Rahman Rahim olan Allah’ın adıyla!

 

Tekasür suresi nüzul sırasına göre on altı, Kuran sıralamasına göre de yüz ikinci sure olup, sekiz ayetten ibarettir. Mekke’de nazil olmuştur

 

 

102/1- (Mal, mülk ve servette) Çoklukla övünmek, sizi ‘tutkuyla oyalayıp, kendinizden geçirdi.’

 

Allah insanları dünya hayatına kendisine ibadet ve kulluk yapmaları için göndermiştir. Yine ayette Allah’ın insanların yanlış gidişatına bir sitemi var.” Çoklukla övünmek, sizi ‘tutkuyla oyalayıp, kendinizden geçirdi.’” Allah dünyada ve kâinatta ne varsa hepsini insanoğlu için yaratmıştır. Ama her yaratılmış olan varlığın kendisine göre bir yeri değeri ve ölçüsü vardır. 

 

İşte insanların Allah’ın varlıklara koymuş olduğu değeri, İnsanlardan o varlıklara verilen değerin altında ve üzerinde bir değer vermesi, o varlığı konulduğu yerinden kaldırarak, yeryüzünde düzenin bozulmasına zemin hazırlamış olmaktadır. Allah ise Dünya hayatını emanet ettiği insanlara kâinatı bozmamalarını eşyanın değerini yerinden oynatmamalarını kelimeleri konuldukları yerden kaldırmamalarını istemektedir.

 

5/ 12- Andolsun, Allah İsrailoğulları’ndan kesin söz (misak) almıştı. Onlardan on iki güvenilir- gözetleyici göndermiştik. Ve Allah onlara: “Gerçekten Ben sizinle birlikteyim. Eğer namazı kılar, zekatı verir, elçilerime inanır, onları savunup-desteklerseniz ve Allah’a güzel bir borç verirseniz, şüphesiz sizin kötülüklerinizi örter ve sizi gerçekten, altından ırmaklar akan cennetlere sokarım. Bundan sonra sizden kim inkar ederse, cidden dümdüz bir yoldan sapmıştır.”

 

5/13- Sözleşmelerini bozmaları nedeniyle, onları lanetledik ve kalplerini kaskatı kıldık. Onlar, kelimeleri konuldukları yerlerden saptırırlar. (Sık sık) Kendilerine hatırlatılan şeyden (yararlanıp) pay almayı unuttular. İçlerinden birazı dışında, onlardan sürekli ihanet görür durursun. Yine de onları affet, aldırış etme. Şüphesiz Allah, iyilik yapanları sever.

 

5/14- Ve: “Biz Hıristiyanlarız” diyenlerden kesin söz (misak) almıştık. Sonunda onlar kendilerine hatırlatılan şeyden (yararlanıp) pay almayı unuttular. Böylece Biz de, kıyamete kadar aralarında kin ve düşmanlık saldık. Allah, yapa geldikleri şeyi onlara haber verecektir.

 

Konu içerisinde vahyin kontrolüne girmiş olan Müslümanlar ve ona uyanlarla Allah ahitleştiğini söylüyor. Ve onlara şu şartlara uydukları takdirde cennet vaat ediyor.

 

“Ve Allah onlara: “Gerçekten Ben sizinle birlikteyim. Eğer namazı kılar, zekâtı verir, elçilerime inanır, onları savunup-desteklerseniz ve Allah’a güzel bir borç verirseniz, şüphesiz sizin kötülüklerinizi örter ve sizi gerçekten, altından ırmaklar akan cennetlere sokarım. Bundan sonra sizden kim inkâr ederse, cidden dümdüz bir yoldan sapmıştır.”

 

Bu şartlara uymayanlar için kelimeleri konulan yerden oynatma olarak söz ediliyor.

 

“Sözleşmelerini bozmaları nedeniyle, onları lanetledik ve kalplerini kaskatı kıldık. Onlar, kelimeleri konuldukları yerlerden saptırırlar. (Sık sık) Kendilerine hatırlatılan şeyden (yararlanıp) pay almayı unuttular.”

 

Genelde kibirlenen ve gururlananlar toplumların önde gelen müstekbirlerdir. Peygamberler toplumlara uyarıcı olarak geldiklerinde dinin önde gelenleri karşı çıkmışlardır. Asıl bozgunculuk yapanlar onlar ve onları takip eden yandaşlarıdır.

 

17/16- Biz, bir ülkeyi helak etmek istediğimiz zaman, onun ‘varlık ve güç sahibi önde gelenlerine’ emrederiz, böylelikle onlar onda bozgunculuk çıkarırlar. Artık onun üzerine söz hak olur da, onu kökünden darmadağın ederiz.

 

Helak; kibir ve gurur sahibi olanların Allah’ın nebiler aracılığı ile göndermiş olduğu vahiylere karşı gözleri olduğu halde göremeyen kulakları olduğu halde işitmeyen ve kalplerinin de tamamen hissetmemesi kendi kendileri kalplerini mühürlemesi anlamında kullanılmıştır.

 

7/179- Andolsun, cehennem için cinlerden ve insanlardan çok sayıda kişi yarattık (hazırladık). Kalpleri vardır bununla kavrayıp-anlamazlar, gözleri vardır bununla görmezler, kulakları vardır bununla işitmezler. Bunlar hayvanlar gibidir, hatta daha aşağılıktırlar. İşte bunlar gafil olanlardır.

 

Dünya hayatında Allahın özel bir cezası yoktur. İnsanlar doğumla ölüm arasında kendilerine verilen zaman dilimi içerisinde en son vermiş olduğu kararla hangi yola gitmişse o gittiği yol üzerinde ahiret âleminde karşılık görecektir. Ya iman eden Salih amel işleyen olarak, ya da inkâr eden ve zulmeden olarak yerini alacaklardır.her insanın gitmiş olduğu yollar netleşecek ve ahiret âleminde kişilerin kendi ellerinin yaptıkları sonucunda vermiş oldukları karar değişikliğe uğratılmayacaktır.

 

 

 

102/2- “Öyle ki (bu,) mezarı ziyaretinize (kabre gidişinize, ölümünüze) kadar sürdü.”

 

Dünya hayatında kâfir ve zalim olanların yanlış davranışları onları öyle hale getirdi ki, Boyunlarına takılan tasmalar onları ölünceye kadar doğru yola gelemediler.

 

Mal tutkusu ve çokluğu onları öyle bağımlı hale getirmektedir ki, Dünya hayatında açlar susuzlar kendi yüklerini taşıyamayanlar olduğu halde, bunların sorumlulukları varlıklı insanların verildiği halde maalesef onlara karşı duyarsız kalmaları onları asla rabbani yola gelmelerine o davranışları engel olmaktadır.

 

102/3- Hayır; ileride bileceksiniz.

 

İnsanlar yanlış gidişlerinin yanlışlıklarını mutlaka ahiret âleminde görüşlerin keskin olduğu zamanda bileceklerdir.

 

50/ 22- “Andolsun, sen bundan gaflet içindeydin; işte Biz de senin üzerindeki örtüyü açıp-kaldırdık. Artık bugün görüş-gücün keskindir.”

 

İnsanlar iman etmedikler, ahiret âlemi ile ilgili bilgiler, gözlerinin üzerindeki perde kaldırılarak artık açık ve net olarak göreceklerdir.

 

102/4- Yine hayır; ileride bileceksiniz.

 

Mananın anlam ve önemine dikkat çekmek için ifadeyi tekrarlamaktadır.

 

102/5- Hayır; eğer siz kesin bir bilgiyle bilmiş olsaydınız,

 

 

Eğer İnsanlar ahiret âlemi ile ilgili bilgileri kesin bilgi ile bilmiş olsalardı, Dünya hayatında yapmış oldukları yanlış davranışlardan kaçınarak kendilerine çeki düzen verirlerdi.

 

102/6- Andolsun, o çılgınca yanan ateşi de elbette görecektiniz.

 

2/ 212- İnkâr edenlere dünya hayatı çekici kılındı (süslendi). Onlar, iman edenlerden kimileriyle alay ederler. Oysa korkup sakınanlar, kıyamet günü onların üstündedir. Allah, dilediğine hesapsız rızık verir.

 

102/7- Sonra onu, gerçekten yakîn gözüyle (Ayne’l Yakîn) görmüş olacaksınız.

 

Nebiler Vahye muhatap olan insanlardır. Onlar gelecekte insanların başlarına gelmeden önce felaketleri Allah’ın bilgilendirmeleriyle uyarıp, dünya hayatında o felaketlere karşı insanları tedbir almaya davet etmektedirler. Dünya hayatını da ahiret hayatını da yaratan Allahtır. Allah için yaratılıp da bilinemeyecek hiçbir şey yoktur. Allah’a göre zaman yoktur. Zaman bize göre geçmiş an ve gelecek olarak algılanır. Bu sebeple insanların yaratılıp belki milyarlarca yıl geçmesine rağmen Allah’a göre o zaman sıfır hükmündedir.

 

Kuran bize Dünya hayatında Allah’a kulluk görevini yerine getirmeyen insanların karşılaşacakları sonuçları bize anlatırken şöyle bir fotoğraf çizmektedir.

 

74/ 40- Onlar cennetlerdedirler; birbirlerine sorarlar.

 

74/41- Suçlu-günahkarları;

 

74/42- “Sizi şu cehenneme sürükleyip-iten nedir?”

 

74/43- Onlar: “Biz namaz kılanlardan değildik” dediler.

 

74/44- “Yoksula yedirmezdik.”

 

74/45- “(Batıla ve tutkulara) Dalıp gidenlerle biz de dalar giderdik.”

 

74/46- “Din (hesap ve ceza) gününü yalan sayıyorduk.

 

İnsanların bir şey hakkında bilgi sahibi olabilmeleri için onların da o belalara uğratılması gerekmez. Şu andaki Van’daki depremde binaların 7,2 şiddetine dayanamayıp yıkılmaları sonucunda altına kalarak öldüklerini gören insanlar bu şiddetten daha büyük şiddete dayanıklı binalar yaparak ders almalarını bilmelidirler. İllaki yakınları çocukları öldüğü zaman bundan ders alması gerekmez. 

 

İnsanlar hangi sağlıksız beslenme sonucunda başlarına gelen hastalıklardan kendilerini nasıl koruyacaklarını uzman diyetisyenlerden öğrenerek rahatsız olmadan buna çare bulabilirler. Aynen onun gibi, insanlar illaki geri dönüşü mümkün olmayan ahiret âleminde başlarına gelecek olan azabı gördükleri zaman ahiret hayatındaki bilgiyi öğrenmeleri yerine işte yerleri ve gökleri yaratan Allah öyle bir durumla karşı karşıya gelmeden bize nebiler aracılığı ile bilgileri vermektedir.

 

Azabı gördüğün zaman kurtulmak için isteklerde bulunmak için alternatifler sıralayacağıma, o konuma gelmeden önce dünya hayatında tedbirlerini alarak oraya girilmesi herhalde aklını kullananlar için en ideal olanıdır.

 

6/ 130- Ey cin ve insan topluluğu, içinizden size ayetlerimi aktarıp-okuyan ve bu karşı karşıya geldiğiniz gününüzle sizi uyarıp-korkutan elçiler gelmedi mi? Onlar: “Nefislerimize karşı şahadet ederiz” derler. Dünya hayatı onları aldattı ve gerçekten kâfir olduklarına dair kendi nefislerine karşı şahadet ettiler.

 

6/131- Bu, halkı habersizken, Rabbinin ülkeleri zulüm ve helak edici olmadığındandır.

 

Hiçbir insan akli melekeleri olup da bu uyarıları işitmemiş olsun. Bu mümkün değildir. Ama bazı insanlar nebiler ve resuller aracılığı ile gelen bilgilere kulaklarını açarlar. Ve onlardan yapılması gerekenleri yaparlar. Kaçınılması gerekenlerden de kaçınırlar. Büyük bir çoğunluk ise nebilerin getirdikleri bilgilere karşı kulaklarını tıkarlar. Ve üstelik bu bilgileri getiren nebilere karşı alay ederler. onların bu hakikatleri yaygınlaştırmalarına engel olurlar.

 

Allah uyarıcı göndermediği bir kavme kesinlikle azap etmez. Uyarılmış bunu duymuş fakat iman etmemiş ve gereğini yerine getirmemiştir. Azap bunlaradır. Aklı olmayan uyarıları algılamayanlara Allah böyle bir ceza vermeyecektir.

 

Doktor kendisine tedavi için gelen hastasıyla oturur önce söylediklerini ve verdiği reçeteye uymadığı zaman başına gelebilecek sonuçları sıralar. ve neticesini hastanın kendisine bırakır. Eğer hasta kendisini düşünüyorsa doktorun verdiği ilaçları ve tavsiyeleri dinler. Ve rahata erer. bu kendi lehinedir. Ama doktorun verdiği ilaçları ve tavsiyeleri dinlemezse de dertten kurtulamaz. bu da kendi aleyhinedir.

 

Dünya hayatında Alimlerin alimi, uzmanların uzmanı olan Allah sana bir yaşam reçetesi sunmuştur. Bu reçeteye uygun olarak yaşadığın zaman Dünyada ve ahirette senin kendi lehinedir uymasan da kendi aleyhinedir.

 

6/ 104- Gerçek şu ki size Rabbinizden basiretler gelmiştir. Kim basiretle-görürse kendi lehine, kim de kör olursa (görmek istemezse) kendi aleyhinedir. Ben sizin üzerinizde gözetleyici değilim.

 

102/8- Sonra o gün, nimetten sorguya çekileceksiniz.

 

İşte ilahi bir mesaj ve ilahi bir tehdit, Ahiret âleminde her insan verilen akıl beden sağlık varlık kadın çocuk makam mevki koltuk şan şöhret aklına ne gelirse Allah’ın sana dünya hayatında vermiş olduğu nimetlerden yerinde kullanıp kullanmadığından hesaba çekilecektir. Dünya yeyip içip yatma yeri değildir.

 

33/72- Gerçek şu ki, Biz emanetleri göklere, yere ve dağlara sunduk da onlar bunu yüklenmekten kaçındılar ve ondan korkuya kapıldılar; onu insan yüklendi. Çünkü o, çok zalim, çok cahildir.

 

Ayette bahsedilen emanet dünya hayatında sorumlu ve yükümlü olan tek varlık insandır. İnsanların dışındaki yerler ve gökler Kuran’a göre melek konumuna girmektedir. Onlar dünya hayatında insanların emrine Allah’ın bilgileri kodlayarak, verilmiş varlıklardır. 

 

Onlar insanlar iyi yola kötü yola da gitseler emirlerine amade olan varlıklardır. İşte o varlıklarda yol seçme şansı ve özgürlüğü yoktur. Yol seçme ve Özgürlüğü inana verilerek insan imtihana tabi tutulmuştur.

 

İnsanlar öyle ya da böyle hangi yola giderlerse gitsinler denenmektedirler. Allah’a gönderdiği nebilere, kitaplarına ve ahiret gününe iman ettim diyenlerde dünya hayatında inanıp inanmadığını Allah o koşulları yaratarak onları testten geçirmektedir. Savaş yangın kıtlık açlık, ihtiyarlık hastalık bir takım sebepler sunarak her an her koşulda insanlar denenmektedirler. Allah yolunda savaş emredilirse ben savaşa giderim deyip de savaş yazıldığı zaman bakıp duranlar denenmeyi kaybetmiş olanlardır.

 

3/ 142- Yoksa siz, Allah, içinizden cihat edenleri belirtip-ayırt etmeden ve sabredenleri de belirtip-ayırt etmeden cennete gireceğinizi mi sandınız?

 

İnsan; konuşlandığı yer olarak bütün davranış biçimleri renkleri cinsleri ırkları ne olursa olsun tabiri yerindeyse ham maddesidir. İmtihana tabi tutulan kâfiri münafığı ve Müslümanı ile hepsinin kaynağı ve ham maddesidir. Bunların hepsi insanların kendi yönelmeleriyle kendilerine sıfat kazandırmışlardır.

 

Yani Allah kâfirliği münafıklığı Müslüman olmayı yaratmış kimin ne olacağı konusunda insanları özgür iradesine bırakmıştır. Allah kişinin kendisi istemedikçe kimseyi kâfir münafık ve Müslüman yapmaz. O zaman yol seçimini insan kendisi yapmaktadır. Kaderine kimsenin Müslüman kâfir münafık yazılmamıştır. O din seçimindeki kaderini kendisi çizmiştir.

 

Velhasıl kelam Dünya hayatında insan hangi konuma hangi makamda ise makamına gücüne yapabileceği her ne ise yapıp yapmamasından sorguya çekileceklerdir hiç kimseye bir hurma çekirdeğinin dışındaki lifler kadar haksızlık yapılmayacaktır. Bu yerleri ve gökleri yaratan Allah’ın bir vaadidir.

 

Doğrularım Allah’a yanlışlarım ise bana aittir.

 

ALİ RIZA BORAZAN

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

This site is protected by reCAPTCHA and the Google Privacy Policy and Terms of Service apply.