86 – TARIK SURESİ TEFSİRİ

Rahman ve Rahîm olan Allah’ın adıyla!

 

Tarık suresi Kur’an sıralamasına göre seksen altı, nüzul sırasına göre de otuz altıncı sure olup on yedi ayetten ibarettir. Mekke’de nazil olmuştur.

 

86/1. Gökyüzüne ve Tarık’a (sabahyıldızına) yemin ederim.

 

Allah yine insanların gözleri ile görüp ve kendileri için yarar sağlayan geceleyin karanlığı delip insanları aydınlatan bir yıldızdan söz etmektedir.

 

86/2. Tarık’ın ne olduğunu nereden bileceksin?

 

Eğer Allah söylenen herhangi bir şey hakkında bilgi vermemiş olsaydı insan onu nereden bilecekti?

 

86/3. (O, karanlığı) delen yıldızdır.

 

Evet, o karanlığı delen ve aydınlatan bir yıldızdır.

 

86/4. Hiç kimse yoktur ki üzerinde bir koruyucu, bir denetleyici bulunmasın.

 

Göklerde ve yerde kendisine emanet ve sorumluluk yüklenen bir tek varlık vardır o da insandır. İşte Allah insanda akıl varsa o kendisine yüklenen emaneti nerde nasıl kullanılması gerektiğininin yetkili ve sorumlusudur.

 

33/ 72. Gerçek şu ki, biz emanetleri göklere, yere ve dağlara sunduk da onlar bunu yüklenmekten kaçındılar ve ondan korkuya kapıldılar; onu insan yüklendi. Çünkü o, çok zalim, çok cahildir.

Vermiş olduğum bu ayet Kur’an’da geçen ayetlerden altı kalın çizgilerle çizilmesi gereken ayetlerden en önemli olanlardan birisidir.  Bu ayet üzerinde biraz durmak istiyorum.

 

Bu ayet gösteriyor ki, göklerde ve yerde yaratılmış olan varlıkları Kur’an iki ana çatıda ele almaktadır. Bunlardan birisi kendilerine emanet yüklenmeyen varlıklardır. Kur’an bu varlıklara genel bir başlık altında melek kelimesi yüklemektedir. İkinci ve üzerinde durulması gereken bir varlık da âdemoğlu şemsiyesi altında kendisine emanet ve sorumluluk yüklenen yeryüzünde emanet yüklenen ve halife olarak nitelendirilen insandır.

 

Görülen odur ki, tefsirlerde ve fıkıh kitaplarında anlatıldığı gibi ne melekler sadece nurani varlıklar, ne de kendisine emanet yüklenmiş insanlardan başka bir de cinler âlemi vardır.  O zaman Kur’an’a göre evrende yaratılmış temel olarak iki varlık vardır. Birisi insanlar diğeri meleklerdir. Bir başka ifadeyle birisi secde eden veya insanın emrine amade olan meleklerdir. Diğeri ise emreden komut veren insanlardır. Şimdi Kur’an içerisinde ayetlerden örnekler vererek bunları ispatlamaya çalışalım.

 

2/30. Hani Rabbin, Meleklere: ‘Muhakkak ben, yeryüzünde bir halife var edeceğim’ demişti. Onlar da: ‘Biz seni şükrünle yüceltir ve (sürekli) takdis ederken, orada bozgunculuk çıkaracak ve kan dökecek birini mi var edeceksin?’ dediler. (Allah:) ‘Şüphesiz sizin bilmediğinizi ben bilirim’ dedi.

 

Bu ayette de görüldüğü gibi evrende yine temel olarak iki varlık olduğu görülmektedir. Birisi halife olan insanlar diğeri ise meleklerdir. Şimdiye kadar bütün tefsirlerde anlatıldığı gibi melekler insan gibi bir varlık yaratılmadan insanların bozgunculuk yapıp kanlar akıtacağını melekler bilmez. Ayette geçen bu anlatım olsa olsa melekleri Allah lisanı haliyle konuşturarak melekler hakkında bilgi vermektedir. Kur’an içerisinde yaklaşık olarak doksan üç yerde melek kelimesi geçmektedir. Dikkat edin melek kelimesi geçen ayetlerde meleklerin kesinlikle kendilerine kodlanmış olan bilgilerin dışında bilgileri olmadığı görevleri sadece Allah’a ve insanlara secde etmek ve insanların emirlerine boyun eğmek için yaratıldığı vurgulanmaktadır. Nitekim devam eden ayetlerde bu rahatlıkla görülmektedir.

 

 

2/31. Ve Adem’e isimlerin hepsini öğretti. Sonra onları meleklere yöneltip: ‘Eğer doğru sözlüyseniz, bunları bana isimleriyle haber verin’ dedi.

2/32. Dediler ki: ‘Sen yücesin, bize öğrettiğinden başka bizim hiçbir bilgimiz yok. Gerçekten sen, her şeyi bilen, hüküm ve hikmet sahibi olansın.’

2/33. (Allah:) ‘Ey Âdem, bunları onlara isimleriyle haber ver’ dedi. O, bunları onlara isimleriyle haber verince, dedi ki: ‘Size demedim mi, göklerin ve yerin gaybını gerçekten ben bilirim, gizli tuttuklarınızı ve açığa vurduklarınızı da ben bilirim.’

 

Ayetlerde ifade edildiği gibi, melekler de itiraf etmektedirler. “Dediler ki: ‘Sen yücesin, bize öğrettiğinden başka bizim hiçbir bilgimiz yok.” Evet, bütün melekler sadece kendilerine kodlanmış olan bilgilerle hareket ederler.  Böyle yapmakla hem secdelerini Allah’a hem de secdelerini insanlara yapmaktadırlar. Allah hem yaratmış olduğu varlıkları ikişerli yaratırken hem de indirmiş olduğu ayetleri de ikişerli anlamlarda indirmiştir.

 

2/ 34. Ve meleklere: ‘Adem’e secde edin’ dedik. İblis hariç (hepsi) secde ettiler. O ise, diretti ve kibirlendi, (böylece) kâfirlerden oldu.

 

Bakara otuz dördüncü ayette belirtildiği gibi, İblis de melekler kategorisinden olduğu halde Allah İblisi diğer meleklerden nüans farkı ile ayırmaktadır. İblisin görevi de kendisine kodlanmış olan bilgilerle hareket etmesidir. İblisin görevi yetkili ve sorumlu olan ve emanet yüklenen insanı Yaratılışta insanının verdiği sözden caydırmak insana isyanı inkârı fuhşu haram yiyiciliği insana teklif sunmakla görevli bir melektir.

 

Diğer ayetlerde de ifade edildiği gibi İblis cinlerdendi İblis kâfirlerdendi gibi ifadeler İblisin görevi ve teklifleri İnsanda anlam kazandığı için böyle bir ifade kullanmaktadır.

 

18/ 50. Hani meleklere: ‘Adem’e secde edin’ demiştik; İblis’in dışında (diğerleri) secde etmişlerdi. O cinlerdendi, böylelikle Rabbinin emrinden dışarı çıkmıştı. Bu durumda Beni bırakıp onu ve soyunu veliler mi edineceksiniz? Oysa onlar sizin düşmanlarınızdır. (Bu,) Zalimler için ne kadar kötü bir (tercih) değiştirmedir.

 

Ayette ifade edildiği gibi İblis ne cin olur ne de kâfir olur. İblis ancak İnsana cin olmayı veya kâfir olmayı teklif eder İnsan da bunu kabul ederse Cin olan ve kâfir olan insandır. Kur’an’da geçen ayetleri böyle anlamak gerekir. Yoksa İblis kâfir olmaz. Bu aynen su ile tuzun karışımının tuzlu su, su ile şekerin karışımının şekerli su olduğu gibi İblisle insan birleşirse cin kâfir şeytan ve başka sıfatlar almaktadır.

 

Eğer Kur’an’da geçen melek kelimesi Kur’an’ın o kelimeye yüklediği anlam doğru olarak anlaşılamazsa meleklerle ilgili geçen ayetlerin de doğru anlaşılması mümkün değildir. O zaman Kur’an’da geçen melek kelimesine bir tanım getirelim.

 

Melek; İnsanların fiziki ve psikolojik yapıları da dâhil olmak üzere İnsanın karar verdiği yönde insana secde eden ve insanın emirlerine hizmet sunan insanların dışında Allah’ın zerreden küreye kadar yaratmış olduğu bütün varlıklara verilen bir isimdir.

 

2/ 29. Sizin için yerde olanların tümünü yaratan O’dur. Sonra göğe yönelip (istiva edip) de onları yedi gök olarak düzenleyen O’dur. Ve O, her şeyi bilendir.

 

Allah göklerde ve yerde olanların tümünü insanlar için yaratmıştır. Yaratılan bütün varlıkları da ikişerli olarak yaratmıştır.

 

51/49. Ve Biz, her şeyi iki çift yarattık. Umulur ki, öğüt alıp-düşünürsünüz.

Allah indirilen ayetleri de ikişerli olarak indirmiştir.

 

39/23. Allah, müteşabih (benzeşmeli), ikişerli bir kitap olarak sözün en güzelini indirdi. Rablerine karşı içleri titreyerek-korkanların O’ndan derileri ürperir. Sonra onların derileri ve kalpleri Allah’ın zikrine (karşı) yumuşar-yatışır. İşte bu, Allah’ın yol göstermesidir, onunla dilediğini hidayete erdirir. Allah kimi saptırırsa, artık onun için bir yol gösterici yoktur.

 

86/5. İnsan neden yaratıldığına bir baksın!

 

Dünya hayatında yaratılmış olan varlıklar içerisinde en mükemmel varlık insandır. İnsana hem akıl, hem irade, hem de sorumluluk yüklenmiştir. Ama insanın dışında yaratılmış olan hiç bir varlıkta akıl irade ve sorumluluk yoktur. O zaman yaratılmış olan varlıklar içerisinde Allah kendisine sadece insanları muhatap olarak almıştır.

 

25/77. De ki: ‘Duanız olmasaydı Rabbim size değer verir miydi? Fakat siz gerçekten yalanladınız; artık (bunun azabı da) kaçınılmaz olacaktır.’

Allah Kur’an’da dua kelimesine geleneksel din anlayışından farklı olarak şu anlamı vermektedir. Dua; insanların gerek hidayete gelme yolunda, gerekse de sapma inkâr etme yolunda göstermiş oldukları çaba ve gayretlerin sonucunda Allah’ın onların isteklerine cevap vermesidir.

 

2/186. Kullarım Beni sana soracak olursa, muhakkak ki Ben (onlara) pek yakınım. Bana dua ettiği zaman dua edenin duasına cevap veririm. Öyleyse, onlar da Benim çağrıma cevap versinler ve bana iman etsinler. Umulur ki irşad (doğru yolu bulmuş) olurlar.

 

17/11-11. İnsan hayra dua ettiği gibi, şerre de dua eder. İnsan, pek acelecidir.

 

İki ayetten de anlaşıldığı gibi Allah’a yapılan dua iki farklı anlamda yerine getirilmektedir. Birisi Allah’ın istediği istikamette iman yaşam ve hayatın indirilmiş olan vahyi bilgiler çerçevesinde inanmak ve yaşamaktır. Diğeri ise Allah’ın göndermiş olduğu vahiyler göz ardı edilerek o emirler dışında hareket edip ve yaşamaktır.

 

86/6. Atılan bir sudan yaratıldı.

 

Kur’an içerisinde İnsanın yaratılış durumunu anlatırken topraktan yaratıldığını, balçıktan yaratıldığını ahlaktan yaratıldığını değişik ayetlerle izah etmektedir.

 

Bu ayette de İnsan yaratılışını tanımlayan ve insanın ilk yaratılışının bu şekilde olduğu konusunda bilgi vererek Asıl insanların kabul etmekte güçlük çektikleri ikinci bir yaratılış olan ahiret yaratılışını anlatmaktadır. İşte İnkâr edenlerin ne de ahiret yaratılışını kabul etmediklerini hatırlatarak onları uyarmaktadır. Onlar ahiret hayatı hakkında şöyle diyorlardı.

 

23/ 33. Kendi kavminden, inkâr edip ahirete kavuşmayı yalanlayan ve kendilerine, dünya hayatında refah verdiğimiz önde gelenler dedi ki: ‘Bu, sizin benzeriniz olan bir beşerden başkası değildir, kendisi de sizin yediklerinizden yemekte ve içtiklerinizden içmektedir.’

23/34. ‘Eğer benzeriniz olan bir beşere boyun eğecek olursanız, andolsun, gerçekten hüsrana uğrayanlar olursunuz.’

23/35. ‘O, öldüğünüz, toprak ve kemik haline geldiğiniz zaman, sizin mutlaka (yeniden diriltilip) çıkarılacağınızı mı va’dediyor?’

23/36. ‘Heyhat, size va’dedilen şeye heyhat…’

23/37. ‘O (bütün gerçek), yalnızca bizim (yaşamakta olduğumuz bu) dünya hayatımızdan ibarettir; ölürüz ve yaşarız, biz diriltilecekler değiliz.’

23/38. ‘O ise, yalnızca bir adam (insan)dır, Allah’a karşı yalan uydurmaktadır, bizler de ona inanacak değiliz.’

 

Mümin un suresinin otuz üçüncü ayetten otuz sekizinci ayete kadar ahiret hayatını inkâr eden deistler ve ateistlerin fotoğrafını ortaya koymaktadır.

 

İnkâr edenler kendilerine uyarıcı olan resullere dediler ki bu da bizim gibi bir beşerdir.

 

O, öldüğünüz, toprak ve kemik haline geldiğiniz zaman, sizin mutlaka (yeniden diriltilip) çıkarılacağınızı mı va’dediyor?” Oysa onun söyledikleri bir yalandır bunları kendisi uydurmaktadır demektedirler.

 

Oysa Allah İnsanı ilk yaratılışta bir damla sudan yarattığı gibi sizin inanmadığınız Ahiret yaratmasında toprak olmuş erimiş kemikleri de bir araya getirmeye kadirdir.

Alttaki ayetler de bu olayı anlatmaktadır.  Şu ayet de onu anlatmaktadır.

 

40/10. Şüphesiz küfredenlere de (şöyle) seslenilir: ‘Allah’ın gazablanması, elbette sizin kendi nefislerinize gazablanmanızdan daha büyüktür. Çünkü siz, imana çağrıldığınız zaman inkâr ediyordunuz.“

40/11. Dediler ki: ‘Rabbimiz, bizi iki kere öldürdün ve iki kere dirilttin; biz de günahlarımızı itiraf ettik. Şimdi çıkış için bir yol var mı?’

40/12. ‘Sizin (durumunuz) böyledir. Çünkü bir olan Allah’a çağırıldığınız zaman inkar ettiniz. O’na ortak koşulduğunda inanıp-onayladınız. Artık hüküm, yüce, büyük olan Allah’ındır.’

 

86/7. (O su) sırt ile göğüs kafesi arasından çıkar.

 

86/8. İşte Allah (başlangıçta bu şekilde yarattığı) insanı tekrar yaratmaya da kadirdir.

 

Ahiret hayatı ile ilgili bilgiler Allah’ın ortaya koyduğu bir gayıp haberidir. Kur’an buna büyük haber diye insanlara duyurmaktadır. Bu bilgileri Allah sadece nebilere vermiştir. İspatı bu dünya hayatında yoktur. Allah bunun ispatını insanların ölümünden sonra gerçekleştirecektir.

 

86/9. Gizlenenlerin ortaya döküldüğü gün

 

Allah bu olayı iki farklı belgeyle ahiret âleminde ortaya koyacaktır. Bunlardan birisi boynuna dolanmış bir kitap olarak karşısına çıkarılacaktır. İkincisi de attığı her adım konuştuğu her söz kalplerinden geçirip de erteledikleri bile kamera kayıt sistemine alınarak insanların önüne işte senin hayatın denecektir.

 

17/13. Biz, her insanın kuşunu (işlediklerini, yaptıklarını) kendi boynuna doladık, kıyamet gününde onun için açılmış olarak önüne konacak bir kitap çıkarırız.

27/82. O söz, başlarına geldiği zaman, onlara yerden bir Dabbe çıkarırız; o da, insanların bizim ayetlerimize kesin bir bilgiyle inanmadıklarını onlara söyler.

 

Ahiret hayatında Yapmış oldukları kötülükler ve inkârlar Hiç kimse tarafından bilinemeyeceğini iddia etmektedirler. Oysa Allah her iki kişinin mutlaka üçüncüsü kendisi olduğunu bildirmekte ve insan bir yanlışlık yapmaya görsün hemen o kayıt altına alınmaktadır.

 

58/7Allah’ın göklerde ve yerde olanların tümünü gerçekten bilmekte olduğunu görmüyor musun? (Kendi aralarında gizli toplantılar düzenleyip) Fısıldaşmakta olan üç kişiden dördüncüleri mutlaka O’dur; beşin altıncısı da mutlaka O’dur. Bundan az veya çok olsun, her nerede olsalar mutlaka O, kendileriyle beraberdir. Sonra yaptıklarını kıyamet günü kendilerine haber verecektir. Şüphesiz Allah her şeyi bilendir.

 

Bu da gösteriyor ki, yapılan iyi veya kötü hiçbir amel Allah tarafından gizli kalmadan, mutlaka bilinmekte ve izlenmektedir. Ama Allah iman eden ve salih amel işleyenleri ahiret hayatında mükâfatlandıracak İnkâr eden ve zulmedenleri de cezalandıracaktır. Bu kaçışı mümkün olmayan bir gerçektir Allah Vaadinden asla dönmez.

86/10. O gün insan için ne bir güç ne de bir yardımcı vardır.

 

Ahiret hayatı için peygamberlerin, ölen çocukların, âlimlerin şehitlerin geleneksel İslam toplumlarında şefaat edeceği inancını bu ayet yerle bir etmektedir. Kur’an içerisinde yaklaşık olarak yirmi beş civarında ayet geçtiği halde, bazı ayetlerin sanki birilerinin şefaat edeceğine dair bir his uyanmaktadır. Dilerseniz onlardan birkaç tane ayet getirerek ne anlama geldiğini anlamaya çalışalım.

 

Kur’an içerisinde şefaat ile ilgili geçen ayetleri iki kısma ayırmak mümkündür.

 

a)- Allah’ın izin verdiklerinin dışında şefaat edemeyeceği ile ilgili geçen ayetler.

 

2/255-Allah… O’ndan başka ilah yoktur. Diridir, kaimdir. O’nu uyuklama ve uyku tutmaz. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O’nundur. İzni olmaksızın O’nun katında şefaatte bulunacak kimdir? O, önlerindekini ve arkalarındakini bilir. (Onlar ise) Dilediği kadarının dışında, O’nun ilminden hiçbir şeyi kavrayıp-kuşatamazlar. O’nun kürsüsü, bütün gökleri ve yeri kaplayıp-kuşatmıştır. Onların korunması O’na güç gelmez. O, pek yücedir, pek büyüktür.

 

“Göklerde ve yerde ne varsa hepsi o’nundur. İzni olmaksızın O’nun katında şefaatte bulunacak kimdir?”

Ayette geçen bu ifade sanki Allah birilerine şefaat izni verecek onlar da dilediklerini cehennemden alıp cennete atacak, anlayışı İslam toplumlarının genelinde böyle bir kanaat bulunmaktadır.

 

  1. b) Allah’tan başka hiç kimsenin şefaat edemeyeceği ile ilgili geçen ayetlerdir.

 

2/48- Ve hiç kimsenin, hiç kimse adına bir şey ödemeyeceği, hiç kimsenin şefaatinin kabul edilmeyeceği, hiç kimseden bir fidye alınmayacağı ve yardım görülmeyeceği bir günden sakının.

Bakara kırk sekizinci ayette de ahiret hayatında hiç kimsenin hiç kimse adına şefaat edemeyeceği vurgulanmaktadır. İlk bakışta vermiş olduğum bu iki ayet biri birleri ile çelişir gibi gözükmektedir.

20/109. O gün, Rahmanın kendisine izin verdiği ve sözünden hoşnut olduğu kimseden başkasının şefaati bir yarar sağlamaz.

Bu ayet kişilerin dünya hayatında yapmış olduğu amellerin Allah’ın gönderdiği vahiyler çerçevesinde olup, Allah’ın haram kıldıklarını yapmayan yemeyen içmeyen ama helal kıldıklarını da yapan yiyen ve içenler için kullanmaktadır. Yani hiç kimse başka bir kimseye şefaat edemeyeceğini kişilere şefaat edenin sadece kendi güzel amelleri olacağı vurgulanmaktadır.

 

86/11. Dönüş sahibi olan (yağmur yağdıran) göğe, yemin ederim ki,

 

İnsanların gözleriyle görüp kulakları ile işittikleri bazı şeylere Allah dikkat çekmektedir. Bir taraftan sabah güneş doğarken bir taraftan akşam aşmaktadır. Bir taraftan yıldızlar akşam ortaya çıkarken bir taraftan sabah kaybolmaktadır. Bir taraftan ay hilal olarak başlarken dolun aya dönüşüp tekrar hilal olmaya dönüşerek bunlar tekrar edilip durmaktadır. Ayet bu olaylara dikkat çekerek peşinden gelen ayetleri açıklamaktadır.

 

86/12. (Nebat ile) yarılan yere,

 

Bu ayet de yerde biten bitkiler ve tahıllara dikkat çekerek örnek vermektedir. Bir tohumu usulüne göre hazırlanmış bir toprağa koyduğumuz zaman çimlenip çıkmakta filizlenip büyümektedir. Olgunluk çağına gelince de meyvelerini vererek bize sunmaktadırlar.

 

86/13. Şüphesiz Kur’an, (hak ile bâtılı) ayıran bir sözdür.

 

Kur’an hakkında çok iftiralar atılmış içerisinde geçen birçok ayetler anlaşılamadığından dolayı da inkârcılar tarafından eleştiri okuna tabi tutulmuştur. Oysa Kur’an kendi sistemi içerisinde çelişkisi bulunmayan Allah’ın insanlar eliyle belgelenip ezberlenerek günümüze kadar orijinalliği yaklaşık bin beş yüz yıldan bu tarafa bozulmayan tek kitaptır.

 

86/14. O, asla bir şaka değildir.

 

KUR2an ötelerin ötesinden haber veren Nebiler ve resuller aracılığı ile sadece bildirilen insanların yapıp ettiklerinin cezasını ve mükâfatının verileceği gerçek bir vaatten bahsetmektedir. O vaat mutlaka insanların çoğu inanmasa da gerçekleşecek olan bir ahiret hayatı olacaktır.

 

86/15. Onlar bir tuzak kurarlar,

 

22/38-Şüphesiz Allah, (müşriklerin saldırı ve sinsi tuzaklarını) iman edenlerden uzaklaştırmaktadır. Gerçekten Allah, hain ve nankör olan kimseyi sevmez.

86/16. Ben de bir tuzak kurarım.

 

8/30-Hani o inkâr edenler, seni tutuklamak ya da öldürmek veya sürgün etmek amacıyla, tuzak kuruyorlardı. Onlar bu tuzağı tasarlıyorlarken, Allah da bir düzen (bir karşılık) kuruyordu. Allah, düzen kurucuların (tuzaklarına karşılık verenlerin) hayırlısıdır.

Allah’ın dünya hayatında insanlara özel bir müdahalesi yoktur. Allah her insana yolu göstermiş dileyen doğru yolu seçer neticede ahiret âleminde mükâfat olarak cennette gider. Dileyen de inkâr yolunu seçer ahiret hayatında da cehennemi kendisi hak eder.

İnkâr eden ve zulmedenlerin cezasını dünya hayatında ya insanlar eliyle verir. Ya da Allah ahiret hayatında kendi eliyle verir.

9/52. De ki: ‘Siz bizim için iki güzellikten (şehidlik veya zaferden) birinin dışında başkasını mı bekliyorsunuz? Oysa biz de, Allah’ın ya kendi katından veya bizim elimizle size bir azab dokunduracağını bekliyoruz. Öyleyse siz bekleyedurun, kuşkusuz biz de sizlerle birlikte bekleyenleriz.

Dünya hayatında Allah’ın insanlara yol göstermesi dışında özel bir müdahalesi yoktur deyince, Kur’an okumayan veya Kur’an’ı anlamakta güçlük çekenler hem oturup hem de kalkacaklardır. Bunu iyi biliyorum. Ancak doğru olanı algılayıp anlatmaktan da çekinmiyorum.

Hemen diyecekler ki zulmedenlerin helak edilmesini nereye koyacağız? İşte Allah helak edilme olayını gelen vahiylere karşı gözlerinin körelmesi, kulakları olduğu halde gerçekleri işitmemesi, kalpleri olduğu halde kendi kendilerinin mühürlemesi sonucunda cezalarının ahiret hayatında verilmesi anlamında kullanılmış bir ifadedir.

42/14. Onlar, kendilerine ilim geldikten sonra, yalnızca aralarındaki ‘tecavüz ve haksızlık’ dolayısıyla ayrılığa düştüler. Eğer Rabbinden, adı konulmuş bir ecele kadar geçmiş (verilmiş) bir söz olmasaydı, muhakkak aralarında hüküm verilmiş (iş bitirilmiş)ti. Şüphesiz onların ardından Kitaba mirasçı olanlar ise, her halde ona karşı kuşku verici bir tereddüt içindedirler.

Demek ki, Allah’ın dünya hayatında davranışlarından dolayı özel bir müdahalesi yokmuş.

86/17. Onun için Kâfirlere mühlet ver, onları biraz kendi hallerine bırak (pek yakında desteğimiz sana gelecek).kışkırtıp-azdırdım. Ancak kendisi (haktan) uzak bir sapıklık içindeydi.”

 

Yukarıda verdiğim ayetler örneğinde olduğu gibi Allah dünya hayatında Yaptıkları zulümlere karşı kendisinin özel bir müdahalesi olmadığını üzerine basa basa vurgulamaktadır. Allah müdahaleyi ahiret hayatında bir hurma çekirdeğinin etrafındaki lifler kadar haksızlığa uğratmadan yerine getirecektir.

 

4/-77Kendilerine; ‘Elinizi (savaştan) çekin, namazı kılın, zekâtı verin’ denenleri görmedin mi? Oysa savaş üzerlerine yazıldığında, onlardan bir grup, insanlardan Allah’tan korkar gibi hatta daha da şiddetli bir korkuyla korkuya kapılıyorlar ve: ‘Rabbimiz, ne diye savaşı üzerimize yazdın, bizi yakın bir zamana ertelemeli değil miydin?’ dediler. De ki: ‘Dünyanın metaı azdır, ahiret, ise muttakiler için daha hayırlıdır ve siz ‘bir hurma çekirdeğindeki ip-ince bir iplik kadar’ bile haksızlığa uğratılmayacaksınız.’

 

16/61. Eğer Allah, insanları zulümleri nedeniyle sorguya çekecek olsaydı, onun üstünde (yeryüzünde) canlılardan hiç bir şey bırakmazdı; ancak onları adı konulmuş bir süreye kadar ertelemektedir. Onların ecelleri gelince ne bir saat ertelenebilirler, ne de öne alınabilirler.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

This site is protected by reCAPTCHA and the Google Privacy Policy and Terms of Service apply.