50 – KAF SURESİ TEFSİRİ

Rahman Rahim olan Allah’ın adıyla!

 

Kaf suresi Kur’an sıralamasına göre elli, nüzul sıralamasına göre de otuz dördüncü suredir. Kırk beş ayetten ibret olup Mekke’de nazil olmuştur.

 

50/1- Kaf. ‘Şerefli üstün’ Kur’an’a andolsun.

 

Kur’an insanlık tarihinin başlangıcından bu tarafa Allah’ın nebiler aracılığı ile göndermiş olduğu kitaplar bütününün olgunlaşıp meyvesini verdiği ve insanları ondan sorgulayıp hesaba çekeceği son kitaptır.

 

Kur’an Allah’ın sözleridir. Allah’ın yaratmış olduğu insanlardan Allah’ın sözüne denk veya Allah’ın sözünün üzerinde ne bir söz söylemeye ne de indirdiği bir kitabın denginde bir kitap getirmeye gücü yeter.

 

Kur’an kendi bütünlüğü içerisinde çelişkisiz, Allah’ın yaratmış olduğu kâinat ve insan yaratılışına ters düşmeyen bilgiler sunarak insanların yön ve yöntemini kaybetmemesi için Allah’ın insanlar için gönderdiği gemiciler için okyanusta bir pusula, kara yollarında şoförler için trafik levhaları ve işaretleri gibidir.  Kur’an Söyledikleri gibi ne Muhammedîn uydurduğu bir kitaptır. Ne de geçmiş kitaplardan tecrübi bilgilerle derlenip toplanıp aktarılmış bir kitaptır. Allah Kur’an’ı kendinden olan bilgileri nebilerin kalbine ilka ve ilham ederek kutsal ruh diye tabir edilen olayla aktarılmıştır.

 

Birincisi Kur’an kendi içerisinde çelişkisiz bir kitaptır.

 

4/82. Onlar hâlâ Kur’an’ı iyice düşünmüyorlar mı? Eğer o, Allah’tan başkasının katından olsaydı, kuşkusuz içinde birçok aykırılıklar (çelişkiler, ihtilaflar) bulacaklardı.

Evet, Kur’an’da aklını kullanalar için hiçbir çelişki ve tutarsızlık yoktur. Kur’an dinleyen cinler de Müslüman olduktan sonra bu gerçeği şöyle itiraf etmektedirler.

 

72/9. ‘Oysa gerçekte biz, dinlemek için onun oturma yerlerinde otururduk. Ama şimdi kim dinleyecek olsa, (hemen) kendisini izleyen bir şihab bulur.’

 

Kur’an dinleyen cinler, bir başka ifadeyle Yahudi ve Hristiyan olan insanlar Kur’an’daki o gerçeği kavrayınca yanlış olanları söyleyip cinler Kur’an gelmezden önce insanları kandırabiliyorlardı. Ama Kur’an gibi kendi içerisinde çelişkisiz olan bir kitabı dinlediklerinde ne zaman yanlış bir şey ortaya atasalar mutlaka o yanlışın yanlış olduğunu bildiren bir ayet karşılarına çıktıklarını itiraf etmektedirler. Kur’an bu ayetlere şihap ifadesi kullanmaktadır.

 

 

İkinci olarak Allah’ın yarattığı evrende çelişki yoktur.

 

67/3. O, biri diğeriyle ‘tam bir uyum’ (mutabakat) içinde yedi gök yaratmış olandır. Rahman (olan Allah)ın yaratmasında hiç bir ‘çelişki ve uygunsuzluk’ (tefavüt) göremezsin. İşte gözü(nü) çevirip-gezdir; herhangi bir çatlaklık (bozukluk ve çarpıklık) görüyor musun?

67/4. Sonra gözünü iki kere daha çevirip-gezdir; o göz (uyumsuzluk bulmaktan) umudunu kesmiş bir halde bitkin olarak sana dönecektir.

 

Evrenin çelişkisiz yaratılışı hakkında cinler bir başka ifadeyle Allah’ı gönderdiği kitapları nebileri inkâr eden ateistler ve deistler şöyle söylediklerini Kur’an bize bildirmektedir.

 

72/7. ‘Ve onlar, sizin de sandığınız gibi Allah’ın hiç kimseyi kesin olarak diriltmeyeceğini sanmışlardı.’

72/8. ‘Doğrusu biz göğü yokladık; fakat onu güçlü koruyucular ve şihablarla kaplı (doldurulmuş) bulduk.’

 

İşte Kur’an’da geçen inkâr eden cinlerin söylemleri günümüz toplumlarında ahiret hayatını kabul etmeyen deist ve ateist olduklarını göstermektedir.

 

23/35. ‘O, öldüğünüz, toprak ve kemik haline geldiğiniz zaman, sizin mutlaka (yeniden diriltilip) çıkarılacağınızı mı va’dediyor?’

23/36. ‘Heyhat, size va’dedilen şeye heyhat…’

23/37. ‘O (bütün gerçek), yalnızca bizim (yaşamakta olduğumuz bu) dünya hayatımızdan ibarettir; ölürüz ve yaşarız, biz diriltilecekler değiliz.’

 

Allah Kur’an gibi çelişkisiz bir kitabı kimsenin ortaya koyamayacağını vurgulayarak inkâr edenlere meydan okumaktadır.

 

2/23Eğer kulumuza indirdiğimiz (Kur’an)’den şüphe içindeyseniz, o zaman, siz de bunun benzeri bir sûre getirin. Ve eğer doğru sözlüyseniz, Allah’tan başka şahitlerinizi (kendilerine güvendiğiniz yardımcılarınızı) çağırın.

 

12/38-Yoksa: ‘Bunu kendisi yalan olarak uydurdu’ mu diyorlar? De ki: ‘Bunun benzeri olan bir sûre getirin ve eğer gerçekten doğru sözlüyseniz Allah’tan başka çağırabildiklerinizi çağırın.’

 

11/13-Yoksa: ‘Onu kendisi uydurdu’ mu diyorlar? De ki: ‘Haydi siz, yalan üzere uydurulmuş olarak onun benzeri on sûre getirin ve eğer doğruysanız, Allah’tan başka çağırabildiklerinizi çağırın.’

17/88-De ki: ‘Eğer bütün ins ve cin (toplulukları), bu Kur’an’ın bir benzerini getirmek üzere toplansa, -onların bir kısmı bir kısmına destekçi olsa bile bir benzerini getiremezler.’

Görüldüğü gibi, Kur’an’da dört yerde bu insan uydurması bir kitap olamayacağını bu kitap ancak aklını kullananlar için göklerin ve yerin yaratıcısı olan Allah tarafından indirildiği anlaşılmak zorundadır.

Kur’an son noktayı şu ayetle ortaya koyarak, Allah’ın yarattığı çelişkisiz kâinat ile Allah’ın gönderdiği çelişkisiz kitabın tam bir mutabakat içerisinde olan din ancak doğru olan ilelebet yıkılmayacak olan dindir.

30/29. Hayır, zulmedenler, hiç bir bilgiye dayanmaksızın kendi heva (istek ve tutku)larına uymuşlardır. Allah’ın saptırdığını kim hidayete erdirebilir? Onların hiç bir yardımcıları yoktur.

33/30. Öyleyse sen yüzünü Allah’ı birleyen (bir hanif) olarak dine, Allah’ın o fıtratına çevir; ki insanları bunun üzerine yaratmıştır. Allah’ın yaratışı için hiç bir değiştirme yoktur. İşte dimdik ayakta duran din (budur). Ancak insanların çoğu bilmezler.

30/31. ‘Gönülden katıksız bağlılar’ olarak, O’na yönelin ve O’ndan korkup-sakının, dosdoğru namazı kılın ve müşriklerden olmayın.

50/2- Hayır, onlara kendilerinden bir uyarıcı gelmesine şaştılar da, o kâfirler: “Bu şaşılacak bir şey” dediler.

 

Nebi ve resuller iki farklı gayıp haberi ile diğer insanlardan ayrılmaktadırlar. Birisi dünya hayatında geçmiş ve gelecek için o bilgi hakkında gerçek bilgisi olmadan Allah’ın bildirmesi ile bildikleri gayıp haberidir. Kur’an bu gasıpla ilgili bilgi veren kâhinlerle farklılığını izah etmektedir.

 

69/40. Hiç şüphesiz o (Kur’an), şerefli bir elçinin kesin sözüdür.

69/41. O, bir şairin sözü değildir. Ne az inanıyorsunuz?

69/42. Bir kâhinin de sözü değildir. Ne az öğüt alıp-düşünüyorsunuz?

69/43. Âlemlerin Rabbinden bir indirilmedir.

 

Nebi ve resulleri diğer insanlardan ayıran ikinci farklılık ise, Ahiret âlemi hakkında daha o an gelmeden Allah’ın bildirmesi ile bilgi vererek uyarmaktadır. Maalesef ahiret hayatını inkâr edenler Cibril’e düşman olanlardır.

2/97. De ki: ‘Cibril’e kim düşman ise, (bilsin ki) gerçekten onu (Kitabı), Allah’ın izniyle kendinden öncekileri doğrulayıcı ve müminler için hidayet ve müjde verici olarak senin kalbine indiren O’dur.

 

Cibril Allah ile nebiler arasında vahiy götürüp getiren Cebrail değil.  Bizzat Allah’ın nebilerin kalbine vahyi bilgileri iletme olayının adıdır.

İşte Allah’ın Cibril’e düşman olması inkâr edenler ilahi mesajı kabul etmediklerinden dolayı o belgilerden yararlanamama anlamında olan düşmanlıktır. Yoksa Allah İnsanlara eşit uzaklıktadır.

 

Allah ile irtibatı kesik olan bir insan ötelerin ötesi olan ahiret âlemi ile ilgili bilgileri nereden bilecekler? Onun için inkâr edenler yaşamın sadece dünyada olup bittiğini sanarak şöyle demektedirler.

 

23/37O (bütün gerçek), yalnızca bizim (yaşamakta olduğumuz bu) dünya hayatımızdan ibarettir; ölürüz ve yaşarız, biz diriltilecekler değiliz.’

50/3- “Biz öldüğümüz ve toprak olduğumuz zaman mı (yeniden diriltilecek mişiz)? Bu uzak bir dönüş (iddiasıdır).”

 

Allah insanlara iki belge ile doğru bilgileri aktarmaktadır. Birisi vahyi bilgilerdir.  Bu Kur’an içerisinde bulunan altı bin iki yüz otuz altı ayettir. İkincisi de evrene Allah’ın kodladığı eşyanın bilgisidir. Bu iki belge kesinlikle sürekli olarak, birbirini onaylamaktadır.

 

İşte Allah’ın insanlardan ve meleklerden resuller seçmesi bu anlamı taşımaktadır.

 

22/75-Allah, meleklerden elçiler seçer ve insanlardan da. Şüphesiz Allah işitendir, görendir.

Allah’ın meleklerden resul seçmesi Allah evrende yaratılmış olan dağları taşları ovaları bitkileri hayvanları velhasıl insan dışında ne kadar yaratılmış olan varlık varsa Allah kendisine ait olan bilgilerle kodlayarak donatmıştır. Eşyadaki kodlanmış olan Allaha ait olan bilgidir. İşte o bilgiler çözülünce Allah’ın bize onlar aracılığı ile aktarmış olduğu bilgiler Allah’ın bilgisidir. O zaman Allah’ın meleklerden resuller seçmesi Cebrail ile vahiy göndermesi değil eşyaya yüklenen bilginin öğrenilip çözülmesi ile ancak o resulü anlamaktayız

 

İşte Allah bir sözün doğru ve yanlışlığını mutlaka ama mutlaka bir belge ile test edilmesini istemektedir. Belge ve delile dayanmayan hiçbir bilgi doğru değildir.

 

35/40De ki: ‘Siz, Allah’ın dışında taptığınız ortaklarınızı gördünüz mü? Bana haber verin; yerden neyi yaratmışlardır? Ya da onların göklerde bir ortaklığı mı var? Yoksa biz onlara bir kitap vermişiz de onlar bundan (dolayı) apaçık bir belge üzerinde midirler? Hayır, zulmedenler, birbirlerine aldatmadan başkasını vadetmiyorlar.

 

50/4- Doğrusu Biz, yerin onlardan ne eksilttiğini bilmişizdir. Katımız ’da (bütün bunları) saklayıp-koruyan bir kitap vardır.

 

Kur’an kitap kelimesini iki anlamda kullanmıştır. Birisi kâinat kitabı, diğeri ise, Kur’an kitabıdır. Bir başka ifadeyle zikir kitabıdır.

 

15/9. Hiç şüphesiz, zikri (Kur’an’ı) biz indirdik biz; onun koruyucuları da gerçekten biziz.

 

Bu iki kitapta Allah insanların ihtiyacı olup da hiçbir eksik bırakmamıştır.

 

6/38. Yeryüzünde hiç bir canlı ve iki kanadıyla uçan hiç bir kuş yoktur ki, sizin gibi ümmetler olmasın. Biz Kitap’ta hiç bir şeyi noksan bırakmadık, sonra onlar Rablerine toplanacaklardır.

 

50/5- Hayır, hak kendilerine gelince yalanladılar. Şimdi onlar, derin bir sarsıntı içinde bulunuyorlar.

 

Kendilerine gelen uyarıcıları yalanlamakla inkâr edenler büyük bir yanılgı içerisindedirler. Oysa insan çevreye kâinata ve kendi yaratılışına bir baksa bunların bu kadar düzenli ve intizam içerisinde oluşu bir yaratıcının varlığını hatırlatması gerekirdi.

 

Kur’an inkâr edenleri temel olarak iki kısma ayırmaktadır.  Birisi Hem Allah’ı hem de Allah’ın nebiler aracılığı ile göndermiş ve bildirmiş olduğu peygamberleri, ahiret hayatını kitaplarını ve meleklerini inkâr eden ateistlerdir. Kur’an onlar için şöyle soru sorarak onları kendilerine getirmeyi istemektedir.

 

28/28. Nasıl oluyor da Allah’ı inkâr ediyorsunuz? Oysa ölü iken sizi O diriltti; sonra sizi yine öldürecek, yine diriltecektir ve sonra O’na döndürüleceksiniz.

 

İkinci olarak, Allah’ın varlığını ve birliğini kabul ettikleri halde, Allah’ın Rabliğini kabul etmeyen deistlerdir. Bunların ateist olanlardan tek farkı Allah’ı kabul etmeleridir. Diğer özellikleri aynıdır. Onun için Allah bunların her ikisine, puta tapıcılar ifadesi kullanmaktadır. Kur’an deist olanlara da şu soruyu sormaktadır.

 

29/61-Andolsun, onlara: ‘Gökleri ve yeri kim yarattı, güneşi ve ayı kim emre amade kıldı?’ diye soracak olursan, şüphesiz: ‘Allah’ diyecekler. Şu halde nasıl oluyor da çevriliyorlar?

 

43/87-Andolsun, onlara: ‘Kendilerini kim yarattı?’ diye soracak olsan, elbette: ‘Allah’ diyecekler. Öyleyse nasıl olur da çevriliyorlar?

Kur’an müşrik ve puta tapıcı ifadesini hem deist olanlar için kullanmış hem de ateist olanlar için kullanmıştır. Bunların her ikisi de dünya hayatında yaşamın kurallarını biz koyarız demekle Allah’ın eğitici kanun koyucu ve hüküm koyucu olduğunu kabul etmemekle Allah’ın dinine paralel bir din uydurmaktadırlar.

Kur’an inandığını iddia eden ve inanan insanları da temel olarak iki kısma ayırmaktadır. Bunlardan birisi Müslüman olanlardır. Bunların dünya hayatında yaşamın kurallarını kendileri değil, Allah belirler. Allah da resullerine şöyle demelerini emretmektedir.

6/61. De ki: ‘Rabbim gerçekten beni doğru yola iletti, dimdik duran bir dine, İbrahim’in Hanif (muvahhit) dinine… O, müşriklerden değildi.’

6/162. De ki: ‘Şüphesiz benim namazım, ibadetlerim, dirimim ve ölümüm âlemlerin Rabbi olan Allah’ındır.’

6/163. ‘O’nun hiç bir ortağı yoktur. Ben böyle emrolundum ve ben Müslüman olanların ilkiyim.’

İkincisi de Ehli kitap olanlardır. Bunlar da Allah’a Allah’ın göndermiş olduğu peygamberliğe Allah’ın kitaplarına ve meleklerine ahiret hayatına inandıkları halde, vahiy orijinli dinden saparak Allah’ın gönderdiği dini bir menfaat karşılığında satanlar gizleyenler ve zan ve tahminle Allah adına din uyduranlara, Kur’an ehli kitap ifadesini kullanmaktadır.

Kur’an içerisinde yaklaşık olarak otuz iki yerde “kitap ehli“ ifadesi geçmektedir. Bunlardan sadece iki ayeti aktarırsak yeterli olur kanaatindeyim.

3/99-De ki: ‘Ey Kitap Ehli, sizler şahitler olduğunuz halde, ne diye iman edenleri Allah yolundan -onda bir çarpıklık bulmaya yeltenerek çevirmeye çalışıyorsunuz? Allah, yaptıklarınızdan gafil değildir.’

5/68-De ki: ‘Ey Kitap Ehli, Tevrat’ı, İncil’i ve size Rabbinizden indirileni ayakta tutmadıkça hiç bir şey üzerinde değilsiniz.’ Andolsun, Rabbinden sana indirilen, onlardan çoğunun tuğyanlarını ve inkârlarını arttıracaktır. Sen de kâfirler topluluğuna karşı üzüntüye kapılma.

50/6- Üzerlerindeki göğe bakmıyorlar mı? Biz, onu nasıl bina ettik ve onu nasıl süsledik? Onun hiçbir çatlağı yok.

 

Allah kendilerine akıl ve irade verdiği insanlara yaratılmış olan evren hakkında soru sorarak onların yaratılış konusunda bilgi toplamlarını ve düşünmelerini istemektedir. Kur’an elbette bir astronomi kitabı değildir. Bir fizik, biyoloji, matematik tarih tıp kitabı hiç değildir. Ama müspet bilimlerin temelini ortaya koyan biliyi sunar diğerini evrene ve eşyaya kodladığı bilgileri insanların çözerek bilgi edinmesini istemektedir.

 

Felsefe de öyledir. Ortaya bir teori atar. Bütün ilimler o konuda seferber olur. Eğer teori iddia ve ispat edilirse o ilim haline dönüşür yoksa teori olarak kalmaya devam eder.

 

Allah âdeme isimleri öğretmeye insanlık tarihinin başlangıcı ile beraber başlayan öğrenme süreci hala devam etmekte ve insanlık tarihi bitinceye kadar öğrenme devam edecektir. Aşağıda vermiş olduğum gökyüzü kelimesi ile ilgili ayetler bize çelişkisiz bir yaradılışı formül ize etmektedir.

 

67/3-O, biri diğeriyle ‘tam bir uyum’ (mutabakat) içinde yedi gök yaratmış olandır. Rahman (olan Allah)ın yaratmasında hiç bir ‘çelişki ve uygunsuzluk’ (tefavüt) göremezsin. İşte gözü(nü) çevirip-gezdir; herhangi bir çatlaklık (bozukluk ve çarpıklık) görüyor musun?

 

21/32-Gökyüzünü korunmuş bir tavan kıldık; onlar ise bunun ayetlerinden yüz çeviriyorlar.

38/27-Biz gökyüzünü, yeryüzünü ve ikisi arasında bulunan şeyleri batıl olarak yaratmadık. Bu, inkâr edenlerin zannıdır. Ateşten (görecekleri azabtan) dolayı vay o inkârcılara.

72/8-Doğrusu biz göğü yokladık; fakat onu güçlü koruyucular ve şihablarla kaplı (doldurulmuş) bulduk.’

50/7- Yeri de (nasıl) döşeyip-yaydık? Onda sarsılmaz dağlar bıraktık ve onda ‘göz alıcı ve iç açıcı’ her çiftten (nice bitkiler) bitirdik.

 

Allah, bir taraftan gökleri yaratılışı hakkında bilgi verirken, bir taraftan da yaratılmış olan yeryüzü hakkında bilgi vererek aklını kullanan insanları düşünmeye sevk etmektedir.

 

50/8- (Bunlar,) ‘İçten Allah’a yönelen’ her kul için ‘hikmetle bakan bir iç göz’ ve bir zikirdir.

 

Kur’an’ın iç göz diye bahsettiği olay, her aklıselim olan insanlarda bir takva vardır. Toplum dilinde bunun adı vicdandır. İşte şu ayet onu hatırlatmaktadır.

 

16/2. Kullarından dilediklerine, melekleri emrinden ruh ile indirir: “Benden başka ilah yoktur, şu halde benden korkup-sakının, diye uyarın.

Sakın ola ki, ayette geçen “kullarımdan dilediklerime” sözünü, insan iradesini hiçe sayan bir kavram olarak anlamayın. İki yol seçme özgürlüğüne sahip olan insanın hidayete gelme ve bağışlanma yolunu tercih eden insanlar için, bu ifade kullanılmaktadır.

 

50/9- Ve gökten mübarek (bereket ve rahmet yüklü) su indirdik; böylece onunla bahçeler ve biçilecek taneler bitirdik.

 

Dünyanın yaklaşık olarak dörtte üçü sularla kaplı olduğu gibi, insan vücudunun yaklaşık dörtte üçü de sudur. Ayette su ve suyun insanlar için ne kadar önemli olduğuna vurgu yapılmaktadır. Eğer Allah suyu yaratmamış olsaydı canlılarda olmazlardı. Ölü toprağı dirilten kurumuş otları yeşerten ve etrafa oksijen sağlayan bütün bitkiler su ile hayat bulmaktadırlar.

 

Arkasından gelen ayetler de suyun ne kadar hikmetli ve önem arz ettiğini anlatarak devam etmektedir.

 

50/10- Ve birbiri üstüne dizilmiş tomurcuk yüklü yüksek hurma ağaçları da.

 

50/11- Kullara rızık olmak üzere. Ve onunla (o suyla) ölü bir şehri dirilttik. İşte (ölümden sonra) diriliş de böyledir.

 

Allah insanlar nasıl dünyada iken doğup büyüyüp eceli gelince ölüyorlarsa, ahiret hayatında tekrar diriltilip hesaba ekileceklerdir. Tıpkı, ekinlerin meyvelerini verip ölmeleri daha sonra da yağmurlar yağınca ölen tohumların yeşerip çıktığı gibi dirilecekler.

 

40/11-Dediler ki: ‘Rabbimiz, bizi iki kere öldürdün ve iki kere dirilttin; biz de günahlarımızı itiraf ettik. Şimdi çıkış için bir yol var mı?’

 

Allah Allah’ı inkâr edenler için şöyle bir soru sorarak düşünen insanları tefekkür etmeye davet etmektedir.

 

2/-28. Nasıl oluyor da Allah’ı inkâr ediyorsunuz? Oysa ölü iken sizi O diriltti; sonra sizi yine öldürecek, yine diriltecektir ve sonra O’na döndürüleceksiniz.

 

İşte iki kere ölüş ve iki kere diriliş bu anlama gelmektedir. Yani insanlar ölü iken yani yok iken, diriltilip bir ömür boyu yaşayıp öldürüldüler sonra da tekrar diriltilip hesaba çekileceklerdir. Bu haber insanlık için büyük bir haberdir. İnsanların ölüp de tekrar dirileceği konusunda Allah’ın bilgi verip ve bize aktaran resuller olmamış olsaydı, Ahiret hayatı ile ilgili bilgi sahibi olmak insan için olacak şey değildi. Ahiret hayatının olacağı sadece vahyi bilgilerle bildirilmektedir. Bu da bir gayıp haberidir. Dünya hayatında iman etmeyenler için bunun bir ispatı yoktur. Allah insanların ölüp de diriltileceğini ancak ispatını ahiret hayatında gerçekleştirecektir. Bu Allah’ın kesin bir vaadidir Allah vaadinden asla dönmez. İşte iman etmenin önemi burada bir daha anlaşılmaktadır.

 

Allah’ın resulü insanların öldükten sonra diriltilip hesaba çekileceğini söylediği zaman İnkâr edenler,  kibir ve guruları zirve yapmış önde gelenlerin durumunu Kur’an, şöyle fotoğraflamaktadır.

 

23/33. Kendi kavminden, inkâr edip ahirete kavuşmayı yalanlayan ve kendilerine, dünya hayatında refah verdiğimiz önde gelenler dedi ki: ‘Bu, sizin benzeriniz olan bir beşerden başkası değildir, kendisi de sizin yediklerinizden yemekte ve içtiklerinizden içmektedir.’

23/34. ‘Eğer benzeriniz olan bir beşere boyun eğecek olursanız, andolsun, gerçekten hüsrana uğrayanlar olursunuz.’

23/35. ‘O, öldüğünüz, toprak ve kemik haline geldiğiniz zaman, sizin mutlaka (yeniden diriltilip) çıkarılacağınızı mı va’dediyor?’

23/36. ‘Heyhat, size va’dedilen şeye heyhat…’

23/37. ‘O (bütün gerçek), yalnızca bizim (yaşamakta olduğumuz bu) dünya hayatımızdan ibarettir; ölürüz ve yaşarız, biz diriltilecekler değiliz.’

23/38. ‘O ise, yalnızca bir adam (insan)dır, Allah’a karşı yalan uydurmaktadır, bizler de ona inanacak değiliz.’

 

Cibril’e düşman olanlara, Allah’ın düşman olmasının anlamı gönderilen vahyi bilgilere iman etmeyen insanların Allah’ın insanlara bilmedikleri konularda bilgi vermesi ve o bilgilerden inkar edenlerin nasiplerini alamamaları dolayısı ile dünya hayatında kör ve sağır olarak gezip dolaşmalarına neden olmaktadır.

 

2/97. De ki: ‘Cibril’e kim düşman ise, (bilsin ki) gerçekten onu (Kitabı), Allah’ın izniyle kendinden öncekileri doğrulayıcı ve müminler için hidayet ve müjde verici olarak senin kalbine indiren O’dur.

 

50/12- Onlardan önce Nuh kavmi, Ress halkı ve Semud (kavmi) de yalanladı.

 

Dikkat edin, Kur’an helak olmanın sebebini gelen peygamberleri yalanlama inkâr etme onları öldürme ve yerlerinden sürüp yurtlarından çıkarma olarak tanımlamış. Yoksa yeryüzünden silinip gitme tabiat kuvvetleri ile yok edilme olarak anlaşılacak olsaydı imtihan edilmenin bir anlamı kalmazdı. Şu ayet de buna en güzel örnektir.

 

76/3. Şüphesiz biz ona (doğru) yolu gösterdik. İster şükredici olsun ister nankör.

Dünya hayatında, emanet yüklenen insanları kendilerine verilmiş zaman dilimi içerisinde Allah yolu gösterir kimin ne yapıp yapmadığına kimin hangi yola gidip gitmediğine müdahale etmez. Ama Allah dünya hayatı deneme süresi bitip ölen insanları tekrar diriltip hesabını ahiret âleminde soracaktır.

 

50/13- Ad, Firavun ve Lut’un kardeşleri,

 

50/14- Eyke halkı ve Tubba’ kavmi de. Hepsi elçileri yalanladı; böylece Benim tehdidim (onların üzerine) hak oldu.

 

Konu içerisinde geçen bu ayetlerde yukarıda anlattıklarımızın değişik kavim ve peygamberlerin muhatap olduğu olayların aynısı anlatılmaktadır

 

50/15- Ya, Biz ilk yaratılışta güçsüz mü düştük? Hayır, onlar ‘karmaşık bir kuşku’ içindedirler.

 

Allah ahiret âlemini inkâr eden kâfirlere meydan okumaktadır. Bu ayette anlatılmak istenen şu dünya hayatınıza gelirken sizi biz yarattık. Ama ahiret hayatında sizi tekrar diriltip yaratılacağınızı söyleyince Allah’ın sözlerini inkâr ediyorsunuz.

 

İnkâr edenlerin kendi aralarında birleştikleri tek nokta, gelen nebi ve resullerin ötelerin ötesinden haber getirip İnsanların öldükten sonra yeni bir yaratılışla yaratılıp, insanların işlemiş oldukları iyi ve kötü amellerden hesaba çekileceği haberi idi.

 

23/35. ‘O, öldüğünüz, toprak ve kemik haline geldiğiniz zaman, sizin mutlaka (yeniden diriltilip) çıkarılacağınızı mı vadediyor?’

23/36. ‘Heyhat, size vaadedilen şeye heyhat…’

23/37. ‘O (bütün gerçek), yalnızca bizim (yaşamakta olduğumuz bu) dünya hayatımızdan ibarettir; ölürüz ve yaşarız, biz diriltilecekler değiliz.’

 

50/16- Andolsun, insanı Biz yarattık ve nefsinin ona ne vesveseler vermekte olduğunu biliriz. Biz ona şah damarından daha yakınız.

 

Allah bu olayı şems suresinde şöyle açıklamaktadır.

 

91/7. Nefse ve ona ‘bir düzen içinde biçim verene’,

91/8. Sonra ona fücurunu (sınır tanımaz günah ve kötülüğünü) ve ondan sakınmayı ilham edene (andolsun).

91/9. Onu arındırıp-temizleyen gerçekten felah bulmuştur.

91/10. Ve onu (isyanla, günahla) örtüp-saran da elbette yıkıma uğramıştır.

İnsanı insanların dışında yaratılmış olan varlıklardan ayıran onları iki seçenekli bir varlık haline getiren ve emanet yüklenen varlık olmasına sebep olan olgu iblis olgusudur.

 

Eğer iblis diye insanları yaratılışta vermiş olduğu “Rabbim Allah’tır” sözünden caydırmayı teklif sunucu bir melek olmamış olsaydı insanlar da diğer melekler gibi kendilerine kodlanan bilgiler çerçevesinde hayatlarını sürdürür onlar da birer melek oluralardı.

 

7/20. Şeytan, kendilerinden ‘örtülüp gizlenen çirkin yerlerini’ açığa çıkarmak için onlara vesvese verdi ve dedi ki: ‘Rabbinizin size bu ağacı yasaklaması, yalnızca, sizin iki melek olmamanız veya ebedi yaşayanlardan kılınmamanız içindir.’

 

İnsanı insan yapan dünya hayatında onun halife kılınmasındaki tek neden, her insanda var olan iblis meleğinin var olmasıdır. Yani insan hem Allah’ın emirlerini yerine getirmeyi teklif sunucu bir melekle, hem de, Allah’ın emirlerine isyan etmeyi teklif sunan meleğin tekliflerine karşı sorumlu ve kendisine emanet yüklenen bir varlıktır.

 

Dünya hayatında her insan bir parlamento gibidir. İnsandaki iblis meleği insana inkârı isyanı ve bütün kötülükleri teklif sunar. Takva meleği ise insana Allah’a kulluk bilincini ve Allah’ın koyduğu emir ve yasakları yerine getirmeyi teklif sunar. Akıl da, bu iki teklif sunucu meleğin insan hangisinin teklifleri yönünde karar verirse ona hizmet sunar.  İnsan burada bütün meleklerin yöneticisi ve halife konumundadır.

 

Sakın ola ki, yanlış anlaşılmasın. Bu meleklerin hepsi insan kararına asla saygısızlık yapmazlar. İnsan hangi yolda giderlerse akıl insana insanın karar verdiği yolda hizmet sunar. Ama İnsan aklını iblisin yönünde yani kötülükleri yapma yönünde kullanırsa Kur’an bunlara aklını kullanmayan diye hitap etmektedir.

 

10/100-Allah’ın izni olmaksızın, hiç kimse için iman etme (imkanı) yoktur. O, akıl erdiremeyenlerin üzerine iğrenç bir pislik kılar.

 

Eğer insan, takvanın teklifleri yönünde iktidarını kurmuş ve iktidar olmuşsa, insana yapmış olduğu her yanlışı yanlış olduğunu söyleyen iki resul bulunmaktadır. Bunlardan birisi insanlardan olan resuldür. Allah İnsanlardan olan resulü nebilerden o konuda göstermiş olduğu yoğun çaba gayret ve performans gösterip tıkandığı noktada bilgi akışının sürekli gelerek Allah onlara vah yetmekle elçi olarak insanlardan seçmiş olduğu resullerdir

 

Diğer bir resul de meleklerden olan resullerdir. Allah bu resullerden en önde gelen meleklerden takva meleği resulünden söz etmektedir.

 

22/75. Allah, meleklerden elçiler seçer ve insanlardan da. Şüphesiz Allah işitendir, görendir.

Hiçbir tefsirde gördüğüm bildiğim kadarıyla, Allah’ın meleklerden olan resullerinden bahsedildiğini göremezsiniz. Resul deyince hep insanlardan olan nebilerin resullüğü akla gelmektedir. Dolayısı ile meleklerden olan resuller gündeme gelmeyince bazı konuların anlaşılmasında güçlük çekilmektedir.

 

İnkâr eden insanlar, hep Allah’ın meleklerinin resullüğü ile dünya yaşamlarını meleklerden olan resullerle sürdürmektedirler.

 

2/118-Bilgisizler, dediler ki: ‘Allah bizimle konuşmalı veya bize de bir ayet gelmeli değil miydi?’ Onlardan öncekiler de onların bu söylediklerinin benzerini söylemişlerdi. Kalpleri birbirine benzedi. Biz, kesin bilgiyle inanan bir topluluğa ayetleri apaçık gösterdik.

 

Allah inkâr edenlere sormuş oldukları bu sorunun cevabını şu ayette vermektedir.

 

42/51. Kendisiyle Allah’ın konuşması, bir beşer için olacak (şey) değildir; ancak bir vahy ile ya da perde arkasından veya bir elçi gönderip kendi izniyle dilediğine vahyetmesi (durumu) başka. Gerçekten O, yücedir, hüküm ve hikmet sahibidir.

 

Demek ki Allah insanlarla üç şekilde konuşuyormuş. Birincisi peygamberlerle, onlara direk vahiyle konuşma şeklidir. İkincisi perde arkasından konuşma şeklidir bu Allah’ın göndermiş olduğu peygamberleri inkâr edenlerle konuşma şeklidir. Bu tip insanlarla Allah melekler aracılığı ile konuşmaktadır. Yani Allah’ın eşyaya kodlamış olduğu bilgiyi çözen insanlarla konuşma şeklidir. Üçüncü tip konuşma şekli de nebilere Allah’ın vahyettiği bilgilere iman edip yaşayanlarla konuşma şeklidir.

 

Maalesef İslam ülkeleri Allah’ın meleklerle konuşma şeklini çözememiş bu gün batının eşyayı çözerek teknolojide ulaştığı seviyeye ulaşamadığı için onların zulümleri altında inim inim inlemektedirler.

 

50/17- Onun sağında ve solunda oturan iki yazıcı kaydederlerken

 

Allah insanların yapmış oldukları bütün amelleri kaydeden bir belge olduğu gibi, Kur’an buna boyunlarına dolanmış kitap derken, İnsanların kalplerinden geçirip de ertelediklerini bile kamera kayıt sistemine alan bir belge vardır. Kur’an bunun adına da dabbe demektedir.

 

17/ 13. Biz, her insanın kuşunu (işlediklerini, yaptıklarını) kendi boynuna doladık, kıyamet gününde onun için açılmış olarak önüne konacak bir kitap çıkarırız.

 

27/ 82. O söz, başlarına geldiği zaman, onlara yerden bir Dabbe çıkarırız; o da, insanların bizim ayetlerimize kesin bir bilgiyle inanmadıklarını onlara söyler.

İnkâr edenler, yaşadıkları hayatın sadece dünya hayatı olduğunu her gelen nebi ve resulleri yalanlayıp inkâr ettiklerini bize Allah haber vermektedir. Oysa kendilerine emanet ve sorumluluk yüklenen insanlar dünya hayatına başıboş bırakılacağını sanmakta idiler. Maalesef öyle değil, her insan konuştuğu her sözden attığı her adımdan yaptığı her davranıştan hesaba çekilip mükâfat ve cezasının verileceği bir ahiret hayatı vardır.

 

50/18- O, söz olarak (herhangi bir şey) söylemeyiversin, mutlaka yanında hazır bir gözetleyici vardır.

 

58/7- Allah’ın göklerde ve yerde olanların tümünü gerçekten bilmekte olduğunu görmüyor musun? (Kendi aralarında gizli toplantılar düzenleyip) Fısıldaşmakta olan üç kişiden dördüncüleri mutlaka O’dur; beşin altıncısı da mutlaka O’dur. Bundan az veya çok olsun, her nerede olsalar mutlaka O, kendileriyle beraberdir. Sonra yaptıklarını kıyamet günü kendilerine haber verecektir. Şüphesiz Allah her şeyi bilendir.

 

Herkesin kendi eli ayakları ve derileri kendi kendilerine şahitlik edeceklerdir.

 

41/ 19. Allah’ın düşmanlarının bir araya getirilip-toplanacakları gün, işte onlar, ateşe bölükler halinde dağıtılırlar.’

41/20. Sonunda oraya geldikleri zaman, işitme, görme (duyuları) ve derileri kendi aleyhlerine şahitlik edecektir.

41/21. Kendi derilerine dediler ki: ‘Niye aleyhimizde şahitlik ettiniz?’ Dediler ki: ‘Her şeye nutku verip-konuşturan Allah, bizi konuşturdu. Sizi ilk defa O yarattı ve O’na döndürülüyorsunuz.’

41/22- Siz, işitme, görme (duyularınız) ve derileriniz aleyhinize şahitlik eder diye sakınmıyordunuz. Aksine, yaptıklarınızın birçoğunu Allah’ın bilmeyeceğini sanıyordunuz.’

 

50/19- O, ölüm sarhoşluğu, bir gerçek olarak gelip de, (insana) “İşte bu, senin yan çizip-kaçmakta olduğun şeydir” (denildiği zaman da).

 

İnsanların büyük bir çoğunluğu her gün veya gün aşırı yakınlarından birini kaybettiği halde maalesef ölümün kendisine de geleceğini bir türlü aklına getirememektedir. Oysa canlıların temel özelliği doğarlar büyürler ecelleri gelince de gün gelip öleceklerdir. Sanki hiç ölmeyecekmiş gibi insan dünyaya çalışmaktadır. Oysa aklını kullanan insan kelimeleri yerinden oynatmadan her kelimeyi yerli yerine koyup adil olarak davranması gerekirdi. Dünya hayatı bir an, ahiret hayatı ise ebedidir. Maalesef inandığını iddia eden insanların büyük çoğunluğu ahirete verdiği değerden çok dünya hayatına değer vermektedir.

 

50/20- Sur’a da üfürülmüştür. İşte bu, tehdidin (gerçekleştiği) gündür.

 

Hiç ölüm gelmeyeceğini sandığı dünya hayatı artık bitmiş ölüm gelip çatmıştır. Kendisine ahiret hayatında inanmadığı cennet ve cehennem hayatı gösterilince yanıldığını fark edip tövbe etmeye kalkışmaktadır maalesef o tövbenin kabul edilmeyeceği bir andır.

 

10/ 90. Biz, İsrailoğullarını denizden geçirdik; Firavun ve askerleri azgınlıkla ve düşmanlıkla peşlerine düştü. Sular onu boğacak düzeye erişince (Firavun): ‘İsrailoğullarının kendisine inandığı (ilahtan) başka ilah olmadığına inandım ve ben de müslümanlardanım’ dedi.

10/91. Şimdi, öyle mi? Oysa sen önceleri isyan etmiştin ve bozgunculuk çıkaranlardandın.

 

Ayetlerde anlatılan bu ifade ölüm gelmeden ölüm aşamasında herkese ahiret hayatında gideceği yerin gösterildiğine işret etmesidir.  Bakınız başka bir ayette de aynı ifadeler kullanılmaktadır.

 

4/ 157. Ve: ‘Biz, Allah’ın Resulü Meryem oğlu Mesih İsa’yı gerçekten öldürdük’ demeleri nedeniyle de (onlara böyle bir ceza verdik.) Oysa onu öldürmediler ve onu asmadılar. Ama onlara (bir) benzeri gösterildi. Gerçekten onun hakkında anlaşmazlığa düşenler, kesin bir şüphe içindedirler. Onların zanna uymaktan başka buna ilişkin hiç bir bilgileri yoktur. Onu kesin olarak öldürmediler.

4/158. Hayır; Allah onu kendine yükseltti. Allah üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir

 

Ayetlerde verilmek istenen mesaj şudur. İsa hayattayken demişti ki ben size Allah’tan gönderilmiş nebi ve resulüm demişti de, onlar ona düşman olmuşlar ve onu öldürmüşlerdi. Ama onlara ölüm gelip çattığında ahiret âleminde yapmış oldukları zulümlerin karşılığını çekmek üzere onlara cehennem hayatı gösterilince önce inkâr edip sonra iman ettikleri anlatılmaktadır. Ama ne yazık ki firavunun o anda iman edip imanının kabul edilmediği gibi ehli kitap olan Yahudi ve Hristiyanların da ölüm anında yapmış oldukları tövbe kabul edilmeyecektir.

Çünkü tövbenin kabul edilebilmesi için ölüm gelmeden önce olması ve imanını hayra dönüştürecek bir zamanı olması gerekirdi.


4/
159. Andolsun, Kitap ehlinden, ölmeden önce ona inanmayacak kimse yoktur. Kıyamet günü, o da onların aleyhine şahid olacaktır.

 

50/21- (Artık) Her bir nefis, yanında bir sürücü ve bir şahid ile gelmiştir.

 

Kıyamet âleminde, Allah’ın emirlerinden ayrılıp sapan ve onları saptıranlarıyla beraber Allah’ın huzuruna geleceklerdir.  İnkâr edenler kendilerine ayrılmış olan ve dünya hayatında inanmadıkları cehennemi görünce şaşkınlığa uğrayacaklardır. İman eden ve inkâr edenlerin doğru ve yanlış yolda gösterdikleri çabalara karşı, imana gelenlerden ve sapanlardan kendilerine bir pay vardır.

 

4/85- Kim, güzel bir aracılıkla aracılıkta (şefaatte) bulunursa, ondan kendisine bir hisse vardır; kim kötü bir aracılıkla aracılıkta bulunursa, ondan da kendisine bir pay vardır. Allah her şeyin üzerinde koruyucudur.

 

50/22- “Andolsun, sen bundan gaflet içindeydin; işte Biz de senin üzerindeki örtüyü açıp-kaldırdık. Artık bugün görüş-gücün keskindir.”

 

Allah dünya hayatında kündesine alabildiğine özgürlük ve imkân vermişti. İnsan kendisine verilen bu imkânları gerek ilminden gerek malından gerekse de güç ve iktidarını mazlum olanlara yardım ve destek olarak kullanması gerektiği halde o ne yapmıştı? Kendisine gelen elçileri yalanlamış yetimle yoksullar ile alay etmiş Cibril’i inkâr ederek hayatını şeytanın yoluna vakfetmişti. Şimdi elinden o özgürlük alınmış kendisine malı mülkü veren Allah’a sıra gelmişti.

 

Allah hem dünya hayatının hem de ahiret hayatının maliki olduğu halde Dünya hayatında insanların kararlarına ve gittikleri inkâr ve isyan yoluna müdahale etmeyeceğini, müdahalesini Allah ahiret âleminde yapacağını vaat etmiştir.

 

Şimdi kendilerinin yapmış oldukları her kötülük büyük ve küçük demeden bozulmamış bir şekilde en ince ayrıntısına varıncaya kadar boynuna dolanmış bir kitap olarak önüne konmuştur. Bu da yetmemiş kalbinden geçirip de yapamadıkları ve yapmak istedikleri kötülükler de kamera kayıt sistemine kaydedilerek işte senin hayatın deyip önüne iki belge olarak konmuştur.

 

17/ 13. Biz, her insanın kuşunu (işlediklerini, yaptıklarını) kendi boynuna doladık, kıyamet gününde onun için açılmış olarak önüne konacak bir kitap çıkarırız.

27/ 82. O söz, başlarına geldiği zaman, onlara yerden bir Dabbe çıkarırız; o da, insanların bizim ayetlerimize kesin bir bilgiyle inanmadıklarını onlara söyler.

Allah Ahiret âleminde inkâr edenlerin başlarına gelecek olanları en güzel şu ayetle fotoğraflamaktadır.

 

2/259. Ya da altı üstüne gelmiş, ıssız duran bir şehre uğrayan gibisini (görmedin mi?) Demişti ki: ‘Allah, burasını ölümünden sonra nasıl diriltecekmiş?’ Bunun üzerine Allah, onu yüz yıl ölü bıraktı, sonra onu diriltti. (Ve ona) Dedi ki: ‘Ne kadar kaldın?’ O: ‘Bir gün veya bir günden az kaldım’ dedi. (Allah ona:) ‘Hayır, yüz yıl kaldın, böyleyken yiyeceğine ve içeceğine bak, henüz bozulmamış; eşeğine de bir bak; (bunu yapmamız) seni insanlara ibret-belgesi kılmamız içindir. Kemiklere de bir bak nasıl bir araya getiriyoruz, sonra da onlara et giydiriyoruz?’ dedi. O, kendisine (bunlar) apaçık belli olduktan sonra dedi ki: ‘(Artık şimdi) Biliyorum ki gerçekten Allah, her şeye güç yetirendir.’

 

“Ya da altı üstüne gelmiş, ıssız duran bir şehre uğrayan gibisini (görmedin mi?) Demişti ki: ‘Allah, burasını ölümünden sonra nasıl diriltecekmiş?”

 

Ayette geçen bu bölümde, ölüp de dirilmeye inanmayan inkârcı bir kişinin fotoğrafı anlatılmaktadır. Hani onlar diyorlardı ya! “biz dünya hayatında yaşarız ve ölürüz tekrar diriltilecek değiliz” Allah da onu oracıkta öldürdü ifadesiyle dünya hayatında yüz yıl yaşadığı halde inkârcı olarak yaşamasını ölü olarak yaşaması olması anlamında ölü kelimesini kullanmıştır.

 

Ayetin bu bölümü dünya hayatı ile ilgili bölümdür. Ama genelde bütün müfessirler ayetin bu bölümünde geçen “sonra onu diriltti. (Ve ona) Dedi ki: ‘Ne kadar kaldın?’ O: ‘Bir gün veya bir günden az kaldım’ dedi. (Allah ona:) ‘Hayır, yüz yıl kaldın, böyleyken yiyeceğine ve içeceğine bak, henüz bozulmamış; eşeğine de bir bak; (bunu yapmamız) seni insanlara ibret-belgesi kılmamız içindir. Kemiklere de bir bak nasıl bir araya getiriyoruz, sonra da onlara et giydiriyoruz?’ dedi.

 

İfadesini dünya hayatında ölüp diriltilme olarak anlamışlar bu da Ayetin doğru anlaşılmasına fesat getirmiştir. Oysa ayette geçen bu bölümde dünya hayatında kör ve sağır olarak yaşayan inkârcı kişinin durumunu ahiret hayatında dirilmeden söz edilmektedir. Ayette geçen azık ahiret hayatına götürmüş olduğu kötü amelleridir. Eşek kelimesini de bedeni anlamında kullanmıştır.

 

62/ 5. Kendilerine Tevrat yükletilip de sonra onu (içindeki derin anlamları, hikmet ve hükümleriyle gereği gibi) yüklenmemiş olanların durumu, koskoca kitap yükü taşıyan eşeğin durumu gibidir. Allah’ın ayetlerini yalanlayan kavmin durumu ne kötüdür. Allah, zalim bir kavmi hidayete erdirmez.

 

Kur’an kendi içerisinde çelişkisiz bir kitaptır. Ölen bir insan dünya hayatında bir daha dirilmeyecektir. Dirilme Kur’an’a göre ahiret hayatında olacaktır.

 

21/ 95. Yıkıma uğrattığımız bir ülkeye (tekrar dünya hayatı) imkansız (haram)dır; hiç şüphesiz onlar, (dünyaya) bir daha geri dönmeyecekler.

50/23- Onun yakını olan (ve yanından ayrılmayan melek) dedi ki: “İşte bu, yanımda hazır durumda olan şey.”

 

50/24- Siz ikiniz (ey melekler), her inatçı nankörü atın cehennemin içine,

 

Dünya hayatında, melekler nasıl insanların karar verdikleri yönde hizmet ediyorlarsa, ahiret hayatında da insanlar gerek Allah’ın yolunda yaşamının sürdürmüş olarak gelenlere hizmet etmeye gerek de şeytanın yolunda yürüyerek gelenlere azap etmeleri için görev yapacaklardır.  Her iki tip insan için ayrılmış olan meleklerden örnek verelim.

 

16/32- Ki melekler, güzellikle canlarını aldıklarında: ‘Selam size’ derler. ‘Yaptıklarınıza karşılık olmak üzere cennete girin.’

 

6/ 130. Ey cin ve insan topluluğu, içinizden size ayetlerimi aktarıp-okuyan ve size bu karşı karşıya geldiğiniz gününüzle sizi uyarıp-korkutan elçiler gelmedi mi? Onlar: ‘Nefislerimize karşı şehadet ederiz’ derler. Dünya hayatı onları aldattı ve gerçekten kâfir olduklarına dair kendi nefislerine karşı şehadet ettiler.

 

4/97- Melekler, kendi nefislerine zulmedenlerin hayatına son verecekleri zaman derler ki: ‘Nerde idiniz?’ Onlar: ‘Biz, yeryüzünde zayıf bırakılmışlar (müstaz’aflar) idik.’ derler. (Melekler de:) ‘Hicret etmeniz için Allah’ın arzı geniş değil miydi?’ derler. İşte onların barınma yeri cehennemdir. Ne kötü yataktır o?

 

50/25- Hayra engel olan, saldırgan şüpheciyi,

 

Allah başka sure ve ayetlerde inkâr eden ve zulmedenlerin ahiret hayatındaki sorgulama durumunu şöyle ortaya koymaktadır.

 

74/39. Ancak Ashab-ı Yemin (sağ ehli) hariç.

74/40. Onlar cennetlerdedirler; birbirlerine sorarlar.

74/41. Suçlu-günahkarları;

74/42. ‘Sizi şu cehenneme sürükleyip-iten nedir?’

74/43. Onlar: ‘Biz namaz kılanlardan değildik’ dediler.

74/44. ‘Yoksula yedirmezdik.’

74/ 45. ‘(Batıla ve tutkulara) Dalıp gidenlerle biz de dalar giderdik.’

74/ 46. ‘Din (hesap ve ceza) gününü yalan sayıyorduk.’

74/ 47. ‘Sonunda yakîn (kesin bir gerçek olan ölüm) gelip bize çattı.’

Demek ki, Bildirilen bu şartlar yerine gelmez ise  biz de aynı şeyin başımıza gelmesinde korkalım.

 

50/26- Ki o, Allah’la beraber başka bir İlah edinmişti. Artık ikiniz, onu en şiddetli olan azabın içine atın.

 

Ayette geçen ifade, kendisini yaratan bilgiyi rızkı veren Allah olduğu halde, rab olarak Allah’ı değil, Allah’ın yarattıklarını ilah edinmelerini Allah müşrik ifadesi ile suçlamaktadır.

 

50/27- Onun yakın-dostu (saptırıcı) dedi ki: “Rabbimiz, ben onu kışkırtıp-azdırdım. Ancak kendisi (haktan) uzak bir sapıklık içindeydi.”

 

Ahiret hayatında İnsanlar ne kadar mazeretlerini ortaya atsalar da boşunadır. Çünkü dünya hayatında İnsanı o kadar mükemmel yaratmış ki. Yetki ve sorumluluk sadece insanların kendilerine aittir. İnsanın kendisi istemedikçe bütün dünyadaki insanlar toplanıp bir araya gelseler onu ne sapmaya ne de hidayete getirmeye güçleri yetmez.

 

Ayette verilmek istenen mesaj budur. Yani sapan insan da kendi kararı ile sapmaktadır. Hidayete gelen insan da kendi kararı ile hidayete ermektedir.

 

50/28- (Allah buyurur:) “Benim Huzurumda çekişip-durmayın. Ben size daha önce ‘kesin bir uyarı’ göndermiştim.”

 

Artık herkesin yapmış olduğu iyi ve kötü ameller kendilerinin önüne bir kitap olarak konmuştur. Bu da yetmemiş herkesin kalbinden geçirip de erteledikleri bile kamera kayıt sistemine alınarak işte senin hayatın deyip orada kendi yaptıkları hayat hikâyelerini Allah hiçbir eksik fazla olmadan kayıt altına almıştır. Artık şimdi mazeret ortaya koyma zamanı değil, şimdi hüküm zamanıdır.

 

50/29- “Huzurumda söz değişikliğe uğratılmaz ve Ben kullara zulmedici değilim.” 

 

Söz kelimesi sadece ağızdan çıkan sözler değil, yapılmış olan iman ve inkârla ilgili bütün ameller olarak zikredilmektedir. Ahiret âleminde şefaat bekleyenler maalesef avuçlarını yalayacaklardır. Ahiret hayatında, âlimler, şeyhler, resuller, şehitler, şefaat edemeyecekleri gibi hatta Allah da şefaat etmeyecektir.

 

Allah’ın şefaati dünya hayatındaydı. Ahiret hayatında Allah da şefaat etmeyecektir. Şefaat edecek olan sadece kişilerin götürdükleri iman ve salih amellerdir. Eğer Allah ahiret hayatlıda şefaat etmiş olsaydı, söyledikleri ile çelişkiye düşerdi Allah asla vaadinden dönmez torpil de yapmaz.

 

50/30- O gün cehenneme diyeceğiz: “Doldun mu?” O da: “Daha fazlası var mı?” diyecek.

 

Dünya hayatında inkâr edenler, bizim yaşadığımız sadece dünya hayatıdır biz yaşarız ölürüz diyenler, o gerçeği gördüklerinde şoke uğrayacaklardır. Üstelik onlar dünya hayatında alay ederek bu kadar insanları cehenneme nasıl sığacak diyorlardı. Allah da onlara şöyle cevap veriyor.” O gün cehenneme diyeceğiz: “Doldun mu?” O da: “Daha fazlası var mı?” diyecek.” Hiç merak etmeyin Allah’ın cenneti de geniştir cehennemi de geniştir Gökleri ve yeri yaratan Allah onları da insanların sığacağı kadar yaratma gücüne sahiptir.

 

50/31- Cennet de, muttakiler için, uzakta değildir, (o gün) yakınlaştırılmıştır.

 

Kur’an’a göre, iki yol, iki hayat, iki amaç, iki de sonuç vardır. Beş hayat var diyenler Allah’a iftira atmaktadırlar. Yukarda geçen ayetlerde de belirtildiği gibi, bir dünya hayatı vardır. Dünya hayatında iki yol vardır. Birisi Allah’ın nebilerle gönderdiği vahiylerle tarif edilen yoldur. Diğeri ise Allah’ın tarif ettiği yolun dışında olan şeytanın yoludur. Bu yolun birisi kendisini takip edenleri cennete götürür. Diğeri ise kendisini takip edenleri cehenneme götürür.

 

Dolayısı ile insanların uydurup söyledikleri gibi ne kabir hayatı ne Hızır İlyas hayatı ne de İsa hayatı vardır.

 

Allah, cennet yollunda olanların portresini şöyle ortaya koymaktadır.

 

2/ 2. Bu, kendisinde şüphe olmayan, muttakiler için yol gösterici bir kitaptır.

2/3. Onlar, gaybe inanırlar, namazı dosdoğru kılarlar ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden infak ederler.

2/4. Ve onlar, sana indirilene, senden önce indirilenlere iman ederler ve ahirete de kesin bir bilgiyle inanırlar.

2/5. İşte bunlar, Rablerinden olan bir hidayet üzeredirler ve kurtuluşa erenler bunlardır.

Cennet öyle kolay kazanılabilecek bir yer değildir. Öyle derken korkutmak amacıyla söylemiyorum. Nasıl bir araba almak veya bir ev satın almak için, aylarca yıllarca bir çaba bir gayret sonucunda alabiliyorsan, Cennet gibi ebedi bir hayatta her istediklerine kavuşabilmek için de daha çok bir bedel ödemen gerekmektedir.

 

2/214- Yoksa sizden önce gelip-geçenlerin hali başınıza gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız? Onlara öyle bir yoksulluk, öyle dayanılmaz bir zorluk çattı ve öylesine sarsıldılar ki, sonunda elçi, beraberindeki müminlerle; ‘Allah’ın yardımı ne zaman?’ diyordu. Dikkat edin. Şüphesiz Allah’ın yardımı pek yakındır.

 

50/32- Bu, size vadolunandır; (gönülden Allah’a) yönelip-dönen (İslam’ın hükümlerini) koruyan,

 

Allah, vaat ettiği bir şeyi mutlaka ama mutlaka yerine getirir. Eğer İnsanlar öldükten sonra bir diriliş olduğunu güzel amel işleyenlerin cennette mükâfatlandıracağını inkâr eden ve zulmedenlerin ise cehennemle cezalandıracağını söylüyorsa bu mutlaka ama mutlaka doğrudur.

 

50/33- Görmediği halde Rahman’a karşı ‘içi titreyerek korku duyan’ ve ‘içten Allah’a yönelmiş’ bir kalp ile gelen içindir.

 

Allah kendisini ve göndermiş olduğu vahyi bilgileri kendisi ile insanlar arasından seçmiş olduğu nebi ve resullerle bildirmektedir. Allah nebi ve resullerle göndenmiş olduğu kitapları gökten zembil ile yazılmış musaf hâlinde, bir kitap haline getirip göndermedi. Ancak o bilgileri nebilerin kalbine ilka ve ilham ederek gönderdi. O nebi de kendisine gelen bilgileri insanlara ağzından dökülen kelime ve cümleleri eksiltmeden fazlalaştırmadan insanlığa aktardı. Kur’an bu olaya Cibril anlamı yüklemektedir.

 

2/97. De ki: ‘Cibril’e kim düşman ise, (bilsin ki) gerçekten onu (Kitabı), Allah’ın izniyle kendinden öncekileri doğrulayıcı ve müminler için hidayet ve müjde verici olarak senin kalbine indiren O’dur.

Genelde bildiğim kadarıyla bütün müfessirler nebilere vahiy getiren Cebrail’den söz ederek olayı anlatmışlardır. Oysa Kur’an’ın hiçbir yerinde Cebrail diye bir kelime geçmediği halde nebilere vahyin gelişi Cebrail ile açıklamışlardır. Hatta daha da ileriye giderek Kur’an’ın neresinde bir ruh kelimesi geçse o ruh kelimesine Cebrail anlamı yüklemişlerdir. Bu da Kur’an içerisinde geçen konu ve ayetlerin tamamen yanlış anlaşılmasına sebep olmuştur.

 

Cibril; Allah’tan vahyi alıp peygamberlere ileten elçi değil, bizzat Allah’ın aracısız olarak kendisine ait olan bilgileri nebisinin kalbine aktarma olayıdır. Bu olay insanların dışında olan varlıklara da farklı bir **biçimde yansıyarak tecelli etmektedir.

 

O zaman, Allah’ın dağa arıya Meryem’e, Musa’nın annesine vah yetme olayı farklı bir şekilde izah edilmiştir.

 

16/ 68. Rabbin bal arısına vahyetti: Dağlarda, ağaçlarda ve onların kurdukları çardaklarda kendine evler edin.

16/69. Sonra meyvelerin tümünden ye, böylece Rabbinin sana kolaylaştırdığı yollarda yürü-uçuver. Onların karınlarından türlü renklerde şerbetler çıkar, onda insanlar için bir şifa vardır. Şüphesiz düşünen bir topluluk için gerçekten bunda bir ayet vardır.

 

28/ 7-Musa’nın annesine: ‘Onu emzir, şayet onun için korkacak olursan, onu suya bırak, korkma ve üzülme; çünkü onu biz sana tekrar geri vereceğiz ve onu gönderilen (elçilerden) kılacağız’ diye vahyettik (bildirdik).

 

Değişik olarak, Kur’an’ın birçok yerinde nebilerin dışında vah yederek bilgi aktarma olayı vardır. Ama Allah nebilere gelen vahyi bilgilerle, Nebilerin dışında insanlara ve diğer yaratılanlara gelen ruhu bir başka ifadeyle bilgiyi ayırmıştır.

 

Allah bilgiyi, İsa’ya yüklüyor İsa Allah’ın bir kelimesi ve Allah’tan bir ruh oluyor. Allah bilgiyi Kitaba yüklüyor kitap Allah’tan bir ruh oluyor. Allah bilgiyi evrende yaratılmış olan zerreden küreye kadar bütün varlıklara yüklüyor onlar birer melek oluyor.

 

42/ 52. Böylece sana emrimizden bir ruh vahyettik. Sen, kitap nedir, iman nedir bilmiyordun. Ancak Biz onu bir nur kıldık; onunla kullarımızdan dilediklerimizi hidayete erdiririz. Şüphesiz sen, dosdoğru olan bir yola yöneltip-iletiyorsun.

4/171. Ey Kitap Ehli, dininiz konusunda taşkınlık etmeyin, Allah’a karşı gerçek olandan başkasını söylemeyin. Meryem oğlu Mesih İsa, ancak Allah’ın elçisi ve kelimesidir. Onu (‘OL’ kelimesini) Meryem’e yöneltmiştir ve O’ndan bir ruhtur. Öyleyse Allah’a ve elçisine inanınız; ‘üçtür’ demeyiniz. (Bundan) kaçının, sizin için hayırlıdır. Allah, ancak bir tek ilahtır. O, çocuk sahibi olmaktan yücedir. Göklerde ve yerde her ne varsa O’nundur. Vekil olarak Allah yeter.

 

6/ 93. Allah’a karşı yalan uydurup iftira düzenden veya kendisine hiç bir şey vahyolunmamışken “Bana da vahy geldi’ diyen ve ‘Allah’ın indirdiğinin bir benzerini de ben indireceğim’ diyenden daha zalim kimdir? Sen bu zalimleri, ölümün ‘şiddetli sarsıntıları’ sırasında meleklerin ellerini uzatarak onlara: ‘Canlarınızı (bu kıskıvrak yakalanıştan) çıkarın, bugün Allah’a karşı haksız olanı söylediğiniz ve O’nun ayetlerinden büyüklenerek (yüz çevirmeniz) dolayısıyla alçaltıcı bir azapla karşılık göreceksiniz’ (dediklerinde) bir görsen…

 

Vermiş olduğum ayet örneklerinden de anlaşıldığı gibi, bilgi İnsanların dışında evrendeki yaratılmış olan varlıklara Allah’ın vahyetmesi farklı şekilde tecelli ettiği gibi, bilgi insanlara ve nebilere gelen bilgi şekilleri de farklı farklıdır. Bunu da bir başka ayetle açıklamaya çalışalım.

 

42/51. Kendisiyle Allah’ın konuşması, bir beşer için olacak (şey) değildir; ancak bir vahy ile ya da perde arkasından veya bir elçi gönderip kendi izniyle dilediğine vahyetmesi (durumu) başka. Gerçekten O, yücedir, hüküm ve hikmet sahibidir.

50/34- “Ona ‘esenlik ve barış (selam)la’ girin. Bu, ebedilik günüdür.”

 

Dünya hayatında Müslüman olarak yaşayıp Müslüman olarak ölenlere Allah’ın hazırladığı ebedilik yurdu cennettir. Orada kavga yok orada kıskançlık yok orada zulüm yok sadece barış ve esenlik vardır.

 

50/35- Orda diledikleri her şey onlarındır; Katımız ’da daha fazlası da var.

 

Bu nimetlerden daha güzel bir şey var mıdır?

 

10/26 Güzellik yapanlara daha güzeli ve fazlası vardır. Onların yüzlerini ne bir karartı sarar, ne bir zillet, işte onlar cennetin halkıdırlar; orada süresiz kalacaklardır.

 

13/18- Rablerine icabet edenlere daha güzeli vardır. O’na icabet etmeyenler, yeryüzündekilerin tümü ve bununla birlikte bir katı daha onların olsa mutlaka (kurtulmak için) bunu fidye olarak verirlerdi. Sorgulamanın en kötüsü onlar içindir. Onların barınma yeri cehennemdir, ne kötü bir yaratıktır o!..

 

50/36- Biz bunlardan önce nice nesiller yıkıma uğrattık ki onlar, zorbaca yakalamak (yakıp-yıkmak, baskı ve şiddetle yönetmek, sindirmek) bakımından kendilerinden daha üstündüler; şehirlerde (yerin üstünü altına getirip, sayısız kazı, inşaat ve araştırmalarla her yanı) delik-deşik etmişlerdi. (Ama) kaçacak bir yer var mı?

 

50/37- Hiç şüphesiz, bunda, kalbi olan ya da bir şahid olarak kulak veren kimse için elbette bir öğüt (zikir) vardır.

 

Allah’ın söyledikleri ve anlattıkları şeylerde düşünen ve aklını kullanan insanlar için bir öğüt vardır. Ama aklını kullanmayan insanlar için, söylenen ve anlatılanları kulakları olduğu halde işitmezler. Gözleri olduğu halde görmezler. Kalpleri olduğu halde hissetmezler.

 

50/38- Andolsun, Biz gökleri, yeri ve ikisi arasında bulunanları altı günde yarattık; Bize hiçbir yorgunluk dokunmadı.

 

Ayette geçen altı gün ifadesi bizim bildiğimiz her yirmi dört saati içeren altı gün anlamında değil altı evrede ve altı aşamada anlamında yaratılma anlamında kullanılmıştır. Kur’an’dan örnekler vererek bunları açıklamaya çalışalım.

 

22/47- Onlar senden, azabın çarçabuk getirilmesini istiyorlar; Allah, va’dine kesin olarak muhalefet etmez. Gerçekten, senin Rabbinin katında bir gün, sizin saymakta olduğunuz bin yıl gibidir.

 

Allah katında zaman yoktur. Allah zamana da muhtaç değildir. Allah kâinatı ve zamanı insanların hangisinin daha güzel amel işleyeceklerini denemek için yaratmıştır. Allah vermiş olduğumuz ayette örnek verildiği gibi Allah katında olan bir an insanlar için bin yıl bir milyon yıl hatta milyarlarca yıl gibidir. İşte ayette ifade edilen

 

 “Ol dedik mi hemen oluverir” ifadesi bunu anlatmaktadır.

 

2/117 Gökleri ve yeri (bir örnek edinmeksizin) yaratandır. O, bir işin olmasına karar verirse, ona yalnızca ‘OL’ der, o da hemen oluverir.

 

Demek ki inşalar için milyarlarca yıl Allah katında bir an gibidir.

 

Başka bir ayette de Allah kâinatın yaratılışı için şöyle demektedir.

 

41/10- Orada (yerde) onun üstünde sarsılmaz dağlar var etti, onda bereketler yarattı ve isteyip-arayanlar için eşit olmak üzere oradaki rızıkları dört günde takdir etti.

 

41/9-De ki: ‘Gerçekten siz mi yeri iki günde yaratanı inkâr ediyor ve O’na birtakım eşler kılıyorsunuz? O, âlemlerin Rabbidir.’

 

Dokuz ve onuncu ayette belki çelişkili gibi görülen bir anlatım var gibi görülebilir ama yerdeki rızıkların dört günde takdir edilmesini Kur’an İki farklı hayat iki farklı bir rızk dağıtma ifadesinden söz etmektedir. Birisi dünya hayatında dağıtılan rızıklardır. Diğeri ise ahiret hayatında dağıtılan rızıklardır.

 

7/24. (Allah) Dedi ki: ‘Kiminiz kiminize düşman olarak inin. Yeryüzünde belli bir vakte kadar sizin için bir yerleşim ve meta (geçim) vardır.’

7/25. Dedi ki: ‘Orada yaşayacak, orada ölecek ve oradan çıkarılacaksınız.’

 

50/39- Öyleyse sen, onların dediklerine karşılık sabret ve Rabbini güneşin doğuşundan önce ve batışından önce hamd ile tesbih et.

 

Ayette geçen güneşin doğuşundan önce ifadesi bazıları inkâr etse de sabah salatını veya namazını, güneşin batışından önce de ikindi salatını veya namazını kıyam rükû ve sücutlarıyla kastetmektedir.

 

Bilindiği gibi Kur’an’da salat kelimesi iki anlamda kullanılmıştır. Birisi İnandığın dine gerek paranla gerek malınla gerekse de canınla destek vererek o dinin yücelmesi için göstermiş olduğun çaba ve gayret anlamında kullanılmıştır. Diğeri ise de O dinin ayakta durabilmesi için kendine destek vererek Müslüman olarak kalabilmek için ritüel bir ibadet olan salatı kendinde ilkeleştirmen gerekmektedir.

 

29/45. Sana Kitap’tan vahyedileni oku ve namazı dosdoğru kıl. Gerçekten namaz, çirkin utanmazlıklar (fahşa)dan ve kötülüklerden alıkoyar. Allah’ı zikretmek ise muhakkak en büyük (ibadet)tür.  Allah yaptıklarınızı bilir.

 

Açın Kur’an’ı inceleyin, Kur’an’a göre beş vakit namaz anlamında salat vardır. Bunlar, sabah öğle ikindi, akşam ve gece yani yatsı namazlarıdır. Bir de sadece nebilere has bir ibadet olan namaz vardır o da nafile namazıdır. Diğer iman edenler de bunu yerine getirirlerse daha iyidir.

 

50/40- Gecenin bir bölümünde ve secdelerin arkasından da O’nu tesbih et.

 

İşte bu salat, bir taraftan gündüz yapılması gereken bazı işlerin tefekkür etme ve düzenleme işlerinin de içerisinde toplandığı nafile ibadet olan salattır.

 

50/41- Çağırıcının, yakın bir yerden çağrıda bulunacağı güne kulak ver;

Allah bu ayette, insanların ölüp de diriltilecek oldukları ahiret hayatına dikkat çekmektedir.

 

50/42- O gün, o çığlığı bir gerçek (hak) olarak işitirler. İşte bu, (dirilip kabirlerden) çıkış günüdür.

 

İnsanlardan öyleleri vardır ki, Ahiret hayatına iman ederler ve dünya hayatındaki yaşamlarını kendilerine elçi olarak gelen resullerin getirdikleri vahiylere göre hayatlarını düzenlerler. Allah katında Kurtuluşta olanlar sadece bu tip insanlardır.  

 

6/162. De ki: ‘Şüphesiz benim namazım, ibadetlerim, dirimim ve ölümüm âlemlerin Rabbi olan Allah’ındır.’

 

Allah bu tip insanlara Müslüman sıfatını koymuştur. Onları şöyle tanımlar.

 

41/33. Allah’a çağıran, salih amelde bulunan ve: ‘Gerçekten ben Müslümanlardanım’ diyenden daha güzel sözlü kimdir?

 

Kur’an, İkinci tip insanı da şöyle tarif eder. Allah’ı Allah’ın göndermiş olduğu resulleri kitapları ahiret hayatını ve Cibril’i kabul etmeyen puta tapıcı olan insanlardır. Diğerleri de gelen vahiy orijinli dini kabul ettiklerini söyledikleri halde gelen vahiy orijinli dini satan gizleyen zan ve tahminle Allah’ın göndermiş olduğu dini bozan insanlardır. Kur’an bu tip insanlara ehli kitap sıfatı yüklemiştir.  Bunların her ikisinden de Kur’an’dan örnekler verelim.

 

23/37. ‘O (bütün gerçek), yalnızca bizim (yaşamakta olduğumuz bu) dünya hayatımızdan ibarettir; ölürüz ve yaşarız, biz diriltilecekler değiliz.’

 

Kur’an bu tip insanlara temel başlık altında müşrik sıfatı yüklemektedir.

 

İkinci tip Ünsanlar ise kitap ehli olanlardır. Bunlar Allah’a onun gönderdiği peygamberlere kitaplara ahiret hayatına iman ettim dediği halde Allah’ın ayetlerini bir menfaat karşılığında satanlar gizleyenler ve Allah’tan olmadığı halde bu Allah’tandır diyen insanlardır. Kur’an’da kitap ehli kelimesi yaklaşık olarak otuz iki yerde geçmektedir. Bunların hepsinde dikkat ederseniz olumsuzluk vardır. Bunlardan bir tane ayeti örnek olarak verelim.

 

3/71 Ey Kitap Ehli, neden hakkı batıl ile örtüyor ve bildiğiniz halde hakkı gizliyorsunuz?

Kur’an’da kitap ehli diye geçen ayet gördüğünüz zaman mutlaka Yahudi ve Hristiyan olduğunun bilinmesi gerekir. Ama günümüz toplumlarında Yahudi ve Hristiyan özelliği taşıyan cemaat tarikat mezhep meşrep ne kadar insan topluluğu varsa aynı konumda değerlendirilmektedir.

O zaman kim kendisini değiştirir ve Kur’an’ın öğütlediği bir iman ve yaşam biçimine döner ve kendisini düzeltirse Allah onları bağışlayacağını vaat etmektedir. Bununla ilgili bir ayet daha örnek vermek istiyorum.

7/ 157. Onlar ki, yanlarındaki Tevrat’ta ve İncil’de (geleceği) yazılı bulacakları ümmi haber getirici (Nebi) olan elçiye (Resul) uyarlar; o, onlara marufu (iyiliği) emrediyor, münkeri (kötülüğü) yasaklıyor, temiz şeyleri helal, murdar şeyleri haram kılıyor ve onların ağır yüklerini, üzerlerindeki zincirleri indiriyor. Ona inananlar, destek olup savunanlar, yardım edenler ve onunla birlikte indirilen nuru izleyenler; işte kurtuluşa erenler bunlardır.

Tekrar ediyorum; Bir insanın Allah katında kurtuluşa erebilmesi için mutlaka ama mutlaka Peygamberlerin getirmiş olduğu vahiy orijinli dine iman edip ve yaşamını hayatını vahye göre düzenlemesi gerekmektedir. Kur’an’a göre ne müşrik olarak ölenler ne de ehli kitap olarak ölenler asla ve asla cennete giremeyeceklerdir.

Tek kurtuluş çaresi Müslüman olarak yaşamak ve Müslüman olarak ölmektir başka bir seçenek yoktur.

50/43- Gerçek şu ki, dirilten ve öldüren Biziz, Biz. Ve dönüş de bizedir.

 

Allah bütün insanları kendilerine verilmiş bir zaman dilimi içerisinde ergenlik yaşından bunaklık ve Allah ölüm dönemine gelinceye kadar deneyip sınava çekmektedir.

 

2/28. Nasıl oluyor da Allah’ı inkâr ediyorsunuz? Oysa ölü iken sizi O diriltti; sonra sizi yine öldürecek, yine diriltecektir. ve sonra O’na döndürüleceksiniz.

 

Her insan iki ölüş ve iki dirilişle karşı karşıya gelmektedir. Birinci ölüm yoktu var oldu buna diriltilme diye tarif edilmektedir. Ve tekrar ölecek bu ikinci ölümdür. Ve ikinci diriliş de ahiret âleminde Allah’ın huzuruna çıkarılıp hesaba çekilecektir. Bu ikinci diriliştir.

 

40/11-Dediler ki: ‘Rabbimiz, bizi iki kere öldürdün ve iki kere dirilttin; biz de günahlarımızı itiraf ettik. Şimdi çıkış için bir yol var mı?’

50/44- O gün yer, onlardan çatlayıp-ayrılır da (onlar,) hızla koşarlar. İşte bu, Bize göre oldukça-kolay olan bir haşir (sizi birarada toplama)dır.

 

50/45- Biz onların neler söylediklerini daha iyi biliriz. Sen onların üzerinde bir zorba değilsin; şu halde, Benim kesin tehdidimden korkanlara Kur’an ile öğüt ver.

Ali Rıza Borazan

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

This site is protected by reCAPTCHA and the Google Privacy Policy and Terms of Service apply.