90 – BELED SURESİ TEFSİRİ

Rahman ve rahim olan Allah’ın adıyla!

 

Beled suresi, Kur’an sıralamasına göre doksanıncı, nüzul sırasına göre de otuz beşinci sure olup yirmi ayetten ibarettir. Mekke’de nazil olmuştur.

 

90/1. Andolsun bu beldeye,

 

Genelde surelerin başlarında insanların bildiği konulardan örnekler verilerek gelecek olan bilinmeyen ayet ve konuların doğru anlaşılması için an dolsun ifadesi kullanılmaktadır.

 

90/2. Ki sen bu beldedesin,

 

Yine ayette yemin edilen nebi ve resul olan Muhammed’e bu beldede doğup bu beldede yaşadığı hatırlatmaktadır.

 

90/3. Ve andolsun babaya ve ondan meydana gelen çocuğa,

 

Yine İnsanların çoğalmasına dikkat çekerek bir babanın varlığına dikkat çekerek bir de babanın sülbünden olan çocuğa dikkat çekmektedir.  Burada hazreti İsa peygamberin babasız olduğu söylemleri hep Kur’an’la taban tabana zıt olan bir inanıştır. Zamanı zemini gelince de bu konu üzerinde geniş geniş duracağız inşallah.

 

33/5-Onları (evlat edindiklerinizi) babalarına nisbet ederek çağırın; bu, Allah katında daha adildir. Eğer babalarını bilmiyorsanız artık onlar, dinde sizin kardeşleriniz ve dostlarınızdır. Hata olarak yaptıklarınızda ise, sizin için bir sakınca (bir vebal) yoktur. Ancak kalplerinizin kasıt gözeterek (taammüden) yaptıklarınızda vardır. Allah bağışlayandır, esirgeyendir.

 

90/4. Biz, insanı ( yüzyüze geleceği nice ) zorluklar içinde yarattık.

 

Ayette dikkat çekilen konu, dünya hayatı güllük gülistanlık bir yer olmadığı, insan hayatta hem doğarken hem de yaşamını sürdürürken bir takım zorluklar ve sorumluluklar taşıdığı vurgulamaktadır. Yani insan dünya hayatına başıboş bırakılan bir varlık olmadığı ve ona bir emanet ve sorumluluk yüklendiği hatırlatılmaktadır.

 

33/ 72. Gerçek şu ki, biz emanetleri göklere, yere ve dağlara sunduk da onlar bunu yüklenmekten kaçındılar ve ondan korkuya kapıldılar; onu insan yüklendi. Çünkü o, çok zalim, çok cahildir.

Bu ayet üzerinde biraz durmak istiyorum. Allah evrende temel olarak iki varlık yaratmıştır. Birisi âdemoğlu şemsiyesi altında insanlar. Diğeri ise meleklerdir. Bir başka ifadeyle halife olan insan diğeri de o halifenin karar verdiği yönde hizmet sunan onun emirlerine amade olan meleklerdir. İşte İslam müfessirlerinin anlayamadığı veya anlamakta güçlük çektiği olay budur.

 

O zaman evrende yaratılan iki temel varlık olan melek ve insan tanımını, önce Kur’an’ın tanımladığı şekilde bir tanımlamaya çalışalım.

 

Önce tanımlamaya melek kelimesinden başlayalım. Kur’an içerisinde yaklaşık olarak doksan üç yerde melek kelimesi geçmektedir.

Melek; İnsanların biyolojik ve psikolojik yapıları da dâhil olmak üzere insanların dışında ve insanların karar verdiği yönde hizmet sunan, bir aşka ifadeyle secde eden,  zerreden küreye kadar yaratılmış olan ne kadar varlık varsa kendilerine kodlanmış olan bilgilerle hareket eden akıl irade ve seçenekleri olmayan varlıkların genel adıdır.

Evrende yaratılan Allah’ın muhatap olduğu ve ona her türlü donanımı kodlayarak emanet yüklediği tek varlık olan insanı, Kur’an’ın tanımladığı yere koymaya çalışalım. Kur’an içerisinde yaklaşık olarak üç yüz kırk dört yerde insan kelimesi geçmektedir.

İnsan; Allah’ın meleklerden harmanlayıp yorumladığı iki eliyle özenip bezenerek yarattığı, hem kötülükleri yapmaya hem de iyilikleri yapmaya eğilimli iki yol iki amaç iki seçenek sahibi olan nötr bir varlıktır.

 

Şimdi Kur’an içerisinden ayetlerden örnekler vererek insan ve melek kavramlarını Allah’ın tanımladığı şekilde ait olduğu yere koyarak, konuyu işlemeye çalışalım.

25/77. De ki: ‘Duanız olmasaydı Rabbim size değer verir miydi? Fakat siz gerçekten yalanladınız; artık (bunun azabı da) kaçınılmaz olacaktır.’
Laf lafı açar dendiği gibi konu konuyu açmaktadır. Ayet içerisinde insanların anlamakta güçlük çektiği en önemli konulardan birisi dua kelimesi geçmektedir.

Kur’an içerisinde yaklaşık olarak elli sekiz yerde dua kelimesi geçmektedir. Kur’an’da geçen duanın anlamı, elleri havaya kaldırıp Allah’tan istekler sıralamak değil, dua insanın ister Allah’ın istekleri yönünde ister Allah’ın istemedikleri yönünde, dilediği şekilde karar veren kişilerin,  isteklerini eylemle buluşturma halidir.

İnanan insanlar ile Kur’an’ın anlattığı dua ile farklılık arz ettiği için, ister istemez, melek kavramı ile ilgili iç içe olduğu için girmek zorunda kalıyorum. Ama Kur’an’a göre, iki farklı dua olduğunu ve iki farklı anlama geldiğini, iki farklı ayet vererek konuyu özetlemek istiyorum.

2/186-Kullarım Beni sana soracak olursa, muhakkak ki Ben (onlara) pek yakınım. Bana dua ettiği zaman dua edenin duasına cevap veririm. Öyleyse, onlar da Benim çağrıma cevap versinler ve bana iman etsinler. Umulur ki irşad (doğru yolu bulmuş) olurlar.

Allah evreni ve evrendeki bütün varlıkları, insanlar için yaratmıştır. Allah evrende hem insanlar için yararlı hem de insanlar için zararlı olan şeyleri de yaratmıştır. Ama Allah insanlara, zararlı olanlardan yememeyi içmemeyi ve yapmamayı istemiş faydalı olan olanlardan yemeyi içmeyi ve yapmayı istemiştir.  Faydalı olanlara helal zararlı olan şeylere de haram hükmünü vererek helal olanlardan yararlanmayı haram olanlardan yararlanmamayı insanlardan istemiştir. O zaman insan duasını, kendi aleyhine de olsa yaptığıını Ayet bize haber vermektedir.

17/11. İnsan hayra dua ettiği gibi, şerre de dua eder. İnsan, pek acelecidir.

Evet, şimdi tekrar konumuza geri dönerek melek ve insan konusunu işlemeye devam edelim.

76/1. Gerçek şu ki, insanın üzerinden, daha kendisi anılmaya değer bir şey değilken, uzun zamanlardan (dehr) bir süre (hin) gelip-geçti.

İnsan yaratılmadan önce dünya hayatında ve evrende insan için lazım olan her şey yaratılıp insanoğluna boyun eğdirilmiştir. Nitekim başka bir ayette de Allah şöyle buyurur.

2/30. Hani Rabbin, Meleklere: ‘Muhakkak ben, yeryüzünde bir halife var edeceğim’ demişti. Onlar da: ‘Biz seni şükrünle yüceltir ve (sürekli) takdis ederken, orada bozgunculuk çıkaracak ve kan dökecek birini mi var edeceksin?’ dediler. (Allah:) ‘Şüphesiz sizin bilmediğinizi ben bilirim’ dedi.

“Onlar da: ‘Biz seni şükrünle yüceltir ve (sürekli) takdis ederken, orada bozgunculuk çıkaracak ve kan dökecek birini mi var edeceksin?”

Ayette geçen bu ifadeyi bazı müfessirler, şöyle anlamışlar. Sanki melekler insanların bozgunculuk yapıp kan dökeceğini, daha önce böyle bir insan türü yaratılıp tecrübi bilgilerinden dolayı böyle söylediklerini anlamaktadırlar. Oysa yukarıda söylediğimiz gibi meleklerde akıl irade ve seçenek yoktur. Onlar sadece kendilerine kodlanmış olan bilgilerle hareket eden varlıklardır. Ayette geçen o ifade olsa olsa Allah’ın onlar hakkında lisanı hal ile konuşturarak insanlara melekler hakkında bilgi sunmak olduğu anlaşılmalıdır.

O zaman melekleri Kur’an iki kısma ayırdığını görmekteyiz. Birisi insanlara yaratılışta verdiği “Rabbim Allah’tır” sözüne sadakat göstermeyi teklif sunan takva meleğidir. Diğeri ise yaratılışta verdiği o sözden caymayı teklif sunan iblis meleğidir. İşte İnsan denen varlık iki yol iki tercihten ya iblisin teklifleri yönünde karar verip yasak ağaçtan nemalanır ve yaşamını ağırlık olarak haramlardan yiyerek kendisine cehennemi hazırlar. Ya da insan takva meleğinin teklifleri yönünde karar verir helal ağaçtan nemalanır kedisine cennetini dünya hayatında hazırlar.

90/5. İnsan, hiç kimsenin kendisine güç yetiremeyeceğini mi sanıyor?

 

Kur’an bütünlüğü içerisindeki ayetlerden anladığımız kadarı ile İnsanlar genelde zenginleştikçe makam koltuk sahibi oldukça kendisini ihtiyaç sız zannedip yaratan Allah’tan uzaklaşmaktadır. İnsanlar fakirleştikçe yoksul ve ihtiyaç sahibi oldukça da Allah’a yaklaşmaktadırlar.

 

17/67-Denizde başınıza bir musibet geldiğinde, O’ndan başka bütün yalvardıklarınız kaybolup gider. O sizi kurtarıp karaya çıkardığında, (yine eski halinize) dönersiniz. İnsanoğlu çok nankördür.

Yine güç kelimesi geçince dünya hayatında Allah’ın insanlara gönderilen vahyi bilgiler dışında özel bir müdahalesi yoktur. Allah dünya hayatında insanlara, iki şekilde müdahalede bulunmaktadır. Birincisi insanlar eliyledir. Diğeri ise Allah’ın evrene koyduğu yasalara uyulmaması sonucunda müdahalede bulunmaktadır.  Bunları ayetlerden örnekler vererek açıklamaya çalışalım.

22/40. Onlar, yalnızca; ‘Rabbimiz Allah’tır’ demelerinden dolayı, haksız yere yurtlarından sürgün edilip çıkarıldılar. Eğer Allah’ın, insanların kimini kimiyle defetmesi (yenilgiye uğratması) olmasaydı, manastırlar, kiliseler, havralar ve içinde Allah’ın isminin çokça anıldığı mescidler, muhakkak yıkılır giderdi. Allah kendi (dini)ne yardım edenlere kesin olarak yardım eder. Şüphesiz Allah güçlüdür, üstündür.

Ayette ifade edildiği gibi, kötülük yapanlara neden kötülük yaptın deyip dünya hayatında al sana tokat deyip onlara ceza verip susturmaz. Allah suç işleyenlerin cezasını ahiret hayatına ertelediğini söylemektedir.

16/61 Eğer Allah, insanları zulümleri nedeniyle sorguya çekecek olsaydı, onun üstünde (yeryüzünde) canlılardan hiç bir şey bırakmazdı; ancak onları adı konulmuş bir süreye kadar ertelemektedir. Onların ecelleri gelince ne bir saat ertelenebilirler, ne de öne alınabilirler.

Dünya hayatında Allah’ın insanlara özel bir müdahalede bulunmadığı Allah’ın insanlara yapılan zulümlerin cezasını ya insanlar eliyle dünya hayatında ya da Allah kendi eliyle müdahalesini sadece ahiret hayatında olduğu ile ilgili önemli bir ayeti de aktarmak istiyorum.

9/52. De ki: ‘Siz bizim için iki güzellikten (şehidlik veya zaferden) birinin dışında başkasını mı bekliyorsunuz? Oysa biz de, Allah’ın ya kendi katından veya bizim elimizle size bir azab dokunduracağını bekliyoruz. Öyleyse siz bekleyedurun, kuşkusuz biz de sizlerle birlikte bekleyenleriz.

Günümüze kadar gelen toplumlar içerisinde Nuh kavmi semut kavmi Musa kavmi salih kavimlerinin helak edilmesi, doğal felaketlerle suç işleme anında yok edilip tarih sahnesinden silinmesi değildir. İnkâr eden ve zulmeden kavimlerin kendilerine gelen resullerin getirdikleri vahyi bilgilere karşı çıkmaları onları yerinden yurdundan sürüp öldürmelerinin cezasını Allah, dünya hayatında ya insanlar eliyle verecektir. Eğer insanların buna gücü yetmezse, Allah ahiret hayatında kendi eliyle cezalarını verecektir.

Allah, dünya hayatını insanlara emanet etmiştir. Allah ise din gününün malikidir. Bir başka ifadeyle ahiret âleminin malikidir. Dünya hayatı Allah’ın adalet dağıttığı yer değil adaleti yeryüzünde iktidar sahibi olan insanlara emanet etmiştir. Ama ne yazık ki, iktidar sahibi olanlar genelde büyük çoğunluk, tercihini iblisin yönünde kullanan ve yasak ağaçtan nemalanan insanlar iktidar olmuştur. Onlar da iktidara geldiklerinde ekini ve nesli yok etmişlerdir. Allah insanlar içerisinden Müslüman olanların iktidar sahibi olmasını istemektedir.

Dünya üzerinde inkâr edenler iş başına geçtiler mi, Halkı fırkalara mezheplere partilere cemaatlere tarikatlara bir takım akla gelmeyecek kadar hiziplere ayırarak onları zayıflatıp güç ve kuvvetten düşürerek köleleştirmişler mallarını ellerinden almışlardır.

Ey! Müslümanım diyenler, uyanın artık, kendinize gelin, Sizin elinizde dosdoğru yolu gösterip kimseye köle kul olmayasınız diye sapa sağlam bir kitap var. Bu gün dünya üzerinde binlerce km. uzaklardan gelip, senin ırkını, senin cinsini senin rengini senin mezhebini senin cemaatini senin tarikatını senin partilerini öne sürerek bizi biri birimize düşman etmektedirler ve iç savaş çıkarmaktadırlar. 

Dünya üzerinde, İki millet vardır. Birisi Müslüman olanlar, diğeri Müslüman olmayanlardır. Allah Müslüman olanları tek bir ümmet ve tek bir şeriat içerisinde toplamak istemiştir.

5/48. Sana da (Ey Muhammed,) önündeki kitap(lar)ı doğrulayıcı ve ona ‘bir şahid-gözetleyici’ olarak Kitab’ı (Kur’an’ı) indirdik. Öyleyse aralarında Allah’ın indirdiğiyle hükmet ve sana gelen haktan sapıp onların heva (istek ve tutku)larına uyma. Sizden herbiriniz için bir şeriat ve bir yol-yöntem kıldık. Eğer Allah dileseydi, sizi bir tek ümmet kılardı; ancak (bu,) verdikleriyle sizi denemesi içindir. Artık hayırlarda yarışınız. Tümünüzün dönüşü Allah’adır. Hakkında anlaşmazlığa düştüğünüz şeyleri size haber verecektir.

Doğru yol Allah’ın peygamberler aracılığı ile göndermiş olduğu vahiy orijinli emir ve yasakların çerçevelediği yoldur. Tek bir ümmet tek bir şeriat içerisinde olanlar bu yoldaş yürüyenlerdir. Bunların yaşamını ölümünü namazını ibadetlerini Allah belirler. Farklı farklı ümmet ve şeriat içerisinde olanlar bu yolun dışında olanlar ve yaşayanlardır. Bunların yollarını da şeytan ve onun dostları belirler.


2/120. Sen onların dinlerine uymadıkça, yahudi ve hristiyanlar senden kesinlikle hoşnut olmazlar. De ki: ‘Şüphesiz doğru yol, Allah’ın (gösterdiği) yoludur.’ Eğer sana gelen bunca ilimden sonra onların heva (istek ve arzu)larına uyacak olursan, senin için Allah’tan ne bir dost vardır, ne de bir yardımcı.

Kur’an’a inanan ve ben Müslümanım diyen hangi ırktan hangi renkten hangi cinsten olurlarsa olsunlar bunlar kardeştir. Hiç birine hiç birine üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takvadadır.

49/13. Ey insanlar, gerçekten, biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve ‘birbirinizi tanımanız ve tanışmanız’ için sizi halklar ve kabileler (şeklinde) kıldık. Şüphesiz, Allah katında sizin en üstün (kerim) olanınız, (ırk, renk, soy ve servetçe değil) takvaca en ileride olanınızdır. Şüphesiz Allah bilendir, haber alandır.

Biz kendi içimizde bölünmedikçe asla inkâr edenler ve ehli kitap olanlar bizleri bölemezler. Ne mutlu türküm diyene değil ne mutlu Müslüman olanadır. İnsanları kardeş yapan birinin acısı diğerini de üzen bu inanç ve yaşamdır. Bakınız Müslüman olanların zor durumdaki konumunu Kur’an bize şöyle anlatır.

59/9-Kendilerinden önce o yurdu (Medine’yi) hazırlayıp imanı, (gönüllerine)  yerleştirenler ise, hicret edenleri severler ve onlara verilen şeylerden dolayı içlerinde bir ihtiyaç (arzusu) duymazlar. Kendilerinde bir açıklık (ihtiyaç) olsa bile (kardeşlerini) öz nefislerine tercih ederler. Kim nefsinin ‘cimri ve bencil tutkularından’ korunmuşsa, işte onlar felah (kurtuluş) bulanlardır.

 

90/6. ” Pek çok mal harcadım ” diyor.

 

Beled suresi beşinci ayetten itibaren rabbani yolun dışında olan ve inkâr eden kişilerin fotoğrafını ortaya koymaktadır. Dikkat edin bu tip insanlar sadece dünya hayatında yaşayıp öleceklerini sanmaktadırlar. Şöyle onlarla üç beş dakika sohbet edin konuşacakları hep maldan mülkten zenginlikten makamdan bahsettiklerini görürsünüz. Oysa kendilerine malı mülkü makamı mevkii veren Allah’tır. Aşağıdaki ayetlerde de göreceğimiz gibi bunlar için yoksul fakir olan insanlar hep aşağılık insanlardır.

 

90/7. Kimse onu görmedi mi sanıyor?

 

Allah yere düşen yaprağı, insanların kalbinden geçenleri ve ertelediklerini bile bilmektedir.

 

3/154-Sonra kederin ardından üzerinize bir güvenlik (duygusu) indirdi, bir uyuklama ki, içinizden bir grubu sarıveriyordu. Bir grup da, canları derdine düşmüştü; Allah’a karşı haksız yere cahiliye zannıyla zanlara kapılarak: ‘Bu işten bize ne var ki?’ diyorlardı. De ki: ‘Şüphesiz işin tümü Allah’ındır.’ Onlar, sana açıklamadıkları şeyi içlerinde gizli tutuyorlar, ‘Bu işten bize bir şey olsaydı, burada öldürülmezdik’ diyorlar. De ki: ‘Evlerinizde olsaydınız da üzerlerine öldürülmesi yazılmış olanlar, yine devrilecekleri yerlere gidecekti. (Bunu) Allah, sinelerinizdekini denemek ve kalplerinizde olanı arındırmak için (yaptı). Allah, sinelerin özünde saklı duranı bilendir.

 

6/151-De ki: ‘Gelin size Rabbinizin neleri haram kıldığını okuyayım: O’na hiç bir şeyi ortak koşmayın, anne-babaya iyilik edin, yoksulluk-endişesiyle çocuklarınızı öldürmeyin. -Sizin de, onların da rızıklarını biz vermekteyizÇirkin-kötülüklerin açığına ve gizli olanına yaklaşmayın. Hakka dayalı olma dışında, Allah’ın (öldürülmesini) haram kıldığı kimseyi öldürmeyin. İşte bunlarla size tavsiye (emr) etti; umulur ki akıl erdirirsiniz.’

 

58/7-Allah’ın göklerde ve yerde olanların tümünü gerçekten bilmekte olduğunu görmüyor musun? (Kendi aralarında gizli toplantılar düzenleyip) Fısıldaşmakta olan üç kişiden dördüncüleri mutlaka O’dur; beşin altıncısı da mutlaka O’dur. Bundan az veya çok olsun, her nerede olsalar mutlaka O, kendileriyle beraberdir. Sonra yaptıklarını kıyamet günü kendilerine haber verecektir. Şüphesiz Allah her şeyi bilendir.

 

Müslüman olanlar işte böyle bir Allah’a iman edip güvenmektedirler. Oysa inkâr edenler kendilerinin yaptıkları zulümlerden ve Allah’ın kendilerine verip emanet ettiği nimetlerden kimselerin hakkı olmadığını sanmaktadırlar. O mallarda yoksulun yetimin mutlaka ama mutlaka hakkı vardır.

 

90/8. Biz ona iki göz vermedik mi?

 

Bir insana eğer başka birisine göz lazım olsa o da dese ki, sen bana gözünü ver ne kadar para istersen vereyim dese adam gözlerini verir mi? Allah insan için, ağız, dudak, dil, kulak, akıl,, kalp damarla aklına ne kadar hücre ve organlar ne varsa sana hiçbir karşılık almadan sana bedava vermektedir.

 

90/9. Bir dil ve iki dudak ,

 

90/10. Ona iki yolu ( doğru ve eğriyi ) gösterdik .

 

Her insan dünya hayatında yaşamını sürdürebilmesi için biri birine zıt iki yol seçeneğinden mutlaka ama mutlaka birisini tercih etmesi gerekir. Ayette geçen iki yol, birisi rabbin vahiylerle çerçevesini çizdiği yoldur. Diğeri ise şeytanın yoludur.

 

76/2. Şüphesiz biz insanı, karmaşık olan bir damla sudan yarattık. Onu deniyoruz. Bundan dolayı onu işiten ve gören (biri) kıldık.

76/3. Biz ona yolu gösterdik; (artık o,) ya şükredici olur ya da nankör.

 

İnsanların algılamakta güçlük çektiği konulardan birisi insan yaratılışına Allah kötülüğü işleyecek potansiyelini verme konusudur.

 

Eğer Allah İnsana kötülüğü işleyecek donanımı verilmemiş olsaydı insan nasıl günah işleyebilecekti? İnsanların hem bir çirkin yüzü vardır hem de insanların güzel yüzü vardır.

 

7/20. Şeytan, kendilerinden ‘örtülüp gizlenen çirkin yerlerini’ açığa çıkarmak için onlara vesvese verdi ve dedi ki: ‘Rabbinizin size bu ağacı yasaklaması, yalnızca, sizin iki melek olmamanız veya ebedi yaşayanlardan kılınmamanız içindir.’

 

İnsan hem kötülüklere doğru eğilimli hem de güzelliklere doğru eğilimli nötr bir varlıktır. Kur’an tek seçenekli varlıkların tümünü melek olarak isim vermektedir. Evrende insanlardan başka iki seçenekli hiçbir varlık yoktur.. Kur’an bu sebeple insanların dışındaki bütün varlıkları melek olarak isim vermektedir. İnsanlarda eğer iki farklı seçenek varsa, o zaman iki farklı biri birine zıt iki teklif sunucu melek de olması gerekir. Farklı teklif olmasa farklı seçenek de olmazdı. Sürekli zamanı zemini geldikçe bunları anlatmaya çalışıyorum. Kur’an dilinde bunlardan birisi iblis,  fısk fücur ve nefistir. Birisi de Kur’an dilinde takvadır toplum dilinde vicdan psikoloji dilinde üst ben veya içimizdeki babadır

91/7. Nefse ve ona ‘bir düzen içinde biçim verene’,
Ayette geçen nefis kelimesi insan kişiliğinin tamamı olan nefistir. Nefisin bir başka anlamı da fısk ve fücur anlamında olan nefistir. Daha sonra gelen ayette de fısk fücur anlamını ifade eden nefisten bahsetmektedir.


91/8. Sonra ona fücurunu (sınır tanımaz günah ve kötülüğünü) ve ondan sakınmayı ilham edene (andolsun).
Ayette iki insana teklif sunucu meleğin profilini ortaya koymaktadır. Bunlardan birisi iblis meleğidir diğeri ise takva meleğidir. Vezirin karısına Yusuf’tan Murad alma isteği iblisten gelmektedir. Ama Yusuf’un bu teklifi ret etme ilhamı da takvadan gelmektedir.

 


  1. 127Evinde kalmakta olduğu kadın, ondan murad almak istedi ve kapıları sımsıkı kapatarak: ‘İsteklerim senin içindir, gelsene’ dedi. (Yusuf) ‘Allah’a sığınırım” dedi “çünkü o benim efendimdir, yerimi güzel tutmuştur. Gerçek şu ki, zalimler kurtuluşa ermez.’

    12/24. Andolsun kadın onu arzulamıştı, -eğer Rabbinin (zinayı yasaklayan) kesin kanıt (burhan)ını görmeseydio da (Yusuf da) onu arzulamıştı. Böylelikle biz ondan kötülüğü ve fuhşu geri çevirmek için (ona delil gönderdik). Çünkü o, muhlis kullarımızdandı.

Kim kendisine iblisten bir ilham gelir de iblisin tekliflerine eğilim gösterir ve yaşamını onun teklifleri yönünde karar verir hayatını düzenlerse o bedbaht olmuştur. Kim de kendisinin öz içerisinden gelen takva sesinin teklifleri yönünde karar verir yaşamını onun istekleri yönünde düzenlerse o kurtulmuş demektir. Burada halife ve söz sahibi olan insanın kendisidir. Bu olayı anlatırken ateist olan birisi bana şöyle bir soru sorarak meramını anlatmaya başladı.

 

Ali rıza bey sizin inandığınız Allah ne biçim Allah dedi. Ben de, ne var ne hatasını gördün dedim. Allah bana kötülük yapmayı programlıyor ben de programlanan şekilde kötülüğü yapıyorum ahiret âleminde gir bakalım cehenneme diyor dedi. Arkasından ilave etti ve dedi ki böyle Allah mı olur?

 

Uğur bey dedim ismi de uğurdu. Sen bir kötülük yapacağın zaman veya yaptığın zaman sana Ey Uğur bu yaptığın yanlış, bu yanlışı yapma diye senin öz içinden bir ses veya ilham gelmiyor mu dedim. O da dedi ki evet geliyor. O zaman kötülüğü Allah sana programlamıyor sana kötülüğe gidecek yolu ve malzemeleri veriyor sen o malzemelerle kötülük yapma kararını vererek kötülüğü işliyorsun. Deyince sesi kesmişti. Allah kimseye kötülük yapmayı da yazmaz ve programlamaz. Allah kimseye iyilik yapmayı da yazmaz ve programlamaz. Kişiler kendisine gelen iki farklı teklif sunucu meleğin tekliflerini kabul etmek veya ret etmek kişilerin kendi tercihidir.

 

91/9. Onu arındırıp-temizleyen gerçekten felah bulmuştur.

Allah insanları böyle imtihan etmektedir. İnsana hem kötülük teklifleri gelecek, hem de insanlara iyilik teklifleri gelecek. İşte insan burada akıl edip düşünmesi gerekir. Seni yaratan ve seni ahiret hayatında hesaba çekecek bir Allah var. Sana dünya hayatında çalışıp gerekli gayreti gösterdiğin takdirde arzu ettiğin makamlara seni ulaştırmaktadır. Öyleyse sen seni yaratan Allah’a karşı bir teşekkür bir şükür borcun yokumdur. Bu nasıl bir nankörlüktür.

 

Dokuz ve onuncu ayetlerde nefsinin azgın isteklerinden kurtularak Allah’ın istedikleri yönde hayatını düzenleyenler kurtulmuştur. Nefsinin istekleri yönünde karar veren ve isteklerini yenemeyenler onun teklifleri yönünde yaşamını düzenleyenler de yıkıma uğramışlardır.

 

91/10. Ve onu (isyanla, günahla) örtüp-saran da elbette yıkıma uğramıştır.

 

Takvadan gelen ilhamı görmezden gelirsen küçücük günahlarla başlayarak inkâr isyan ve adam öldürmeye kadar giden bir yolculuk sana görünür. Böylece sana cehennem hak olur.

 

Yüzlerce binlerce hektarlık yanan ormanlar nasıl küçücük kıvılcımlardan başlayarak yanmaktadır. Küçük büyük ırmaklar ve küçük büyük okyanuslar küçücük yağmur damlalarından meydana gelmektedir. İşte başlangıçta ergenlik yaşında ne günah işlemiş ne de sevap işlemiş nötr bir haldeyken kişilerin karar verdiği yönde günahlar ve sevaplar ilerleyerek büyümektedir.  Vay efendim kişiler ölüm anında tövbe eder ve kurtulur. Allah tövbeleri nasıl olsa kabul eder diyerek insanlar kendi amellerini süslü göstermektedirler. Evet Allah kişiler yapmış oldukları yanlışlardan dönerek kendilerini değiştirir ve düzeltirlerse Şirk de dâhil bütün günahları bağışlar. Ancak, bağımlı olan insanlar o bağımlılıktan kendilerini kurtaramadıkları için Allah şirkin dışında kalanları bağışlarım ifadesi kullanmaktadır.


4/18. Tevbe; ne, kötülükleri yapıp-edip de onlardan birine ölüm çatınca: ‘Ben şimdi gerçekten tevbe ettim’ diyenler, ne de kafir olarak ölenler için değil. Böyleleri için acı bir azab hazırlamışızdır.

 

4/116-Hiç şüphesiz, Allah, kendisine şirk koşanları bağışlamaz. Bunun dışında kalanlar ise, (onlardan) dilediğini bağışlar. Kim Allah’a şirk koşarsa elbette o uzak bir sapıklıkla sapmıştır.

 

90/11. Fakat o, sarp yokuşu aşamadı.

 

Aşağıdaki ayetlerde, sarp yokuşun ne olduğunu soruyor ve cevaplıyor.

 

90/12. O sarp yokuş nedir bilir misin?

 

90/13. Köle azat etmek,

 

Bu ayet üzerinde biraz durmak istiyorum. İslam insanları kölelikten kurtarmak için gelmiştir. Köle ticareti yapmak için değildir. Ama ne yazık ki inkâr edenler güç ve kuvvet haline geldiklerinde mazlum halkı köleleştirmişler ve onları ticaret haline getirilen mal meta haline dönüştürmüşlerdir. İslam’ın en başta temel görevi, Müslüman olanlar güç ve iktidar sahibi olduklarında, Hiç kimsenin hiç kimseye kendi din anlayışını başkaları üzerinde zorba ve baskı kullanmadan özgürce yaşam ortamı hazırlamak için Allah’ın inananlar üzerine yüklemiş olduğu bir görev ve sorumluluktur.

 

Ama madalyonun bir de arka yüzüne bakacak olursak, İnkâr edenler Rabbim Allah’tır diyenleri yerlerinden yurtlarından sürmüşler inancını gereği gibi yaşamak isteyenleri ve kıyam edenleri de öldürmüşler ve esir alarak onları köleleştirmişlerdir. Hiçbir Müslümanın hiçbir insanı Müslüman etme diye bir derdi görevi sorumluluğu yoktur. Ancak kendi din anlayışını da başkalarına teslim ederek kâfirce yaşama hakkı da yoktur. Onun için kendilerine zulüm yapan ve kendi din anlayışlarını elinden alan güç ve otoriteye karşı ya mücadele verecek ya da o gücü kendisinde bulamıyorsa kendi dinini yaşayabilecek bir yere hicret edecektir.

 

Dünya hayatında Allah’ın, iman etenelere kendilerine resuller aracılığı ile gelen vahyi bilgiler iman eden Müslümanlar dışında özel bir yardımı vardır. Ne de inkâr edenlere, iman eden insanların dışında onların yapmış oldukları zulümlerle mücadele veren Müslümanlar dışında, Allah’ın inkâr edenlere özel bir müdahalesi vardır. Dünya hayatında İnkâr edenler kendi güçlerini ve yardımlarını inkâr edenlerden toplamaktadırlar. Müslüman olanlar da kendi güçlerini iman eden ve Müslüman olanlardan toplamaktadırlar. Allah yapılan iyilikler ve kötülüklerin cezasını ahiret hayatına ertelediğini anlatmaktadır.

 

16/61. Eğer Allah, insanları zulümleri nedeniyle sorguya çekecek olsaydı, onun üstünde (yeryüzünde) canlılardan hiç bir şey bırakmazdı; ancak onları adı konulmuş bir süreye kadar ertelemektedir. Onların ecelleri gelince ne bir saat ertelenebilirler, ne de öne alınabilirler.

 

Öyleyse, dünya hayatı inkâr edenlerle iman edenlerin kozlarını paylaştıkları yarış alanıdır. Müslüman asla inkâr edenlere kendi dinine müdahale edip saldırmadığı sürece onlarla savaşmaz. İslam’ı savaş dini diye lanse edenler ıslama iftira etmektedirler. Bu konuda iki ayet örneği verelim.

 

60/8. Allah, sizinle din konusunda savaşmayan, sizi yurtlarınızdan sürüp-çıkarmayanlara iyilik yapmanızdan ve onlara adaletli davranmanızdan sizi sakındırmaz. Çünkü Allah adalet yapanları sever.

69/9. Allah, ancak din konusunda sizinle savaşanları, sizi yurtlarınızdan sürüp-çıkaranları ve sürülüp-çıkarılmanız için arka çıkanları dost (veli) edinmenizden sakındırır. Kim onları dost edinirse, artık onlar zalimlerin ta kendileridir.

 

Ayetlerden de anlaşıldığı gibi senin dinine saldırmayan seninle savaşmayan insanlarla savaşma hakkını Allah vermiyor. Ancak seni inancından dolayı yerinden yurdundan sürenleri ve sürenlere destek olanlarla Allah savaş yapmayı meşru kılmaktadır. Ateistin birisi Allah kâfirleri nerede bulursanız öldürün diyor dedi. Oysa seni öldürmek için sana savaş açanları Allah öldürün diye emir vermektedir. Ben de kendisine sordum sana dışardan birisi geldi yüzüne bir yumruk vurdu. Ne yaparsın dedim. O da dedi ki gücüm yeterse ben de ona aynı yumruğu ben de ona vururum dedi. Ben de dedim ki İşte Allah da bunu söylüyor.

 

Konumuz ile ilgili ayeti tekrar naklederek İslam’ın kölelikle ne kadar savaş verdiğini açıklamaya çalışalım.

 

Müslümanlar için yapılması gereken en önemli olan görevlerden birisidir köleyi kendi özgürlüğüne bırakmaktır.

 

4/92-Bir mü’mine, -hata sonucu olması dışında bir başka mü’mini öldürmesi yakışmaz. Kim bir mü ‘mini ‘hata sonucu’ öldürürse, mü’min bir köleyi özgürlüğüne kavuşturması ve ailesine teslim edilecek bir diyeti vermesi gerekir. Onların (bunu) sadaka olarak bağışlamaları başka. Eğer o, mü’min olduğu halde size düşman olan bir topluluktan ise, bu durumda mü’min bir köleyi özgürlüğe kavuşturması gerekir. Şayet kendileriyle aranızda andlaşma olan bir topluluktan ise, bu durumda ailesine bir diyet ödemek ve bir mü’min köleyi özgürlüğe kavuşturmak gerekir. (Diyet ve köle özgürlüğü için gereken imkanı) Bulamayan ise, kesintisiz olarak iki ay oruç tutmalıdır. Bu, Allah’tan bir tevbedir. Allah bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.

 

Kur’an mümin olan köleleri öyle farklı konuma ulaştırmış ki Mümin erkekler Müslüman olmayan kadınlarla güzellikleri hoşlarına gitse de evlenme yerine, güzellikleri hoşuna gitmeyen mümin bir köle kadın ile evlenmeyi yeğlemektedir.

 

2/221-Müşrik kadınları, iman edinceye kadar nikâhlamayın; iman eden bir cariye, -hoşunuza gitse de müşrik bir kadından daha hayırlıdır. Müşrik erkekleri de iman edinceye kadar nikâhlamayın; iman eden bir köle, -hoşunuza gitse de müşrik bir erkekten daha hayırlıdır. Onlar, ateşe çağırırlar, Allah ise kendi izniyle cennete ve mağfirete çağırır. O, insanlara ayetlerini açıklar. Umulur ki öğüt alıp-düşünürler.

 

İslam insanları köleleştirmek için Allah tarafından gönderilmiş bir din değildir. Üstelik insanları özgürleştirmek için gelmiş bir dindir. Ancak, yukarıda verdiğimiz ayet örneklerinden de anlaşıldığı gibi, yeryüzünde “Rabbim Allah’tır” diyenleri yerinden yurdundan etmek için onları öldürenlerle karşılıklı olarak savaş yapıldığı zaman, Eğer Müslüman olanlar savaşta galip gelir de onları esir alırlarsa, Kur’an onların konumunu ayrı bir hukuk içerisinde değerlendirip anlatmıştır.

 

8/70-Ey Peygamber, ellerinizdeki esirlere de ki: ‘Eğer Allah, sizin kalblerinizde bir hayır olduğunu bilirse (görürse) size sizden alınandan daha hayırlısını verir ve sizi bağışlar. Allah bağışlayandır, esirgeyendir.’

 

İnkâr edenlerden alınan neydi? Savaş yapılmadan önce dünya hayatında Müslüman olanları öldürmek onları kendilerine köle edinmekti. Artık iktidar Müslüman olanların eline geçince bunları yapamaz hale geldiler artık hüküm ve söz sahibi Müslüman olanların ellerine geçti. İşte Allah onların bu halleri kendilerine göre bir yıkım gibi gözükse de, belki iktidar ellerine geçince burunları havadan iner de, dünya hayatında esir düşünce ahiret hayatına varmadan önce Müslüman olurlar. Ve olanlar iman eder güzel davranışları sonucunda kalplerindeki inkâr ve gurur mührü çözülür ahiret hayatında ebedi cehennemde ceza çekmekten kurtulabilir mesajı verilmektedir. Köle ve cariye konusu ile ilgili Kur’an’da ayetler geçtikçe zamanı ve zemini geldikçe ayrıntıları ile anlatmaya devam edeceğim inşallah.

 

90/14. Veya açlık gününde yemek yedirmektir,

 

90/15. Yakınlığı olan bir yetime.

 

90/16. Veya hiçbir şeyi olmayan yoksula.

 

Beled suresi, on bir, on iki, on üç, on dört, on beş, on altıncı ayetlerde Allah sarp yokuşu insanların yoksula ihtiyaçlıya yolda kalmışa isteyip dilenenlere yedirip içirmeyi giyindirmeyi emretmektedir. Birkaç tane ayetle bunları belgelemeye çalışalım.

 

2/245. Allah’a karşılığını çok arttırma ile kat kat arttıracağı güzel bir borcu verecek olan kimdir? Allah, daraltır ve genişletir ve siz O’na döndürüleceksiniz.

 

9/60. Sadakalar, -Allah’tan bir farz olarakyalnızca fakirler, düşkünler, (zekat) işinde görevli olanlar, kalbleri ısındırılacaklar, köleler, borçlular, Allah yolunda (olanlar) ve yolda kalmış(lar) içindir. Allah bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.

 

İslam toplumlarında dua öyle yanlış anlaşılmış öyle yanlış anlaşılmış ki, Bir ayet okumakla veya bir sure okumakla aç yoksul yolda kalmışların Allah tarafından yedirilip içirileceği zannedilmiştir. Bir gün bir televizyon programı izlerken Bir kadın hıçkırıklara boğularak bir stüdyoya bir telefon açarak Durumunu anlatıyordu. Ağlayarak programda konuşan din adamı olan emekli müftüye şöyle soru sordu. Hocam benim eşim ticaret yaparken iflas etti. Dua edin de Allah bize yardım etsin. Hoca da dedi ki Allah yardım etsin. Tekrar kadın aradı hocam biz açlıktan ölüyoruz ne olur dua edin de kocam eve ekmek getiremiyor bittik bittik dedi. Hoca tekrar dua ederek Allah yardım eder sabredin Allah adamı aç koymaz dedi.  Kadıncağız ağlayarak telefonu kapadı.

 

Oysa hocanın duası Kur’an’a göre o olmamalıydı. Eğer kendisinde onlara aktaracak parası varsa hesap numaranızı verin ben size şu kadar para göndereyim, eğer aktarabilecek parası yoksa televizyon aracılığı ile vicdanı daha ölmemiş hali vakti yerinde olan insanlara, ey! Müslümanlar, bir kardeşimiz evine ekmek alacak durumu olmadığını bildiriyor onu araştırın inceleyin Allah’ın size verdiği nimetlerden ona da ikram edin. Bu Allah’ın ihtiyaç sahibi olanlara bir emri bir emanetidir. İşte Allah’ın ayetle bildirdiği o değil miydi?

 

90/14. Veya açlık gününde yemek yedirmektir,

 

Peki, biz ne yaptık? Zorluklara göğüs gerip o yoksulu o ihtiyaç sahibi olan insanları Allah’a havale ettik. Yedirip içirip doyurmadık. Dünya hayatında yoksul, ihtiyaç sahibi olan, yolda kalmış borçlu olanları yedirip içirmeyi insanlara emanet etmiştir. Bizim görevimizin ne olduğunu biraz daha iyi anlaşılması için bir kıssa anlatmak istiyorum. Burada şu ayeti hatırlamamak haksızlık olurdu.

 

59/9-Kendilerinden önce o yurdu (Medine’yi) hazırlayıp imanı (gönüllerine) yerleştirenler ise, hicret edenleri severler ve onlara verilen şeylerden dolayı içlerinde bir ihtiyaç (arzusu) duymazlar. Kendilerinde bir açıklık (ihtiyaç) olsa bile (kardeşlerini) öz nefislerine tercih ederler. Kim nefsinin ‘cimri ve bencil tutkularından’ korunmuşsa, işte onlar felah (kurtuluş) bulanlardır.

 

İfadeye bakın, “Kendilerinde bir açıklık (ihtiyaç) olsa bile (kardeşlerini) öz nefislerine tercih ederler.”

 

İşte Allah bunlardan razı olacaktır. Rızkı veren Allah ama İhtiyaç sahiplerine Allah insanlar aracılığı ile rızkı ulaştırmayı istemiştir. Bununla ilgili bir kıssa anlatmak istiyorum.

 

Bir gün dervişin inancına göre Allah hiç kimseyi açlıktan dolayı öldürmez. Rızkını mutlaka ama mutlaka verir diyor. Haşa bir gün Allah’ı teste tabi tutmak için eline azık almadan, uzak hiç kimsenin uğramayacağı köhne bir beldeye çalıkların arasında çukur bir yere yatarak Allah’tan rızık beklemeye başlıyor. Bir gün bekliyor Allah’tan rızık yok. İki gün bekliyor akşama yakın bir zamanda beldeye gezmek için birkaç turist geliyor.

 

 

 

Beldeyi gezip dolaştıktan sonra geriye dönüp giderlerken derviş bir öksürüyor. Turistler hemen öksürük çıkan sesin olduğu yöne doğru yöneliyorlar bakmışlar ki yarı baygın ayakta duracak mecali kalmamış bir adama rastlıyorlar. Hemen azıklarında ne varsa yedirip içiriyorlar. Derviş kendisine geldikten sonra şöyle diyor. Oh! Be, Allah rızık veriyor, açlıktan öldürmüyor ama en azından bir öksürmek gerekiyormuş, ifadesini kullanıyor.

 

Ey Müslümanım diyenler, Allah’ın bize göndermiş olduğu orijinalliği bozulmamış hazineler kadar kıymetli, malla mülkle ölçülemeyecek kadar değerli kitabımızı iyi anlayalım. Onu hayatımıza iyi uygulamaya çalışalım. Geçen geçmiştir. Hiç olmazsa geçecek olan zamanımızı iyi değerlendirmeye çalışalım. Allah bize dünya hayatında ergenlik yaşından bunaklık ve ölüm dönemine gelinceye kadar bir sorumluluk bir emanet yüklemiştir.

 

Vermiş olduğum ayet örneklerinde bildirildiği gibi, dünya hayatı bir imtihan salonudur. Her insan gücü oranında kendisine verilen mülkü, Allah’ın istediği şekilde harcamak yerine koymak zorundadır. Allah kimseye gücünün üzerinde yük yüklemez.

 

2/236-Kendilerine el sürmediğiniz, Mehirlerini tesbit etmediğiniz kadınları boşamanızda sizin için bir sakınca yoktur. Onları yararlandırın, zengin olan kendi gücü, darda olan da kendi gücü oranında, maruf (meşru ve örfe uygun) bir şekilde yararlandırsın. (Bu,) iyilik edenler üzerinde bir haktır.

 

“Onları yararlandırın, zengin olan kendi gücü, darda olan da kendi gücü oranında,”

Allah bizim yapabileceğimiz şeyleri, bizim gücümüz oranında bize yüklemiştir. Yapamadığımız şeyleri de yapmak istediğimiz zaman da sanki yapmış gibi bizi ödüllendireceğini vaat etmiştir.

90/17. Sonra iman edenlerden, birbirlerine sabrı tavsiye edenlerden ve birbirlerine acımayı öğütleyenlerden olmaktır.

 

Müslüman olanların görevi sadece yukarıda verilen ayetlerde anlatılan kadar sınırlı olmayıp üstelik bunu yapmak için diğer insanlara bunu yapmaları için tavsiyelerde de bulunmak gerektiği vurgulanmaktadır.

3/186- Andolsun, mallarınızla ve canlarınızla imtihan edileceksiniz ve sizden önce kendilerine kitap verilenlerden ve şirk koşmakta olanlardan elbette çok eziyet verici (sözler) işiteceksiniz. Eğer sabreder ve sakınırsanız (bu) emirlere olan azimdendir.

Dikkat ederseniz Kur’an, ayette kitap ehli olanlarla şirk koşanları Müslüman olanlardan net bir şekilde ayırmaktadır. Kitap ehli olanlar, Allah’tan kendilerine gelen vahiy orijinli dini satarak gizleyerek zan ve tahminle Allah’tan olmadığı halde bu Allah’tandır diyerek din uyduranlardır. Şirk koşanlar ise Allah’tan vahiyler gelmediğini kitap gelmediğini ve dolayısı ile ahiret hayatını da inkâr edenlerdir. Dünya hayatında kuralı hukuku kanunu biz koyarız diyenlerdir.

3/125-Evet, eğer sabrederseniz, sakınırsanız ve onlar da aniden üstünüze çullanıverirlerse, Rabbiniz size meleklerden nişanlı beş bin kişiyle yardım ulaştıracaktır.

Sabır; Küfür tarafından gelen zulüm ve işkencelere evet sizin yaptığınız zulümlere boyun eğmek değil, Yapılan zulüm ve işkencelere rağmen rabbani yolda ölümü dahi riske alarak dik duruşu bozmadan mücadele vermeye devam etmek anlamındadır.

90/18. İşte bunlar sağdakilerdir.

 

Yukarıda beri Ayetlerle Allah’ın istediği istikamette yol alanların fotoğrafı çizilerek sağ yanın yolcularını net bir şekilde izah edilmiştir.

 

90/19. Ayetlerimizi inkâr edenler ise işte onlar soldakilerdir,

 

90/20. Cezaları, kapıları üzerlerine sımsıkı kapatılmış bir ateştir.

 

Kur’an’a göre temel olarak iki topluluk vardır. Kur’an’ın ifadesi ile sağ yanın adamlarıdır. Bunlar Müslüman olanlardır. Bunların yaşamını ölümünü namazını ibadetlerini Allah belirler. Diğer topluluk da sol yanın adamlarıdır. Bunların yaşamını ölümünü yaşam biçimlerinin kuralını da kendilerinin ilah olarak benimsediği putları düzenlemektedir.

 


6/162. De ki: ‘Şüphesiz benim namazım, ibadetlerim, dirimim ve ölümüm alemlerin Rabbi olan Allah’ındır.’

Müslüman olanlar için, Allah haram helal doğru ve yanlışlar hakkında Ne söylemişse iman eden insanlar için seçme hakkı yoktur.

 

33/36. Allah ve Resûlü, bir işe hükmettiği zaman, mü’min bir erkek ve mü’min bir kadın için o işte kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Kim Allah’a ve Resûlü’ne isyan ederse, artık gerçekten o, apaçık bir sapıklıkla sapmıştır.

 

Ayette ifade edilen, “Allah ve resulü” derken sanki Allah bir emir veriyor artı resulü de bir emir veriyor. İkisinin toplamı anlamında İslam toplumlarında kanayan bir yara olarak sürekli dikte edilmektedir. Oysa Ayette ifade edilen, Allah’tan gelen emirler resul aracılığı ile bize ulaştırılmaktadır. Resul kendi kendisine ne bir kanun koyabilir ne de bir emir verebilir. O Allah’tan kendisine gelen emir ve yasaklara önce kendisi iman eder ve yaşar daha sonra da onu bize aktarır.

 

2/285. Elçi, kendisine Rabbinden indirilene iman etti, mü’minler de. Tümü, Allah’a, meleklerine, Kitaplarına ve elçilerine inandı. ‘O’nun elçileri arasında hiç birini (diğerinden) ayırdetmeyiz. İşittik ve itaat ettik. Rabbimiz bağışlamanı (dileriz). Varış ancak Sana’dır’ dediler.

 

Ayette belirtildiği gibi, Allah nebisine vahyi aktarıyor o da bize hem iman edip elini taşın altına koyan ilk kendisi olduğu için de ben Müslüman olanların ilkiyim diyerek bütün sorumluluğu üstüne almaktadır. Allah sadece İman eden insanlara resulleri örnek almalarını önermektedir. Bu sebeple resule, itaat Allah’a itaat etmektir. Resule itaatsizlik de Allah’a itaatsizliktir. Resullerin diğer diğer insanlardan farkı onların yanıldıkları zaman onların vahiyle düzeltilmeleridir.

 

22/52. Biz senden önce hiç bir Resul ve Nebi göndermiş olmayalım ki, o bir dilekte bulunduğu zaman, şeytan, onun dilediğine (bir kuşku veya sapma unsuru) katıp bırakmış olmasın. Ama Allah, şeytanın katıp-bırakmalarını giderir, sonra kendi ayetlerini sağlamlaştırıp-pekiştirir. Allah, gerçekten bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.

 

Allah nebi ve resulleri diğer insanlardan farklı oluşunun sebebini böyle açıklamaktadır. Ve onların Allah ile bir sözlerini bozmamak için kesin bir sözleşmeleri vardır.

 


69/
43. Âlemlerin Rabbinden bir indirilmedir.

69/44. Eğer o, bize karşı bazı sözleri uydurup-söylemiş olsaydı.

69/45. Muhakkak onun sağ-elini (bütün güç ve kudretini) çekip-alıverirdik.

69/46. Sonra onun can damarını elbette keserdik.

 

Yukarıda beri izah etmeye çalıştığımız Müslüman olanların konumunu Kur’an sağ yanın adamları diye tanımlamaktadır. Allah yanında Tek kurtuluşa erecek olanlar bunlardır.  Kitap ehli olanlar ne kadar Allah’a iman ettiğini kendilerine gelen peygamberleri kabul ettiklerini sansalar da bunlar müşrik olanları taklit ettikleri için sol yanın adamlarıdır.

 

90/20. Cezaları, kapıları üzerlerine sımsıkı kapatılmış bir ateştir.

 

Artık ahiret hayatına iman etmeyen kâfirler ve kitap ehli olanlar orada ebedi olarak cehennemde kalacağını Kur’an üstüne basa basa vurgulamaktadır. Cehennem hayatından kurtulup cennet hayatına gitme diye bir olay yoktur.    

Ali Rıza BORAZAN    

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

This site is protected by reCAPTCHA and the Google Privacy Policy and Terms of Service apply.