bir araç uzatsın sonra kesiversin de bir bakıversin, kurduğu düzen, onun öfkesini giderebilecek mi?

Ancak ZÜLKARNEYN sebepleri ele geçirmek, sebebin hakimi olmak gibi bir vahşi hırs ile değil SEBEBE TABİ olup bu sebeplerin kendisini götüreceği  SONUÇLARI sorgulayan bir içsel yolculuk içindedir. Muhtemelen Zülkarneyn bir resul değildir. Ancak RESUL olmamasına rağmen aynen TALUT  konusunda olduğu gibi kendisinde VAHYSEL bir misyon olan ve VAHYSEL yaşam biçimi ile yaşayan biri olduğu kesindir.

Bakara. 247 ve 248 in iyi anlaşılması ZÜKARNEYN i anlamak için önemlidir.

BAKARA.247-248: “Onlara peygamberleri dedi ki: “Allah size Talut’u (melik olarak) gönderdi.” Onlar: “Biz hükümdarlığa, ona göre daha çok hak sahibiyken ve ona bir mal (servet) bolluğu verilmemişken, nasıl bizi (yönetmek üzere) hükümdarlık (mülk) onun olabilir?” dediler. O (şöyle) demişti: “Doğrusu Allah size onu seçti ve onun bilgi ve bedeni gücünü arttırdı. Allah, kime dilerse mülkünü verir; Allah (rahmeti ve gücü) geniş olandır, bilendir. Peygamberleri, onlara (şöyle) dedi: “Onun hükümdarlığının belgesi, size Tabut’un gelmesi (olacaktır ki) onda Rabbinizden ‘bir güven duygusu ve huzur’ ile Musa ailesinden ve Harun ailesinden artakalanlar var; onu melekler taşır. Eğer inanmışlarsanız, bunda şüphesiz sizin için bir delil vardır.”

Onlar savaşmak isteyince Allah onlara TALUT u komutan olarak atıyor. Ama onlar TALUTU değil de içlerinden zengin ve varlıklı birinin komutan olmasını istiyorlar. Ancak Allah TALUT un mülk verilen ve kendisinde MUSA dan HARUN dan izler bulunan biri olduğunu belirtiyor. Bununda delili olarak TABUT u gösteriyor. Yani dışardan görünen, bakınca belirli olan “ YAŞAM BİÇİMİ”, “ MİSYON” şeklinde anlaşılmalıdır.

Bu ayette geçen TABUT,  SÜLEYMAN ın kürsüsüne bırakılan CESET ile bağdaştırılması gereken  bir kavram.

SAD.34: “Andolsun, biz Süleyman’ı imtihan ettik, tahtının üstünde bir ceset bıraktık. Sonra (eski durumuna) döndü.

Süleyman’ın babası olan DAVUT dan Süleyman a  kalan bir hayat biçimi. Misyonu.

Aynı şekilde FİRAVUN un cesedi de geçen ayet vardı. Yani YAŞAM BİÇİMİ. Misyonu.

YUNUS.92: Bugün ise, senden sonrakilere bir ayet (tarihi bir belge, ibret) olman için seni yalnızca bedeninle kurtaracağız (herkese cesedini göstereceğiz). Gerçekten insanlardan çoğu, bizim ayetlerimizden habersizdirler.

 

 

KEHF.86: “Sonunda güneşin battığı yere kadar ulaştı ve onu kara çamurlu bir gözede batmakta buldu, yanında bir kavim gördü. Dedik ki: “Ey Zu’l-Karneyn, (istiyorsan onları) ya azaba uğratırsın veya içlerinde güzelliği (geçerli ilke) edinirsin.”


KEHF.87:”
Dedi ki: “Kim zulmederse biz onu azablandıracağız, sonra Rabbine döndürülür, O da onu görülmemiş bir azabla azablandırır.”

KEHF.88: “Kim iman eder ve salih amellerde bulunursa, onun için güzel bir karşılık vardır. Ona buyruğumuzdan kolay olanını söyleyeceğiz.”

Buradaki kavim; sanki kendilerine bir kitab verilmemiş, bilgi de ulaşmamış ama etraflarındaki yozlaşmalardan dolayı bozulmaya başlamış bir toplum gibi. ( Bu kişinin kendisine de uyarlanabilir)

Aynen SEBE halkında olduğu  gibi;

SEBE.44: “De ki: “Eğer ben sapacak olsam, artık kendi nefsim aleyhine sapmış olurum; eğer hidayeti bulacak olsam, bu da Rabbimin bana vahyetmekte olduğu (Kur’an) sayesindedir. Şüphesiz O, işitendir, yakın olandır.”

 

Güneş in battığı yer ; yani toplumun nerdeyse HELAK olacağı ve VAHY den  iyice uzaklaşıp artık neredeyse hiç aydınlığın kalmadığı SON NOKTA. KÖPRÜDEN ÖNCE SON ÇIKIŞ. ZÜLKARNEYN o toplumu ( ya da kendini)  ya irşad edecek ( doğruya ulaştıracak)  ve onların ( ya da kendisinin)  kurtuluşuna vesile olacak ya da o toplum inkarın karanlığında HELAK olup gidecek.

O yüzden burada güneşin  kara çamurlu bir göze de battığı tasviri yapılmaktadır. Yani artık AYDINLIĞA hiçbir ulaşım imkanı olmayacak bir eşik.  Güneşin ya da ardından bir ayın ya da yıldızların bile çıkmyacağ ZİFİRİ BİR KARANLIK tasviri.

Bu da ZÜLKARNEYN in yolculuğu.  Önce vahy den uzaklaşan , güneşin battığı  karanlık bir evre, sorgulama  ve yeniden vahyin aydınlattığı ve TAKVA nın yol göstericiliği ile ulaşılan DOĞRU ya varış.

Ya inkar edip zalimlerden olacak ya da iman edip güzellikleri kazanacaksın. İnkar eden insan hem etrafındaki diğer insanlara zalimlik yapar hem de kendi nefsine zulmedendir. Bu zalimliğin sonucunda mutlaka ya ahirette Allah katında bir karlılık görmelidir ya da bu dünyada diğer Müslümanların eliyle bu azabı dünya da görecektir.

HAC 40: Onlar, yalnızca; “Rabbimiz Allah’tır” demelerinden dolayı, haksız yere yurtlarından sürgün edilip çıkarıldılar. Eğer Allah’ın, insanların kimini kimiyle defetmesi (yenilgiye uğratması) olmasaydı, manastırlar, kiliseler, havralar ve içinde Allah’ın isminin çokça anıldığı mescidler, muhakkak yıkılır giderdi. Allah kendi (dini)ne yardım edenlere kesin olarak yardım eder. Şüphesiz Allah, güçlü olandır, aziz olandır.

TEVBE.52: “De ki: “Siz bizim için iki güzellikten (şehidlik veya zaferden) birinin dışında başkasını mı bekliyorsunuz? Oysa biz de, Allah’ın ya kendi katından veya bizim elimizle size bir azab dokunduracağını bekliyoruz. Öyleyse siz bekleyedurun, kuşkusuz biz de sizlerle birlikte bekleyenleriz.”

Kafirlerin dünyadaki azabı müminler eliyledir  ahirette ise şüphesiz bu azabın çok daha şiddetlisi ile kaşılaşacaklardır.

İBRAHİM.22: “………..Gerçek şu ki, zalimlere acı bir azap vardır.”

Aynı zamanda küfr ve vahyden uzaklaşmak  insanın kendi nefsine de zulmetmesidir. Fıtratından uzak yaşayan insanın haramlarda kalması doğal olanı değildir. BU ancak insanın bunu seçmesi iledir ve aslında insandan beklenmeyendir. KURAN bu yüzden bu konudan bahsederken “Allah ZOR OLANI KOLAYLAŞTIRDI” der.

LEYL.10:” Biz de ona en zorlu olanı (azaba uğramasını) kolaylaştıracağız.

FATIR.32: “Sonra Kitabı kullarımızdan seçtiklerimize miras kıldık. Artık onlardan kimi kendi nefsine zulmeder, kimi orta bir yoldadır, kimi de Allah’ın izniyle hayırlarda yarışır öne geçer. İşte bu, büyük fazlın kendisidir.

SEBE.50: “De ki: “Eğer ben sapacak olsam, artık kendi nefsim aleyhine sapmış olurum; eğer hidayeti bulacak olsam, bu da Rabbimin bana vahyetmekte olduğu (Kur’an) sayesindedir. Şüphesiz O, işitendir, yakın olandır.”

Ayetin: “…veya içlerinde güzelliği (geçerli ilke) edinirsin” kısmı ; Musa ile Salih kul kıssasındaki : KEHF.82 de geçen iki çocuğun altında bulunan duvarın tamir edilip altındaki hazineleri bulması istenmesi kısmına ne kadar benziyor farketmiş olmalısınız.

KEHF.82: “”Duvar ise, şehirde iki öksüz çocuğundu, altında onlara ait bir define vardı; babaları salih biriydi. Rabbin diledi ki, onlar erginlik çağına erişsinler ve kendi definelerini çıkarsınlar; (bu,) Rabbinden bir rahmettir. Bunları ben, kendi işim (özel görüşüm) olarak yapmadım. İşte, senin sabır göstermeye güç yetiremediğin şeylerin yorumu.”

KEHF.88 de KOLAYOLANI SÖYLEYECEĞİZ ile ifade edileni Kuranda başka ayetlerde ZOR OLANI KOLAYLAŞTIRMAK, KOLAY OLANI KOLAYLAŞTIRMAK olarak da görüyoruz. Yani Cehenneme gitmeyi hakeden ve cennete gitmeyi hakeden insanlar için kullanılan bir ifade.

LEYL.10: “Biz de ona en zorlu olanı (azaba uğramasını) kolaylaştıracağız.

ALA.8: “Kolay olanı sana (daha da) kolaylaştıracağız.”

Cennet kolay olandır. Hem istenen ve beklenen manasnda bir kolaylıktır bu. Hemde TAKVA üzere doğal yaşanırsa , fıtrat üzere yaşanırsa cennet kolayca elde edilebilir demektir.

Cehennem ise ateşiyle ve azabıyla zorlu bir yerdir. Aynı zamanda cehennemi haketmek fıtrata aykırı yaşamayı gerektiren bir tarzın bir sonucudur.

KEHF.89-90: “Sonra (yine) bir yol tuttu. Sonunda güneşin doğduğu yere kadar ulaştı ve onu (güneşi), kendileri için bir siper kılmadığımız bir kavim üzerine doğmakta iken buldu.

Yolculuğuna devam edip sebepler dairesi ve sünnetullahın işleyişi ile ilerleyince  güneşin ; ancak güneş ile aralarına perde çekmeyen , siper örmeyen kavim üzerine doğduğunu  ve siper olmadığı sürece güneşin hiç  batmadığını farkediyor. VAHY ile aralarına , DOĞRU BİLGİ ile aralarına  PERDE çekmeyen, kalblerini sorgulamaya ve düşünmeye açan insanların doğruya ulaştığını keşfediyor. Bu  bir insanın ancak önyargısız şekilde düşünüp , tefekkür edip, tezekkür edip , tedebbür edip  aklederek doğruya ulaşabileceğini öğrendiğini gösteriyor. Hiçbir delil olmadan BENİM ÜZERİNDE OLDUĞUM YOL DOĞRUDUR diyen insan kalbi mühürlenmiş ve asla doğruyu bulamayacak olandır. Allah onları KALPLERİ MÜHÜRLENMİŞ olarak tanımlıyor.

Ayrıca buradaki GÜNEŞİ DOĞARKEN BULDU ifadesi arayışın başladığı ve doğru sorgulamanın ve TAKVA üzeri gitmek isteyişin  filizlendiği bir evredir. Bunu yine KEHF suresinde görmüştük.

KEHF.17: “(Onlara baktığında) Görürsün ki, güneş doğduğunda mağaralarına sağ yandan yönelir, battığında onları sol yandan keser geçerdi ve onlar da onun (mağaranın) geniş boşluğundalardı. Bu, Allah’ın ayetlerindendir. Allah, kime hidayet verirse, işte hidayet bulan odur, kimi saptırırsa onun için asla doğru yolu gösterici bir veli bulamazsın.

Güneş in doğması , vahyin ışıkları, aydınlatması insanın SAĞ TARAFINDAN ( TAKVA yönünü, iyiik ,  vicdan  ve sağduyu yönünü) geliştirir.

Ancak insan zanlarını İLKE edinirse güneşi doğar gibi gördüğünde  ulaştığı MÜTMAİNLİK ile RABBİNİ BULDUĞUNU ZANNEDER ama RABBİNİN GÖSTERDİĞİ İLKELERİ DEĞİLDE ZANLARININ KABULLERİNİ   doğru kabul ederse başka şeyleri RAB edinmiş olur. O yüzden GÜNEŞ RAB değildir. O aydınlatandır. Gün gelir ( zaman gelir yani) kararacaktır, gece olacaktır. İşte o zaman KORUNAKLI bir GEMİ de olmak icabet eder.  GEMİ de ya da karada gecenin karanlığında yol  bulabilmek için YILDIZLARIN  ( vahyin) yol göstericilğine ihtiyaç duyulup doğrudan sapılmamış olur. İşte KURAN bu şekilde muhteşem bir örüntü ile anlatır.BU yüzden insanın TUZLU ve ACI olan ile TATLI ve GÜZEL olan iki denizi birbirine karıştırmaması istenir. Araya SETLER koyarak kalın çizgiler ile bu ayrılmalıdır.

ENAM.78: “Sonra güneşi (etrafa ışıklar saçarak) doğar görünce: “İşte bu benim rabbim, bu en büyük” demişti. Ama o da kayboluverince, kavmine demişti ki: “Ey kavmim, doğrusu ben sizin şirk koşmakta olduklarınızdan uzağım.”

KEHF.91: “İşte böyle! Biz onun yanında olan her şeyi bilgimizle kuşatmıştık.

Allah insanın kalbinden geçenleri de , bir insanın  yaşamı boyunca hangi düşünsel evrelerden geçiyor olduğunu da bilendir.

O güneşin doğmakta olduğu kavmin yanındaki herşey ancak  BİLGİ ile ulaşılabilen sonuçlardır. Kim ki bilgisiz ve sadece ZAN ları ile yaşıyorsa o kavim GÜNEŞ ile arasına SİPER çekip aydınlanmayı  ve doğru yola ulaşmayı engelleyendir . DOĞRU yol ancak BİLGİ İle ulaşılandır.

ENAM.116: “Yeryüzünde olanların çoğunluğuna uyacak olursan, seni Allah’ın yolundan şaşırtıp saptırırlar. Onlar ancak zanna uyarlar ve onlar ancak ‘zan ve tahminle yalan söylerler.’

ENAM.148: “….De ki: “Sizin yanınızda, bize çıkarabileceğiniz bir ilim mi var? Siz ancak zanna uymaktasınız ve siz ancak zan ve tahminle yalan söylersiniz.”

KEHF.92 “Sonra bir SEBEP (daha) tuttu.”

Sebeplerin peşine düşmüştü ZÜlkarneyn. Böylece SONUÇLARA ulaşacaktı. Sende öyle yapmalısın.. Sünnetullahın geçerli olduğu bu evren SEBEP-SONUÇ ların hakim olduğu bir kurallar manzumesidir. Hangi sebebi seçip hangi sonucu çıkartacaksın bu sana bağlı. ÖZGÜR İRADEN ile sen seçeceksin.

KEHF suresi Müslüman o genölerin sorgulamaları, Musa nın hayatı sorguladığı  sorgulama evresi ve ZÜLKARNEYN in resullerin yolunda , vahy yolunda ilerleyerek karanlıklardan aydınlığa çıkışın hikayesini anlatıyor.

KEHF.93: “seddin arasına kadar ulaştı, onların (sedlerin) önünde hemen hemen hiç bir sözü kavramayan bir kavim buldu.

Allah insanları seçimlerini yaptıktan sonraki evrelerinde MÜSLÜMANLAR ve DİĞERLERİ diye ikiye ayırıyor.   ( NOT: Allah ın Yahudilik ve Hristiyanlık denilen dinleri yoktur. Allahın tek  dini İSLAM dır.  Hz. Nuh da Müslümandı. Hz. İsa da.) Yani İYİ ve KÖTÜ. Arada kalmış bir topluluk olmayacak.

İnsanın  doğrumdan ölüme yaşantısı da benzer evrelerde anlatılır.

 

Bebeklik- Çocukluk: (MELEKLİK)

ERGENLİK-OLGUNLUK= ARAYIŞ ve SORGULAMA ( ADEM)

OLGUNLUK: MÜSLÜMAN ya da DİĞERLERİ ( BEŞER)

 

Buradaki İKİ SEDDİN arasına varıp hiçbir bilgiyi kavramamış bir kavim bulmak  demek, birbirinden ayrılmış iki toplumun ( Güçlü bir inkarcı toplum ve güçlü bir iman eden toplum) arasında kalmış  ümmi ve mustazaf bir topluma erişmiş ve bu  ümmi mustazaf olanlar  ZÜLKARNEYN den destek istemişler. Zaten MÜSLÜMAN lar zayıf olanların tarafında olmayı seçerlerdi.

ENFAL.7: “Hani Allah, iki topluluktan birinin muhakkak sizin olacağını size vadetmişti; siz de güçsüz olanın sizin olmasını istemekteydiniz. Oysa Allah, sözleriyle hakkın gerçekleşmesini sağlamak ve küfre sapanların arkasını kesmek (kökünü kurutmak) istiyordu

Müslüman mutlaka ZAYIFLARIN tarafınız tutar. Ve o mustazaflar da ancak MÜSLÜMANLARDAN yardım isterler.

NİSA.75: “Size ne oluyor ki, Allah yolunda ve “Rabbimiz, bizi halkı zalim olan bu ülkeden çıkar, bize katından bir veli (koruyucu sahib) gönder, bize katından bir yardım eden yolla” diyen erkekler, kadınlar ve çocuklardan zayıf bırakılmışlar adına savaşmıyorsunuz?

Buradaki bahsedilen toplum da aynen ENFAL.42 de anlatılan gibi iki vadinin arasındaki KERVAN ile anlatılan mustazaflardır. O kavim hiçbir sözü anlamayan bir kavim olarak artık küfre giden ve helak olmaya giden bir kavimdir.  DENİZ İKİYE AYRILMIŞTIR.  ( Bu da VADİ şeklinde bir ikiye ayrılmayı ifade eder) MUSA İLE BİRLİKTE OLUP GEÇİLECEK Mİ YOKSA DENİZDE BOĞULUNACAK MI?

ENFAL.42: “Hani siz vadinin yakın kenarında, onlar uzak yamacındaydılar; kervan ise sizden daha aşağıdaydı. Eğer sözleşseydiniz, kaçınılmaz olarak sözleşme yeri (veya konusu) hakkında anlaşmazlığa düşerdiniz; ancak Allah, olacağı olan işi gerçekleştirmek için (böyle yaptı). Böylece, helak olacak kişi apaçık bir delilden sonra helak olsun, diri kalacak kişi apaçık bir delilden sonra hayatta kalsın. Şüphesiz Allah, gerçekten işitendir, bilendir.

Müslümanlar her zaman zayıfların ve yardım isteyenlerin ,  mazlumların yanında yer alırlar.

KEHF.94: “Dediler ki: “Ey Zu’l-Karneyn, gerçekten Ye’cuc ve Me’cuc, yeryüzünde bozgunculuk çıkarıyorlar, bizimle onlar arasında bir sed inşa etmen için sana vergi verelim mi?”

GÜÇ ve İKTİDAR sahipleri hep ekini ve nesli  helak etmeye başlarlar. YECÜC  ve MECÜC ile  GÜÇ ve İKTİDAR sahiplerinin KÖTÜLÜĞÜ önceleyenleri anlatılmıştır.. ZÜLKARNEYN de güç ve iktidar sahibidir. Ancak o SORGULAMASINI yapan ve  kendi MAĞARASINDA kendini SORGULAYAN bir arayış içindedir. Oysa Allah ın bozgunculuk çıkartan ÖNDE GİDENLERİ ve onları takip eden sıradan basit sürü gibi insanlar;  sorgulamaz, düşünmez ve akletmez.

İSRA.16: “Biz, bir ülkeyi helak etmek istediğimiz zaman, onun ‘varlık ve güç sahibi önde gelenlerine’ emrederiz, böylelikle onlar onda bozgunculuk çıkarırlar. Artık onun üzerine söz hak olur da, onu kökünden darmadağın ederiz.

BAKARA.205: “O, iş başına geçti mi (ya da sırtını çevirip gitti mi) yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya, ekini ve nesli helak etmeye çaba harcar. Allah ise, bozgunculuğu sevmez.

Eğer o güç sahipleri , karşısındaki Müslümanların  ( İYİ İNSANLARIN) güçlü olduğunu hissederlerse onlara karşı savaşmazlar. Ancak ne zamanki onları zayıf bulurlarsa o zaman onlara saldırırlar. O yüzden MÜSLÜMAN olanlar güçlü olmak zorundadır.

ENFAL.60: “Onlara karşı gücünüzün yettiği kadar kuvvet ve besili atlar hazırlayın. Bununla, Allah’ın düşmanı ve sizin düşmanınızı ve bunların dışında sizin bilmeyip Allah’ın bildiği diğer (düşmanları) korkutup caydırasınız. Allah yolunda her ne infak ederseniz, size ‘eksiksiz olarak ödenir’ ve siz haksızlığa uğratılmazsınız.

 

Bir Müslüman bir başka  kişiyi ya da toplumu inşa ederken, korurken herhangi bir ücret almaz ve beklenti içinde olmaz. Bu bir MÜSLÜMAN ın MÜSLÜMAN olma zorunluluğudur çünkü.
Müslüman hayatını ALLAHA HAS  kılandır. Buradaki ÜCRET illaki PARA anlamında kullanılmamıştır. Yapılan iyiliğin karşılığında herhangi bir  kişisel beklenti içinde olmamaktır. NİSA.75 de o mustazaflar için savaşığ ölmeyi bile bir beklenti içinde yapmaz. O sadece ALLAH için bunu yapar. Çünkü onun yaşamı ölümü ve yapıp ettikleri hep Allah içindir.Çünkü Allah ın vereceği ECİR in bir dünyasal değer karşılığı yoktur.

ENAM.162: “De ki: “Şüphesiz benim namazım, ibadetlerim, dirimim ve ölümüm alemlerin Rabbi olan Allah’ındır.”

ALİ İMRAN.191: “Onlar, ayakta iken, otururken, yan yatarken Allah’ı zikrederler ve göklerin ve yerin yaratılışı konusunda düşünürler. (Ve derler ki:) “Rabbimiz, sen bunu boşuna yaratmadın. Sen pek yücesin, bizi ateşin azabından koru.”

 

KEHF.95: “Dedi ki: “Rabbimin beni kendisinde sağlam bir iktidarla yerleşik kıldığı (güç, nimet ve imkan), daha hayırlıdır. Madem öyle, bana (insani) güçle yardım edin de, sizinle onlar arasında sapasağlam bir engel kılayım.”

ZÜLKARNEYN de bir Müslüman olarak aynı şekilde karşılık veriyor. Yaptıklarım ve yaşantım yüzünden RABBİMİN bana vereceği ücret çok daha hayırlıdır. Siz bana ücret vermek yerine benim söylediklerime kulak verin. Ve VAHYE uyun. VAHYE uymayı isteyin. Destek verin. Omuz verin. Böylece onlarla aranıza bir SET çekmiş olacaksınız. Eğer İSTEMEZSENİZ küfre karşı duramazsınız. Öncelikle İSTEMELİSİNİZ.

ŞUARA.108: “”Buna karşılık ben sizden bir ücret istemiyorum; ücretim yalnızca alemlerin Rabbine aittir.”

Süleyman da SBE halkıyla konuşurken benzer ifadeyi kullanıyor.

SEBE.47: “De ki: “Ben sizden bir ücret istemişsem, artık o sizin olsun. Benim ecrim (ücretim), yalnızca Allah’a aittir. O, her şeye şahid olandır.”

KEHF.77: “(Yine) Böylece ikisi yola koyuldu. Nihayet bir kasabaya gelip yemek istediler, fakat (kasaba halkı) onları konuklamaktan kaçındı. Onda (kasabada) yıkılmaya yüz tutmuş bir duvar buldular, hemen onu inşa etti. (Musa) Dedi ki: “Eğer isteseydin gerçekten buna karşılık bir ücret alabilirdin.”

ENAM.90: “İşte Allah’ın hidayet verdikleri bunlardır; öyleyse sen de onların bu hidayetlerine uy. De ki: “Ben bunun için sizden bir ücret istemiyorum. O (Kur’an), alemlere bir ‘öğüt ve hatırlatmadan’ başkası değildir.”

Müslüman; hiçbir beklenti olmadan destek verendir. Teşekkür edilmesini bile beklemez. Bunun için yapmaz çünkü. Müslüman  yaptığı herşeyi Allaha has kılar.

Zülkarneyn de bu mustazaf olan topluma kendilerini yok edebilecek, helak edebilecek  kötülüğe karşı nasıl ayakta kalacaklarını öğretmek ve onlara destek olmak isteğini dile getiriyor.

KEHF.96: “”Bana demir kütleleri getirin”, iki dağın arası eşit düzeye gelince, “Körükleyin” dedi. Onu ateş haline getirinceye kadar (bu işi yaptı, sonra:) dedi ki: “Bana getirin, üzerine eritilmiş bakır dökeyim.”

Yukarıda  iki topluluk olarak belirtilen  ve  aralarında PERDE kıldık diyerek bu iki topluluğun birbirinden  kalın çizgilerler, sağlam ve güçlü ayraçlarla ayrıldığını söyleyen Allah ayette HADİD         ( DEMİR )  kelimesini kullanıp HUDUD  çizmiştir.

Yani Müslümanlar ile KAFİR, MÜŞRİK, MÜNAFIK, FASIK….. CİN diye anılan vahyden uzaklaşmış insan  sosyolojileri arasında hiçbir ortak nokta yoktur. Asla  İYİ ve KÖTÜ ortak bşir nokta da buluşamaz.

İki ordunun savaşabilmesi için GÜÇLER DENGESİ lazım. Eğer iki ordu biribirini birbirine dnk görmüyorsa savaşmazlar. Biri  daha başlangıçta teslim olur ya da kaçar.

Bu “ iki dağın arası “ kavramı yukarıda belirttiğimiz ENFAL 42 de de geçiyor. Allah insanları İKİ ye ayırıyor. İMAN EDENLER ve DİĞERLERİ.. Bu iki toplulukdan KÖTÜ leri temsil eden KAFİR, İNKAR EDEN  insanlar , siz onların dinine dönünceye kadar sizinle savaşırlar diyor Kuran.  Yani faşist, emperyalist, kötü  ve akıldan uzak , zanna dayalı yaşayan , sorgulamayan, düşünmeyen  güruh siz onlar gibi düşününceye kadar yılmayacaklar. Sizinle savaşacaklar. Durmayacaklar. Size saldırırlarsa , sizi yurdunuzdan çıkartırlar. Ancak GÜCÜNÜZÜ ARTTIRMANIZ lazım. Böyle olursa onları durdurabilirsiniz.. İşte Zülkarneyn bu sosyolojiyi bildiği için o topluma dedi ki: SİZİN YANINIZDA OLACAĞIZ.   Motivasyoınunuzu diri tutmanız gerek. Kendinizi güçlenirecek adımları atın. Hem fiziksel hem de psikolojik olarak hazırlayın kendinizi. BU ATEŞİNİZİ HEP ALEVLİ TUTUN.  Ta ki o inkar edenlerin sizi gördüklerinde  size saldırmaktan vazgeçecekleri büyüklüğe erişinceye kadar çoğaltın kendinizi ve  hep öyle kalın. Erimiiş demir yığınının üzerine katran döküp mühürlenmiş de o dağ yığını olarak hep kalmış şeklinde bu gücünüzü asla kaybetmeyin. Bu gücünüzü ve motivasyonunuzu VAHY ile de sağlamlaştırın. Böyle olunca hiçbir kötülük sizi yıkıp geçemeyecektir.

ÜFLEYİN: Üflemek Kuran da DURUMU DEĞİŞTİRMEK, FARKLILAŞTIRMAK eylemi olarak kullanılmış. Ademe RUHUNDAN ÜFLEMİŞTİR. Artık Adem o adı anılmaya değmez insan değildir. BİLGİ İle haşır neşir olmuş ve BİLİNÇ ile tanışmıştır. SURA ÜFLENECEKTİR: Yani bu dünyanın bir başka dünyaya evrilmesidir. İSA nın ÜFLEYEREK bir insanı imansızlıktan kendi kaderini kontrol edemeyen zavallılıktan  gerçek bir BEŞERE , bir MÜMİNE dönüştürmesi de anlatılır.  Burada da ÜFLEMEK kelimesi : Demir in ATEŞ TOPU na dönüşmesini sağlayan bir eylemdir.

HAKKA.13: “Artık sur’a tek bir üfürülüşle üfürüleceği.

ALİ İMRAN.49: “İsrailoğullarına elçi kılacak. (O, İsrailoğullarına şöyle diyecek:) “Gerçek şu, ben size Rabbinizden bir ayetle geldim. Ben size çamurdan kuş biçiminde bir şey oluşturur, içine üfürürüm, o da hemencecik Allah’ın izniyle kuş oluverir. Ve Allah’ın izniyle doğuştan kör olanı, alaca hastalığına tutulanı iyileştirir ve ölüyü diriltirim. Yediklerinizi ve biriktirdiklerinizi size haber veririm. Şüphesiz, eğer inanmışsanız bunda sizin için kesin bir ayet vardır.

HİCR.29: “”Ona bir biçim verdiğimde ve ona ruhumdan üfürdüğümde hemen ona secde ederek (yere) kapanın.”

Demir ateş topuna döndürülmeli  , bu MOTİVASYON hep DİRİ tutulmalıdır.Ayetin son cümlesinde geçen GETİRİN KATRAN ( BAKIR) DÖKEYİM sözüyle de bu motivasyon sonsuza kadar sürmelidir. Böylece MÜHÜRLENMELİDİR. Çünkü kafirler sizinle savaşmayı asla bırakmayacaklardır. KÖTÜLÜK siz onların dinine dönünceye  kadar sizinle savaşmaya devam edeceklerdir.

BAKARA.120: “Sen onların dinlerine uymadıkça, yahudi ve hristiyanlar senden kesinlikle hoşnut olacak değillerdir. De ki: “Şüphesiz doğru yol, Allah’ın (gösterdiği) yoludur.” Eğer sana gelen bunca ilimden sonra onların heva (arzu ve tutku)larına uyacak olursan, senin için Allah’tan ne bir dost vardır, ne de bir yardımcı.

 

BAKARA.217: “….Fitne, katilden beterdir. Eğer güç yetirirlerse, sizi dininizden geri çevirinceye kadar sizinle savaşmayı sürdürürler; ….”

 

KEHF.97. “Böylelikle, ne onu aşabildiler, ne onu delmeye güç yetirebildiler.

CİN.8.:” “Doğrusu biz göğü yokladık; fakat onu güçlü koruyucular ve şihablarla kaplı (doldurulmuş) bulduk.”

CİN.9: “”Oysa gerçekte biz, dinlemek için onun oturma yerlerinde otururduk. Ama şimdi kim dinleyecek olsa, (hemen) kendisini izleyen bir şihab bulur.”

Artık VAHY ile örülmüş bir hayat tarzını bozabilecek, bozgunluk yapabilecek ve aynı zamanda FİZİKEN de güçlenmiş bir toplumu yıkabilecek kimse yoktur. Kim bunu yapmak isteyecek olsa artık bir ŞİHAB gelir onu bulur.

Bu  SED , bu GÜÇ ve  savaşa hazır olma hali insanın ve  toplumun DOĞRU larının gerçek bir iman ile , delillere dayalı olması onun kolayca yıkılmayacağını gösterir.

KEHF.98: “Dedi ki: “Bu benim Rabbimden bir rahmettir. Rabbimin va’di geldiği zaman, O, bunu dümdüz eder; Rabbimin va’di haktır.”

Bu iki taraflı yaşam biçimi ölünce son bulacaktır Artık öte dünya da HARAM HELAL KÖTÜ ve İYİ kavramları olmayacağı için  BU SED taaa ölünceye kadar duracak ama ondn sonra dümdüz olup ona gerek kalmayacaktır. Çünkü ahiret hayatı İKİ DENİZİN BİRBİRİNE KARIŞTIĞI, TUZLU ve CI olanın İYİ ve TATLI olanla karıştığı   ( KÖTÜ nün ve İYİ nin ayırdının kalmadığı İBLİS in olmadığı ) bir  yaşamdır.

FURKAN.53: “Biri tatlı ve susuzluk giderici, diğeri tuzlu ve acı olan iki denizi salan da aralarına bir engel, yani karışmalarını engelleyen bir perde koyan da O’dur.

KEHF.99 da bu iki denizin birleştiği , yani Allah ın vaadinin dolupta artık HESAP GÜNÜNÜN geldiği o an  dalgaların birbirine geçmesi ile tasvir edilir.

KEHF:99: “Biz o gün, bir kısmını bir kısmı içinde dalgalanırcasına bırakıvermişiz. Sur’a da üfürülmüştür, artık onların tümünü bir arada toparlamışız.

Artık SURA ÜFÜRÜLMÜŞTÜR. Yani Dünya hayatı Ahiret hayatına evrilmiiştir. Ve  o SED lerle ayrılan, VADİ lerle ayrılan KÖTÜ ve İYİ kavramılarının kaldırılıp herkesin EŞİT seviyede hesap vereceği ve hesabına göre hayat yaşayacağı evreye geçilmiştir.

KURAN OKUMAK LAZIM

ACG

*

 

One thought on “İYİ ve KÖTÜ nün savaşındaki GÜÇ DENGESİ ve ZÜLKARNEYN”

  1. Insanoglunau gibidir. Su hangi yone gitmek kolaysa o yone gider. Eger Allah size kolay olan yolu kolaylastirirsa artık, is islem ve problemleri kolay ololan yoldan cozersiniz farkina bile varmadan o yöne gidersiniz. Ama size zor olan yolu kolaylastirirsa yani farkinda olmadan zor yola dogru akitoraa iste o zaman o yolda cebellesir durursunuz. Unutmayin zorlukla birlikte mutlaka bir kolaylik vardir, gercekten zorlukla birlikte kolaylik vardir.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

This site is protected by reCAPTCHA and the Google Privacy Policy and Terms of Service apply.