56 – VAKIA SURESİ TEFSİRİ

VAKIA SURESİ
Rahman ve Rahim Olan Allah’ın Adıyla
Vakıa suresi Kur’an sıralamasına göre elli altı, nüzul sırasına göre de kırk altıncı sure olup doksan altı ayetten ibarettir. Mekke’de nazil olmuştur.
Rahman; Dünya hayatında Müslüman ve kâfir ayıt etmeden rızık veren, Rahim ise ahiret hayatında sadece, Müslümanım diyenlere merhamet eden Allah anlamındadır.
56/1. Vakıa (kesin bir gerçek olan kıyamet) vuku bulduğu zaman,
Dünya hayatında Allah insanların, inanç ve yaşam biçimlerine hayat tarzlarına göre insanları temel olarak, iki kısma ayırmaktadır. Bunlardan birisi Müslüman olanlardır. Allah bunların fotoğrafını şöyle ortaya koymaktadır.
2/2. Bu, kendisinde şüphe olmayan, muttakiler için yol gösterici bir kitaptır.
2/3. Onlar, gaybe inanırlar, namazı dosdoğru kılarlar ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden infak ederler.
2/4. Ve onlar, sana indirilene, senden önce indirilenlere iman ederler ve ahirete de kesin bir bilgiyle inanırlar.
2/5. İşte bunlar, Rablerinden olan bir hidayet üzeredirler ve kurtuluşa erenler bunlardır.
Diğerleri ise Müslüman olmayan insanlardır. Bir başka ifadeyle gayrı Müslim olan insanlardır. Kur’an Müslüman olmayan insanları, yine temel olarak iki kısma ayırmaktadır. Bunlardan birisi müşrik olanlardır. Bir başka ifadeyle kâfir olanlardır. Kur’an bunların konumunu şöyle tanımlamaktadır. Allah’ı inkâr eden veya Allah’ın var ve bir olduğunu kabul
ettiği halde, Allah’ın ilah ve rab olduğunu kabul etmeyen insanlardır. Kur’an onların fotoğrafını şöyle ortaya koymaktadır.
2/6. Şüphesiz, inkâr edenleri uyarsan da, uyarmasan da, onlar için fark etmez; inanmazlar.
2/7. Allah, onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir; gözlerinin üzerinde perdeler vardır. Büyük azab onlar içindir.
Müşrik olan insanlar içerisinde, Allah’ın varlığına inanan insanlar, varlığına iman etmeyen insan olarak iki kısma ayrılmaktadırlar. Bu tip insanların, ortak özelliği Allah’ın gönderdiği peygamberleri, kitapları, melekleri, ahiret hayatını kabul etmeyen insanlardır. Kur’an inkâr eden insanların konumunu şöyle ortaya koymaktadır.
23/32. Onlara da kendi içlerinden: ‘Allah’a ibadet edin. O’nun dışında sizin başka ilahınız yoktur, yine de sakınmayacak mısınız?’ (desin) diye içlerinden bir elçi gönderdik.
23/33. Kendi kavminden, inkâr edip ahirete kavuşmayı yalanlayan ve kendilerine, dünya hayatında refah verdiğimiz önde gelenler dedi ki: ‘Bu, sizin benzeriniz olan bir beşerden başkası değildir, kendisi de sizin yediklerinizden yemekte ve içtiklerinizden içmektedir.’
23/34. ‘Eğer benzeriniz olan bir beşere boyun eğecek olursanız, andolsun, gerçekten hüsrana uğrayanlar olursunuz.’
23/35. ‘O, öldüğünüz, toprak ve kemik haline geldiğiniz zaman, sizin mutlaka (yeniden diriltilip) çıkarılacağınızı mı vadediyor?’
23/36. ‘Heyhat, size vadedilen şeye heyhat…’
23/37. ‘O (bütün gerçek), yalnızca bizim (yaşamakta olduğumuz bu) dünya hayatımızdan ibarettir; ölürüz ve yaşarız, biz diriltilecekler değiliz.’
23/38. ‘O ise, yalnızca bir adam (insan)dır, Allah’a karşı yalan uydurmaktadır, bizler de ona inanacak değiliz.’
Vakıa suresinin birinci ayette inkâr edenlerin kabul etmediği şey, dünya hayatında biz yaşarız ölürüz tekrar diriltilecek değiliz diyenlere Kur’an şöyle cevap vermektedir. Hayır, O inkâr ettiğiniz kıyamet saati mutlaka ama mutlaka, siz inanmasanız inansanız da vuku bulacaktır.
Vakıa Suresi | 203
56/2. Onun vukuuna (gerçekleşmesine artık) yalan diyecek yoktur.
Kıyamet saatini, inkâr edenler inkâr etse de o mutlaka ama mutlaka gelecektir. Dünya hayatında Allah’ı inkâr eden ahiret hayatını kabul etmeyen insanlara ölüm gelip çattığı zaman, gidecek olduğu azap yeri daha ölmeden önce onlara gösterilecektir. İnanmadığı ahiret hayatına iman ettiklerini itiraf edeceklerdir.
Yunus suresinde Firavun Hazreti Musa peygamberin getirmiş olduğu vahyi bilgiyi, inkâr etmiş, ahiret hayatını da kabul etmemişti. Fakat ahiret hayatında gidecek olduğu azap yeri olan cehennem ona gösterilince korkudan dolayı iman ettiğini söylemişti. Kur’an’da ilgi konusunu oluşturan kıssayı inceden inceye anlatıp ders ve öğüt verici ayetleri nakletmek istiyorum.
10/88. Musa dedi ki: ‘Rabbimiz, şüphesiz Sen, Firavun’a ve önde gelen çevresine dünya hayatında bir çekicilik (güç, ihtişam) ve mallar verdin. Rabbimiz, Senin yolundan saptırmaları için (mi?) Rabbimiz, mallarını yerin dibine geçir ve onların kalplerinin üzerini şiddetle bağla; onlar acı azabı görecekleri zamana kadar iman etmeyecekler.’
10/89. (Allah) Dedi ki: ‘İkinizin duası kabul olundu. Öyleyse dosdoğru yolda devam edin ve bilgisizlerin yoluna uymayın.’
10/90. Biz, İsrailoğullarını denizden geçirdik; Firavun ve askerleri azgınlıkla ve düşmanlıkla peşlerine düştü. Sular onu boğacak düzeye erişince (Firavun): ‘İsrailoğullarının kendisine inandığı (ilahtan) başka ilah olmadığına inandım ve ben de Müslümanlardanım’ dedi.
10/91. Şimdi, öyle mi? Oysa sen önceleri isyan etmiştin ve bozgunculuk çıkaranlardandın.
Ehli kitap olanlardan Yahudi ve Hristiyanların cennete gireceğini iddia edip söyleyen Kur’an okuyucuların kulakları çınlasın. Kur’an onların söylediklerini yalanlamakta, ehli kitap olanlar hakkında şöyle söylemektedir.
4/157. Ve: ‘Biz, Allah’ın Resulü Meryem oğlu Mesih İsa’yı gerçekten öldürdük’ demeleri nedeniyle de (onlara böyle bir ceza verdik.) Oysa onu öldürmediler ve onu asmadılar. Ama onlara (bir) benzeri gösterildi. Gerçekten onun hakkında anlaşmazlığa düşenler, kesin bir şüphe içindedirler. Onların zanna uymaktan başka buna ilişkin hiç bir bilgileri yoktur. Onu kesin olarak öldürmediler.
204 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
4/158. Hayır; Allah onu kendine yükseltti. Allah üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir.
4/159. Andolsun, Kitap ehlinden, ölmeden önce ona inanmayacak kimse yoktur. Kıyamet günü, o da onların aleyhine şahid olacaktır.
Burada uzun uzadıya Kur’an’da kitap ehli olanlar için söylenen sözü anlatacak değiliz. Ama ayette böyle bir ifade geçtiği için kitap ehlinin ne olduğunu tanımlamaya çalışalım.
Kitap ehli; ifadesi, Kur’an içerisinde yaklaşık olarak otuz iki yerde geçmektedir. Bunlardan hangi ayeti incelerseniz inceleyin, Kur’an kitap ehli olan insanlar hakkında müsbet veya olumlu bir ifade kullanılmadığı görülmektedir.
Kitap ehli olan insanlar, Allah’ın gönderdiği peygamberleri kitapları melekleri ahiret hayatında diriltilip hesaba çekileceğini kabul ettiği halde Allah’ın peygamberlerle gönderdiği vahiy orijinli dini dünya menfaati için satan gizleyen ve Allah adına din uyduran Yahudi ve Hristiyanlar için kullanılan bir ifadedir.
9/34. Ey iman edenler, gerçek şu ki, (Yahudi) bilginlerinden ve (Hristiyan) rahiplerinden çoğu, insanların mallarını haksızlıkla yerler ve Allah’ın yolundan alıkoyarlar. Altını ve gümüşü biriktirip de Allah yolunda harcamayanlar… Onlara acı bir azabı müjdele.
İslam toplumlarında genelde Yahudi ve Hristiyan kelimesi duydukları zaman Hazreti Musa dininde olan insanlar için Yahudi, Hazreti İsa dininde olanlar için ise, Hristiyan olduğu zannedilmiştir. Oysa Kur’an’a göre Yahudi olan insanlar, Hazreti Musa’nın getirmiş olduğu vahiy orijinli dinden sapan insan, Hristiyan olan insanlar da Hazreti İsa’nın dininden sapan insanlar için kullanılmış bir ifadedir.
Ayette, ehli kitap olan insanlar, ölüm anında inkâr ettiği Musa ve İsa peygamberin getirmiş olduğu vahiy orijinli dine iman edecek fakat İsa onların aleyhinde şahitlik edecek ifadesi ehli kitap olan insanların Allah yolunu terk edip, sapan insanlar olduğu mesajı verilmektedir. Peygamberleri öldüren ve yalanlayan insanlar nasıl olur da ahiret âleminde onlar lehinde söz söyleyebilir? Musa da İsa dahası da bütün peygamberler gönderilmiş olan kavimlerine geldikleri zaman söyledikleri ilk söz ben Müslüman olanların ilkiyim diyerek sözlerine başlamışlardır. Bir başka ifadeyle
Vakıa Suresi | 205
kendilerine gelen vahyi bilgileri söyleyen ve hayatına ilk olarak uygulayan kişi kendileri olduklarını söylemişlerdir.
56/3. O aşağılatıcı, yücelticidir.
Ayet, emanet ve sorumluluk yüklemiş olduğu insanlara, şu mesajı vermektedir. Kim dünya hayatında Allah’a, Allah’ın göndermiş olduğu peygamberlere, kitaplara, meleklere, ahiret hayatına iman eder, Allah’ın indirmiş olduğu vahiyler çerçevesi içerisinde hayat tarzını düzenlerse Allah onu ahiret hayatında mahcup etmeyecek ve yüceltecektir. Kim de Allah’ı inkâr eder gönderdiği peygamberleri yalan sayar, ahiret hayatını yok sayar, indirilmiş olan vahiyler çerçevesi dışında inkâr edip yaşarsa Allah da onları ahiret hayatında aşağılatıcı bir azaba sokacaktır.
56/4. Yer, şiddetli bir sarsıntıyla sarsıldığı,
56/5. Ve dağlar darmadağın olup ufalandığı,
56/6. Derken toz duman halinde dağılıp-savrulduğu,
Bu üç ayet dünya hayatında yaratılmış olan her bir varlık, emanet ve sorumluluk yüklenmiş olan insanoğlu için yaratılmıştır. Dünya hayatı insanoğlu göklerin ve yerin yaratılış hikmetleri hakkında bütün bilgileri çözüp öğreninceye kadar, insanlık ömür sürmeye devam edecektir. Kur’an’da geçen konuyla alakalı ilgili ayetlerden aktararak bunları izah etmeye çalışalım.
2/31. Ve Âdem’e isimlerin hepsini öğretti. Sonra onları meleklere yöneltip: ‘Eğer doğru sözlüyseniz, bunları bana isimleriyle haber verin’ dedi.
Ayette geçen Âdeme isimlerin hepsi öğretilmesi ifadesi ile geçmişi ânı ve gelecek zamanı birleştirip sanat yapılarak anlatılmış olan bir ifadedir. Bir başka ifadeyle, insan, dünya hayatında yaşamış olduğu sürece isimleri öğrenmeye devam edeceği anlamını taşımaktadır. Yine bir başka ifadeyle insanlık evrende yaşanıp öğrenmeye ilk insanlık yaratılışı ile birlikte başladı. Bu öğrenme süreci kıyametin kopuş anına kadar devam edecek mesajı verilmektedir. O sürenin de ne kadar olduğu da, şu ayetin belirlediği anlaşılmaktadır.
70/4. Melekler ve Ruh, ona, süresi elli bin yıl olan bir günde çıkabilmektedir.
206 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
Allah bilgiyi evrende yaratılmış olan bütün varlıklara kodlamış, emanet ve sorumluluk yüklemiş olduğu insana bu bilgileri bütünüyle çözme görevi vermiştir. Allah’ın meleklere kodlamış olduğu bilgiyi insanlar çözdükçe bir ağacın çekirdekten ağaç ve meyve verişi haline gelinceye kadar nasıl bir süreç geçiriyorsa, insanlık da var oluşu ile yok oluşu arasında böyle bir süreç geçirmektedir.
Aynen onun gibi insanlar ağır ağır, bir taraftan teknolojik konularda meleklerin elçiliği ile mesafe kat ederken, bir taraftan da iman eden ve salih amel işleyen insanlar için, Allah, peygamberler göndererek inanan insanların yaşam biçimi hayat tarzını vahiy kuralına gören nasıl yaşanacağının kuralları ilgili bilgiler öğretilmektedir.
Yeryüzünde peygamberlerin getirmiş olduğu vahyi bilgiler her örnekten bir örnek verilip hiçbir eksik bırakılmadan bilgi gelmeye devam edecek. Nitekim son nebi ve resul ile birlikte insan ihtiyacı olan hayat tarzı ile ilgili bilgiler her örnekten bir örnek verilip hiç bir eksik bırakılmayınca, Allah, peygamberlik ayetini nesh ederek, insan için yeni bir dönem başlatmıştır. Konu ile ilgili ayetleri nakletmeye çalışayım.
6/38. Yeryüzünde hiç bir canlı ve iki kanadıyla uçan hiç bir kuş yoktur ki, sizin gibi ümmetler olmasın. Biz Kitap’ta hiç bir şeyi noksan bırakmadık, sonra onlar Rablerine toplanacaklardır.
İnsanlık tarihinin başlangıcından itibaren Allah’ın göndermiş olduğu binlerce peygamberle insan yaşamı ile ilgili örnek alına bilecek olan bütün kıssalar Kur’an gibi bir kitapta toplanmıştır. Kur’an bir taraftan teknolojik bilgilerin vermiş olduğu imkân ve icatlarla, Allah’tan gelen vahyi bilgiler bir taraftan yazılmış. Bir taraftan hafızlar kanalı ile ezberlenip Kur’an zamanımıza kadar insan eliyle korunmuştur. Söylemiş olduğum bilgileri ilgili ayetleri aktararak, doğruluğunu belgelemeye çalışalım.
15/9. Hiç şüphesiz, zikri (Kur’an’ı) biz indirdik biz; onun koruyucuları da gerçekten biziz.
6/91. Onlar: ‘Allah, beşere hiç bir şey indirmemiştir’ demekle Allah’ı, kadrinin hakkını vererek takdir edemediler. De ki: ‘Musa’nın insanlara bir nur ve hidayet olarak getirdiği ve sizin de (parça parça) kâğıtlar üzerinde yazılı kılıp (bir kısmını) açıkladığınız ve çoğunu göz ardı ettiğiniz kitabı kim indirdi? Sizin ve atalarınızın bilmediği
Vakıa Suresi | 207
şeyler size öğretilmiştir.’ De ki: ‘Allah.’ Sonra Onları bırak, içine ‘daldıkları saçma uğraşılarında’ oyalanıp-dursunlar.
25/4. İnkârcılar dediler ki: ‘Bu (Kur’an) olsa olsa ancak onun uydurduğu bir yalandır, kendisi düzüp uydurmuş ve ona bir başka topluluk da yardımda bulunmuştur.’ Böylelikle onlar, hiç şüphesiz haksızlık ve iftira ile geldiler.
25/5. Ve dediler ki: ‘Bu, geçmişlerin uydurduğu masallardır, bir başkasına yazdırmış olup kendisine sabah akşam okunmaktadır.’
Vermiş olduğum ayet örneklerinden de anlaşıldığı gibi, insanlık için doğru olan hak olan yaşam biçimi hayat tarzı, Allah göndermiş olduğu bütün peygamberler kıssalarını da içine alan Kur’an’da her örnekten bir örnek verilip hiç bir eksik kalmayınca, artık yeni bir peygamber yeni yeni kitaplar gelmesine lüzum kalmamıştır. Ve insanlık için Allah’tan gelen vahyi bilgiler insanlardan olan nebi ve resuller gönderip bir daha vahyi bilgiler gelmeyecektir.
33/40. Muhammed, sizin erkeklerinizden hiç birinin babası değildir; ancak o, Allah’ın Resûlü ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah her şeyi bilendir.
Allah insanlık için göndermiş olduğu iki resulden, insanlardan olan resullerin görevi tamamlanıp bitmiştir. Bir başka ifadeyle insanın yaşam biçimi hayat tarzını oluşturan vahyi bilgiler son nebi ve resulle sona ermiştir. Allah insanları yine başıboş bırakmamıştır. Gelen vahyi bilgileri korunmuş bir kitap haline getirip insanlar yanıldıkları ve istek duydukları her konuyu her şeyi doğru olan bilgileri bu kitapta bulabileceklerdir. Kur’an’da geçen ayeetlerden ilginç bir örnek vereyim.
72/9. ‘Oysa gerçekte biz, dinlemek için onun oturma yerlerinde otururduk. Ama şimdi kim dinleyecek olsa, (hemen) kendisini izleyen bir şihab bulur.’
Ayette ifade edilen olay şudur. Peygamberden Kur’an dinleyen Yahudi Hristiyan ve müşrik olan insanlar şöyle söylemektedirler. Kur’an bize gelmezden önce atalarımızın din anlayışlarının tesirinde kalarak, yalan yanlış ulu orta her şeyi insanların önüne koyup onları aldatıyorduk. Ama şimdi her örnekten bir örnek verilip, hiçbir eksiği olmayan Kur’an gelince nerde bir yanlışlık yapsak onun yanlış olduğunu Kur’an’da görmekteyiz mesajı verilmektedir.
208 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
Öyleyse insanlık için yol gösterici olan bu korunmuş bir kitap ortada beklemektedir. Dileyen bu kitapta aradığı her şeyi bulabilir. Nitekim Bakara suresi ikinci ayette konuya şöyle açıklık getirmektedir.
2/2. Bu, kendisinde şüphe olmayan, muttakiler için yol gösterici bir kitaptır.
Bu konu ile ilgili ayetler ve açıklamalardan sonra artık Allah’ın insanlardan seçmiş olduğu uyarıcı ve müjdeleyici resullere ihtiyaç kalmamıştır. Çünkü yeni bir peygamber gelse de bu Kur’an’da geçen ayetlerin dışında bir şey getirmeyecektir. Şimdi gelelim Allah’ın insanlar için seçmiş olduğu resullerin görevi ile ilgili konuları Kur’an’dan dinleyelim.
Allah, insanoğlu evrende yaratılmış olan bütün varlıkların sırrını çözmek için, elli bin yıl süre biçmiştir. Bunu da zaman gösterecektir. Belki de insanlar kendi ürettikleri teknolojik silahlar ve bombalarla kıyametin kopuşunun sebebi kendileri olacaktır.
Ayetler içerisinde geçen şu ifadeler kıyamet kopuşu ile ilgili, dikkat çekmektedir. Dağlar hallaç pamuğu gibi atıldığında ifadesi şu anlama gelmektedir. Dağlarda olan bütün madenlerin deşifre edilip, teknolojik konularda araç ve gereçler insanoğlunun hizmetinde kullanılması anlamına getirmektedir. Denizler tutuşturulduğu zamanı da suyun en son olarak enerji alanında kullanmasından söz edilmektedir. Güneşin körelmesi ve ayın kararması ifadesi de insanların gece ve gündüz çalışıp geceleri ışıkların şiddetle artarak güneş, ay ışığına ihtiyaç duyulmadan, insan hayatını sürdürüp, idame ettirebileceği anlamını taşımaktadır.
O zaman dünya hayatında insanın öğrenmeye ihtiyacı olan, hiçbir şey kalmayınca artık insanın dünya hayatında yaşam görevi bitmiş olacaktır. Artık gökler ve yer görevini bitirmiş olunca, insanlık için yeni bir dönem başlaması hak olacaktır. Kıyamet kopacak Allah yeni bir yaratılışla tekrar yaratıp dünya hayatında emanet ve sorumluluk yüklemiş olduğu insanları hesaba çekecektir. Kendilerine verilen sorumluluğu kendilerine gelen vahyin kurallarına göre yerine getiren insanları ebedi cennetle ödüllendirecektir. Kendisine yüklenen emanet ve sorumluluğu yerine getirmeyip ihanet eden insanları da ebedi olarak cehennem azabı cezalandıracaktır.
17/98. Dediler ki: ‘Biz kemikler haline geldikten, toprak olup ufalandıktan sonra mı, gerçekten biz mi yeni bir yaratılışla diriltileceğiz?’
Vakıa Suresi | 209
Evet, kıyamet saatini inkâr edenler o gün geldiğinde mutlaka ama mutlaka iman etmiş olacaklardır.
56/7. Ve sizler de üç sınıf olduğunuz zaman;
İnsanlar ahiret hayatında diriltilip hesaba çekileceklerinde, dünya hayatında Allah’ın indirmiş olduğu vahyi bilgilere iman eden ve salih amel işleyen insanlarla, Allah’ın indirmiş olduğu vahyi bilgileri inkâr eden ve zulmeden insanların yapmış olduğu davranış çeşitlerine göre üç sınıf olarak karşımıza çıkacağı bildirilmektedir. Başka bir ayette bu olay şöyle anlatılmaktadır.
35/32. Sonra Kitabı kullarımızdan seçtiklerimize miras kıldık. Onlardan kimi kendi nefsine zulmeder, kimi orta bir yoldadır, kimi de Allah’ın izniyle hayırlarda yarışır öne geçer. İşte bu, büyük fazlın kendisidir.
Bu iki farklı ayette üç sınıf insanlar kimlermiş bir bakalım. Fatır suresi otuz ikinci ayette, üç sınıf insanları şöyle tanımlamaktadır.
Birincisi nefsine zulmeden insanlardır. İkincisi sınıf olan insanlar orta yolda olan insanlardır. Üçüncü sınıf olan insanlar da Allah’ın izniyle hayırlarda yarışıp öne geçen insanlar olduğunu söylemektedir.
Vakıa suresi yedinci ayette de ahiret hayatında insanların üç sınıfa ayrılacağı anlatılmaktadır.
56/8. İşte o ‘Ashab-ı Meymene’, ne (kutludur o) ‘Ashab-ı Meymene’.
Bu ayette geçen bu tip insanlar övülmektedir. Kur’an bütünlüğü içerisinde değerlendirdiğimiz zaman bunlar orta yolda olan insanlar olduğu anlaşılmaktadır. Bu tip insanlar Fatır suresinde zikredilen ikinci sınıf olan insanlardır.
56/9. ‘Ashab-ı Meş’eme’ ne (mutsuzdur o) ‘Ashab-ı Meş’eme’.
Fatır suresi otuz ikinci ayette geçen nefsine zulmeden kelimesi ile tıpatıp aynıdır. Bunlar ahiret hayatında ebedi cehennemlik olan insanlardır.
56/10. Yarışıp öne geçenler de, öne geçmiş öncülerdir.
Bu ayette geçen insan tipi de Allah’a en yakın olan Müslümanlardır. Bunlar cennette kendileri melekler tarafından selamla karşılanırlar.
5/72. Andolsun, ‘Şüphesiz Allah, Meryem oğlu Mesih’tir’ diyenler
210 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
küfre düşmüştür. Oysa Mesih’in dediği (şudur:) ‘Ey İsrailoğulları, benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah’a ibadet edin. Çünkü O, kendisine ortak koşana şüphesiz cenneti haram kılmıştır, onun barınma yeri ateştir. Zulmedenlere yardımcı yoktur.’
Devam eden ayette de onu doğrulamaktadır.
56/11. İşte onlar, yakınlaştırılmış (mukarreb) olanlardır.
5/119. Allah dedi ki: ‘Bu, doğrulara, doğru söylemelerinin yarar sağladığı gündür. Onlar için, içinde ebedi kalacakları, altından ırmaklar akan cennetler vardır. Allah onlardan razı oldu, onlar da O’ndan razı olmuşlardır. İşte büyük ‘kurtuluş ve mutluluk’ budur.’
56/12. Nimetlerle-donatılmış cennetler içinde;
2/214. Yoksa sizden önce gelip-geçenlerin hali başınıza gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız? Onlara öyle bir yoksulluk, öyle dayanılmaz bir zorluk çattı ve öylesine sarsıldılar ki, sonunda elçi, beraberindeki müminlerle; ‘Allah’ın yardımı ne zaman?’ diyordu. Dikkat edin. Şüphesiz Allah’ın yardımı pek yakındır.
Dünya hayatı Müslüman olanlarla inkâr eden ve zulmedenlerin birbirlerine düşman olarak mücadele verdikleri bir yarış pistidir. Yaratıcı olan Allah’tır. Rızık veren Allah’tır. Öldürüp diriltip tekrar hesaba çekecek olan yine, Allah’tır. Başlangıçta bütün insanlar renkleriyle cinsleri ile ırkıyla, Allah’a eşit uzaklıktadırlar. Dünya hayatında kim Allah’a yakınlaşmak isterse Allah da ona yaklaşır. Kim Allah’a uzaklaşmak isterse Allah da ona uzaklaşır.
Allah, dünya hayatında aç olan, yoksul olan, çıplak olan, mazlum olan insanların sorumluluğunu, zengin gücü ve kuvveti yerinde olan insanlara emanet etmiştir. Bir başka ifadeyle dünya hayatı Allah’ın adalet dağıttığı yer değil, adaleti adil olan insanlara emanet ettiği yerdir.
Dünya hayatında zulmeden ve hak ve adalet dağıtan peygamberleri âlimleri öldürenlerin cezasını Allah ahiret hayatına ertelemektedir. İşte Müslümanım ve Rabbim Allah’tır diyenler inkâr eden ve zulmeden insanlar tarafından sürekli yerinden yurdundan sürülüp kovulmuşlar öldürülmüşlerdir. Dünya hayatında Allah daha önce inkâr edenlerin yapmış oldukları zulmün cezasını vermeyeceğine söz vermişti.
Vakıa Suresi | 211
Dünya hayatında inkâr eden ve zulmedenler, mazlum olanlara yapmış oldukları zulümlerin cezasını ya Müslüman olanlar eliyle dünya hayatında verecek, ya da ahiret hayatında Allah kendi eliyle vereceğini vaad etmektedir. Ayette Allah’tan yardım isteyen Müslümanlara Allah sabredin ben size yardımı ahiret hayatında yapacağım diye, vaad edip onları teselli etmektedir.
42/14. Onlar, kendilerine ilim geldikten sonra, yalnızca aralarındaki ‘tecavüz ve haksızlık’ dolayısıyla ayrılığa düştüler. Eğer Rabbinden, adı konulmuş bir ecele kadar geçmiş (verilmiş) bir söz olmasaydı, muhakkak aralarında hüküm verilmiş (iş bitirilmiş)ti. Şüphesiz onların ardından Kitaba mirasçı olanlar ise, her halde ona karşı kuşku verici bir tereddüt içindedirler.
Eğer Allah inkâr eden ve zulmedenlerin cezasını dünya hayatında hemencecik verecek olsaydı yerin sırtı üzerinde bir tek canlı bile bırakmazdı. Allah’ı inkâr edenlerden şu sözleri işitmekteyiz. Eğer Allah olsaydı bu kadar mazlum olan insanların öldürülmesine müsaade eder miydi? Diyenlere Kur’an’ın verdiği müthiş bir cevaptır. Ama o zalim olanlar bu yapmış oldukları zulmün yanlarına kar kalacağını sanmasınlar. Yapmış oldukları zulümlerin bedelini ahiret hayatında ebedi olarak cehennemle ebedi olarak azap çekmekle Allah onlara yapmış oldukları inkar ve zulmün bedelini ödettirecektir.
35/45. Eğer Allah, kazandıkları dolayısıyla insanları (azab ile) yakalayacak olsaydı, (yerin) sırtı üzerinde hiç bir canlıyı bırakmazdı, ancak onları, adı konulmuş bir süreye kadar ertelemektedir. Sonunda ecelleri geldiği zaman, artık şüphesiz Allah kendi kullarını görendir.
Eğer Allah dünya hayatında özel bir müdahalede bulunmuş olsaydı tevhit akidesine doruk noktasına ulaşmış olan İbrahim peygamberi inkâr edenler ateşe atıp yakarken seyirci kalmazdı. Yine Allah’ın bir kelimesi Allah’tan bir ruhtur dediği İsa peygamberi Yahudi ve Hristiyan olanlar çarmıha gerip öldürürken öldürmelerine müsaade etmezdi.
Burada İbrahim peygamberin başına gelen olayların kıssasını dile getirmek yerinde olacak kanaatindeyim.
21/62. Dediler ki: ‘Ey İbrahim, bunu ilahlarımıza sen mi yaptın?’
21/63. ‘Hayır’ dedi. ‘Bu yapmıştır, bu onların büyükleridir; eğer konuşabiliyorlarsa, onlara sorun.’
212 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
21/64. Bunun üzerine kendi vicdanlarına başvurdular da; ‘Gerçek şu ki, zalim olanlar sizlersiniz (biziz)’ dediler.
21/65. Sonra, yine tepeleri üstüne ters döndüler: ‘Andolsun, bunların konuşamayacaklarını sen de bilirsin.’
21/66. Dedi ki: ‘O halde, Allah’ı bırakıp da sizlere yararı olmayan ve zararı dokunmayan şeylere mi tapıyorsunuz?’
21/67. ‘Yuh size ve Allah’tan başka taptıklarınıza. Siz yine de akıllanmayacak mısınız?’
21/68. Dediler ki: ‘Eğer (bir şey) yapacaksanız, onu yakın ve ilahlarınıza yardımda bulunun.’
21/69. Biz de dedik ki: ‘Ey ateş, İbrahim’e karşı soğuk ve esenlik ol.’
Bu ayetler üzerinde biraz durmak yerinde olacaktır kanaatindeyim. Genelde müfessirlerin büyük çoğunluğu Hazreti İbrahim’i ateşin mucize olarak yakmadığı konusunda görüş birliği içerisindedirler. Puta tapıcılar İbrahim’i ateşe atıp yakmakla putlarına ilahlarına yardım edeceklerini sanmaktadırlar. Oysa Allah Müslüman olanlar için seni insanlara imam kılacağım dediği İbrahim’in yakılmasından elbette hoşnut olmazdı.
Allah zulmeden insanların cezasını dünya hayatında vermeyeceğini vaad etmektedir. O zaman ayette geçen “Ey ateş İbrahim’e karşı soğuk ve esenlik ol” ifadesi İbrahim’i ateş yakmadı anlamına mı anlaşılması gerekir? Yoksa İbrahim’i ateş yaktı öldürdüler, fakat İbrahim’i Biz onlardan yapmış oldukları zulümden kurtardık. Ahiret hayatında rızıklandırıyoruz anlamına mı gelmektedir? Puta tapanlar devam eden ayetlerde, ona tuzak kurmak istediler. Biz de onları bu tutum ve davranışlarından dolayı büyük hüsrana uğradılar ifadesi ile Allah inkâr eden ve zulmeden puta tapıcıları ahiret hayatında ebedi olarak cehennemin müdavimleri kıldığını mı anlatmaktadır?
21/70. Ona bir düzen (tuzak) kurmak istediler, fakat biz onları daha çok hüsrana uğrayanlar kıldık.
21/71. Onu ve Lut’a kurtarıp içinde, âlemler (insanlık) için bereketler kıldığımız yere (ülkeye) çıkardık.
Allah’ın Lut peygamber ve İbrahim peygamberi onların öldürmesi
Vakıa Suresi | 213
ile onların İbrahim ve Lut’a fitneye düşürmesinden kurtardık. Bir başka ifadeyle ebedi cehenneme sürüklemesinden kurtardık mesajı mı verilmektedir. Elbette Allah inkâr edenlerden onun ölümüne engel olmuyor. Çünkü buna söz vermişti. Onları ebedi cennete giren konuma getirdik ifadesiyle anlatılmaktadır. Çünkü inkâr ederek ölmek onu ebedi cehenneme, iman edip salih amel işleyerek ölmek de onları ebedi cennette konaklanmasına vesile olacaktır.
Efendim Allah istemese ateş yakmaz ifadeleri Allah’ın koyduğu evren yasalarıyla, indirmiş olduğu vahiy yasa kuralları ile asla uyum sağlamaz. Âli İmran suresi yirmi birinci ayette İbrahim peygamberin sonu hakkında söylenenlerin doğru olmadığını belgelemektedir.
3/21. Allah’ın ayetlerini inkâr edenler, peygamberleri haksız yere öldürenler ve insanlardan adaleti emredenleri öldürenler; işte onlara acıklı bir azabı müjdele.
Şimdi de İsa peygamber, öldü mü yoksa bazılarının söylediği gibi hayatta yaşayıp yaşamadığı konusunu anlamaya çalışalım.
Ayette geçen bir kelimenin veya bir cümlenin ne anlama geldiğini doğru olarak anlamak için o konu içerisinde değerlendirilip Kur’an ve evren yasaları ile test edildikten sonra karar vermek gerekir. Konu içerisinde geçen ayetleri tek tek incelemeye çalışalım. Daha sonra, doğru olan bir anlayışın yorumunu ortaya koymaya çalışalım.
4/155. Onların kendi sözlerini bozmaları, Allah’ın ayetlerine karşı inkâra sapmaları, peygamberleri haksız yere öldürmeleri ve: ‘Kalplerimiz örtülüdür’ demeleri nedeniyle (onları lanetledik.) Hayır; Allah, inkârları dolayısıyla ona (kalplerine) damga vurmuştur. Onların azı dışında, inanmazlar.
Bu ayette ne demek istiyor? “Onların kendi sözlerini bozmaları, Allah’ın ayetlerine karşı inkâra sapmaları,” ifadesi, ayette söz konusu edilen İsrailoğullarıdır. Bunlar ilk önce Musa peygambere inandığını iddia eden sonra başka ilahlara tapan Musa peygamber kavminden olan Yahudileri kastetmektedir. Ayete devam edelim. “peygamberleri haksız yere öldürmeleri ve: ‘Kalplerimiz örtülüdür’ demeleri nedeniyle (onları lanetledik.)”
Demek ki, inkâr ve zulüm nedeniyle kendi kalplerini kendileri mühürleyerek Allah’ın gönderdiği peygamberleri öldürdükleri ifade edilmektedir.
214 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
“Hayır; Allah, inkârları dolayısıyla ona (kalplerine) damga vurmuştur. Onların azı dışında, inanmazlar.”
4/156. (Bir de) İnkâra sapmaları ve Meryem’in aleyhinde büyük bühtanlar söylemeleri,
Müslüman olanlara en şiddetli düşman olanlar. Yahudi ve müşrik olanlardır. Maide suresi seksen ikinci ayette şöyle der.
5/82. Andolsun, insanlar içinde, müminlere en şiddetli düşman olarak Yahudileri ve müşrikleri bulursun. Onlardan, iman edenlere sevgi bakımından en yakın olarak da: ‘Hristiyanlarız’ diyenleri bulursun. Bu, onlardan (birtakım) papaz ve rahiplerin olması ve onların gerçekte büyüklük taslamamaları nedeniyledir.
2/93 Onlara: ‘Allah’ın indirdiklerine iman edin’ denildiğinde: ‘Biz, bize indirilene iman ederiz’ derler ve ondan sonra olan (Kur’an)ı inkâr ederler. Oysa o (Kur’an), ellerindeki (Kitab’ı) doğrulayan bir gerçektir. (Onlara) De ki: ‘Eğer inanıyor idiyseniz, daha önce ne diye Allah’ın peygamberlerini öldürüyordunuz?’
Konu ile ilgili daha birçok ayet var ama şimdilik bunlarla yetinelim. Demek ki, Yahudiler kendi din anlayışından olmayan peygamberi öldürüyormuş. Şimdi asıl devam eden ayette anlaşılması zor olan konuya geçelim.
4/157. Ve: ‘Biz, Allah’ın Resulü Meryem oğlu Mesih İsa’yı gerçekten öldürdük’ demeleri nedeniyle de (onlara böyle bir ceza verdik.) Oysa onu öldürmediler ve onu asmadılar. Ama onlara (bir) benzeri gösterildi. Gerçekten onun hakkında anlaşmazlığa düşenler, kesin bir şüphe içindedirler. Onların zanna uymaktan başka buna ilişkin hiç bir bilgileri yoktur. Onu kesin olarak öldürmediler.
Yine ayette geçen cümleleri tek tek incelemeye çalışalım. “Ve: ‘Biz, Allah’ın Resulü Meryem oğlu Mesih İsa’yı gerçekten öldürdük’” Bu ifade Yahudilerin söyledikleri bir sözdür. Peki, Allah ne diyor onların bu sözlerine karşı? “Oysa onu öldürmediler ve onu asmadılar.”
Ama onlara (bir) benzeri gösterildi. “Cümleden onlar yerde yatan cesedi öldürdük zannediyorlar. Oysa Yahudiler o cesedin yok olup gitti zannettikleri İsa’yı ben katıma alıp cennetime koydum. İsa için
Vakıa Suresi | 215
orada her türlü nimetlerle rızıklandığı bildirilmektedir.” Gerçekten onun hakkında anlaşmazlığa düşenler, kesin bir şüphe içindedirler. Onların zanna uymaktan başka buna ilişkin hiç bir bilgileri yoktur. Kur’an itilafa düştüler ifadesini hep Allah’ın yolundan sapan insanlar için kullanıldığını bilmek ve anlamak gerekir.
2/154. Ve sakın Allah yolunda öldürülenlere ‘ölüler’ demeyin; hayır onlar diridirler. Fakat siz bunun şuurunda değilsiniz.
Peki, hazreti İsa Allah yolunda ölen ya da öldürülen birisi değil mi? O da Allah yolunda ölen ya da öldürülen biri olduğuna göre “onu öldürmediler asmadılar” onu katımıza yükselttik ifadeleri de aynı anlama gelmektedir. Zaten devam eden ayet, onu söylemektedir.
4/158. Hayır; Allah onu kendine yükseltti. Allah üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir.
Evet, Allah onu Allah yolunda ölen ya da öldürülenler gibi katına yükseltip cennetine koydu. Orada rızıklanıyor ve orada ebedi olarak diri kalacaktır.
4/159. Andolsun, Kitap ehlinden, ölmeden önce ona inanmayacak kimse yoktur. Kıyamet günü, o da onların aleyhine şahid olacaktır.
Hazreti İsa’yı öldüren Yahudilere ölmeden önce gidecek olduğu cehennem azabı onlara gösterilip gerçekten gitmiş oldukları yolun yanlış olduğunu fark edip, istisnasız hepsi inandığını söyleyecekler. Ama ne yazık ki iş işten geçmiş olacaktır. Kendisine zulüm yapan yaptıkları inkâr ve zulüm nedeniyle İsa da onlar aleyhinde şahitlik edeceği mesajı verilmektedir. Tıpkı Firavun ve askerlerinin azabı görünce iman ettiklerini söylemiş olduğu bir ifade tarzıdır.
10/90. Biz, İsrailoğullarını denizden geçirdik; Firavun ve askerleri azgınlıkla ve düşmanlıkla peşlerine düştü. Sular onu boğacak düzeye erişince (Firavun): ‘İsrailoğullarının kendisine inandığı başka ilah olmadığına inandım ve ben de Müslümanlardanım’ dedi.
Yine İslam toplumlarında en yanlış anlaşılan konulardan birisi de Hazreti İsa peygamberin ölmediği O Allah katına yükseltilip, Allah’ın sağ tarafında oturduğu zannedilmektedir. Şöyle bir dini inanış İslam toplumunda dilden dile dolaşarak sürüp gitmektedir. Ayrıca İsa peygamber,
216 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
kıyamete yakın bir zamanda yeryüzüne inecek ve kırk yıl peygamberlik yapacak fakat kırk gün kadar sürmeyeceği anlatılıp durmaktadır.
Kur’an’da geçen bir kelime ve bir ayetin, ne anlama geldiğini doğru anlamak için, hem kelimenin geçtiği konu içerisinde, hem de Kur’an ve evren yasaları ile tezat teşkil etmemesi gerekir.
46/20. İnkâr edenler ateşe sunulacakları gün, (onlara şöyle denir:) ‘Siz dünya hayatınızda bütün ‘güzelliklerinizi ve zevklerinizi tüketip-yok ettiniz, onlarla yaşayıp-zevk sürdünüz. İşte yeryüzünde haksız yere büyüklenmeniz (istihbarınız) ve fasıklıkta bulunmanızdan dolayı, bugün alçaltıcı bir azab ile cezalandırılacaksınız.’
Kur’an’da Müteşabih olan ayetlerden en önemlilerinden birisi de, yemek, azık, balık kelimeleridir. Eğer konu içerisinde bu doğru anlaşılamazsa Kur’an çelişkili bir kitap gibi algılanır. Şimdi konu ile ilgili birkaç tane ayetlerden örnek vermeye çalışalım.
5/5. Bugün size temiz olan şeyler helal kılındı. (Kendilerine) Kitap verilenlerin yemeği size helal, sizin de yemeğiniz onlara helaldir. Müminlerden özgür ve iffetli kadınlar ile sizden önce (kendilerine) kitap verilenlerden özgür ve iffetli kadınlar da, namuslu, fuhuşta bulunmayan ve gizlice dostlar edinmemişler olarak -onlara ücretlerini (Mehirlerini) ödediğiniz takdirde size (helal kılındı.) Kim imanı tanımayıp küfre saparsa, elbette onun yaptığı boşa çıkmıştır. O ahirette hüsrana uğrayanlardandır.
Daha önce kitap verilenlerin yemeği haram idi de şimdi ne oldu da Kitap verilenlerin yemeği helal hale dönüştü. Kur’an içerisinde yaklaşık olarak otuz iki yerde kitap ehli veya ehli kitap kelimesi geçmektedir. Çelişkisiz olan Kur’an otuz iki yerde geçen ayetlerin hiç birinde onlar kendi gidişatını değiştirip Müslüman olmadıkça Kur’an onlar hakkında olumlu bir kelime kullanmamıştır. Şimdi yemek kelimesine Kur’an hangi anlamları yüklemiş onu bulmaya çalışalım.
18/77. (Yine) Böylece ikisi yola koyuldu. Nihayet bir kasabaya gelip yemek istediler, fakat (kasaba halkı) onları konuklamaktan kaçındı. Onda (kasabada) yıkılmaya yüz tutmuş bir duvar buldular, hemen onu inşa etti. (Musa) Dedi ki: ‘Eğer isteseydin gerçekten buna karşılık bir ücret alabilirdin.’
Vakıa Suresi | 217
Kur’an içerisinde yaklaşık olarak yirmi üç yerde yemek kelimesi geçmektedir. Kur’an içerisinde yemek kelimesini iki farklı anlamda kullandığını görmekteyiz. Bunlardan birisi dünya hayatında emanet ve sorumluluk yüklenmiş olan insanların yiyecekleri rızık anlamında kullanılan yemektir. İkincisi de, ahiret hayatında insanların yiyecek olduğu yemek anlamında kullanılmıştır. İşte konu içerisinde yemek kelimesi ahiret hayatı için yiyecek rızık anlamında mı, kullanılmış. Yoksa dünya hayatı için yiyecek anlamında mı, yemek kelimesini mi kullanmış. Onu bulmamız ve anlamamız gerekir. Yoksa ayetin ne anlama geldiğini doğru olarak, anlamak mümkün değildir.
Şimdi Kur’an’da geçen yemek kelimesi ile ilgili ayetlerden örnekler vererek, hangi ayetler içinde yemek kelimesini hangi anlamda kullanıldığını anlamaya çalışalım.
5/111. Hani Havarilere: ‘Bana ve elçime iman edin’ diye vahy (ilham) etmiştim; onlar da: ‘İman ettik, gerçekten Müslümanlar olduğumuza sen de şahid ol’ demişlerdi.
5/112. Havariler: ‘Ey Meryem oğlu İsa, Rabbin bize gökten bir sofra indirebilir mi?’ demişlerdi. O da: ‘Eğer inanmışlarsanız Allah’tan korkup-sakının’ demişti.
5/113. (Bu sefer Havariler:) ‘Ondan yemek istiyoruz, kalplerimiz tatmin olsun, senin de gerçekten bize doğru söylediğini bilelim ve buna şahitlerden olalım’ demişlerdi.
Ayette geçen havarilerin istemiş olduğu rızık azık ahiret azığı anlamında kullanılmıştır. Bu ifadeler o kadar geniş kapsamlı ciltlere sığdırılamayacak kadar geniş bir yelpazede ele alınıp, anlatılabilir.
5/114. Meryem oğlu İsa: ‘Allah’ım, Rabbimiz, bize gökten bir sofra indir, öncemiz ve sonramız için bir bayram (şölen) ve Sen’den de bir belge olsun. Bizi rızıklandır, Sen rızık vericilerin en hayırlısısın’ demişti.
5/115. Allah demişti ki: ‘Şüphesiz ben bunu size indireceğim. Artık sonra sizden kim inkâr ederse, ben onu gerçekten âlemlerden hiç kimseye azap etmediğim kadar bir azap edecek şekilde azap dokunduracağım. Havariler hazreti İsa peygambere iman eden ve Allah’ın onlardan onlar da Allah’tan razı olduğu Müslüman olan kimselerdir.
218 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
İsa Allah’tan aldığı vahiyleri havarilerine anlatıyor, onlar da iman edip salih amel işleyerek ahiret hayatındaki rızıklarını kazanıyorlar.
Onların ahiret hayatındaki ebedi olarak yaşayacakları, cennette yiyecek oldukları azıklarıdır. Yani Allah sizin istediğiniz azığı yani ahiret hayatınızla ilgili kazanacak olduğunuz amelleri siz vahye göre düzenler vermiş olduğunuz, sözden caymazsanız, Allah o azığı size indireceğini vaad etmektedir. Onlar da şahit olduk ifadesiyle Allah’ın razı olacak şekilde ömürlerini tamamlıyorlar.
2/259. Ya da altı üstüne gelmiş, ıssız duran bir şehre uğrayan gibisini (görmedin mi?) Demişti ki: ‘Allah, burasını ölümünden sonra nasıl diriltecekmiş?’ Bunun üzerine Allah, onu yüz yıl ölü bıraktı, sonra onu diriltti. (Ve ona) Dedi ki: ‘Ne kadar kaldın?’ O: ‘Bir gün veya bir günden az kaldım’ dedi. (Allah ona:) ‘Hayır, yüz yıl kaldın, böyleyken yiyeceğine ve içeceğine bak, henüz bozulmamış; eşeğine de bir bak; (bunu yapmamız) seni insanlara ibret-belgesi kılmamız içindir. Kemiklere de bir bak nasıl bir araya getiriyoruz, sonra da onlara et giydiriyoruz?’ dedi. O, kendisine (bunlar) apaçık belli olduktan sonra dedi ki: ‘(Artık şimdi) Biliyorum ki gerçekten Allah, her şeye güç yetirendir.’
Bu ayetin anlatmak istediği mesajı, yazmış olduğum tefsirlerde sık sık göreceksiniz. Ama ayetin bu bölümünde sadece yiyecek azık rızık kelimesi geçen bölümü aktarıp geçeceğim. “Hayır, yüz yıl kaldın, böyleyken yiyeceğine ve içeceğine bak, henüz bozulmamış;” Dünya hayatında yüz yıl kalan azık nasıl bozulmadan taptaze kalabilir? Bu azık fasulye nohut yemeği değildir. Bu azık onların dünya hayatında yasak ağaçtan nemalanan ve inkâr eden müşriklerin işlemiş olduğu büyük küçük amellerin bütününü teşkil etmektedir.
17/13. Biz, her insanın kuşunu (işlediklerini, yaptıklarını) kendi boynuna doladık, kıyamet gününde onun için açılmış olarak önüne konacak bir kitap çıkarırız.
17/14. ‘Kendi kitabını oku; bugün nefsin hesap sorucu olarak sana yeter.’
18/49. (Önlerine) Kitap konulmuştur; artık suçlu-günahkârların, onda olanlardan dolayı dehşetle-korkuya kapıldıklarını görürsün.
Vakıa Suresi | 219
Derler ki: ‘Eyvahlar bize, bu kitaba ne oluyor ki, küçük büyük bırakmayıp her şeyi sayıp-döküyor?’ Yapıp-ettiklerini (önlerinde) hazır bulmuşlardır. Rabbin hiç kimseye zulmetmez.
Demek ki ahiret hayatında kim ne yiyecekse, dünya hayatında o azığı hazırlayıp ahiret hayatına onu götürüyorlarmış. Bir başka ifadeyle yasak ağacın tohumunu ekip büyütüp besliyorsa ahiret hayatına cehennemde yiyeceği azığı götürmektedir. Kişi dünya hayatında helal ağacın tohumunu eker besler büyütürse ahiret hayatında cennette yiyeceği azığı götürmektedir.
Bir başka ifadeyle kim Allah’a, Allah’ın göndermiş olduğu peygamberlere, kitaplara, meleklere, ahiret hayatına iman eder ve indirilmiş olan vahiyler çerçevesi içerisinde yaşamını düzenlerse, işlemiş oldukları güzel amelleri onları cennete götürür. Kim inkâr eder ve zulmederse onun amelleri de insanları cehennem azabına götürür. İnsan kendisi işlemiş olduğu iyi veya kötü amellerle cennet ve cehennem hayatını kendisi hazırlıyormuş. İsterseniz ahiret hayatında yiyeceği yemekle ilgili bir ayet daha nakledeyim.
12/37. Dedi ki: ‘Size rızıklanacağınız bir yemek gelecek olsa, ben mutlaka size daha gelmeden önce onun ne olduğunu haber veririm. Bu, rabbimin bana öğrettiklerindendir. Doğrusu ben, Allah’a iman etmeyen, ahireti de tanımayanların ta kendileri olan bir topluluğun dinini terk ettim.’
İşte bu ayette de yemek azık kelimesi dünya hayatında yapılmış olunan amellerin hangisi olduğu, Allah’ın bildirmesiyle size cennete mi cehenneme mi, gideceğinizi haber veririm diye söylemektedir.
Buraya nereden geldik? Maide suresi beşinci ayette geçen “sizin yemeğiniz onlara helal onların yemeği de size helal kılındı” ifadesiyle ehli kitap olanlardan Müslüman olanlar anlamında kullanıldığını anlatmak için bu konuları dile getirmiştik. Daha söylenecek çok şey var ama bu kadarıyla yeter diyorum.
Şimdi de Kur’an’ın kullandığı dünya hayatındaki yiyecek veya yemek anlamında kullanılan ayetlerden örnek vermeye çalışalım.
5/75. Meryem oğlu Mesih, yalnızca bir elçidir. Ondan önce de elçiler gelip geçti. Onun annesi dosdoğrudur, ikisi de yemek yerlerdi. Bir bak, onlara ayetleri nasıl açıklıyoruz? (Yine) bir bak, onlar ise nasıl da yüz çeviriyorlar?
220 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
5/96. Deniz avı ve onu yemek size ve (yeryüzünde) dolaşanlara bir meta olarak helal kılındı. İhramlı olduğunuz sürece kara avı ise size haram kılınmıştır. O’na (götürülüp) toplanacağınız Allah’tan korkup-sakının.
Bu ayetler dünya hayatında insanların yiyecek olduğu yemeklerden söz etmektedir.
Dünya hayatında Allah’ın gönderdiği vahiyler çerçevesinde iman eden ve salih amel işleyen Müslümanların Allah’ın nimet verdiği cennetlik olan kullardan bahsedilmekteydi. Şimdi de onların ahiret hayatında melekler tarafından selamla karşılanıp ağırlanacağını anlatmaktadır.
56/13. Birçoğu geçmiş (ümmet)lerden,
56/14. Birazı da sonrakilerden.
İnsanlık tarihinin başlangıcından bu tarafa bütün insanlar, Allah’ın peş peşe dizerek gönderdiği resullerle müjdelenmiş ve korkutulup uyarılmışlardır. Cennetlikle müjdelenmiş insanlar içinden resullerin getirdiği mesaja kulak verenler yaşamını Allah’ın koyduğu kurallara göre düzenleyen insanlardır.
Vakıa suresinde geçen on üç ve on dördüncü ayetler, cennetlik olan Müslümanlardan söz etmektedir. İşte bunlar içinde, Hazreti Âdem peygambere iman edip salih amel işleyenler olduğu gibi, son nebi resule kadar gelen bütün resullere iman edip salih amel işleyenler de bulunmaktadır. Zaten Müslüman olan insanlar Allah’ın uyarıcı ve müjdeleyici olarak göndermiş olduğu bütün peygamberler arasında ayırım yapmayan insanlardır.
2/136. Deyin ki: ‘Biz Allah’a; bize indirilene, İbrahim, İsmail, İshak, Yakup ve torunlarına indirilene, Musa ve İsa’ya verilen ile peygamberlere Rabbinden verilene iman ettik. Onlardan hiç birini diğerlerinden ayırt etmeyiz ve biz O’na teslim olmuşlarız.’
Cennetlik olanlardan orta yolda olanlarla yarışıp öne geçenlere Allah cennette konuk olarak şu ikramlar edileceği anlatılmaktadır.
56/15. ‘Özenle işlenmiş mücevher’ tahtlar üzerindedirler.
56/16. Karşılıklı yaslanmışlardır.
56/17. Çevrelerinde ölümsüzlüğe ulaşmış gençler dönüp dolaşır;
Vakıa Suresi | 221
56/18. Kaynağından (doldurulmuş) testiler, ibrikler ve kadehler,
56/19. Ki bundan ne başlarını bir ağrı tutar, ne de kendilerinden geçip akılları çelinir.
56/20. Arzulayıp-seçecekleri meyveler,
56/21. Canlarının çektiği kuş eti.
56/22. Ve iri gözlü huriler,
56/23. Sanki saklı inciler gibi;
Bu ayetler üzerinde uzun uzadıya, içerik olarak enine boyuna uzunluğuna genişliğine durmak istiyorum. Genelde müfessirlerin büyük bir çoğunluğu cennette hurilerin sadece erkeklere verileceği konusunda fikir birliği içerisindedirler. Oysa inkâr eden deist ve ateistlerin, cennette kadına ne verilecek sorusu karşısında cevapsız kalmaktadırlar. Kur’an’da ise ahiret hayatında hurilerin sadece erkeklere verileceğine dair hiç bir ayet yoktur. Şimdi bununla ilgili ayetleri bir araya getirerek olayı hak ve adalet ölçüsü içerisinde çözmeye çalışalım. Şimdi Kur’an’da geçen huri eş kadın ifadeleri geçen ayetleri inceleyerek huri kadınların kimlere verileceği ilgili ayetleri bir araya getirerek sorunun cevabını bulmaya çalışalım.
Kur’an içerisinde huri kelimesi yaklaşık olarak dört farklı surede ve dört farklı yerde geçtiği görülmektedir. Şimdi bunları siyak ve sibakına göre düzenleyerek hurilerin kimlere verileceğini anlamaya çalışalım.
44/51. Muttakilere gelince; muhakkak onlar, güvenli bir makamdadırlar.
44/52. Cennetlerde ve pınarlarda,
44/53. Hafif ipekten ve ağır işlenmiş atlastan (elbiseler) giyinirler, karşılıklı (otururlar).
44/54. İşte böyle; biz onları iri gözlü hurilerle evlendirmişizdir.
44/55. Orada, güvenlik içinde her türlü meyveyi istiyorlar;
44/56. Orada, ilk ölümün dışında başka ölüm tatmazlar. Ve (Allah da) onları cehennem azabından korumuştur.
Öncelikle ayette geçen şu ifadeye dikkat çekmek istiyorum.
222 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
“Muttakilere gelince; muhakkak onlar, güvenli bir makamdadırlar”.
Güvenli bir makam içerisinde olan, erkek olanlar mıdır? Yoksa bunlar içerisinde iman eden ve salih amel işleyen kadınlar da var mıdır? İman eden ve salih amel işleyenlerden erkek ve kadın ayırt edilmeden istisnasız hepsi cennete girecektir. Bunda hiç kimsenin şüphesi ve kuşkusu yoktur. Şimdi devam edelim başka bir sure ve başka bir ayette huri kadınlar kimlere verilecekmiş ona bir bakalım.
52/17. Hiç şüphesiz muttakiler, cennetlerde ve nimet içindedirler;
52/18. Rablerinin verdikleriyle ‘sevinçli ve mutludurlar’. Rableri, kendilerini ‘çılgınca yanan cehennemin’ azabından korumuştur.
52/19. ‘Yaptıklarınızdan dolayı afiyetle yiyin ve için.’
52/20. Özenle dizilmiş tahtlar üzerinde yaslanmışlardır. Ve Biz onları iri-ceylan gözlü hurilerle evlendirmişiz.
Tur suresinde cennete giren müminlere, Kur’an yine envai çeşit verilecek olan nimetleri sıralayıp ortaya koyduktan sonra, muttaki olanlara erkek ve kadın ayırımı yapılmadan huri olan eşlerle evlendirileceğinden söz edilmektedir.
52/20. Özenle dizilmiş tahtlar üzerinde yaslanmışlardır. Ve Biz onları iri-ceylan gözlü hurilerle evlendirmişiz.
Konu içerisinde muttaki ve Müslüman olanlara erkek ve kadın ayırt edilmeden cennette nimet olarak verilecek olan bütün envai çeşit nimetler sıralanıp, arkasından ek olarak cennette evlenilecek olan hurilerden de söz edilmektedir.
Kim kimlerle evlendirilecekmiş muttaki olanlar. Bunlar erkek mi kadın mı? Soru işareti olarak bekletelim. Ve devam edelim.
Yine rahman suresinde geçen huri ile ilgili ayetlere bakalım.
55/46. Rabbin makamından korkan kimse için ise iki cennet vardır.
55/68. İçlerinde (her türden) meyve, eşsiz-hurma ve eşsiz-nar vardır.
55/69. Şu halde Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?
55/70. Orada huyları güzel, yüzleri güzel kadınlar vardır.
Vakıa Suresi | 223
55/71. Şu halde Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?
55/72. Otağlar içinde korunmuş huri kadınlar.
55/73. Şu halde Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?
55/74. Bundan önce kendilerine ne bir insan, ne bir cin dokunmuştur.
Yine rahman suresinde cennetliklere verilecek olan erklere mi kadınlara mı olduğu belirtilmemiştir. Şimdi de son olarak vakıa suresinde geçen huriler kime verilecek ona bulmaya çalışalım.
56/10. Yarışıp öne geçenler de, öne geçmiş öncülerdir.
56/11. İşte onlar, yakınlaştırılmış (mukarreb) olanlardır.
56/12. Nimetlerle-donatılmış cennetler içinde;
56/13. Birçoğu geçmiş (ümmet)lerden,
56/14. Birazı da sonrakilerden.
56/15. ‘Özenle işlenmiş mücevher’ tahtlar üzerindedirler.
56/16. Karşılıklı yaslanmışlardır.
56/17. Çevrelerinde ölümsüzlüğe ulaşmış gençler dönüp dolaşır;
56/18. Kaynağından (doldurulmuş) testiler, ibrikler ve kadehler,
56/19. Ki bundan ne başlarını bir ağrı tutar, ne de kendilerinden geçip akılları çelinir.
56/20. Arzulayıp-seçecekleri meyveler,
56/21. Canlarının çektiği kuş eti.
56/22. Ve iri gözlü huriler,
56/23. Sanki saklı inciler gibi;
Götürüldüğü gibi, ahiret yaratması olan hurilerin erkeklere veya kadınlara verileceğine dair hiçbir ayet bulunmamaktadır. Ayette geçen ifadeye göre, göğüsleri yeni tomurcuklanmış yaşıt kızlar, iri gözlü huriler, ceylan gözlü huriler, yaşıt kadınlar, değişik ifadelerle cennete giren erkek kadın ayırımı yapılmadan iğneden ipliğine kadar her şeyi sayıp döktükten sonra arkasından eş olarak hurilerle evlendireceği bildirilmektedir. Dünya hayatında erkek ve kadın hakkında Kur’an ne diyor? Önce onu öğrendikten
224 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
sonra, aynı erkek ve aynı kadın için ahiret hayatında ne getirip ne götüreceği hakkında ne söylemekte, onu öğrenmeye çalışalım.
4/32. Allah’ın kendisiyle kiminizi kiminize göre üstün kıldığı şeyi (malı) temenni etmeyin. Erkeklere kazandıklarından pay (olduğu gibi), kadınlara da kazandıklarından pay vardır. Allah’tan onun fazlını (ihsanını) isteyin. Gerçekten, Allah her şeyi bilendir.
Dünya hayatında erkek ve kadın her ikisi de emanet ve sorumluluk olarak Allah’a eşit uzaklıktadırlar. Biyolojik olarak her ikisinin farklı yaratılışı onların takva yönünden farklı yaratılmış olduğu anlamına gelmez. Allah her insana kadın erkek ayırımı yapmadan güç ve kuvvetine göre emanet ve sorumluluk yüklemiştir. Dünya hayatında kim kendisine yüklenmiş olan emanet ve sorumluluğu Allah’ın istediği şekilde yerine getirirse Allah katında erkek ve kadın ayırımı yapılmadan üstün olan odur.
3/139. Gevşemeyin, üzülmeyin; eğer (gerçekten) iman etmişseniz en üstün olan sizlersiniz.
2/212. İnkâr edenlere dünya hayatı çekici kılındı (süslendi). Onlar, iman edenlerden kimileriyle alay ederler. Oysa korkup sakınanlar, kıyamet günü onların üstündedir. Allah, dilediğine hesapsız rızık verir.
2/2. O, amel (davranış ve eylem) bakımından hanginizin daha iyi (ve güzel) olacağını denemek için ölümü ve hayatı yarattı. O, üstün ve güçlü olandır, çok bağışlayandır.
16/30 (Allah’tan) Sakınanlara: ‘Rabbiniz ne indirdi?’ dendiğinde, ‘Hayır’ dediler. Bu dünyada güzel davranışlarda bulunanlara güzellik vardır; ahiret yurdu ise daha hayırlıdır. Takva sahiplerinin yurdu ne güzeldir.
28/83. İşte ahiret yurdu; biz onu, yeryüzünde büyüklenmeyenlere ve bozgunculuk yapmak istemeyenlere (armağan) kılarız. (Güzel) Sonuç takva sahiplerinindir.
Kur’an’da geçen bu ayetlere göre cennete giden erkek ve kadınların hepsi takva sahibi insanlar olduğu söylenmektedir. Allah üstünlük farkını takva ile ölçüp değere tabi tutmaktadır. Ahiret hayatında aşağılanan kimseler ise inkâr eden ve zulmeden insanlar olduğu açıklanmaktadır.
Vakıa Suresi | 225
7/179. Andolsun, cehennem için cinlerden ve insanlardan çok sayıda kişi yarattık (hazırladık). Kalpleri vardır bununla kavrayıp-anlamazlar, gözleri vardır bununla görmezler, kulakları vardır bununla işitmezler. Bunlar hayvanlar gibidir, hatta daha aşağılıktırlar. İşte bunlar gafil olanlardır.
Demek ki vermiş olduğum bütün ayetlerden anlaşıldığına göre Allah katında üstün olan erkekler değil, üstünlük erkekliğe kadınlığa göre olmadığı üstünlüğün ancak takva sahiplerinin olduğu üstüne basa basa vurgulanmaktadır. O zaman cennet iman eden ve salih amel işleyen Müslüman olanlar olduğuna göre dünya hayatında kadın olanlara da ahiret hayatında eş olarak kadın huri mi verilecek sorusu akla gelebilir. Şimdi de Kur’an’da geçen konumuzun ilgi odağı ile ilgili ayetlerden bu sorunun cevabını bulmaya çalışalım.
34/7. inkâr edenler dediler ki: ‘Siz darmadağın olup dağıldığınızda, gerçekten sizin yeni bir yaratılışta bulunacağınızı size haber veren bir adamı gösterelim mi size?
Aktarmış olduğum bu kadar ayetlere göre dünya hayatında erkek ve kadın olan insan, tabiri caiz ise tiyatroda erkek ve kadın rolünde oynayan oyuncular gibidir. Ahiret hayatına gelince bu roller kalkıp sadece iman eden ve salih amel işlemiş olan muttaki olanlar olarak anılmaktadır.
Yine ahirette onlar için yaratılmış olan envaı çeşit yiyecekler, içecekler ve giysiler yanında ahiret yaratması olan, yaşıt kızlar yaşıt kadınlar yaşıt huriler verileceği ifade edilmektedir. Adil olan Allah iman eden ve salih amel işleyen kadınları bırakıp sadece erkekleri ön plana alıp onlara huri kadınlar verileceğini söylemesi Kur’an anlayışına fesat getireceği kanaatindeyim.
29/De ki: ‘Yeryüzünde gezip dolaşın da, böylelikle yaratmaya nasıl başladığına bir bakın, sonra Allah ahiret yaratmasını (veya son yaratmayı) da inşa edip yaratacaktır. Şüphesiz Allah her şeye güç yetirendir.
17/98. Bu, şüphesiz, onların ayetlerimizi inkâr etmelerine ve: ‘Biz kemikler haline geldikten, toprak olup ufalandıktan sonra mı, gerçekten biz mi yeni bir yaratılışla diriltileceğiz?’ demelerine karşılık cezalarıdır.
226 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
56/35. Gerçek şu ki, Biz onları yeni bir inşa (yaratma) ile inşa edip-yarattık.
Vermiş olduğum bu ayetler ahiret hayatındaki yaratılış farklılığını Kur’an şöyle ortaya koyarak anlatmaktadır. Dünya hayatında insanlar doğarlar büyürler ve ölürler. Dünya hayatında yaşayan insanlar kadın ve erkek ayırımı yapılmadan her ikisi de denemeye tabi tutulmaktadırlar.
67/2. O, amel (davranış ve eylem) bakımından hanginizin daha iyi (ve güzel) olacağını denemek için ölümü ve hayatı yarattı. O, üstün ve güçlü olandır, çok bağışlayandır.
Ahiret hayatında sınav sonuçlarına göre yine cinsiyet ayırımı yapılmadan iman eden ve salih amel işleyenlerin gideceği ebedi cennetten söz edilmektedir. İnkâr eden ve zulmedenlerin ise gidecek olduğu ebedi cehennemden söz edilmektedir. Hem cennete hem de cehenneme giden insanlar için kadın ve erkek ayırımı yapılmadığı görülmektedir.
Ahiret hayatında iki farklı yaratılış farkı olduğu gözlenmektedir. Birisi ahiret hayatında cennete girenler için ölmek yok hayat ebedi olarak Allah’ın verdiği güzel nimetlerle ebedi olarak yaşanan yerdir. İkincisi olarak da inkâr eden ve zulmedenler için de ölmek yoktur. Orada ebedi olarak azap çekeceklerdir.
4/56. 2. O, amel (davranış ve eylem) bakımından hanginizin daha iyi (ve güzel) olacağını denemek için ölümü ve hayatı yarattı. O, üstün ve güçlü olandır, çok bağışlayandır.
4/41. Her ümmetten bir şahid getirdiğimiz ve onların üzerine seni şahit olarak getirdiğimiz zaman nasıl olacak?
4/42. O gün, küfre sapıp da elçiye isyan edenler, yerle bir olmayı ‘severek-isteyecekler.’ Oysa Allah’tan hiç bir sözü gizleyemezler.
Demek ki yeni bir yaratılışla yaratmak ya ebedi nimetler içerisinde ölmeden sonsuz olarak yaşamaktır. Ya da azap içerisinde ölmeden ebedi olarak sonsuza keder azap çekmek olacaktır. İkinci anlamı da ahiret hayatında cinsiyet ayırımı yapılmadan iman eden ve salih amal işleyeceği ebedi cennet hayatı vardır. Ya da inkâr eden ve zulmedenler için ebedi cehennem hayatı vardır. Bu da gösteriyor ki, Cennet hayatında iman eden ve salih amel işleyenlere Allah ahirette yaratılmış olan muttakilere erkek ve kadın ayırımı yapılmadan huri eşler verileceğini anlamak gerekir.
Vakıa Suresi | 227
56/24. Yaptıklarına bir karşılık olmak üzere (onlara sunulur);
Yine Kur’an devam eden ayetlerde onların yaratılış farklılıklarını teferruatlı bir şekilde anlatarak bilgi sunmaktadır.
56/25. Orada, ne ‘saçma ve boş bir söz’ işitirler, ne günaha sokma.
Dünya hayatında insanlar için farklı seçenekli yollardır. Farklı seçenekli yaşam biçimi hayat tarzı vardır. Ama bu sınavı başarı ile kazananları sınavı ahiret hayatında sadece kazandıkları rızıkları cennette afiyetle yiyeceklerdir. Artık ahiret hayatında sınav yok ve bir daha ebedi olarak ölmek dirilmek de olmayacaktır. Bu Allah’ın değişmeyecek olan bir vaaddir.
56/26. Yalnızca bir söz (işitirler:) ‘Selam, selam.’
Ahiret hayatında başlarına gelebilecek ne zulüm vardır. Ne de onlar için gelecek kaygısı vardır. Allah bunları iman eden ve salih amel işleyen Müslümanlara vadetmişti. Allah vaadinden asla dönmez.
56/27. ‘Ashab-ı Yemin’, ne (kutludur o) ‘Ashab-ı Yemin.’
Burada Müslüman olanların ahiret hayatındaki dünya hayatında Allah’ın gönderdiği vahiy orijinli dinden sapmadan Müslüman olarak yaşayıp Müslüman olanak ölenlerden söz edilmektedir. İşte onlar dünya hayatında çekmiş olduğu eziyetlerin karşılığı olarak ahiret hayatında verilecek olan nimetleri sayıp dökmeye devam etmektedir.
56/28. Yüklü dalları bükülmüş kiraz (ağaçları),
56/29. Üst üste dizili meyveleri sarkmış muz ağaçları,
56/30. Yayılıp-uzanmış gölgeler,
56/31. Durmaksızın akan su(lar);
56/32. Ve (daha) birçok meyveler arasında,
56/33. Kesilip-eksilmeyen ve yasaklanmayan (meyveler).
56/34. Yükseklere-kurulmuş döşekler (sedirler).
Dünya hayatında iki farklı yol iki farklı seçenek iki farklı toplum bulunmaktadır. Bunlardan birisi Rabbim Allah’tır deyip dosdoğru yol tutturan Müslümanlardır. Bunların yaşam biçimini hayat tarzlarını Allah belirler.
6/162. De ki: ‘Şüphesiz benim namazım, ibadetlerim, dirimim ve ölümüm âlemlerin Rabbi olan Allah’ındır.’
228 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
Yukarıda ayetlerde peş peşe sıralanıp sayılan nimetler dünya hayatında Müslüman olanların göstermiş olduğu çaba ve gayretler sonucunda verilmektedir. Dünya hayatı ahiret hayatına göre bir an kadar kısa olan bir hayattır. Ahiret hayatı ise Müslüman olanlar için göstermiş olduğu çaba ve gayretin karşılığı olarak, Allah ebedi ve sürekli olan cennet vaad etmektedir. Cennetlik olan Müslümanların fotoğrafını da şöyle ortaya koymaktadır.
2/214. Yoksa sizden önce gelip-geçenlerin hali başınıza gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız? Onlara öyle bir yoksulluk, öyle dayanılmaz bir zorluk çattı ve öylesine sarsıldılar ki, sonunda elçi, beraberindeki müminlerle; ‘Allah’ın yardımı ne zaman?’ diyordu. Dikkat edin. Şüphesiz Allah’ın yardımı pek yakındır.
Yukarıda verileceği sıralanan nimetler Müslüman olanlar içindir.
56/35. Gerçek şu ki, Biz onları yeni bir inşa (yaratma) ile inşa edip-yarattık.
Dünya hayatın kadın ve erkek olarak yaratılmış olan insanlar ahiret hayatında artık sınav bitmiş ödül zamanı gelmiştir. İşte orada bu rol kalkacak iman eden ve salih amel işleyen Müslüman olanlarla, inkâr eden ve zulmeden kâfir olarak yaratılacaklardır. Müslüman olup da Allah’ı indirmiş olduğu vahiyler çerçevesinde hayatını düzenleyenler kadın ve erkek ayırımı yapılmadan Müslüman kimliği ile ortaya çıkacaktır. Ayette geçen yeni bir inşa ile yaratılma olayı bu anlamı taşımaktadır.
Tefsirlerde anlatılanlar gibi erkeklere huriler verilecek kadınlara gelince onlara bir şey yok. Bu anlayış hak ve adalet sahibi olan Allah’a yakışmaz. Allah üstün olma ölçüsünü takvada üstün olmakla değerlendirmektedir.
49/13. Ey insanlar, gerçekten, biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve ‘birbirinizi tanımanız ve tanışmanız’ için sizi halklar ve kabileler (şeklinde) kıldık. Şüphesiz, Allah katında sizin en üstün (kerim) olanınız, (ırk, renk, soy ve servetçe değil) takvaca en ileride olanınızdır. Şüphesiz Allah bilendir, haber alandır.
56/36. Onları hep bakireler olarak kıldık,
Allah cennet hayatında cenneti hak eden kadın ve erkek ayırımı yapmadan envai çeşit nimetleri cennette verileceğini sıralayarak bahsediyorsa,
Vakıa Suresi | 229
iman eden ve salih amel işleyen erkekler ve kadınlar için nimet olarak ayrıca evlendirilecek olan ahiret yaratması huri eşlerle evlendirileceğinden söz edilmektedir. Yine tekrar ediyorum Ahiret hayatında cenneti kazanan Müslüman olan cinsiyet olarak erkek ve kadın yoktur iman eden salih amel işleyen Müslüman olanlar vardır. Bir başka ifadeyle muttaki olanlar vardır. Sizce hak ve adalet ilkelerine en uygun olan da böyle olması gerekmez mi?
56/37. Eşlerine sevgiyle tutkun (ve) hep yaşıt,
Dünya hayatında erkek ve kadınlar arasındaki kıskançlık fesat nankörlük gibi olumsuz nahoş şeyler olmayacak. Ahiret hayatında iman eden ve salih amel işleyip cennete giren Müslümanlara, ahiret yaratması olan huri eşlerin fotoğrafı burada ortaya konmaktadır. Eşlerine sevgiyle tutkun kıskançlıkları alınmış huriler olacaktır.
56/38. ‘Ashab-ı Yemin’ olanlar için.
56/39. (Bunların) Birçoğu geçmiş (ümmet)lerden,
56/40. Birçoğu da sonrakilerdendir.
Ayetlerde verilmek istenen mesaj şudur. Allah insanlık tarihinin başlangıcından bu tarafa yaratılmış olan insanlardan Müslüman olan insanlar da vardır. Müslüman olmayan insanlar da vardır. Hepsi ahiret hayatında Allah’ın huzurunda toplanacaklardır. Bu olayı Musa ile Firavun arasında geçen konuşma sırasında şöyle bir olay geçmişti. Konumuzu ilgilendiren ayetler olduğu için naklederek anlatmak istiyorum.
20/49. (Ona gidip aynı bunları söylediklerinde, Firavun onlara) Dedi ki: ‘Sizin Rabbiniz kimdir ey Musa?’
20/50. Dedi ki: ‘Bizim Rabbimiz, her şeye yaratılışını veren, sonra doğru yolunu gösterendir.’
20/51. (Firavun) Dedi ki: ‘İlk çağlardaki nesillerin durumu nedir öyleyse?’
20/52. Dedi ki: ‘Bunun bilgisi Rabbimin katında bir kitaptadır. Benim Rabbim şaşırmaz ve unutmaz.’
Firavunla Musa arasında geçen olay kısa öz ve formül olarak verilmiştir. Kur’an içerisinde Allah’ın rabliği geniş bir yelpazede ele alınarak anlatılmaktadır. Ayetlerden örnekler vermeye çalışalım.
230 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
6/59. Gaybın anahtarları O’nun katındadır, O’ndan başka hiç kimse gaybı bilmez. Karada ve denizde olanların tümünü O bilir, O, bilmeksizin bir yaprak dahi düşmez; yerin karanlıklarındaki bir tane, yaş ve kuru dışta olmamak üzere hepsi (ve her şey) apaçık bir kitapta (yazılı)dır.
2/284. Göklerde ve yerde ne varsa Allah’ındır. İçinizdekini açığa vursanız da, gizleseniz de, Allah sizi onunla sorguya çeker. Sonra dilediğini bağışlar, dilediğini azaplandırır. Allah, her şeye güç yetirendir.
58/7. Allah’ın göklerde ve yerde olanların tümünü gerçekten bilmekte olduğunu görmüyor musun? (Kendi aralarında gizli toplantılar düzenleyip) Fısıldaşmakta olan üç kişiden dördüncüleri mutlaka O’dur; beşin altıncısı da mutlaka O’dur. Bundan az veya çok olsun, her nerede olsalar mutlaka O, kendileriyle beraberdir. Sonra yaptıklarını kıyamet günü kendilerine haber verecektir. Şüphesiz Allah her şeyi bilendir.
İşte Hazreti Musa, kendisinin rabbi, Firavun’un rabbi olduğunu ilan edip halkı köleleştirip zulmeden Firavun’a böyle cevap vermektedir. Ve ilave olarak ekleyerek ecelin gelince seni öldürecek benim Rabbimin önünde mazlum olan halka yapmış olduğun bu zulümlerin karşılığını burnundan fitil fitil getirecektir.
56/41. ‘Ashab-ı Şimal’, ne (mutsuzdur o) ‘Ashab-ı Şimal.’
Bu ayetlerde de Allah’ın göndermiş olduğu vahiyle çerçevesi dışında yol tercihini kullanarak rabbin yolunun dışında olan insanlardan söz etmektedir. Bu tip insanlar dünya hayatını oyun ve eğlence sanan insanlardır. Yine bu tip insanlar, ya Allah’ın var olduğunu kabul edip söylem ve eylemlerinde Allah’ı yok sayar gibi yaşayan insanlardır. Ya da Allah’ı inkâr ederek ahiret hayatını kabul etmeyen insanlardır. İşte bu tip insanları melekler karşılarken o acı azabı tadacakları zaman sorarlar.
6/130. Ey cin ve insan topluluğu, içinizden size ayetlerimi aktarıp-okuyan ve size bu karşı karşıya geldiğiniz gününüzle sizi uyarıp-korkutan elçiler gelmedi mi? Onlar: ‘Nefislerimize karşı şehadet ederiz’ derler. Dünya hayatı onları aldattı ve gerçekten kâfir olduklarına dair kendi nefislerine karşı şehadet ettiler.
7/172. Hani Rabbin, Âdemoğullarının sırtlarından zürriyetlerini
Vakıa Suresi | 231
almış ve onları kendi nefislerine karşı şahitler kılmıştı: ‘Ben sizin Rabbiniz değil miyim?’ (demişti de) onlar: ‘Evet (Rabbimizsin), şahid olduk’ demişlerdi. (Bu,) Kıyamet günü: ‘Biz bundan habersizdik’ dememeniz içindir.
Evet, her insan yaratılışta kendisine emanet ve sorumluluk yüklenmeden önce bütün vücudundaki hücreler damarlar, kalp, böbrek, derileri melektir. Yapmış olduğu her doğru ve yanlışın kendisi farkındadır. Ahiret hayatında da bunlar kendilerine şahitlik edeceklerdir. Şu ayetler her insanın kendi yaptıklarını kendi aleyhine şahittik etmesi muhteşem bir izah tarzıdır.
41/19. ‘Allah’ın düşmanlarının bir araya getirilip-toplanacakları gün, işte onlar, ateşe bölükler halinde dağıtılırlar.’
41/20. Sonunda oraya geldikleri zaman, işitme, görme (duyuları) ve derileri kendi aleyhlerine şahitlik edecektir.
41/21. Kendi derilerine dediler ki: ‘Niye aleyhimizde şahitlik ettiniz?’ Dediler ki: ‘Her şeye nutku verip-konuşturan Allah, bizi konuşturdu. Sizi ilk defa O yarattı ve O’na döndürülüyorsunuz.’
41/22. ‘Siz, işitme, görme (duyularınız) ve derileriniz aleyhinize şahitlik eder diye sakınmıyordunuz. Aksine, yaptıklarınızın birçoğunu Allah’ın bilmeyeceğini sanıyordunuz.’
41/23. ‘İşte bu sizin zannınız; Rabbiniz hakkında beslediğiniz-zannınız, sizi bir yıkıma uğrattı, böylelikle hüsrana uğrayan kimseler olarak sabahladınız.’
Dünya hayatında yol tercihini İblis’in teklifleri yönünde kullanan yasak ağacın meyvelerinden yiyerek hayatını sürdüren ve yaşayan insanların ahiret hayatına geldikleri zaman devam eden ayetlerde onların durumlarını ortaya koymaktadır. İşte bu ayetlere geçmeden Bakara suresi iki yüz seksen altıca ayeti hatırlamak gerekir.
2/286. Allah, hiç kimseye güç yetireceğinden başkasını yüklemez. (Kişinin nefsinin) Kazandığı lehine, kazandırdıkları aleyhinedir. ‘Rabbimiz, unuttuklarımızdan veya yanıldıklarımızdan dolayı bizi sorumlu tutma. Rabbimiz, bize, bizden öncekilere yüklediğin gibi ağır yük yükleme. Rabbimiz, kendisine güç yetiremeyeceğimiz şeyi bize taşıtma. Bizi affet. Bizi bağışla. Bizi esirge, Sen bizim mevlamızsın. Kâfirler topluluğuna karşı bize yardım et;
232 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
Ayette geçen şu ifade insanı titreten hop oturup hop kaldıran anlamak isteyenler için muhteşem bir sözdür. “Rabbimiz, bize, bizden öncekilere yüklediğin gibi ağır yük yükleme. Rabbimiz, kendisine güç yetiremeyeceğimiz şeyi bize taşıtma” İşte insanın kaldıramayacağı ağır yük, insanın güç yetiremeyecek olduğu şey cehennem ateşine ve azabına dayanamamaktır. İşte inkâr edenler o azabı gördüklerinde verebilecekleri ne varsa fidye olarak vermek isteyecek, ama onlardan kabul edilmeyecektir.
3/91. Şüphesiz küfredip kâfir olarak ölenler, bunların hiç birisinden, yeryüzü dolusu altını olsa -bunu fidye olarak verse de kesin olarak kabul edilmez. Onlar için acı bir azab vardır ve onların yardımcıları yoktur.
13/18. Rablerine icabet edenlere daha güzeli vardır. O’na icabet etmeyenler, yeryüzündekilerin tümü ve bununla birlikte bir katı daha onların olsa mutlaka (kurtulmak için) bunu fidye olarak verirlerdi. Sorgulamanın en kötüsü onlar içindir. Onların barınma yeri cehennemdir, ne kötü bir yaratıktır o!.
Aklını kullanan insanlar bu ayetler karşısında iki tercihten mutlaka ahiret hayatında yapmış oldukları güzel davranışların karşılığı olan cennet hayatıdır. Bir başka ifadeyle hem dünya hayatında hem de ahiret hayatında mutlu olabilecekleri bir yaşam biçimi hayat tarzını seçen insanlardır. O da Allah’ın vahiylerle çerçevesini çizdiği vahiy orjinli Kur’an’ın ortaya koyduğu yaşam biçimi hayat tarzıdır. Aklını kullanmayan Raina bizi güt diyen Unzurna bizi gözet demeyen insanlardır. Onlar da ahiret hayatında ebedi azaba düçar olan insanlardır. İşte bu tip insanların ahiret hayatındaki fotoğrafları şöyle sergilenmektedir.
56/42. Hücrelere işleyen kavurucu bir sıcaklık ve kaynar su,
56/43. Ve kapkara dumandan bir gölge içindedirler.
56/44. Ki o, ne serindir, ne ferahlatıcı (kerim).
56/45. Çünkü onlar, bundan önce varlık içinde şımartılmış olanlardı.
Dünya hayatında zengin olan mal mülk sahibi olan insanlar nedense hep kendilerini yeterli olduklarını sandıklarından dolayı kibirlenip gururlanmaları nedeniyle gelen peygamberleri yalanlayan insanlar hep onlar
Vakıa Suresi | 233
olmuşlardır. Kur’an bütünlüğü içinde geçen ayetlerden anladığım şudur. Dünya hayatında insanlar zenginleştikçe Allah’tan uzaklaşmakta, dünya hayatında insanlar yoksullaştıkça da Allah’a yakınlaşmaktadırlar. Olayı birkaç ayet örneği vererek açıklamaya çalışalım.
31/32. Onları kara gölgeler gibi dalgalar sarıverdiği zaman, dini yalnızca O’na ‘halis kılan gönülden bağlılar’ olarak Allah’a yalvarıp yakarırlar (dua ederler). Böylece onları karaya çıkarıp-kurtarınca, artık onlardan bir kısmı orta yolu tutuyor. Bizim ayetlerimizi gaddar, nankör olandan başkası inkâr etmez.
68/48. Şimdi sen, Rabbinin hükmüne sabret ve balık sahibi (Yunus) gibi olma; hani o, içi kahır dolu olarak (Rabbine) çağrıda bulunmuştu.
68/49. Eğer Rabbinden bir nimet ona ulaşmasaydı, mutlaka yerilmiş ve çıplak bir durumda (karaya) atılmış olacaktı.
68/50. Fakat Rabbi onu seçti ve onu Salihlerden kıldı.
Yunus da kavmin önde gelenlerden şımartılmış olanlardan biriydi. Ne zaman dünya hayatında başına içerisinden çıkamayacağı bir sıkıntı gelip çattı. Ayette ifade edildiği gibi, “Onları kara gölgeler gibi dalgalar sarıverdiği zaman, dini yalnızca O’na ‘halis kılan gönülden bağlılar’ olarak Allah’a yalvarıp yakarırlar.”
İşte Yunus kendisine gelen bu fırsatı değerlendirdi. Allah’ı tespih edip yüceltti. Allah da onu peygamber olarak seçti ve yüzbinlerin takipçilerinden birisi oldu. Bunlar dünya hayatında genelde her insanın başına gelen olaylardandır. Kur’an bu olayları yaşayıp tövbe edip kendisini düzelten Yunus hakkında şöyle söylemektedir.
10/98. Ama (azab geldiği sırada) iman edip imanı kendisine yarar sağlamış -Yunus kavminin dışında bir ülke olsaydı ya! Onlar iman ettikleri zaman dünya hayatında onlardan aşağılatıcı azabı kaldırdık ve onları belli bir zamana kadar yararlandırdık.
Dünya hayatında başlarına bir sıkıntı ve azap verici bir olay geldiğinde bunu değerlendirip doğru yolu bularak ebedi azaptan kurtulanların sayısı yok denecek kadar azdır.
56/46. Onlar, büyük günah üzerinde ısrarlı davrananlardı.
234 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
İnsanları Allah’ın göndermiş olduğu vahiylerle yaşamaktan alıkoyan şeyin başta geleni şirktir. Şirk içerisinde olan insanlar hep Allah’ın dışında yaratılmış olanları kendilerine ilah edinmektedirler. İşte insan o zinciri kırıp özgürleşmedikçe Allah’ın yoluna girmesi mümkün değildir.
4/116. Hiç şüphesiz, Allah, kendisine şirk koşanları bağışlamaz. Bunun dışında kalanlar ise, (onlardan) dilediğini bağışlar. Kim Allah’a şirk koşarsa elbette o uzak bir sapıklıkla sapmıştır.
Eğer kişi kendisini bağışlayabilirse Allah şirk koşanları da bağışlar. Ancak günah yükü ve pisliği içerisine batanlar o pisliklerden kendilerini kurtarmak için mücadele verseler bile artık iş işten geçmiş şeytan asla onların geri dönüşüne müsaade etmemektedir.
4/119. Onları -ne olursa olsun şaşırtıp-saptıracağım, en olmadık kuruntulara düşüreceğim ve onlara kesin olarak davarların kulaklarını kesmelerini emredeceğim ve Allah’ın yarattığını değiştirmelerini emredeceğim.’ Kim Allah’ı bırakıp da şeytanı dost (veli) edinirse, kuşkusuz o, apaçık bir hüsrana uğramıştır.
Konu ile ilgili başımdan geçen bir olay aklıma geldi. Kamuda çalıştığım yıllarda mesai arkadaşları ile sohbet ediyorduk. Onlara Kur’an’dan bazı ayetlerden belki ders alırlar diye örnekler vererek anlatınca, içlerinden içki bağımlısı olan biri demişti ki, “Ali Rıza bey keşke seninle şu içki pisliğine bulaşmadan önce tanışmış olsaydım. Sen anlattıktan sonra bırakmak için geceleri sabahlara kadar döndüm dolaştım bırakacak gibi oluyorum. Sonra içki arkadaşlarım karşıma çıkıyor yine içmeye devam ediyorum. Sonra tekrar bırakıyorum bu sefer içki beni bırakmıyor” dedi. Adamcağız genç yaşta aşırı alkol tüketiminden öldü gitti. Oysa sen şeytanı veli edinmezsen şeytan senin üzerinde asla zorlayıcı bir gücü yoktur.
34/20. Andolsun, İblis, kendileri hakkında zannını doğrulamış oldu, böylelikle iman eden bir grup dışında, ona uymuş oldular.
34/21. Oysa onun, kendilerine karşı hiç bir zorlayıcı-gücü yoktu; ancak biz ahirete iman edeni, ondan kuşku içinde olandan ayırt etmek için (ona bu imkânı verdik). Senin Rabbin, her şeyin üzerinde gözetici-koruyucudur.
14/22. İş hükme bağlanıp-bitince, şeytan der ki: ‘Doğrusu, Allah, size gerçek olan vadi vadetti, ben de size vaatte bulundum, fakat size
Vakıa Suresi | 235
yalan söyledim. Benim size karşı zorlayıcı bir gücüm yoktu, yalnızca sizi çağırdım, siz de bana icabet ettiniz. Öyleyse beni kınamayın, siz kendinizi kınayın. Ben sizi kurtaracak değilim, siz de beni kurtaracak değilsiniz. Doğrusu daha önce beni ortak koşmanızı da tanımamıştım. Gerçek şu ki, zalimlere acı bir azab vardır.’
İnsan kendisi istemedikçe bütün dünyadaki insanlar toplanıp bir araya gelseler onu ne doğru yola ne de yanlış yola götürebilirler. Allah her insana yetki ve sorumluluğu kendisine vermiştir. Belki onun ellerini gözlerini ayaklarını bağlayıp, onu etkisiz bırakabilirler ama kalbi ile Allah’a giden bağı asla koparamazlar.
56/47. Ve derlerdi ki: ‘Biz öldüğümüz, toprak ve kemik olduğumuzda mı, gerçekten biz mi diriltilecekmişiz?’
İman gördüğün bildiğin şeylere inanmak değildir. Gördüğün bildiğin şeylerden yola çıkarak gökleri ve yeri yaratan Allah’a iman edip onun gönderdiği gayp haberleri ile bildirdiklerine güvenerek iman etmektir. Nitekim Hazreti İbrahim ölülerin nasıl diriltildiği hakkında soru sormuştu.
2/260. Hani İbrahim: ‘Rabbim, bana ölüleri nasıl dirilttiğini göster’ demişti. (Allah ona:) ‘İnanmıyor musun?’ deyince, ‘Hayır (inandım), ancak kalbimin tatmin olması için’ dedi. ‘Öyleyse, dört kuş tut. Onları kendine alıştır, sonra onları (parçalayıp) her bir parçasını bir dağın üzerine bırak, sonra da onları çağır. Sana koşarak gelirler. Bil ki, şüphesiz Allah, üstün ve güçlü olandır, hüküm ve hikmet sahibidir.’
Ayette geçen şu ifadeye dikkat çekmek istiyorum. “Öyleyse, dört kuş tut. Onları kendine alıştır, sonra onları (parçalayıp) her bir parçasını bir dağın üzerine bırak, sonra da onları çağır. Sana koşarak gelirler.” Allah başka bir ayette diyor ki, ölen veya helak olan hiçbir canlı yeryüzüne bir daha geriye gelmeyecektir. İlgili ayeti de nakledeyim.
21/95. Yıkıma uğrattığımız bir ülkeye (tekrar dünya hayatı) imkansız (haram)dır; hiç şüphesiz onlar, (dünyaya) bir daha geri dönmeyecekler.
Yine inkâr edenler dediler ki, ey peygamber olduğunu iddia eden kişi sen ateşin yiyeceği bir kurban getirmedikçe biz sana iman etmeyiz dediler.
236 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
3/183. ‘Allah bize ateşin yiyeceği bir kurban getirmedikçe hiçbir elçiye inanmamamız konusunda and verdi,’ diyenlere de ki:
‘Şüphesiz, benden önce nice elçiler, apaçık belgeler ve söylediklerinizle geldi; eğer, siz doğru idiyseniz, o halde onları ne diye öldürdünüz?’
Allah ölen insanların sınava tabi tutuldukları dünya hayatında, iman edip salih amel işleyenleri mükâfatlandırıp inkâr ededen ve zulmedenleri cezalandırmak için ahiret hayatında diriltip hesaba çekecektir.
İbrahim’in diriltmiş olduğu kuşlar hayati fonksiyonlarını yitirmiş olan kuşlar değil duyarsız olan dört hayvanın eğitilip kendisine alıştırıldığı zaman senin komutlarına cevap vermesi anlamında dirilmesidir.
Allah ölüp de dirilmeye bitkilerden tahıllardan örnek vermektedir.
43/11. Ki O, belli bir miktar ile gökten su indirdi de, onunla ölü bir memleketi ‘dirilttik (ve her yanına yeniden hayat) yaydık’; siz de böyle (kabirlerinizden diriltilip) çıkarılacaksınız.
Evet, inkâr edenler yalanlasa da yalanlamasa da o gerçek olan bir vaaddir mutlaka ama mutlaka gelecektir.
56/48. ‘Önceden gelip-geçmiş atalarımız da mı?’
56/49. De ki: ‘Şüphesiz, öncekiler de ve sonrakiler de.’
56/50. ‘Bilinen bir günün belli vaktinde mutlaka toplanacaklardır.’
Bilinen günün vaktini Allah’tan başka hiç kimse bilemez.
7/187. Saatin (kıyametin) ne zaman demir atacağını (gerçekleşeceğini) sorarlar. De ki: ‘Onun ilmi yalnızca Rabbimin katındadır. Onun süresini O’ndan başkası açıklayamaz. O, göklerde ve yerde ağırlaştı. O, size apansız bir gelişten başkası değildir.’ Sanki ondan tümüyle haberdarmışsın gibi sana sorarlar. De ki: ‘Onun ilmi yalnızca Allah’ın katındadır. Ancak insanların çoğu bilmezler.’
22/7. Gerçek şu ki, kıyamet-saati yaklaşarak gelmektedir, onda şüphe yoktur. Gerçekten Allah kabirlerde olanları diriltecektir.
Evet, inkâr edenlerin gelmeyecek zannettikleri kıyamet saati her gün bir gün daha yaklaşarak gelmektedir. Kıyamet her insana ya kendi ölümü ile gelip çatacak ya da bütün insanların yeryüzünde öğrenilmesi gereken
Vakıa Suresi | 237
bilgiler çözülüp bittikten sonra kıyamet saati gelecektir. Bir insan öldükten sonra onun kıyameti zaten kokmuş demektir. Büyük kıyametin gelip gelmeme olayı onu hiç mi hiç ilgilendirmez. Çünkü her insanın ölüşü ile dirilişi arasında, zaman farkı olmayacağına göre büyük kıyamet de kopmuş olacaktır. Ve Allah’ın huzurunda bütün insanlar toplanıp hesap vereceklerdir.
56/51. Sonra gerçekten siz, ey sapık olan yalanlayıcılar,
56/52. Şüphesiz zakkum olan bir ağaçtan yiyeceksiniz.
56/53. Böylece karınları(nızı) ondan dolduracaksınız.
56/54. Onun üzerine de alabildiğine kaynar sudan içeceksiniz.
56/55. Üstelik ‘içtikçe susayan hasta develerin’ içişi gibi içeceksiniz.
56/56. İşte bu, onların din (hesap ve ceza) gününde şölenleridir.
Vakıa suresi elli birden elli altıncı ayette resmi çizilen inkâr eden peygamberleri yalan sayan ve zulmeden insanların cehennem hayatındaki fotoğrafı ortaya konulmaktadır.
56/57. Sizleri Biz yarattık, yine de tasdik etmeyecek misiniz?
56/58. Şimdi (rahimlere) dökmekte olduğunuz meniyi gördünüz mü?
56/59. Onu sizler mi yaratıyorsunuz, yoksa yaratıcı Biz miyiz?
56/60. Sizin aranızda ölümü takdir eden Biziz ve Bizim önümüze geçilmiş değildir;
İnsanların yaratılış konusunda bilgi vererek insanlara doğru yolu gösterip ölüşünü ve yeniden dirilişine kadar bilgi verip düşünen aklını kullanan insanlara öğüt vermektedir.
23/12. Andolsun, biz insanı, süzme bir çamurdan yarattık.
23/13. Sonra onu bir su damlası olarak, savunması sağlam bir karar yerine yerleştirdik.
23/14. Sonra o su damlasını bir alak (embriyo) olarak yarattık; ardından o alak’ı (hücre topluluğu) bir çiğnem et parçası olarak yarattık; daha sonra o çiğnem et parçasını kemik olarak yarattık; böylece kemiklere de et giydirdik; sonra bir başka yaratışla onu inşa ettik. Yaratıcıların en güzeli olan Allah, ne yücedir.
238 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
23/15. Sonra bunun ardından siz gerçekten ölecek olanlarsınız.
23/16. Sonra gerçekten kıyamet günü diriltileceksiniz.
Dikkat ederseniz ayetlerde iki ölüş iki dirilişten söz edilmektedir. Bunlardan birisi Bakara suresi yirmi sekiz.
2/28. Nasıl oluyor da Allah’ı inkâr ediyorsunuz? Oysa ölü iken sizi O diriltti; sonra sizi yine öldürecek, yine diriltecektir ve sonra O’na döndürüleceksiniz.
40/10. Şüphesiz küfredenlere de (şöyle) seslenilir: ‘Allah’ın gazablanması, elbette sizin kendi nefislerinize gazablanmanızdan daha büyüktür. Çünkü siz, imana çağrıldığınız zaman inkâr ediyordunuz.’
40/11. Dediler ki: ‘Rabbimiz, bizi iki kere öldürdün ve iki kere dirilttin; biz de günahlarımızı itiraf ettik. Şimdi çıkış için bir yol var mı?’
40/12. ‘Sizin (durumunuz) böyledir. Çünkü bir olan Allah’a çağırıldığınız zaman inkâr ettiniz. O’na ortak koşulduğunda inanıp-onayladınız. Artık hüküm, yüce, büyük olan Allah’ındır.’
İnsanlar yoktu, Kur’an buna ölü iken ifadesi kullanmaktadır. Sonra diriltti. Sonra yine öldürecek ve tekrar diriltecektir.
56/61. (Yerinize) Benzerlerinizi getirip-değiştirme ve sizi şimdi bilemeyeceğiniz bir şekilde-inşa etme konusunda.
56/62. Andolsun, ilk inşa (yaratma)yı bildiniz; ama öğüt alıp-düşünmeniz gerekmez mi?
Allah ilk yaratmayı nasıl yaratmışsa elbette ahiret yatmasını da yapacaktır.
18/35. Kendi nefsinin zalimi olarak (böylece) bağına girdi (ve): ‘Bunun sonsuza kadar kuruyup-yok olacağını sanmıyorum’ dedi.
18/36. ‘Kıyamet-saati’nin kopacağını da sanmıyorum. Buna rağmen Rabbime döndürülecek olursam, şüphesiz bundan daha hayırlı bir sonuç bulacağım.’
18/37. Kendisiyle konuşmakta olan arkadaşı ona dedi ki: ‘Seni topraktan, sonra bir damla sudan yaratan, sonra da seni düzgün (eli ayağı tutan, gücü kuvveti yerinde) bir adam kılan (Allah)ı inkâr mı ettin?’
Vakıa Suresi | 239
18/38. ‘Fakat O Allah benim Rabbimdir ve ben Rabbime hiç kimseyi ortak koşmam.’
Allah’a ortak koşmak şirk koşmak demek, haşa Allah’ın karşısına bir yaratıcı olan Allah koyup ona tapmak değildir. Allah’ın rabliği karşısında Allah’ın yarattıklarını kendisine rab edinmek Allah’a ortak koşmak Allah’a şirk koşmak demektir. Bu da demek oluyor ki dünya hayatında Allah’ın insanlar için göndermiş olduğu yaşam biçimi hayat tarzının dışında, paralel bir din uydurmak demektir. Bir başka deyişle kerpiçten, tunçtan, betondan heykeller yapıp onların önünde senenin belirli günlerinde putlara bel büküp eğilmek putlara tapmak değildir. Asıl put heykelin arka bahçesinde heykeli dikilen kişi veya kişilerin ideolojilerini kendilerine yaşam biçimi hayat tarzı olarak kabul etmektir.
Yine günümüz toplumlarında Allah’ın göndermiş olduğu vahiyler çerçevesi dışında mezheplerin, meşreplerin, tarikatların, cemaatlerin ortaya koydukları din anlayışlarının hepsi, Allah’ın dinine paralel olarak uydurulmuş olan dinlerdir. Yine bir başka ifadeyle demokrasi laiklik komunizm, kapitalizm gibi uydurulmuş olan bütün beşeri sistemler Allah’ın göndermiş olduğu vahiy orijinli Kur’an’a karşı uydurulmuş paralel dinlerdir.
İnsanlık tarihinin başlangıcından bu tarafa Allah’ın göndermiş olduğu peygamberlerin getirmiş olduğu dinin adı İslam, teslim olanların adı da Müslümandır. Tek bir ümmet tek bir şeriat içerisinde olan bunlardır. Farklı ümmet ve farklı şeriat içerisinde olanların Allah’ın göndermiş olduğu vahiy orijinli dinin dışında yüzlerce binlerce din anlayışlarında olan farklı bir ümmet farklı şeriat içerisinde olan insanlardır.
5/3. Ölü eti, kan, domuz eti, Allah’tan başkası adına kesilen, boğulmuş, vurulmuş, yüksek bir yerden düşmüş, boynuzlanmış yırtıcı hayvan tarafından yenmiş, -(henüz canlıyken yetişip) kestikleriniz hariç, dikili taşlar üzerine boğazlanan (hayvanlar) ve fal oklarıyla kısmet aramanız size haram kılındı. Bunlar fısktır (günahla yoldan sapmadır.) Bugün inkâra sapanlar, sizin dininizden (dininizi yıkmaktan) umut kesmişlerdir; artık onlardan korkmayın benden korkun. Bugün size dininizi kemale erdirdim, üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve size din olarak İslam’ı seçip-beğendim. Kim ‘şiddetli bir açlıkta kaçınılmaz bir ihtiyaçla karşı karşıya kalırsa’ -günaha eğilim göstermeksizin (bu haram saydıklarımızdan yetecek kadar yiyebilir.) Çünkü Allah bağışlayandır, esirgeyendir.
240 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
İşte ayette geçen mesajın özü şudur. “Bugün size dininizi kemale erdirdim, üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve size din olarak İslam’ı seçip-beğendim” Bundan sonra kim İslam’dan başka bir din ararsa o sapmış ve kendisine yazık etmiş demektir.
56/63. Şimdi ekmekte olduğunuz (tohum)u gördünüz mü?
56/64. Onu sizler mi bitiriyorsunuz, yoksa bitiren Biz miyiz?
Düşünen aklını kullanan insanlara yiyip içtikleri tahıl tohumlarından örnekler vererek insanları düşünmeye sevk etmektedir. Yediğiniz ekmeğin buğday tohumunu, arpa tohumunu, mısır yulaf tohumunu yaratan siz misiniz yoksa yaratan Allah mıdır? Yine bunları yaratan Allah mıdır? Yoksa sizin ilah diye taptıklarınız o putlar mıdır?
56/65. Eğer dilemiş olsaydık, gerçekten onu bir ot kırıntısı kılardık; böylelikle şaşar-kalırdınız.
Eğer Allah, onlara kendilerine ait bilgileri onlara kodlamamış olsaydı ve evren yasalarını düzenleyip planlamamış olsaydı siz asla o tohum size arpa ve buğday başağı verip, siz onlardan yararlanıp ekmek yiyemezdiniz.
56/66. (Şöyle de sızlanırdınız:) ‘Doğrusu biz, ağır bir borç altına girip-zorlandık.’
Ve derdiniz ki, yediğimiz ekmek olmasaydı açlıktan kıvranır içinden çıkılmaz bir hal alırdı.
56/67. ‘Hayır, biz büsbütün yoksun bırakıldık.’
Kıtlık yokluk sizi sardığı zaman da Allah’tan başka bize bunu verecek yoktur diye Allah’a yalvarır dururdunuz.
7/132. Onlar: ‘Bizi büyülemek için mucize (ayet) olarak her ne getirirsen getir, yine de biz sana inanacak değiliz’ dediler.
7/133. Bunun üzerine, ayrı ayrı mucizeler (ayetler) olarak üzerlerine tufan, çekirge, buğday güvesi, kurbağa ve kan musallat ettik. Yine büyüklük tasladılar ve suçlu-günahkâr bir kavim oldular.
7/134. Başlarına iğrenç bir azab çökünce, dediler ki: ‘Ey Musa, Rabbine -sana verdiği ahid adına bizim için dua et. Eğer bu iğrenç azabı üzerimizden çekip-giderirsen, andolsun sana iman edeceğiz ve İsrailoğullarını seninle göndereceğiz.
Vakıa Suresi | 241
7/135. Ne zaman ki, erişebilecekleri bir süreye kadar, o iğrenç azabı üzerlerinden çekip-giderdik, onlar yine andlarını bozdular.
56/68. Şimdi siz, içmekte olduğunuz suyu gördünüz mü?
56/69. Onu sizler mi buluttan indiriyorsunuz, yoksa indiren Biz miyiz?
56/70. Eğer dilemiş olsaydık onu tuzlu kılardık; şükretmeniz gerekmez mi?
Allah şimdi de insan bedeninin yaklaşık yüzde yetmişi su olduğu insanın en zaruri ihtiyaçlarından biri olan sudan dem vurarak aklını kullanan insanları düşünmeye sevk edip, şöyle mesaj vermektedir. Eğer Allah içecek olduğunuz, yıkanacak olduğunuz hayvanlarınızı sulamak için suyu yaratmamış olsaydı ne yapardınız? Bütün canlılar eğer su olmamış olsaydı yaşayamazlardı. Allah bütün canlıların sudan yaratıldığını söylemektedir.
21/30. O inkâr edenler görmüyorlar mı ki, (başlangıçta) göklerle yer, birbiriyle bitişik iken, biz onları ayırdık ve her canlı şeyi sudan yarattık. Yine de onlar inanmayacaklar mı?
Allah her şeyi sebep ve sonuç ilişkilerine bağlı olarak yaratmaktadır. Yağmurun meydana gelişini bulutlara, bulutların meydana gelişini suların buharlaşmasına bulutların sürüklenerek dilediği yere gidişini rüzgâra bağlayarak yarattığını bildirmektedir. Allah insanların ihtiyacı olan suyu bir an yok etseydi insanlar ne kadar süre ayakta kalabileceklerdi? Sorusu her insanın aklına gelmelidir.
56/71. Şimdi yakmakta olduğunuz ateşi gördünüz mü?
56/72. Onun ağacını sizler mi inşa ettiniz (yarattınız), yoksa onu inşa eden Biz miyiz?
Allah şimdi de insanların zaruri ihtiyacı olan ateşten söz etmektedir. Ateşin var oluş sebebini ağaca bağlamaktadır. Ağacın var oluş sebebini yağmur ve toprağa bağlamaktadır. İşte insanların yemeğini pişirmesi için oduna ve ateşe ihtiyaç vardır. Eğer ateşin var olma sebebini oluşturan ağaç olmasaydı ateşsiz nasıl yaşardınız? Sorusu sorulmaktadır.
O ateşin ağacını yaratan siz ve putlarınız mı? Yoksa o ağacı yaratan Allah mıdır?
242 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
56/73. Biz onu hem bir öğüt ve hatırlatma (konusu), hem ihtiyacı olanlara bir meta kıldık.
Allah bunları bize anlatırken oyun eğlence olsun diye anlatmıyor. Sizi yaratan Rabbinizi tanıyın onun dışında olanları Rabbinize ortak koşup onlara ibadet ve kul olmayın mesajı verilmektedir.
56/74. Şu halde büyük Rabbini ismiyle tesbih et.
Kim Allah’a olan sevgi ve ihtiramını Allah’a denk veya Allah’ın üstünde yaratılmış olanlara yapıyorsa Bilsinler ki onların ilahı ve rableri o taptıklarıdır. Kur’an ifadesiyle bunun adı şirktir. Bunlar hangi güzel davranışı gerçekleştirirlerse gerçekleştirsinler Onların amelleri boşa çıkmış demektir.
2/264. Ey iman edenler, Allah’a ve ahiret gününe inanmayıp, insanlara karşı gösteriş olsun diye malını infak eden gibi minnet ve eziyet ederek sadakalarınızı geçersiz kılmayın. Böylesinin durumu, üzerinde toprak bulunan bir kayanın durumuna benzer; üzerine sağnak bir yağmur düştü mü, onu çırılçıplak bırakıverir. Onlar kazandıklarından hiç bir şeye güç yetiremez (elde edemez)ler. Allah, kâfirler topluluğuna hidayet vermez.
56/75. Hayır, yıldızların yer (mevki)lerine yemin ederim.
56/76. Şüphesiz bu, eğer bilirseniz gerçekten büyük bir yemindir.
56/77. Elbette bu, bir Kur’an-ı Kerim’dir.
Bu ayetlerin hepsi Kur’an’ın Muhammedin uydurmuş olduğu bir kitap olmadığı, Allah tarafından muttaki olan insanlara doğru yolu göstermek için indirilmiş olan korunmuş kitap olduğuna yemin edilmektedir.
56/78. Saklanmış-korunmuş bir kitapta (yazılı)dır.
Hicr suresi dokuzuncu ayette Kur’an’ın korunmuş bir kitap olduğunu bildirmektedir.
15/9. Hiç şüphesiz, zikri (Kur’an’ı) biz indirdik biz; onun koruyucuları da gerçekten biziz.
Oysa biz diyoruz ki, dünya hayatında Allah insanların karar verdiği yönde insan kararına müdahale etmez diyorduk. Acaba yanılıyor muyuz diye düşünmemek elde değildir. Oysa Kur’an’ı koruyan Allah değildir. Kur’an’ı Allah insanlar eliyle korumuş olduğunu ifade etmektedir demeliyiz.
Vakıa Suresi | 243
Eğer ayette ifade ediği gibi, Kur’an’ı koruyan Allah olmuş olsaydı, bu sefer Tevrat’ı İncil’i Zebur’u ondan önce gelen suhuf kitapları neden korumadı diye haklı olarak bir soru akla gelebilir. Şimdi bu ayetin nasıl anlaşılması gerektiği konusunda cevabını dilerseniz başka bir ayetten örnek verelim.
8/17. Onları siz öldürmediniz, ama onları Allah öldürdü; attığın zaman sen atmadın, ama Allah attı. Müminleri kendinden güzel bir imtihanla imtihan etmek için (yaptı.) Şüphesiz Allah, işitendir, bilendir.
Bu ayete göre düşmanla Müslüman olanlar savaşırken Allah’ın ok attığı, Allah’ın düşmanları öldürdüğü, nerde görülmüş? Bu ayet aklını kullanan insanlara şu mesajı vermektedir. Ey iman edenler, eğer siz ok attıysanız okun malzemelerini veren benim. Okların nasıl yapılacağı konusunda irade ve akıl veren benim. Siz ne diye mağrurlanıp gururlanıp duruyorsunuz? Mesajı verilmektedir.
İşte Hicir suresi dokuzuncu ayette verilmek istenen mesaj budur. Kur’an’ı Allah insanlar eliyle nasıl koruduğunu yine Kur’an’ın kendi sistemi içerisinde geçen ayetlerden örnekler vererek anlatmaya çalışalım. Kur’an yazı kültürü ve sanatının gelişmesi ve insanlardan duyarlı olanlar tarafından bir kısmı tarafından yazılması ve bir kısmı tarafından da ezberlenmesi ile Kur’an’ı Allah korumuştur.
6/91. Onlar: ‘Allah, beşere hiç bir şey indirmemiştir’ demekle Allah’ı, kadrinin hakkını vererek takdir edemediler. De ki: ‘Musa’nın insanlara bir nur ve hidayet olarak getirdiği ve sizin de (parça parça) kâğıtlar üzerinde yazılı kılıp (bir kısmını) açıkladığınız ve çoğunu göz ardı ettiğiniz kitabı kim indirdi? Sizin ve atalarınızın bilmediği şeyler size öğretilmiştir.’ De ki: ‘Allah.’ Sonra Onları bırak, içine ‘daldıkları saçma uğraşılarında’ oyalanıp-dursunlar.
25/4. İnkârcılar dediler ki: ‘Bu (Kur’an) olsa olsa ancak onun uydurduğu bir yalandır, kendisi düzüp uydurmuş ve ona bir başka topluluk da yardımda bulunmuştur.’ Böylelikle onlar, hiç şüphesiz haksızlık ve iftira ile geldiler.
25/5. Ve dediler ki: ‘Bu, geçmişlerin uydurduğu masallardır, bir başkasına yazdırmış olup kendisine sabah akşam okunmaktadır.’
Bu ayetler gösteriyor ki, Kur’an nebinin kalbine ilka ve ilham edilen
244 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
vahyi bilgiler, resulün ağzından eksiltilmeden fazlalaştırılmadan süzülerek dökülmüştür. Resulden aktarılan vahyi bilgiler bir taraftan Müslüman olanlar eliyle yazılmış, bir taraftan da hafızlar tarafından ezberlenmiş olan bir kitaptır. Dikkat çekmek istiyorum. Kendisine vahyi bilgileri gönderen Allah, kendisine vahyi bilgileri tebliğ eden resuldür.
Kendilerine tebliğ edilen vahyi bilgileri resulün ağzından çıkar çıkmaz yazıp belgeleyen bir kısım iman eden sahabelerdir. Malzeme deriler ve kâğıtlardır. Bu belge de yetmedi bir kısım iman eden sahabeler de o vahiyleri ezberlemişlerdir. İşte Kur’an’ın zamanımıza kadar bozulmadan gelmesini sağlayan bu iki tip belgedir. Ezber unutulsa elde yazılmış olan belge vardır. Belge kaybolsa veya saptırılmış olsa da hafız olanlar tarafından ezberlerde olan Kur’an vardır. Demek ki Allah şu ayetleri boşuna söylememiş.
56/75. Hayır, yıldızların yer (mevki)lerine yemin ederim.
56/76. Şüphesiz bu, eğer bilirseniz gerçekten büyük bir yemindir.
56/77. Elbette bu, bir Kur’an-ı Kerim’dir.
56/78. Saklanmış-korunmuş bir kitapta (yazılı)dır.
Yine Allah nebisinin unutma ve yanılma endişesine karşı resulü şöyle teselli vererek uyarmaktadır.
87/6. Sana okutacağız, sen de unutmayacaksın.
87/7. Ancak Allah’ın dilediği başka. Çünkü O, açıkta olanı da bilir, saklı duranı da.
75/16. Onu (Kur’an’ı, kavrayıp belletmek için) aceleye kapılıp dilini onunla hareket ettirip-durma.
75/17. Şüphesiz, onu (kalbinde) toplamak ve onu (sana) okutmak bize ait (bir iş)tir.
75/18. Şu halde, Biz onu okuduğumuz zaman, sen de okunuşunu izle.
75/19. Sonra muhakkak onu açıklamak Bize ait (bir iş)tir.
Aktarmış olduğum ayetlerin vermek istediği mesajı özetlemeye çalışalım. Ey resul ben senin nerde nasıl davranacağını kiminle nasıl muhatap olacağın ile ilgili konuda sana bilgilendireceğim. Eğer unutma ve yanılma konusunda endişe ediyorsan, endişeye kapılma, sana senin
Vakıa Suresi | 245
246 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
söylediklerini yazan ve ezberleyen Müslüman olanlardan da yardımcı vereceğim. Sen de unutmayacaksın. Vermiş olduğum ayet ve açıklamalar bu mesajı vermektedir.
ALLAH KUR’AN’I NEDEN KORUDU DA
TEVRAT VE İNCİL’İ KORUMADI?
İnsanlık tarihinin başlangıcından bu tarafa insanlara bilgi iki kaynaktan gelmektedir. Bunlardan birisi Allah’ın peygamberler aracılığı ile göndermiş olduğu vahyi bilgilerdir. İkincisi de Allah’ın meleklere kodlamış olduğu bilgilerin objektif olarak çözülmesi ile meleklerin resullüğü ile insanlara bilgi gelmektedir.
22/74. Onlar, Allah’ın kadrini hakkıyla takdir edemediler. Şüphesiz Allah güç sahibidir, azizdir.
22/75. Allah, meleklerden elçiler seçer ve insanlardan da. Şüphesiz Allah işitendir, görendir.
O zaman Kur’an’ı Allah koruyup da Tevrat, İncil ve daha önce gelmiş suhuf kitapların korunmama sebebi Allah değildir. İnsanların kendi ellerinde olan sebeplerden dolayıdır. Bu da teknolojik bilgilerin yeterli konuma gelmemesi ve insanlardan iman edip etmeme durumu ile ilgili olan bir olaydır. Allah’ın meleklerden seçmiş olduğu resuller, teknoloji konusunda eşyanın dilini yönelen insanlara çözme tekniğini öğretir. Allah’ın insanlardan seçmiş olduğu resuller Müslüman olanlara doğru yolun haritasını gösterir.
Bu açıklamalardan sonra gelelim insanlar bu günkü bilgisayar ve uzay çağına nasıl ulaştılar? Sorusunun cevabını yaşamış olduğumuz hayattan örnekler vererek olayları anlamaya çalışalım.
İnsanlık tarihinin başlangıcında hem teknoloji konusunda hem de vahyi bilgi konusunda bilgi sıfırdı. Vahyi bilgiler konusundan her örnekten bir örnek verilip hiçbir eksik bırakılmayıncaya kadar vahyi bilgiler son nebi ve resule kadar indi ve peygamberlik olayı sona ermiş oldu. Ancak meleklerin resullüğü ile ilgili teknolojik bilgiler hala daha öğrenilmeye devam etmektedir.
Yazı tarihi bilgilere göre milattan önce yaklaşık üç bin beş yüz yılında
filan bulundu. Peki, yazı icat edilinceye kadar gelen binlerce peygamberin Allah’tan almış oldukları vahyi bilgiler insanlar tarafından yazılıp ezberlenmediğine göre onlar nasıl korundu? İşte asıl sorunun cevabı burada yatmaktadır. Her peygamber öldükten sonra insanlara tebliğ edilen vahyi bilgiler ağızdan ağıza aktarılarak devam ediyordu.
Bu da simsarlar kendi arzulamış oldukları şeyleri peygamberleri kalkan olarak kullanıp kendi çıkarları doğrultusunda Allah’ın dinini bir menfaat karşılığında satarak gizleyerek Allah’ın helalini haram, Allah’ın haramını da helal yapıyorlardı. İşte Allah yine hemen tabiri caizse devreye girip, yeni bir peygamber göndererek geçmiş peygamberin, helal ve haramları tekrar yerine koyarak Allah kendi dininin bozulmasına fırsat vermeden peygamberleri peş peşe dizerek devam ettiriyordu.
Bu olay son nebi ve resule gelince artık yazı kültürü ve sanatı gelişince Allah’tan gelen vahyi bilgiler bir taraftan deriler ve kâğıtlar üzerine yazılmış, yine insanlar tarafından ezberlenip günümüze kadar bozulmadan gelmiştir. Kur’an peygamber öldükten sonra yazılı belgeler hafızların ezberlerindeki Kur’an ile test edilip kitap haline getirilmiştir. İşte Kur’an’ı Allah nasıl koruduğu böylece ortaya çıkmış oldu, Allah hiç kimseyi saptırmaz hiç kimseyi de hidayete getirmez. Allah insanlara hem sapacak malzemeleri ve feraseti verir sapan insanlara saptırdım, hidayete gelenlere de hidayete getirdim der. Bunlar Kur’an’ın konuşma üslubudur.
Allah Tevrat ve İncil’i korumadı çünkü Tevrat’ı, İncil’i insanlar korumadı da ondan. Allah Kur’an’ı biz indirdik onun koruyucuları da biz derken de Allah Kur’an’ı korumadı Kur’an’ı koruyan insanlardır.
56/79. Ona, temizlenip-arınmış olanlardan başkası dokunamaz.
Kur’an içerisinde müteşabih olan ayetlerden en önemli birisi de bu ayettir. Bu ayet genelde İslam toplumları içerisinde Kur’an abdest almadan ele alınmaz, abdest almadan dokunulmaz anlayışı ile İslam toplumlarını Kur’an’dan ders alıp yararlanmasını engel olmuşlardır. Kur’an’da temizlenip arınma kelimesi ne anlamda kullanıldığını ayetlerden örnekler vererek anlamaya çalışalım.
79/15. Musa’nın haberi sana geldi mi?
79/16. Hani Rabbi ona, kutsal vadi Tuva’da seslenmişti:
Vakıa Suresi | 247
79/17. ‘Firavuna git; çünkü o, azdı.’
79/18. Ona de ki: “Temizlenmek ister misin?’
79/19. ‘Seni Rabbine yönelteyim, böylece (O’ndan) korkmuş olursun.’
79/20. (Musa) Ona büyük mucizeyi gösterdi.
79/21. Fakat o, yalanladı ve isyan etti.
Nazi’at suresinde geçen bu ayetlerde Firavun’a teklif olarak sunulan “temizlenmek ister misin” ifadesi düşünen aklını kullanan insanlar için, önemli mesajlar vermektedir. Kur’an ifadesiyle her insanın öz içerisinde teklif sunucu iki melek vardır. Bunlardan birisi İblistir. İblis’in görevi insanlara yaratılışta vermiş olduğu “Rabbim Allah’tır” sözünden caymayı teklif sunan bir melektir.
Diğeri ise de takva meleğidir. O da yaratılışta verdiği sözden caymamayı teklif sunan bir melektir. İblis yasak ağacı temsil etmektedir. Takva ise helal ağacı temsil etmektedir. Kur’an’da bahsedilen bu iki ayet veya iki mucize düşünen ve aklını kullanan insanları silkeleyip kendisine getirip sarsmaktadır.
7/172. Hani Rabbin, Âdemoğullarının sırtlarından zürriyetlerini almış ve onları kendi nefislerine karşı şahitler kılmıştı: ‘Ben sizin Rabbiniz değil miyim?’ (demişti de) onlar: ‘Evet (Rabbimizsin), şahid olduk’ demişlerdi. (Bu,) Kıyamet günü: ‘Biz bundan habersizdik’ dememeniz içindir.
39/23. Allah, müteşabih (benzeşmeli), ikişerli bir kitap olarak sözün en güzelini indirdi. Rablerine karşı içleri titreyerek-korkanların O’ndan derileri ürperir. Sonra onların derileri ve kalpleri Allah’ın zikrine (karşı) yumuşar-yatışır. İşte bu, Allah’ın yol göstermesidir, onunla dilediğini hidayete erdirir. Allah kimi saptırırsa, artık onun için bir yol gösterici yoktur.
Vermiş olduğum şu ayetler eğer düzgün olarak anlaşılırsa kendisine insanlardan uyarıcı bir peygamber gelmese bile, her insan Hazreti İbrahim gibi göklerin ve yerin yaratılışı hakkında düşünüp tefekkür ederek Allah’ı bulur, Allah da onu hidayete erdirir.
6/74. Hani İbrahim, babası Azer’e (şöyle) demişti: ‘Sen putları
248 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
ilahlar mı ediniyorsun? Doğrusu, ben seni ve kavmini apaçık bir sapıklık içinde görüyorum.’
6/75. Böylece İbrahim’e, -kesin bilgiyle inananlardan olması için göklerin ve yerin melekûtunu gösteriyorduk.
6/76. Gece, üstünü örtüp bürüyünce bir yıldız görmüş ve demişti ki: ‘Bu benim rabbimdir.’ Fakat (yıldız) kayboluverince: ‘Ben kaybolup-gidenleri sevmem’ demişti.
6/77. Ardından ay’ı, (etrafa aydınlık saçarak) doğar görünce: ‘Bu benim rabbim’ demiş, fakat o da kayboluverince: ‘Andolsun’ demişti, ‘Eğer Rabbim beni doğru yola erdirmezse gerçekten sapmışlar topluluğundan olurum.’
6/78. Sonra güneşi (etrafa ışıklar saçarak) doğar görünce: ‘İşte bu benim rabbim, bu en büyük’ demişti. Ama o da kayboluverince, kavmine demişti ki: ‘Ey kavmim, doğrusu ben sizin şirk koşmakta olduklarınızdan uzağım.’
6/79. ‘Gerçek şu ki, ben bir muvahhit olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana çevirdim. Ve ben müşriklerden değilim.’
Öncelikle Hazreti İbrahim’in ilah arayışı her insanın öz içerisinde var olan bir haslettir. Kur’an diliyle meleklerden resul olan takvayı, toplum diliyle vicdanı, psikoloji diliyle üst ben ifadesiyle içimizdeki tecrübeli bir babayı, adres olarak göstermektedir. Aklını kullanan insanlara Raina bizi güt dememeyi, Unzurna bizi gözet demenin yolunu yöntemini göstermektedir.
2/104. Ey iman edenler, ‘Raina-Bizi güt’ demeyin. ‘Unzurna-Bizi gözet’ deyin ve dinleyin. Kâfirler için acı bir azab vardır.
Ayet insanoğlu farklı iki yoldan birini seçerken şeyhlerin, efendilerin gavsların, mezheplerin, tarikat ve vahiy orijinli yoldan sapmış olan cemaat liderlerinin söylediklerini kendinize yaşam biçimi, hayat tarzı olarak kabul etmeyin. Gökleri ve yeri yaratan Allah’ın göndermiş olduğu peygamberlerle göndermiş olduğu vahiyler çerçevesi içinde söylediklerini kendinize yaşam biçimi hayat tarzı olarak kabul edin mesajını vermektedir. Bir başka ifadeyle insanlar içerisinden kimin ne dediği önemli değil, asıl olan Allah’ın ne deyip ne demediği önemli olanıdır.
Vakıa Suresi | 249
Yine bir başka ifadeyle, mezheplerin, tarikatların, cemaatlerin, vahiyle uyum sağlamayan söylem ve eylemlerini değil Allah’ın göndermiş olduğu vahiyler çerçevesi içerisinde söylem ve eylemlirini düzenleyen peygamberleri kendinize örnek edinin. Onların yaşam biçimi hayat tarzını onları da ilah haline getirmeden, yaşam biçim hayat tarzı olarak kabul edin. Mesajı verilmektedir. Yine söylem ve eylemlerini vahiy kurallarına göre düzenlemeyen hiçbir partinin yanında durmayın Allah’ın partisinde olanlarla beraber olun mesajı verilmektedir.
22/52. Biz senden önce hiç bir Resul ve Nebi göndermiş olmayalım ki, o bir dilekte bulunduğu zaman, şeytan, onun dilediğine (bir kuşku veya sapma unsuru) katıp bırakmış olmasın. Ama Allah, şeytanın katıp-bırakmalarını giderir, sonra kendi ayetlerini sağlamlaştırıp-pekiştirir. Allah, gerçekten bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.
58/22. Allah’a ve ahiret gününe iman eden hiç bir kavim (topluluk) bulamazsın ki, Allah’a ve elçisine başkaldıran kimselerle bir sevgi (ve dostluk) bağı kurmuş olsunlar; bunlar, ister babaları, ister çocukları, ister kardeşleri, isterse kendi aşiretleri (soyları) olsun. Onlar, öyle kimselerdir ki, (Allah) kalplerine imanı yazmış ve onları kendinden bir ruh ile desteklemiştir. Onları, altlarından ırmaklar akan cennetlere sokacaktır; orada süresiz olarak kalacaklardır. Allah, onlardan razı olmuş, onlar da O’ndan razı olmuşlardır. İşte onlar, Allah’ın fırkasıdır. Dikkat edin; şüphesiz Allah’ın fırkası olanlar, felah (umutlarını gerçekleştirip kurtuluş) bulanların ta kendileridir.
İşte vermiş olduğum ayet örnekleri ve açıklamalar İbrahim’in yıldıza taptı, aya taptı, güneşe taptı, bunlar benim ilahim olamaz demesi, yıldıza tapanlara, aya tapanlara, güneşe tapanlara, gönderme yaparak onları kendisine getirmek istemektedir.
Yine kendilerine yol gösterici olan birilerini ararken veya ilah ve rab ararken hep küçük ilahlardan büyük ilahlara doğru arzu ve istek duyduğu şeylere kavuşabilmek için, küçük ilahlardan büyüğüne doğru terk ederek ilerlemektedirler. İşte Kur’an Allah’ın dışında insanların ilah ve rap olarak kabul ettikleri terk edip kendilerini ve evreni çelişkisiz olarak yaratan Allah’ı ilah ve rab olarak kabul etmelerini istemektedir.
Yine indirmiş olduğu Kur’an’ın kendi içerisinde tutarlı ve çelişki
250 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
oluşturmadığını ifade etmektedir. Yine indirilmiş olan Kur’an ile yaratılmış olan vahyi ayetlerle kevni ayet arasında tam bir mutabakat içerisinde oldukların bildirmektedir. Düşünen ve aklını kullanan insan için, ibadet ve kulluğa kimin layık olup olmadığı, bir başka kimin ilah ve rab edinileceği bilinen bir gerçektir. Evet, ibadet ve kulluğa layık olan sadece ve sadece yaratan ve yol gösterici olan Allah’tır.
4/82. Onlar hâlâ Kur’an’ı iyice düşünmüyorlar mı? Eğer o, Allah’tan başkasının katından olsaydı, kuşkusuz içinde birçok aykırılıklar (çelişkiler, ihtilaflar) bulacaklardı.
67/3. O, biri diğeriyle ‘tam bir uyum’ (mutabakat) içinde yedi gök yaratmış olandır. Rahman (olan Allah)ın yaratmasında hiç bir ‘çelişki ve uygunsuzluk’ (tefavüt) göremezsin. İşte gözü(nü) çevirip-gezdir; herhangi bir çatlaklık (bozukluk ve çarpıklık) görüyor musun?
67/4. Sonra gözünü iki kere daha çevirip-gezdir; o göz (uyumsuzluk bulmaktan) umudunu kesmiş bir halde bitkin olarak sana dönecektir.
30/30. Öyleyse sen yüzünü Allah’ı birleyen (bir hanif) olarak dine, Allah’ın o fıtratına çevir; ki insanları bunun üzerine yaratmıştır. Allah’ın yaratışı için hiç bir değiştirme yoktur. İşte dimdik ayakta duran din (budur). Ancak insanların çoğu bilmezler.
Yine bu ayetler Musa peygambere Allah nasıl kendisini gösterdiği konusunda bilgi verip dağa tecelli ederek kendisini görebileceğini bildirmektedir. Nasıl bir mucit kendisini bulmuş olduğu icadında, bir ressam kendisini çizmiş olduğu resimde, bir futbolcu kendisini oynamış olduğu kurallara uygun olan oyun ve atmış olduğu golde kendisini göstermektedir. Allah da Kendisini yaratmış olduğu kainat ve indirmiş olduğu Kur’an’da Kendisini tanıtıp göstermektedir.
7/143. Musa tayin edilen sürede gelince ve Rabbi Onunla konuşunca: ‘Rabbim, bana göster, Seni göreyim’ dedi. (Allah:) ‘Beni asla göremezsin, ama şu dağa bak; eğer o yerinde karar kılabilirse, sen de beni göreceksin.’ Rabbi dağa tecelli edince, onu param parça etti. Musa bayılarak yere düştü. Kendine geldiğinde: ‘Sen yücesin (Rabbim). Sana tevbe ettim ve ben iman edenlerin ilkiyim’ dedi.
59/21. Şayet biz bu Kur’an’ı bir dağın üzerine indirmiş olsaydık, andolsun onu Allah korkusundan saygı ile baş eğmiş, parça parça
Vakıa Suresi | 251
olmuş görürdün. İşte Biz, belki düşünürler diye, insanlara böyle örnekler veririz.
59/22. O Allah ki, O’ndan başka ilah yoktur. Gaybı da, müşahede edilebileni de bilendir. Rahman, Rahim olan O’dur.
Kur’an kendi sistemi içerisinde bir ayetin ne demek istediğini diğer ayetlerle tefsir etmekte veya açıklamaktadır. Allah’ın arşa istiva etmesi, Allah’ın dağa tecelli etmesi ile ilgili ayetler Allah yaratmış olduğu bütün varlıklar üzerine tecelli ederek kendini göstermesi anlamında kullanılmış olan ifadedir. Bir başka ifadeyle çelişkisizlik ilkesi ile yaratılmış olan her bir varlıkta Allah’ın imzası ve mührü olduğu bildirilmektedir.
22/75. Allah, meleklerden elçiler seçer ve insanlardan da. Şüphesiz Allah işitendir, görendir.
Allah’ın dağa tecelli etmesinin bir başka anlamı da Allah yaratmış olduğu her varlığa kendi bilgilerini kodlamış, o bilgilere emek ve çaba sarf edip çalışıp ulaşanlar için melekler insanlar için elçilik görevi yapmaktadırlar. Allah bir insanı yaratırken yol seçme özgürlüğünü insanın kendi özgür iradesine vermişse, ona doğru yolu bulabilecek feraseti ve kabiliyeti de vermiştir. Kur’an nebi ve resullerin uyarılarına karşı kendi öz içinden haykıran takva sesi her insana yaptığı yanlışlıkların farkına vararak Müslüman olmasını sağlamaktadır.
26/45. Böylelikle Musa da asasını bırakıverdi, bir de (ne görsünler) o, uydurmakta olduklarını yutuveriyor.
26/46. Anında büyücüler secdeye kapandılar.
26/47. (Ve:) ‘Âlemlerin Rabbine iman ettik’ dediler.
26/48. ‘Musa’nın ve Harun’un Rabbine.’
26/49. (Firavun) Dedi ki: ‘Ona, ben size izin vermeden önce mi inandınız? Gerçek şu ki, o, size büyüyü öğreten büyüğünüzdür; öyleyse yakında bileceksiniz. Şüphesiz ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama kestireceğim ve hepinizi gerçekten asıp-sallandıracağım.’
26/50. ‘Hiç zararı yok’ dediler. ‘Çünkü biz gerçekten Rabbimize dönücüleriz.’
26/51. ‘Doğrusu biz, iman edenlerin ilki olduğumuzdan dolayı Rabbimizin hatalarımızı bağışlayacağını umuyoruz.’
252 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
Kur’an’da Musa’nın asasını atması Allah’tan almış olduğu vahyi bilgileri insan fıtratına uygun olarak yumuşakça anlatıp kirlenmiş, pislenmiş olan kalpleri ilahi mesajla arındırıp temizlenmiş olan yüreklerden söz etmektedir. Kur’an ilgili ayetleri formül olarak vermekte açıklamasını Kur’an ve yaratılış kanunlarına göre detaylı bir şekilde anlatarak mesaj vermektedir. Yine Kur’an’dan ilgili ayetlerden örnekler vermeye çalışalım.
27/41. Dedi ki: ‘Onun tahtını değişikliğe uğratın, bir bakalım doğru olanı bulabilecek mi, yoksa bulmayanlardan mı olacak?
27/42. Böylece (Belkıs) geldiği zaman ona: ‘Senin tahtın böyle mi?’ denildi. Dedi ki: ‘Tıpkı kendisi. Bize ondan önce ilim verilmişti ve biz Müslüman olmuştuk.’
27/43. Allah’tan başka tapmakta olduğu şeyler onu (Müslüman olmaktan) alıkoymuştu. Gerçekte o, inkâr eden bir kavimdendi.
27/44. Ona: ‘Köşke gir’ denildi. Onu görünce derin bir su sandı ve (eteğini çekerek) ayaklarını açtı. (Süleyman:) Dedi ki: ‘Gerçekte bu, saydam camdan olma düzeltilmiş bir köşk-zemindir.’ Dedi ki: ‘Rabbim, gerçekten ben kendime zulmettim; (artık) ben Süleyman’la birlikte âlemlerin Rabbi olan Allah’a teslim oldum.’
Seba Melikesi Belkıs ayetlerde, Süleyman peygamberle tanışmadan önce Allah’ı ilah ve rab olarak kabullenmekten uzaklaşmış kavmi ile beraber güneşe tapmakta idiler. Ancak Belkıs savaşta yenilip Süleyman peygamberle tanışınca Süleyman’ın yaşam biçimi hayat tarzı Belkıs’a tıpkı yaratılışta vermiş olduğu “Rabbim Allah’tır” sözünü hatırlatınca kendi gitmiş olduğu yolun Süleyman’ın yolu ile mukayese edip, kendi yolunun yanlış olduğunu fark etmiştir. Bu da Belkıs’ın gerçekleri görüp Müslüman olduğu ifade edilmektedir. Yine Kur’an’dan başka bir örnek daha vermeye çalışalım.
36/14. Hani onlara iki (elçi) göndermiştik, fakat ikisini yalanlamışlardı. Biz de (iki elçiyi) bir üçüncüyle güçlendirdik; böylece dediler ki: ‘Şüphesiz biz, size gönderilmiş elçileriz.’
36/15. Dediler ki: ‘Siz, benzerimiz olan bir beşerden başkası değilsiniz, Rahman (olan Allah) da herhangi bir şey indirmiş değildir. Siz, yalnızca yalan söylüyorsunuz.’
Vakıa Suresi | 253
36/16. Dediler ki: ‘Rabbimiz, gerçekten size gönderilmiş elçiler olduğumuzu bilir.’
36/17. ‘Bizim üzerimizde de (sorumluluk ve görev olarak) apaçık bir tebliğden başkası yoktur.’
36/18. Dediler ki: ‘Herhalde biz, sizlerden dolayı uğursuzluğa uğradık. Eğer (bu söylediklerinize) bir son vermeyecek olursanız, andolsun, sizi taşa tutacağız ve mutlaka bizden yana size acı bir azab dokunacaktır.’
36/19. Dediler ki: ‘Uğursuzluğunuz, sizinledir. Size öğüt verildi diye mi (uğursuzluğa uğradınız)? Hayır, siz ölçüyü taşıran bir kavimsiniz.’
36/20. Şehrin en uzak yerinden bir adam koşarak geldi: ‘Ey kavmim, elçilere uyun’ dedi.
36/21. ‘Sizden ücret istemeyenlere uyun, onlar hidayet bulmuş kimselerdir.’
Ayetler konu içerisinde ders almak isteyenlere özet olarak şu mesaj vermektedir. Allah bir kavme iki elçi gönderip Allah’tan almış olduğu vahiyleri tebliğ ettiğinde kavmi elçileri yalanlamış, Kur’an elçi veya resullerin söylem ve eylemlerinin kumanda merkezi Allah olduğunu vurgulayarak topluma verdikleri mesajın kendi öngörüleri ile söylemiş olduğu bütün sözlerin Allah’tan almış olduğu vahyi bilgiler olduğunu anlatmaktadırlar. Herbir elçinin söylemiş olduğu sözler, diğer bir elçinin söylemiş olduğu söz ile aynı olması bunun bir delidir.
Yasin suresi yirminci ayette şu ayete dikkat çekmek istiyorum. “Şehrin en uzak yerinden bir adam koşarak geldi: ‘Ey kavmim, elçilere uyun’ dedi.” Kur’an bu ayette her insanın kendi öz yapısında var olan takva sesini böyle müteşabih olan bir anlatım sanatı kullanarak Peygamberlerin söyledikleri sözler takva sesi ile uyum sağladığının bir delili olarak anlatılmaktadır. Yine bir ayet daha örnek verelim.
59/21. Şayet biz bu Kur’an’ı bir dağın üzerine indirmiş olsaydık, andolsun onu Allah korkusundan saygı ile baş eğmiş, parça parça olmuş görürdün. İşte Biz, belki düşünürler diye, insanlara böyle örnekler veririz.
Ayette geçen şu ifadeye dikkat çekmek istiyorum. “Şayet biz bu
254 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
Kur’an’ı bir dağın üzerine indirmiş olsaydık, andolsun onu Allah korkusundan saygı ile baş eğmiş, parça parça olmuş görürdün.” Kur’an ifadesiyle bu anlatım müteşabih olan bir anlatım şeklidir. Dağ akıl ve irade sahibi olan bir varlık mı ki, Kur’an dağın üzerine inince boyun eğip parça parça olurdu ifadesi aklını kullanan insanlara şu mesajı vermektedir. Ey insanlar, gökleri ve yeri yaratan Allah’tır. Okumakta olduğunuz Kur’an’ı gönderen de Allah’tır. Allah’ın yaratmış olduğu evren yasaları ile indirmiş olduğu vahiy yasaları birbirleriyle uyum halindedir. Mesajı verilmektedir. Asıl beni de değiştiren bu ayet olmuştu.
30/30. Öyleyse sen yüzünü Allah’ı birleyen (bir hanif) olarak dine, Allah’ın o fıtratına çevir; ki insanları bunun üzerine yaratmıştır. Allah’ın yaratışı için hiç bir değiştirme yoktur. İşte dimdik ayakta duran din (budur). Ancak insanların çoğu bilmezler.
Bu güne kadar klasik olan bir din anlayışı ile Kur’an’ın yaratılan evren yasaları ile indirilmiş olan vahiy yaslarının çelişkisizlik ilkesini ortaya koyup anlatan hangi bir mezhep hangi bir cemaat gördünüz? Böyle bir Kur’an anlayışı insanı titreten insan organlarının tümüyle insan iradesini tevhit akidesinde haykırarak birleştiren bir anlayışı bize öğretmektedir. İşte verecek olduğum ayet söylenenleri tasdik etmektedir.
39/23. Allah, müteşabih (benzeşmeli), ikişerli bir kitap olarak sözün en güzelini indirdi. Rablerine karşı içleri titreyerek-korkanların O’ndan derileri ürperir. Sonra onların derileri ve kalpleri Allah’ın zikrine (karşı) yumuşar-yatışır. İşte bu, Allah’ın yol göstermesidir, onunla dilediğini hidayete erdirir. Allah kimi saptırırsa, artık onun için bir yol gösterici yoktur.
Allah insanlar için peş peşe göndermiş olduğu dinin adını İslam, teslim olanların adına da Müslüman ismini koymuştur. Her peygamber kendinden önceki peygamberleri tasdik edip doğrulamış kendinden sonra gelecek olan peygamberleri de müjdelemiştir. Peygamberler arasında hiçbir ayırım yapmayın deyip de Müslüman olan insanları uyarmıştır.
2/136. Deyin ki: ‘Biz Allah’a; bize indirilene, İbrahim, İsmail, İshak, Yakup ve torunlarına indirilene, Musa ve İsa’ya verilen ile peygamberlere Rabbinden verilene iman ettik. Onlardan hiç birini diğerlerinden ayırt etmeyiz ve biz O’na teslim olmuşlarız.’
Vakıa Suresi | 255
İnsanlık tarihinin başlangıcından bu tarafa Allah’ın peygamberlerle göndermiş olduğu dinin adı İslam, teslim olanların adı da Müslümandır. Bunun delili de şudur. Her peygamberin kendinden önce gelen peygamberleri tasdik edip doğrulaması kendisinden sonra gelecek olan peygamberi de müjdelemesi buna bir belgedir.
12/111. Andolsun, onların kıssalarında temiz akıl sahipleri için ibretler vardır. (Bu Kur’an) düzüp uydurulacak bir söz değildir, ancak kendinden öncekilerin doğrulayıcısı, her şeyin ‘çeşitli biçimlerde açıklaması’ ve iman eden bir topluluk için bir hidayet ve rahmettir.
46/30. Dediler ki: ‘Ey kavmimiz, gerçekten biz, Musa’dan sonra indirilen, kendinden öncekileri doğrulayan bir kitap dinledik; hakka ve doğru yola yöneltip-iletmektedir.’
Kur’an’ın düzeltilmiş beşer diye ifade ettiği insan sadece nebi ve resullerdir. Onlar bir yanlışlık yaptıkları zaman hemen Allah vahiyle düzeltir yanlış olanları doğrusuyla değiştirir. Vakıa suresi yetmiş dokuzuncu ayette verilmek istenen mesaj, Hazreti Musa’nı Firavun’a temizlenmek istermişsin derken bu anlatılmaktadır.
56/80. Âlemlerin Rabbinden indirilmedir.
Kur’an Âlemlerin Rabbinden indirilmiş olan bir kitap olmamış olsaydı kendi bütünlüğü içerisinde geçen ayetler arasında da çelişkiler ortaya çıkardı.
32/3. Yoksa onlar: ‘Bunu uydurdu’ mu diyorlar? Hayır; o, Rabbinden olan bir haktır; senden önce kendilerine bir uyarıcı gelmemiş bir kavmi uyarman için (onu sana indirdik). Umulur ki hidayet bulurlar.
12/38. Yoksa: ‘Bunu kendisi yalan olarak uydurdu’ mu diyorlar? De ki: ‘Bunun benzeri olan bir sure getirin ve eğer gerçekten doğru sözlüyseniz Allah’tan başka çağırabildiklerinizi çağırın.’
4/82. Onlar hâlâ Kur’an’ı iyice düşünmüyorlar mı? Eğer o, Allah’tan başkasının katından olsaydı, kuşkusuz içinde birçok aykırılıklar (çelişkiler, ihtilaflar) bulacaklardı.
17/88. De ki: ‘Eğer bütün ins ve cin (toplulukları), bu Kur’an’ın bir benzerini getirmek üzere toplansa, -onların bir kısmı bir kısmına destekçi olsa bile bir benzerini getiremezler.’
256 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
2/23. Eğer kulumuza indirdiğimiz (Kur’an)’dan şüphe içindeyseniz, o zaman, siz de bunun benzeri bir sure getirin. Ve eğer doğru sözlüyseniz, Allah’tan başka şahitlerinizi (kendilerine güvendiğiniz yardımcılarınızı) çağırın.
Aktarmış olduğum ayet örneklerinden de anlaşıldığı gibi, bu Kur’an’ın insan uydurması olan bir kitap asla olamayacağını inkâr eden insanlara peygamberleri yalanlayan insanlara okkalı bir cevap vererek meydan okumaktadır. Gönderilmiş olan peygamberleri yalan sayıp inkâr edenlere Allah uyarı vermeye devam ediyor.
56/81. Şimdi siz bu sözü mü hor görüp-küçümsüyorsunuz?
Tıpta, biyolojide, kimyada velhâsıl bütün müsbet bilimlerin ortaya koymuş olduğu eğer teori değil de ilim ise, Kur’an’ın ortaya koymuş olduğu vahyi bilgiler uyum halinde olması düşünen aklını kullanan insanlar için yeterli bir belgedir. Bundan yaklaşık olarak bin beş yüz yıl önce son nebi ve resule gelmiş olan vahyi bilgiler bu günkü müsbet bilimlerin daha yeni keşfettiği şu ayetin mesajı insanı hayrete düşürmektedir. Dünya üzerinde milyarlarca insanların parmak uçları, birbirinden farklı olduğunu söylemesi, Kur’an’ın insan uydurması bir kitap olmadığı konusunda yeterli bir delildir.
75/3. İnsan, kendisinin kemiklerini bizim kesin olarak bir araya getirmeyeceğimizi mi sanıyor?
75/4. Evet; onun parmak uçlarını dahi derleyip-(yeniden) düzene koymaya güç yetirenleriz.
75/5. Ancak insan, önündeki (sonsuz geleceği)ni de ‘fücurla sürdürmek ister.’
Peygamber, bir tıp uzmanı bir biyolog, bir fizikçi bir tarihçi de değildi. İnsanlar müsbet bilim veya pozitif ilimler konusunda bu kadar bilgiye de ulaşmamışlardı. O halde nasıl olup da yirmi birinci asırda daha yeni keşfedildi.
Bugün teknoloji konusunda bütün dünya parmak uçları ve el ayası hiçbir insanla aynı olmaması kişilerin kimlik tespitleri, ideal olarak bu yöntemle tespit edilmektedir. Düşünen aklını kullanan insanlar için bu Kur’an’ın insan uydurması bir kitap olmadığı, gökleri ve yeri yaratan
Vakıa Suresi | 257
Allah tarafından gönderilmiş olduğuna bir delilidir. Yine gökyüzü ile ilgili ayetler hakkında Kur’an bilgi vermektedir.
36/38. Güneş de, kendisi için (tespit edilmiş) olan bir müstakarra doğru akıp gitmektedir. Bu, üstün ve güçlü olan, bilen (Allah)ın takdiridir.
36/39. Ay’a gelince, biz onun için de birtakım uğrak yerleri takdir ettik; sonunda o, eski bir hurma dalı gibi döndü (döner).
36/40. Ne güneşin aya erişip-yetişmesi gerekir, ne de gecenin gündüzün önüne geçmesi. Her biri bir yörüngede yüzüp gitmektedirler.
Gökyüzü hakkında uzay bilimlerinin daha bu konuyla ilgili bilgiye ulaşmadığı bir dönemde insanlık için bu bilgiler, milattan sonra yedinci asırda söyleyip yirmi birinci asırda bunların yeni keşfedilme olayı, bu Kur’an’ın Allah tarafından bir kitap olduğuna bir delilidir.
21/30. O inkâr edenler görmüyorlar mı ki, (başlangıçta) göklerle yer, birbiriyle bitişik iken, biz onları ayırdık ve her canlı şeyi sudan yarattık. Yine de onlar inanmayacaklar mı?
76/2. Şüphesiz biz insanı, karmaşık olan bir damla sudan yarattık. Onu deniyoruz. Bundan dolayı onu işiten ve gören (biri) kıldık.
Yine bu ayetler, bu Kur’an’ın Muhammed’in uydurmuş olduğu bir kitap olmadığını, ancak gökleri ve yeri yaratan Allah’ın kendisine ait olan bilgilerin resulün kalbine ilka ve ilham ederek gelen bilgilerdir.
İnsanlığın karşısına ummadığı bir zamanda bizim gibi bir insan çıkıp ben Allah tarafından gönderilmiş nebi ve resulüm diyerek toplumun karşısına çıkmaktadır. Hangi bir insan sorgulamadan araştırmadan tefekkür etmeden onun söylediği bu söze inanabilir? Gerçekten bu olay elbette kolay bir şey değildir. Kur’an’da geçen Firavun’la Musa arasında geçen bir konuşmayı nakletmek istiyorum.
20/47. ‘Haydi ona gidin de deyin ki: Biz senin Rabbinin elçileriyiz, İsrailoğullarını bizimle birlikte gönder ve onlara (artık) azab verme. Sana Rabbinden bir ayetle geldik. Selam, hidayete tabi olanların üzerine olsun.’
20/48. ‘Gerçekten bize vahyolundu ki: Doğrusu azab, yalanlayan ve yüz çevirenlerin üstünedir.’
258 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
20/49. (Ona gidip aynı bunları söylediklerinde, Firavun onlara) Dedi ki: ‘Sizin Rabbiniz kimdir ey Musa?’
20/50. Dedi ki: ‘Bizim Rabbimiz, her şeye yaratılışını veren, sonra doğru yolunu gösterendir.’
20/51. (Firavun) Dedi ki: ‘İlk çağlardaki nesillerin durumu nedir öyleyse?’
20/52. Dedi ki: ‘Bunun bilgisi Rabbimin katında bir kitaptadır. Benim Rabbim şaşırmaz ve unutmaz.’
Ayetlerde dikkat çekici alan bölüm şudur. Firavun’u Musa’ya sorup onun da vermiş olduğu cevaptır. “Dedi ki: ‘Bizim Rabbimiz, her şeye yaratılışını veren, sonra doğru yolunu gösterendir.’” Günümüz toplumlarında Allah’ın var ve bir olduğunu kabul edip fakat Allah peygamber ve kitap göndermez anlayışlında olan deizme, bu ifadelerle Allah en güzel cevap vermektedir. Allah’ı kabul etmek Allah’ın rab olduğunu kabul etmedikten sonra hiçbir anlam ve önemi yoktur. Ateist olan insanların inanç ve yaşam biçimlerini şu ayetlerle ortaya koymaktadır.
2/27. Ki (bunlar) Allah’ın ahdini, onu kesin olarak onayladıktan sonra bozarlar, Allah’ın kendisiyle birleştirilmesini emrettiği şeyi keserler ve yeryüzünde bozgunculuk çıkarırlar. Kayba uğrayanlar, işte bunlardır.
2/28. Nasıl oluyor da Allah’ı inkâr ediyorsunuz? Oysa ölü iken sizi O diriltti; sonra sizi yine öldürecek, yine diriltecektir ve sonra O’na döndürüleceksiniz.
2/29. Sizin için yerde olanların tümünü yaratan O’dur. Sonra göğe yönelip (istiva edip) de onları yedi gök olarak düzenleyen O’dur. Ve O, her şeyi bilendir.
Allah’ı kabul ettiği halde Allah’ın rab ve ilah olmadığını söyleyen deistlere de Allah şöyle bir gönderme yapmaktadır.
29/61. Andolsun, onlara: ‘Gökleri ve yeri kim yarattı, güneşi ve ayı kim emre amade kıldı?’ diye soracak olursan, şüphesiz: ‘Allah’ diyecekler. Şu halde nasıl oluyor da çevriliyorlar?
39/38. Andolsun, onlara: ‘Gökleri ve yeri kim yarattı?’ diye soracak olsan, elbette ‘Allah’ diyecekler. De ki: ‘Gördünüz mü-haber verin;
Vakıa Suresi | 259
Allah’tan başka taptıklarınız, eğer Allah bana bir zarar dileyecek olsa, zararını kaldırabilirler mi? Ya da bana bir rahmet vermeyi istese, rahmetini tutup-önleyebilecekler mi’ De ki: ‘Allah, bana yeter. Tevekkül edecek olanlar, O’na tevekkül etsinler.’
Kur’an hem Allah’ı inkâr edip Allah’ın rabliğini kabul etmeyenler, hem de Allah’ı kabul edip Allah’ın ilah ve rab olduğunu kabul etmeyenler için müşrik ifadesi kullanmaktadır. Bunların her ikisi de ahiret hayatını kabul etmeyen insanlardır.
23/34. ‘Eğer benzeriniz olan bir beşere boyun eğecek olursanız, andolsun, gerçekten hüsrana uğrayanlar olursunuz.’
23/35. ‘O, öldüğünüz, toprak ve kemik haline geldiğiniz zaman, sizin mutlaka (yeniden diriltilip) çıkarılacağınızı mı vadediyor?’
23/36. ‘Heyhat, size vadedilen şeye heyhat…’
23/37. ‘O (bütün gerçek), yalnızca bizim (yaşamakta olduğumuz bu) dünya hayatımızdan ibarettir; ölürüz ve yaşarız, biz diriltilecekler değiliz.’
23/38. ‘O ise, yalnızca bir adam (insan)dır, Allah’a karşı yalan uydurmaktadır, bizler de ona inanacak değiliz.’
Allah Müşrik olan insanlar çalışıp dünyadaki bütün insanlara yedirip içirse Allah onların infak ettiklerini, asla ve asla kabul etmeyeceğini bildirmektedir.
2/264. Ey iman edenler, Allah’a ve ahiret gününe inanmayıp, insanlara karşı gösteriş olsun diye malını infak eden gibi minnet ve eziyet ederek sadakalarınızı geçersiz kılmayın. Böylesinin durumu, üzerinde toprak bulunan bir kayanın durumuna benzer; üzerine sağnak bir yağmur düştü mü, onu çırılçıplak bırakıverir. Onlar kazandıklarından hiç bir şeye güç yetiremez (elde edemez)ler. Allah, kâfirler topluluğuna hidayet vermez.
Vermiş olduğum ayetlerden de anlaşıldığı gibi, Allah katında hüsnü kabul görülecek olan amel, iman edip imanın kurallarına göre söylem ve eyleme dönüştürülen amellerdir. İşte bu gün bazı Kur’an okuyanların söylemiş olduğu ifade edilen şu sözler, Kur’an’la asla uyum sağlamadığı görülmektedir. Deist, Ateist, Yahudi, Hıristiyan, olanlar güzel amel işlerse
260 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
Allah onu cehenneme atmaz. Hatta onlar cennete gireceğini iddia etmektedirler.
Hayır, Müslüman olmayan hiçbir din mensubu, bütün dünyadaki bütün insanları yedirse içirse hatta her türlü ihtiyaçlarını karşılasalar bile asla ve kat’a onlar cennet yüzü göremeyeceklerdir. Cennete güzel amel işleyenler değil, iman edip salih amel işleyenler girecektir. Bunlar Kur’an ifadesiyle büyük bir yanılgı içerisindedirler. Kur’an cennete girebilecek olan insanların, fotoğrafını şöyle ortaya koymaktadır.
2/2. Bu, kendisinde şüphe olmayan, muttakiler için yol gösterici bir kitaptır.
2/3. Onlar, gaybe inanırlar, namazı dosdoğru kılarlar ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden infak ederler.
2/4. Ve onlar, sana indirilene, senden önce indirilenlere iman ederler ve ahirete de kesin bir bilgiyle inanırlar.
2/5. İşte bunlar, Rablerinden olan bir hidayet üzeredirler ve kurtuluşa erenler bunlardır.
41/30. Şüphesiz: ‘Rabbimiz Allah’tır’ deyip sonra dosdoğru bir istikamet tutturanlar (yok mu); onların üzerine melekler iner (ve der ki:) ‘Korkmayın ve hüzne kapılmayın, size vaad olunan cennetle sevinin.’
Ayetleri eğip bükmeye hiç gerek yok. Bu ayetlere göre Allah kimin cennetlik kimin cehennemlik olduğu konusunda net bir şekilde bilgi vermektedir.
56/82. Ve rızkınızı (Kur’an’dan yararlanma nimetini bırakıp onu) mutlaka yalan saymaktan ibaret mi kılıyorsunuz?
Allah her insana doğru yolu bulacak feraseti ve kabiliyeti vermiştir. Ayrıca, bu da yetmemiş hakla batılı doğru ile yanlışı iyi ile kötüyü net bir şekilde ayırt eden peygamber ve kitaplar da göndermiştir. İnsan dünya hayatına yiyip içip yatmak oyun eğlence olsun diye gelmedi. Onlar Allah’ın gönderdiği kitap ve peygamberleri yalanlamakla iş bittiğini mi sanmaktadırlar. Hayır, onlar yapmış oldukları inkâr ve zulmün cezasını çekeceği bir ahiret hayatı vardır. Mesajı verilmektedir.
7/51. Onlar, dinlerini bir eğlence ve oyun (konusu) edinmişlerdi
Vakıa Suresi | 261
ve dünya hayatı onları aldatmıştı. Onlar, bu günleriyle karşılaşmayı unuttukları ve bizim ayetlerimizi ‘yok sayarak tanımadıkları’ gibi, biz de bugün onları unutacağız.
Emanet ve sorumluluk yüklenmiş olduğu insanlar için, iki hayat vardır. Bunlardan birisi dünya hayatıdır. Dünya hayatı Yaratan Allah tarafından kendilerine yüklenmiş olan emanet ve sorumluluğu yerine getirip getirmeyenlerin sınava tabi tutulduğu bir hayattır. Ahiret hayatı da sınavı kazananların ödül, kaybedenlerin ceza alacak oldukları yerdir. İnsan kendisini başıboş bırakılıp öyle dilediği gibi hareket edeceği bir yer değildir. Dünya hayatında haksız yere insanların mallarını ellerinden alıp, Rabbim Allah’tır diyenleri ben güçlüyüm ben döverim ben öldürürüm diyenler ölüp gittiklerinde yapmış oldukları zulümlerin cezasını mutlaka ama mutlaka hesabı sorulacak olan bir gün gelecektir.
Eğer gökleri yeri yaratan bir Allah varsa buna inanıyorsanız hayatını inkâr ve zulümle sürdüren insanlar yapmış oldukları zulümler yanlarına kar kalacaksa Allah’ın var olmasının hiçbir anlam ve önemi yoktur. Allah vardır Allah emanet ve sorumluluk yüklemiş olduğu insanlara dünya hayatında müdahale etmemek koşulu ile görmekte izlemektedir. Ahiret âleminde ceza ve mükâfatını Allah verecektir.
Siz bir işyeri sahibi iseniz, sizin işyerinden çalışan işçilerden size itaat edip size hayır getiren işçilerle, sizin iş yerinde çalışan görevini hile hurdayla sürdüren işçileri siz adalet sahibi birisi olarak aynı tutar mısınız? Elbette aynı tutmayacaksınız. Çünkü aklını kullanan insanlar için böyle bir davranış doğru olmaz. İşte Allah da ahiret hayatında görevini yerine getirip getirmeyenleri bir tutmayacaktır.
16/76. Allah şu örneği verdi: İki kişi; bunlardan birisi dilsiz, hiç bir şeye gücü yetmez ve her şeyiyle efendisinin üstünde (bir yük), o, onu hangi yöne gönderse bir hayır getirmez; şimdi bu, adaletle emreden ve dosdoğru yol üzerinde bulunanla eşit olabilir mi?
Allah dünya hayatında insanlardan Müslüman olanlara ne özel bir yardım, Müslüman olmayanlara da ne de özel olarak ceza vermediği görülmektedir. Allah sınav anında insanların yapıp ettiklerini sessizce izleyip gözetlemektedir. Ama ahiret hayatında Allah’ın huzuruna insanlar toplanıp gelince, iman eden ve salih amel işleyenlerle İnkar eden ve zulmedenleri,
262 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
Allah net bir şekilde biri birinden ayırarak onlara mükâfat ve cezalarını verecektir. Hak ve adalet sahibi olan insanlar için, eğer Allah varsa ki vardır. Allah iman eden ve salih amal işleyenlerle inkâr eden ve zulmeden insanlara dünya hayatında ayırım yapmadan çaba ve gayretlerinin tam karşılığını vermektedir. Hatta inkâr edenlere daha çok vereceğini de iman eden insanlar özenmeyecek olsaydı inkar edenlere dünya hayatında daha çok vereceğini bildirmektedir.
43/33. Eğer insanlar (Allah’a karşı isyanda birleşip) tek bir ümmet olacak olmasaydı, Rahman’ı (Allah’ı) inkâr edenlerin evlerine gümüşten tavanlar ve üzerinde çıkıp-yükselecekleri merdivenler yapardık.
İyi bilinmelidir ki, her insan yalnız başına doğar yalnız başına ölür yalnız başına ahiret hayatında Allah’a hesap vereceklerdir. Her nefis kazandığına karşılık bir rehinedir. Her insan hurma çekirdeğinin etrafındaki lifler kadar haksızlığa uğratılmadan, hak ettiği ceza ve mükâfatını din gününün maliki olan Allah onlara verecektir.
74/38. Her nefis, kazandıklarına karşılık bir rehinedir.
17/71. Her insan-grubunu imamlarıyla çağıracağımız gün, artık kimin kitabı sağ eline verilirse, onlar kitaplarını okuyacaklar ve bir ‘hurma çekirdeğindeki iplikçik kadar’ bile haksızlığa uğratılmazlar.
4/77. Kendilerine; ‘Elinizi (savaştan) çekin, namazı kılın, zekâtı verin’ denenleri görmedin mi? Oysa savaş üzerlerine yazıldığında, onlardan bir grup, insanlardan Allah’tan korkar gibi hatta daha da şiddetli bir korkuyla korkuya kapılıyorlar ve: ‘Rabbimiz, ne diye savaşı üzerimize yazdın, bizi yakın bir zamana ertelemeli değil miydin?’ dediler. De ki: ‘Dünyanın metaı azdır, ahiret, ise muttakiler için daha hayırlıdır ve siz ‘bir hurma çekirdeğindeki ip-ince bir iplik kadar’ bile haksızlığa uğratılmayacaksınız.’
Dünya hayatında benim kalbim temiz veya benim dünya hayatında işim yerinde, eğer ahiret hayatı varsa benim keyfim orada da iyi olur diyen ve Allah’ın gönderdiği peygamberleri yalanlayanların durumu devam eden ayetlerde şöyle anlatılmaktadır.
56/83. Hele can boğaza gelip dayandığında,
Evet, o bir gerçektir ki, her insan mutlaka ama mutlaka ölüm denen
Vakıa Suresi | 263
bir gerçek ona gelecektir. İnansın veya inanmasın ömrünü salih amellerle geçirip tamamlasın. İsterse ömrünü inkâr ve zulmederek tamamlasın. Ölmeden önce mutlaka ahiret hayatında kendisine ayrılmış olan ceza ve mükâfat yerini göreceklerdir. Şimdi Kur’an’da geçen konuyla ilgili ayetlerden örnekler vermeye çalışalım.
10/90. Biz, İsrailoğullarını denizden geçirdik; Firavun ve askerleri azgınlıkla ve düşmanlıkla peşlerine düştü. Sular onu boğacak düzeye erişince (Firavun): ‘İsrailoğullarının kendisine inandığı (ilahtan) başka ilah olmadığına inandım ve ben de Müslümanlardanım’ dedi.
10/91. Şimdi, öyle mi? Oysa sen önceleri isyan etmiştin ve bozgunculuk çıkaranlardandın.
Bu ayetler inkâr eden ve zulmeden insanların ölmeden önce ahiret hayatında gidecek olduğu cehennem azabını görenler için belgedir delildir.
4/157. Ve: ‘Biz, Allah’ın Resulü Meryem oğlu Mesih İsa’yı gerçekten öldürdük’ demeleri nedeniyle de (onlara böyle bir ceza verdik.) Oysa onu öldürmediler ve onu asmadılar. Ama onlara (bir) benzeri gösterildi. Gerçekten onun hakkında anlaşmazlığa düşenler, kesin bir şüphe içindedirler. Onların zanna uymaktan başka buna ilişkin hiç bir bilgileri yoktur. Onu kesin olarak öldürmediler.
4/158. Hayır; Allah onu kendine yükseltti. Allah üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir.
4/159. Andolsun, Kitap ehlinden, ölmeden önce ona inanmayacak kimse yoktur. Kıyamet günü, o da onların aleyhine şahid olacaktır.
Bu ayetler de ehli kitap olanların ahiret hayatında kendilerinin ölmeden önce gidecek olduğu cehennem azabını görmüş olacağı yer ile ilgili olan belgedir delildir.
3/169. Allah yolunda öldürülenleri sakın ‘ölüler’ saymayın. Hayır, onlar, Rableri katında diridirler, rızıklanmaktadırlar.
3/170. Allah’ın kendi fazlından onlara verdikleriyle sevinç içindedirler. Onlara arkalarından henüz ulaşmayanlara müjdelemeyi isterler ki onlara hiç bir korku yoktur, mahzun da olmayacaklardır.
3/171. Onlar, Allah’tan bir nimeti, bir fazlı (bolluğu) ve gerçekten Allah’ın müminlerin ecrini boşa çıkarmadığını müjdelemektedirler.
264 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
Bu ayetler de iman eden ve salih amel işleyenlerin ölmeden önce gidecek olduğu cennet hayatıdır. Dilerim her insan ölürken bile gideceği yere sevinç ve mutluluk çığlıkları atarak gidebilsinler.
56/84. Ki o sırada siz (sadece) bakıp-durursunuz,
Çünkü insan yalnız olarak doğdu yalnız olarak ölecek ve yalnız olarak Allah huzurunda herkes kendi hesabını kendisi verecektir. Yine birkaç ayetle olayı taçlandırmaya çalışalım.
2/48. Ve hiç kimsenin, hiç kimse adına bir şey ödemeyeceği, hiç kimsenin şefaatinin kabul edilmeyeceği, hiç kimseden bir fidye alınmayacağı ve yardım görülmeyeceği bir günden sakının.
20/109. O gün, Rahmanın kendisine izin verdiği ve sözünden hoşnut olduğu kimseden başkasının şefaati bir yarar sağlamaz.
Çünkü ölüm anında herkes Allah ile karşı karşıya kalarak doktorundan cinlerden efsundan yardım istese de onların kendisine yardım edecek hiç birisinin olmadığını fark edip anlayacak. Ama ne yazık ki, ona işlemiş olduğu güzel amellerden başka yardım ve şefaat edeni olmayacaktır.
56/85. Biz ona sizden daha yakınız; ancak görmezsiniz.
Allah her insana şah damarından daha yakındır. Onun kalbinden geçirdiklerini ve ertelediklerini bile bilmektedir. İblis ve şeytanın ona ne vesveseler verdiğini bilmektedir.
58/7. Allah’ın göklerde ve yerde olanların tümünü gerçekten bilmekte olduğunu görmüyor musun? (Kendi aralarında gizli toplantılar düzenleyip) Fısıldaşmakta olan üç kişiden dördüncüleri mutlaka O’dur; beşin altıncısı da mutlaka O’dur. Bundan az veya çok olsun, her nerede olsalar mutlaka O, kendileriyle beraberdir. Sonra yaptıklarını kıyamet günü kendilerine haber verecektir. Şüphesiz Allah her şeyi bilendir.
2/284. Göklerde ve yerde ne varsa Allah’ındır. İçinizdekini açığa vursanız da, gizleseniz de, Allah sizi onunla sorguya çeker. Sonra dilediğini bağışlar, dilediğini azaplandırır. Allah, her şeye güç yetirendir.
İnkar eden ve zulmedenler şunu iyi bilsinler ki, insan bir göz kırpsın veya yapmak isteyip de insanlardan çekinerek bir kötülük planlayıp yapamadıkları şeyleri bile bilmekte ve onunla hesaba çekeceğini söylemektedir.
Vakıa Suresi | 265
56/86. İşte o vakit, eğer ceza görmeyecek iseniz,
56/87. Eğer doğru söylüyor iseniz, onu, (çıkmakta olan canı) geri çevirsenize.
Ey Allah’ı Allah’ın göndermiş olduğu peygamberleri, kitapları, meleklerini ve ahiret hayatını inkâr edenler. Mademki siz büyüktünüz güçlüydünüz kendinizin ilah olduğunu ilan edip mazlum olan insanlara zulmedip kökleştiriyordunuz, haydi şimdi ölümü engelleyin de bir görelim deyip onlara posta koymaktadır.
Dünya hayatında böbürlenip gururlanan insanlardan Kur’an Firavun ve kavminden zengin olan kavminden Karun’u örnek vererek ölüm ve öldükten sonra başlarına ne belalar geldiği konusunda bizleri uyararak ders almamızı istemektedir.
10/87. Musa ve kardeşine (şöyle) vahyettik: ‘Mısır’da kavminiz için evler hazırlayın, evlerinizi namaz kılınan (ve kıbleye dönük) yerler yapın ve namazı dosdoğru kılın. Müminleri de müjdele.’
10/88. Musa dedi ki: ‘Rabbimiz, şüphesiz Sen, Firavun’a ve önde gelen çevresine dünya hayatında bir çekicilik (güç, ihtişam) ve mallar verdin. Rabbimiz, Senin yolundan saptırmaları için (mi?) Rabbimiz, mallarını yerin dibine geçir ve onların kalplerinin üzerini şiddetle bağla; onlar acı azabı görecekleri zamana kadar iman etmeyecekler.’
10/89. (Allah) Dedi ki: ‘İkinizin duası kabul olundu. Öyleyse dosdoğru yolda devam edin ve bilgisizlerin yoluna uymayın.’
10/90. Biz, İsrailoğullarını denizden geçirdik; Firavun ve askerleri azgınlıkla ve düşmanlıkla peşlerine düştü. Sular onu boğacak düzeye erişince (Firavun): ‘İsrailoğullarının kendisine inandığı (ilahtan) başka ilah olmadığına inandım ve ben de Müslümanlardanım’ dedi.
10/91. Şimdi, öyle mi? Oysa sen önceleri isyan etmiştin ve bozgunculuk çıkaranlardandın.
10/92. Bugün ise, senden sonrakilere bir ayet (tarihi bir belge, ibret) olman için seni yalnızca bedeninle kurtaracağız (herkese cesedini göstereceğiz). Gerçekten insanlardan çoğu, bizim ayetlerimizden habersizdirler.
Her insan ölmeden önce inansın veya inanmasın yapmış olduğu iyi
266 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
veya kötü amellerin karşılığını ölüm anında mutlaka ama mutlaka gidecek oldukları cennet ve cehennem hayatını göreceklerdir.
28/76. Gerçek şu ki, Karun, Musa’nın kavmindendi, ancak onlara karşı azgınlaştı. Biz, ona öyle hazineler vermiştik ki, anahtarları, birlikte (taşımaya) davranan güçlü bir topluluğa ağır geliyordu. Hani kavmi ona demişti ki: ‘Şımararak sevinme, çünkü Allah şımararak sevince kapılanları sevmez.’
28/77. ‘Allah’ın sana verdiğiyle ahiret yurdunu ara, dünyadan da kendi payını (nasibini) unutma. Allah’ın sana ihsan ettiği gibi, sen de ihsanda bulun ve yeryüzünde bozgunculuk arama. Çünkü Allah bozgunculuk yapanları sevmez.’
28/78. Dedi ki: ‘Bu, bende olan bir bilgi dolayısıyla bana verilmiştir.’ Bilmez mi, ki gerçekten Allah, kendisinden önceki nesillerden kuvvet bakımından kendisinden daha güçlü ve insan-sayısı bakımından daha çok olan kimseleri yıkıma uğratmıştır. Suçlu günahkârlardan kendi günahları sorulmaz.
28/79. Böylelikle kendi ihtişamlı-süsü içinde kavminin karşısına çıktı. Dünya hayatını istemekte olanlar: ‘Ah keşke, Karun’a verilenin bir benzeri bizim de olsaydı. Gerçekten o, büyük bir pay sahibidir’ dediler.
28/80. Kendilerine ilim verilenler ise: ‘Yazıklar olsun size, Allah’ın sevabı, iman eden ve salih amellerde bulunan kimse için daha hayırlıdır; buna da sabredenlerden başkası kavuşturulmaz’ dediler.
28/81. Sonunda onu da, konağını da yerin dibine geçirdik. Böylece Allah’a karşı ona yardım edecek bir topluluğu olmadı. Ve o, kendi kendine yardım edebileceklerden de değildi.
28/82. Dün, onun yerinde olmayı dileyenler, sabahladıklarında: ‘Vay, demek ki Allah, kullarından dilediğinin rızkını genişletip-yaymakta ve kısıp-daraltmaktadır. Eğer Allah, bize lütfetmiş olmasaydı, bizi de şüphesiz batırırdı. Vay, demek gerçekten inkârcılar felah bulamaz’ demeye başladılar.
28/83. İşte ahiret yurdu; biz onu, yeryüzünde büyüklenmeyenlere ve bozgunculuk yapmak istemeyenlere (armağan) kılarız. (Güzel) Sonuç takva sahiplerinindir.
Vakıa Suresi | 267
28/84. Kim bir iyilikle gelirse, artık onun için daha hayırlısı vardır; kim bir kötülükle gelirse, artık kötülükleri yapanlar, yalnızca yaptıklarıyla karşılık görürler.
Kıssalarda verilen muhteşem bilgi aklını kullanan insanlara dünya hayatında nerde nasıl davranacağının mükemmel bir yol haritasını çizerek öğüt vermektedir. Bu anlatılar şaka değil, tiyatro değil, ütopya değil, oyun oynaş da değildir. Bunlar gökleri ve yeri yaratan Allah tarafından emin bir ruh ile bildirilen bilgilerdir. Allah kimseye zulüm yapmaz zulmü insan kendi tercih ve davranışları ile kendileri yaparlar.
56/88. Eğer o (ölecek kişi), yakın kılınan (mukarreb olanlardan ise,
56/89. Bu durumda rahatlık, güzel rızık ve nimetlerle donatılmış cennet (onundur).
İman eden ve salih amel işleyenler için göstermiş oldukları çaba ve gayretlerin karşılığı olarak, Allah ahiret hayatında nimetlerle donatılmış ebedi cennet vaat etmektedir. İşte Bakara iki yüz kırk beşte verilmek istenen mesaj budur.
2/245. Allah’a karşılığını çok arttırma ile kat kat arttıracağı güzel bir borcu verecek olan kimdir? Allah, daraltır ve genişletir ve siz O’na döndürüleceksiniz.
Bu ayetin şuuruna müdrik olmuş bir insan için, komşusu aç iken kendisi tok yatamaz. Allah isteseydi bütün insanları zengin ihtiyaç sahibi olmadan yaratmaya güç yetirirdi. Cennette ebedi olarak rızıklandıran Allah bir an kadar kısa olan dünya hayatını herkesi eşit olarak yaratıp, herkese eşit olarak rızık verme gücüne sahipti. Ama Allah dünya hayatını bir sınav ve denenme salonu ahiret hayatını ise, dersine iyi çalışanlarla çalışmayanları ödüllendirileceği yerdir.
56/90. Ve eğer ‘Ashab-ı Yemin’den ise,
56/91. Artık, ‘Ashab-ı Yemin’den selam sana.
Bu ayetlerde yine dünya hayatında iman eden ve salih amel işleyerek Allah’ın onlardan onların da Allah’tan razı olacağı samimi dürüst Müslüman olanlardan söz edilmektedir. Şu bir gerçek ki, dünya hayatında insanların sınav süresi bunaklık ve ölüm dönemi gelmeden kendisini çek ederek
268 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
gitmiş olduğu yanlış yoldan dönerek iman edip imanını hayra dönüştürüp tövbe eden insanları Allah bağışlayacağını vaad etmektedir.
6/158. Onlar, kendilerine meleklerin gelmesini mi, ya da Rabbinin gelmesini mi veya Rabbinin bazı ayetlerinin gelmesini mi bekliyorlar? Rabbinin ayetlerinden bazılarının geleceği gün, daha önce iman etmemişse veya imanıyla bir hayır kazanmamışsa hiç kimseye imanı yarar sağlamaz. De ki: ‘Bekleyin, biz de elbette beklemekteyiz.’
Yunus ölmeden önce sıkıntıya düşüp ondan ders aldı. Tevbe edip Allah’a yöneldi. Allah da onu bağışlayıp tövbesini kabul ederek bağışladı ve yüz binlerin takip ettiği peygamber konumuna getirdi.
Bir başka ifadeyle onu hem dünya hayatında hem de ahiret hayatında mutlu olacak bir konuma getirdi. Ama Firavun’un başına da birçok sıkıntı ve felaketler geldiği halde, zenginlik kibir ve gururu onu ahiret azabını görünceye kadar iman edip yararlanmayı söz verdiği halde yerine getirmedi.
7/130. Andolsun, biz de Firavun aile (çevre)sini belki öğüt alıp düşünürler diye yıllar yılı kuraklığa ve ürün kıtlığına uğrattık.
7/131. Onlara bir iyilik geldiği zaman ‘Bu bizim için’ dediler; onlara bir kötülük isabet ettiğinde (bunu da) Musa ve beraberindekilerin bir uğursuzluğu olarak yorumlarlardı. Haberiniz olsun, Allah katında asıl uğursuz olanlar kendileridir; ama onların çoğu bilmezler.
7/132. Onlar: ‘Bizi büyülemek için mucize (ayet) olarak her ne getirirsen getir, yine de biz sana inanacak değiliz’ dediler.
7/133. Bunun üzerine, ayrı ayrı mucizeler (ayetler) olarak üzerlerine tufan, çekirge, buğday güvesi, kurbağa ve kan musallat ettik. Yine büyüklük tasladılar ve suçlu-günahkâr bir kavim oldular.
7/134. Başlarına iğrenç bir azab çökünce, dediler ki: ‘Ey Musa, Rabbine -sana verdiği ahid adına bizim için dua et. Eğer bu iğrenç azabı üzerimizden çekip-giderirsen, andolsun sana iman edeceğiz ve İsrailoğullarını seninle göndereceğiz.
7/135. Ne zaman ki, erişebilecekleri bir süreye kadar, o iğrenç azabı üzerlerinden çekip-giderdik, onlar yine andlarını bozdular.
7/136. Biz de onlardan intikam aldık ve ayetlerimizi yalanlamaları ve onlardan habersizmişler (gibi) olmaları nedeniyle onları suda boğduk.
Vakıa Suresi | 269
Dünya hayatı düşünen aklını kullanan insanlar için, inişli çıkışlı bir yoldur. Yine Kur’an’da konu ile ilgili başka ayetlerde olay şöyle anlatılmaktadır.
17/58. Hiç bir ülke (veya şehir) olmasın ki, kıyamet gününden önce biz onu (ya) bir yıkıma uğratacağız veya onu şiddetli bir azabla azablandıracağım; bu (muhakkak) o kitapta yazılıdır.
31/32. Onları kara gölgeler gibi dalgalar sarıverdiği zaman, dini yalnızca O’na ‘halis kılan gönülden bağlılar’ olarak Allah’a yalvarıp yakarırlar (dua ederler). Böylece onları karaya çıkarıp-kurtarınca, artık onlardan bir kısmı orta yolu tutuyor. Bizim ayetlerimizi gaddar, nankör olandan başkası inkâr etmez.
Ey insanlar sizin başınıza bir felaket geldiği zaman sakın onu şer sanmayın. Sizin şer sandığınız şey, sizin hayrınıza, hayır sandığınız bir şer de sizin şerrinize olabilir.
2/216. Savaş, hoşunuza gitmediği halde üzerinize yazıldı (farz kılındı). Olur ki hoşunuza gitmeyen bir şey, sizin için hayırlıdır ve olur ki, sevdiğiniz şey de sizin için bir şerdir. Allah bilir de siz bilmezsiniz.
56/92. Ve eğer o, yalanlayan sapıklardan ise,
Allah’ın göndermiş olduğu peygamberleri yalanlamak demek kendisini yaratan Allah’ı kaale almamak demektir. Cibril’e düşman olmak demektir. Cibril’e düşman olmak da Allah’tan gelen vahyi bilgileri reddederek ilahi mesajdan nasibinin kesilmesi demektir. Kur’an bu tip insanların fotoğrafını şöyle ortaya koymaktadır. Onların gözleri vardır görmezler, kulakları vardır işitmezler, kalpleri de mühürlenmiştir ifadesi ile helak oldular mesajı verilmektedir. Helak olmak demek de inkâr eden ve zulmedenlerin dünya hayatında tabiat kuvvetleriyle yerle bir edilip yok olması anlamında değildir. Eğer bu tutum ve davranışlarını değiştirmezlerse ahiret hayatında cehennem azabını hak ederek ahiret hayatında ebedi olarak ceza çekmesi anlamını ifade etmektedir. Allah’ın dünya hayatının bir imtihan ve sınav salonu olduğunu sınav anında Allah’ın zulmeden insanlara özel bir müdahalesi olmadığını Kur’an onlarca ayetlerde tekrarlanmaktadır.
35/45. Eğer Allah, kazandıkları dolayısıyla insanları (azab ile) yakalayacak olsaydı, (yerin) sırtı üzerinde hiç bir canlıyı bırakmazdı, ancak onları, adı konulmuş bir süreye kadar ertelemektedir. Sonunda ecelleri geldiği zaman, artık şüphesiz Allah kendi kullarını görendir.
270 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
Eğer Allah Nuh kavmini Semut kavmini Lut kavmini daha birçok kavimlerin helak edilme olayını Kur’an gerçek anlamında anlatmış olsaydı Kur’an kendi içerisinde tutarsız ve çelişkili bir kitap olurdu.
4/82. Onlar hâlâ Kur’an’ı iyice düşünmüyorlar mı? Eğer o, Allah’tan başkasının katından olsaydı, kuşkusuz içinde birçok aykırılıklar (çelişkiler, ihtilaflar) bulacaklardı.
Allah bir taraftan Kur’an’da çelişki bulamazsınız desin, bir taraftan da ayetler arasında çelişki arzeden bir durum ortaya çıksın. Örneklerini verdiğim kavimlerin helak olma olaylarını Kur’an müteşabih bir anlatım sanatı ile anlatmaktadır. Yani kendi anlamı dışında farklı anlamlara gelen bir anlatım şekliyle anlatılmaktadır.
8/54. Firavun ailesinin ve onlardan öncekilerin gidiş tarzı gibi. Onlar, Rablerinin ayetlerini yalanladılar; biz de günahları dolayısıyla onları helak ettik. Firavun ordusunu suda boğduk. Onların tümü zulmeden kimselerdi.
7/96. Eğer o ülkeler halkı inansalardı ve korkup-sakınsalardı, gerçekten üzerlerine hem gökten, hem yerden (sayısız) bolluklar (bereketler) açardık; ancak onlar yalanladılar, biz de onları kazana geldikleri nedeniyle yakalayıverdik.
Kur’an içerisinde peygamberleri yalanlama nedeniyle helak ettik ve helak edilmeyi ima eden yirmi yedi yerde ayet geçmektedir. Bu da gösteriyor ki, Allah’ın dünya hayatında özel bir cezası yoktur. Allah’ın dünya hayatında vuku bulan cezası ya insanlar eliyle ya da doğa yasa kurallarına uymama nedeniyle ceza vermektedir.
9/52. De ki: ‘Siz bizim için iki güzellikten (şehitlik veya zaferden) birinin dışında başkasını mı bekliyorsunuz? Oysa biz de, Allah’ın ya kendi katından veya bizim elimizle size bir azab dokunduracağını bekliyoruz. Öyleyse siz bekleyedurun, kuşkusuz biz de sizlerle birlikte bekleyenleriz.
7/96. Eğer o ülkeler halkı inansalardı ve korkup-sakınsalardı, gerçekten üzerlerine hem gökten, hem yerden (sayısız) bolluklar (bereketler) açardık; ancak onlar yalanladılar, biz de onları kazana geldikleri nedeniyle yakalayıverdik.
Vakıa Suresi | 271
Bu ayette de anlatılmak istenen olay şudur. Eğer insanlar iman edip sakınmış olsalardı Allah gökten derken ilahi mesajları, onlara kısmet eder ahiret hayatında ebedi cenneti kazanır hem de yeryüzünde insanlar için yaratmış olduğu nimetlerden istifade ederlerdi mesajı verilmektedir.
56/92. Ve eğer o, yalanlayan sapıklardan ise,
Eğer insan yaratılışta vermiş olduğu “Rabbim Allah’tır” dediği halde sonra da vermiş olduğu sözden cayıp sapkınlardan olmuş ise, sapıkların kimler olduğu konusunda yukarıda ayetlerle yeteri kadar anlatmaya çalıştım. Devam eden ayetlerde de dünya hayatında kendilerine bu kadar uyarıcı gelmesine rağmen uyarıcıların onlar için bir yarar sağlamadığı anlamını taşımaktadır. Ahiret hayatında başlarına gelebilecek felaketlerden kimseyi sorumlu tutmasınlar mesajı verilmektedir.
56/93. Artık (onun için) alabildiğine kaynar sudan bir şölen vardır.
İnkâr eden kâfirler dünya hayatında mazlum olanları yerinden yurdundan sürüp öldürüp yeryüzünde bozgunculuk çıkarıp, ekini ve nesli yok ediyorlardı. Diyorlardı ki, ben büyüğüm ben sizin rabbinizim benim iznim olmadan kimse benim sözümün üstüne söz koyamaz insanları kendi din anlayışını engelleyip onlar üzerine zulüm yağdırıyorlardı.
Oysa gelen nebi ve resuller onlara senden büyük Allah var. Allah sizin yapmış olduğunuz bu zulümlere karşı dünya hayatında sesini çıkarmıyor ama ahiret haytanda sizin defterinizi dürüp hesabınızı soracaktır. Bakalım o zaman siz mi, yoksa Allah mı büyük göreceksiniz diyorlardı.
26/45. Böylelikle Musa da asasını bırakıverdi, bir de (ne görsünler) o, uydurmakta olduklarını yutuveriyor.
Ayette iki farklı anlamda kullanılan asa Musa’nın Allah’tan almış olduğu vahyi bilgiler anlamında kullanılan asadır. Büyücülerin asası ise insan uydurması olan beşeri sistemler ve ideolojiler anlamında kullanılan asadır. Musa’nın asası büyücü olanların asasını yutması Allah’ın ortaya koymuş olduğu vahiyler çerçevesinde yaşanan hayat yanında, vahiyler çerçevesi dışında yaşanan hayatın ne kadar anlamsız ve önemsiz oluğu anlamda onların asasını yuttu ifadesiyle müteşabih bir anlatım sanatı kullanılmaktadır.
272 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
26/46. Anında büyücüler secdeye kapandılar.
Aklını kullanan bir insan için Musa’nın ortaya koyduğu ilahi sistem ve yasalar karşısında hangi bir insan iman etmeden buna dayanabilir ki? İşte büyücüler kendi din anlayışlarını ters yüz eden ilahi mesajlar onları kendilerine getirip Firavunu ilah edinmekten Allah’ı ilah edinmeyi yeğlemiş ve Müslüman olmuşlardır.
26/47. (Ve:) ‘Âlemlerin Rabbine iman ettik’ dediler.
26/48. ‘Musa’nın ve Harun’un Rabbine.’
Dünya hayatında Allah’ı ilah ve rab edinenler genelde zorba ve zalim olanlar tarafından zulme uğratılmışlardır. Hazreti Musa peygamberin Allah’tan almış olduğu vahyi bilgileri anlatınca onlar anladılar ki, yaratılmış olan hiçbir insan ilah ve rab olamaz. Ancak yaratılmayan yaratan ölmeyen öldüren rızık istemeyen rızık veren gökleri ve yeri yaratan Allah ancak ilah ve rab olabilir. Büyücüler ile büyücüler arasında karşılıklı olarak şöyle bir olay yaşanmaktadır.
26/49. (Firavun) Dedi ki: ‘Ona, ben size izin vermeden önce mi inandınız? Gerçek şu ki, o, size büyüyü öğreten büyüğünüzdür; öyleyse yakında bileceksiniz. Şüphesiz ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama kestireceğim ve hepinizi gerçekten asıp-sallandıracağım.’
26/50. ‘Hiç zararı yok’ dediler. ‘Çünkü biz gerçekten Rabbimize dönücüleriz.’
26/51. ‘Doğrusu biz, iman edenlerin ilki olduğumuzdan dolayı Rabbimizin hatalarımızı bağışlayacağını umuyoruz.’
Bu gün dünya hayatında hala firavunlar iş başında mazlum olanları korkutarak onları köleleştirmekte özgür düşünme yetisine kilit vurarak onların rabbi olduğunu ilan etmektedirler. Şu anda Amerika’nın dünya üzerinde aba altından sopa göstererek benim iznim dışında kim hareket ederse onun defterini dürerim diyerek güçsüz insanlara korku salmaktadırlar. Devam eden ayette Firavun’un tehditlerine karşı hiç aldırış etmeden yapacak olduğun zulmü arkana koymadan hemen yap. Ama sen ancak bu zulmünü dünya hayatında sürdürebilirsin.
20/72. Dediler ki: ‘Bize gelen apaçık delillere ve bizi yaratana seni asla ‘tercih edip-seçmeyiz.’ Neyde hükmünü yürütebileceksen,
Vakıa Suresi | 273
durmaksızın hükmünü yürüt; sen, yalnızca bu dünya hayatında hükmünü yürütebilirsin.’
Vermiş olduğum ayet ve açıklamalar gösteriyor ki, dünya hayatında mazlum olan insanlara zalim olanlar, neden zulmettikleri zaman sessiz kaldığını anlamış olmanız gerekir. Bir öğretmen öğrenciler doğru yapsa da yanlış yapsa da sınav anında müdahalede bulunmaması buna en güzel bir örnektir.
Eğer müdahale ederse de o sınav adalet ölçüleri ile asla bağdaşmaz. Allah dünya hayatında insanları sınava hazırlayıp sınavı tam kazanabilecek malzemeleri vererek sınav yapmaktadır. Allah sınava hazırlamadığı hiçbir insanı sınava tabi tutmaz. Allah ergenlik yaşına ermemiş bir çocuğu sınava tabi tutmadığı gibi deli olan, bunamış olan insanları da sınav dışı bırakmaktadır. Sınava tabi tutulan her insan yaptığı yanlışın da farkında yapmış olduğu doğruların da farkındadır.
39/7. Eğer inkâr edecek olursanız, artık şüphesiz Allah size hiç bir ihtiyacı olmayandır ve O, kulları için küfre rıza göstermez. Ve eğer şükrederseniz, sizin (yararınız) için ondan razı olur. Hiç bir (suçlu) günahkâr, bir başkasının günah yükünü yüklenmez. Sonra Rabbinize döndürüleceksiniz, böylece yaptıklarınızı size haber verecektir. Şüphesiz O, sinelerin özünde saklı olanı bilendir.
48/26. Hani o inkâr edenler, ‘gurur ve soy asabiyetini’ (hamiyeti), cahiliyenin ‘gurur ve soy asabiyetini’ kendi kalplerinde alevlendirip-kışkırttıkları zaman, hemen Allah; elçisinin ve müminlerin üzerine ‘(kalbi teskin eden) güven ve yatışma duygusunu’ indirdi ve onları ‘takva sözü’ üzerinde ‘kararlılıkla ayakta tuttu.’ Zaten onlar, buna layık ve ehil idiler. Allah, her şeyi hakkıyla bilendir.
41/15. Ad (kavmin)e gelince; onlar yeryüzünde haksız yere büyüklendiler ve dediler ki: ‘Kuvvet bakımından bizden daha üstünü kimmiş?’ Onlar, gerçekten kendilerini yaratan Allah’ı görmediler mi? O, kuvvet bakımından kendilerinden daha üstündür. Oysa onlar, bizim ayetlerimizi (bilerek) inkâr ediyorlardı.
İşte bu ayetler her insan yapmış olduğu yanlışların da farkındadır. Yapmış olduğu doğruların da farkındadır. Eğer onlar insanlardan olan resulleri inkâr ediyorlarsa insanın öz içerisindeki takva resulü onların
274 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
inkârlarına muhalefet etmektedir. Ama onlar takva resulünü de örtbas ederek yollarının dosdoğru olduğunu zannetmektedirler.
7/172. Hani Rabbin, Âdemoğullarının sırtlarından zürriyetlerini almış ve onları kendi nefislerine karşı şahitler kılmıştı: ‘Ben sizin Rabbiniz değil miyim?’ (demişti de) onlar: ‘Evet (Rabbimizsin), şahid olduk’ demişlerdi. (Bu,) Kıyamet günü: ‘Biz bundan habersizdik’ dememeniz içindir.
43/36. Kim Rahmanın zikrini görmezlikten gelirse, biz bir şeytana onun ‘üzerini kabukla bağlattırırız’; artık bu, onun bir yakın dostudur.
43/37. Gerçekten bunlar (bu şeytanlar), onları yoldan alıkoyarlar; onlar ise, kendilerinin gerçekten hidayette olduklarını sanırlar.
43/38. Sonunda bize geldiği zaman, der ki: ‘Keşke benimle senin aranda iki doğu (doğu ile batı) uzaklığı olsaydı. Meğer ne kötü yakın-dost(muşsun sen).’
Bu ayetler dünya üzerinde aklı başı yerinde olan insanların hepsine sorsan kendi gitmiş olduğu yolların dosdoğru olduğunu zanneder.
Oysa doğru yol, Allah’ın vahiylerle çerçevesini çizdiği yolun ta kendisidir. Allah her şeyi sebep ve sonuç ilişkilerine bağlı olarak yaratmıştır. Sebepsiz ne bir insan doğar ne bir insan ölür ne de bir insan hastalanabilir.
56/95. Şüphesiz bu, kesin bilgi ifade eden bir gerçektir (Hakku’l-Yakin).
Bu ifadeler yalan dolanla işlerini yürüten insanlardan gelen bir bilgidir. Sakın ola ki altından kalkamayacağınız bir yükün altına girmeyin. Sonra pişmanlık duyar, size o pişmanlık bir yarar sağlamaz. İşte o ağır yükü Kur’an şöyle tarif etmektedir.
2/286. Allah, hiç kimseye güç yetireceğinden başkasını yüklemez. (Kişinin nefsinin) Kazandığı lehine, kazandırdıkları aleyhinedir. ‘Rabbimiz, unuttuklarımızdan veya yanıldıklarımızdan dolayı bizi sorumlu tutma. Rabbimiz, bize, bizden öncekilere yüklediğin gibi ağır yük yükleme. Rabbimiz, kendisine güç yetiremeyeceğimiz şeyi bize taşıtma. Bizi affet. Bizi bağışla. Bizi esirge, Sen bizim mevlamızsın. Kâfirler topluluğuna karşı bize yardım
Asıl bizim konumuzu ilgilendiren ayetin şu bölümüdür. “Rabbimiz,
Vakıa Suresi | 275
bize, bizden öncekilere yüklediğin gibi ağır yük yükleme. Rabbimiz, kendisine güç yetiremeyeceğimiz şeyi bize taşıtma.” Bu ayet sanki çelişkiler ifade eden bir anlam taşındığı zannetmektedir. Oysa Allah’ın insanlık tarihinin başlangıcından bu tarafa göndermiş olduğu bütün peygamberlerin getirmiş olduğu dinin adı İslam, teslim olanların adı da Müslümandır.
Ağır yük yüklenmeyecek olanlar sadece Allah’ın gönderdiği peygamberlerin getirmiş olduğu helalleri helal haramları da haram bilip iman eden ve salih amel işleyen insanlardır. Ayette ifade edilen bizden öncekilere yüklemiş olduğun yükü bize yükleme ifadesini Kur’an’ın çoğunluğa nispet ederek kullanmış olduğu bir ifade tarzıdır.
56/96. Öyleyse büyük Rabbini ismiyle tesbih et.
Vakıa suresi son ayette son noktayı koymaktadır. Gökleri ve yeri yaratan, rızık istemeyip rızık veren, insanları yaratıp sonra yolu gösteren Allah’tır. O zaman tespih edin, Allah’ın boyası ile boyanın, kopması mümkün olmayan bir kulpa yapışın ifadeleri, ibadet ve kulluğun sadece ve sadece Allah’a yapılması gerektiğine vurgu yapmaktadır.
Burada Vakıa suresinin tefsirini bitirmiş olmaktayım. Eksiksiz ve hatadan münezzeh olan, unutmayan, yanılmayan, gökleri ve yeri yaratan sadece Allah’tır. Doğrularım Allah’a yanlışlarım ise bana aittir.
276 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

This site is protected by reCAPTCHA and the Google Privacy Policy and Terms of Service apply.