107 – MAUN SURESİNİN TEFSİRİ

 

Rahman Rahim olan Allah’ın adıyla!

Maun suresi nüzul sırasına göre on yedinci Kuran sıralamasına göre de yüz yedinci ayet olup. Yedi ayetten ibarettir. Mekke’de nazil olmuştur.

Maun suresinde iki tip insanlara dikkat çekilmektedir. Birincisi Ahiret âlemini yalanlayan yeryüzünde bungunculuk çıkaran ekini ve nesli yok eden insan tipleri. Bu tip insanların günümüz toplumlarında karşılığı ateistler ve deistlerdir.

İkinci tip insanlar ise namaz kıldığı halde namazlarını kendi kötülüklerini örtmek için kullanan insan tipleridir. Bunların günümüz toplumlarında karşılığı da, Ehli kitap ve münafık olan insanlardır.

Görüldüğü gibi, insanların söylemlerinden ziyade onların söylediklerinin pratik hayatla uyum sağlayıp sağlamadığı önem arz etmektedir.

107/1- Dini yalanlayanı gördün mü?

Buradaki bahsedilen din Allah’ın nebiler aracılığı ile gönderdiği vahiy orijinli dindir. Din bilindiği gibi; Yaşam biçimi hayat tarzıdır. Temelde iki kısma ayrılmaktadır. Birincisi Allahın dünya hayatında insanlar için önerdiği peygamberler aracılığı ile gönderdiği yaşam biçimi hayat tarzıdır. İkincisi ise insanları vahiy orijinli dinin dışında yüzlerce binlerce birbirlerinden farklı yaşam biçimi hayat tarzı olan dinlerdir.

Dünyayı ve evreni Allah yaratarak nasıl bir düzen koyup fesat çıkmadan sürekli bir düzen içerisinde seyir izliyorsa, insanların da kendi aralarında bozgunculuk çıkarmadan peygamberlerle göndermiş olduğu din ile hayat bulsalardı insanlar arasında mükemmel bir düzen içerisinde intizamlı bir yaşam oluşacaktı. 

Maalesef insanlar Allah’ın gönderdiği dini yalanlayarak kendi akıllarından bir takım kanunlar çıkararak dünya hayatında insanlar arasına din oluşturmaya çalışmışlardır. Bu da ne kadar insanlar bildim dese de gerek akili zaaflarından gerekse de nefsanî arzulara yenik düşerek bir takım arazlar ortaya çıkmakta yeryüzünü insanlar kendi elleriyle fesada uğratmaktadırlar.

O zaman iki yol iki din vardır. Demekle haksızlık yapmış olmayız herhalde. Birincisi Allah’ın insanlara sunduğu din bu dinde olanlara rabbani yolda olanlar denmektedir. Bu dinin adı İslam’dır. Allah katında hüsnü kabul görecek ve insanların kurtuluşlarına vesile olacak din de budur.

5/3- Ölü eti, kan, domuz eti, Allah’tan başkası adına kesilen, boğulmuş, vurulmuş, yüksek bir yerden düşmüş, boynuzlanmış yırtıcı hayvan tarafından yenmiş, -(henüz canlıyken yetişip) kestikleriniz hariç,- dikili taşlar üzerine boğazlanan (hayvanlar) ve fal oklarıyla kısmet aramanız size haram kılındı. Bunlar fısktır (günahla yoldan sapmadır.) 

Bugün inkara sapanlar, sizin dininizden (dininizi yıkmaktan) umut kesmişlerdir. Bugün size dininizi kemale erdirdim, üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve size din olarak İslam’ı seçip-beğendim. Kim ‘şiddetli bir açlıkta kaçınılmaz bir ihtiyaçla karşı karşıya kalırsa’ -günaha eğilim göstermeksizin- (bu haram saydıklarımızdan yetecek kadar yiyebilir.) Çünkü Allah bağışlayandır, esirgeyendir.

“size din olarak İslam’ı seçip-beğendim.” Bu dinin kurallarını yalanlayanlar Müslüman olmayanlardır. Bu dinin kurallarını çiğneyen yetimi itip kakan açları doyurmayan sadece kendi zevklerini ilah edinen insanlardır. Bu gün İslam’ın dışında bir takım insanların yaşam biçimlerini düzenleyen toplumlar deneme yanılma yoluyla bir takım evrelerden geçerek son aşaması olan demokrasi adı altında ortaya attıkları din kuranla karşılaştırıldığı zaman ne kadar basit ve gerilerde kaldığını akledenler rahatlıkla fark ederler.

Vahiy ehli olan insanlarla vahiy ehli olmayan münafık ve kâfirlerin fotoğrafını kuran şöyle ortaya koymaktadır.

2/ 2- Bu, kendisinde şüphe olmayan, muttakiler için yol gösterici olan bir Kitap’tır.

2/3- Onlar, gayb’e inanırlar, namazı dosdoğru kılarlar ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden infak ederler.

2/4- Ve onlar, sana indirilene, senden önce indirilenlere iman ederler ve Ahirete de kesin bir bilgiyle inanırlar.

2/5- İşte bunlar, Rablerinden olan bir hidayet üzeredirler ve kurtuluşa erenler bunlardır.

***

2/6- Şüphesiz, inkar edenleri uyarsan da, uyarmasan da, onlar için fark etmez; inanmazlar.

2/7- Allah, onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir; gözlerinin üzerinde perdeler vardır. Ve büyük azap onlaradır.

****

2/8- İnsanlardan öyleleri vardır ki: “Biz Allah’a ve ahiret gününe iman ettik” derler; oysa inanmış değillerdir.

2/9- (Sözde) Allah’ı ve iman edenleri aldatırlar. Oysa onlar, yalnızca kendilerini aldatıyorlar ve şuurunda değiller.

2/10- Kalplerinde hastalık vardır. Allah da hastalıklarını arttırmıştır. Yalan söylemekte olduklarından dolayı, onlar için acı bir azap vardır.

2/11- Kendilerine: “Yeryüzünde fesat çıkarmayın” denildiğinde: “Biz sadece ıslah edicileriz” derler.

2/12- Bilin ki; gerçekten, asıl fesatçılar bunlardır, ama şuurunda değildirler.

2/13- Ve (yine) kendilerine: “İnsanların iman ettiği gibi siz de iman edin” denildiğinde: “Düşük akıllıların iman ettiği gibi mi iman edelim?” derler. Bilin ki, gerçekten asıl düşük-akıllılar kendileridir; ama bilmezler.

2/14- İman edenlerle karşılaştıkları zaman: “İman ettik” derler. Şeytanlarıyla başbaşa kaldıklarında ise, derler ki: Şüphesiz, sizinle beraberiz. Biz (onlarla) yalnızca alay ediyoruz.”

2/15- (Asıl) Allah onlarla alay eder ve taşkınlıkları içinde şaşkınca dolaşmalarına (belli bir) süre tanır.

2/16- İşte bunlar, hidayete karşılık sapıklığı satın almışlardır; fakat bu alış-verişleri bir yarar sağlamamış; hidayeti de bulmamışlardır.

****

Bakara suresinin ikinci ayetinden altıncı ayete kadar olan bölüm İman eden ve Salih amel işleyen Müslüman olanların konumunu bize tasvir etmektedir. Onlar Allah’ın rabliğine iman etmiş ölümü dirimi hayatı yerlerin ve göklerin rabbi olan Allah’a ait olduğunun şuuruna müdrik olanların yaşam tarzlarıdır.

Bakara suresi altı ve yedinci ayetlerde bahsedilen ateist ve deist olanları tasvir etmektedir. Onlar Allah’a peygamberlerine kitaplarına meleklerine iman etmeyen sadece yaşamın dünyadan ibaret olduğunu sanan inkâr edenlerdir.

Ahiret âlemine iman etmemeleri nedeniyle’de Allah’tan nebiler aracılığı ile gelen vahiyleri, ahiret alemi olduğunu kabul etmemektedirler. Bu sebeple onların müşrik hali bir türlü kendi çeperlerini yarıp dışarı çıkamadıklarından gözleri olduğu halde görmeyen kulakları olduğu halde işitmeyen kalpleri olduğu halde hissetmeyen ve mühürlenmiş olan insan olarak Kuran’da tanımlanmışlardır.

Bakara suresi sekizinci ayetten on altıcı ayete kadar da münafık olanların tasvirini yapmaktadır. Onların namaz kılışları sadece kendilerini ve iman edenleri kandırmak ve Müslümanların nimetlerinden istifade etmek için Müslüman kılığında kâfir ve şeytan olanlardır. Dikkat ederseniz ayette ifade edilen tanım bunu en güzel bir şekilde açıklamaktadır.

“İman edenlerle karşılaştıkları zaman: “İman ettik” derler. Şeytanlarıyla baş başa kaldıklarında ise, derler ki: Şüphesiz, sizinle beraberiz. Biz (onlarla) yalnızca alay ediyoruz” Peygamberimizin Mekke döneminde iman edenler içerisinde münafık olan yoktu. ve olamazdı da. 

Çünkü Müslüman kelimesini kullanmak ölümü riske almak demekti. Müslüman olanlar orada kızgın kumlara gömülüyor. Bacakları zıt yönde gitmeye kılavuzlanmış develere bağlanarak gövdelerinden ayrılıp öldürülüyorlardı. Sadece rabbim Allahtır demeleri yüzünden bu eziyet ve işkence onlara reva görülüyordu.

22/ 40- Onlar, yalnızca; “Rabbimiz Allah’tır” demelerinden dolayı, haksız yere yurtlarından sürgün edilip çıkarıldılar. Eğer Allah’ın, insanların kimini kimiyle defetmesi (yenilgiye uğratması) olmasaydı, manastırlar, kiliseler, havralar ve içinde Allah’ın isminin çokça anıldığı mescidler, muhakkak yıkılır giderdi. Allah Kendi (dini)ne yardım edenlere kesin olarak yardım eder. Şüphesiz Allah, güçlü olandır, Aziz olandır.

“Onlar, yalnızca; “Rabbimiz Allah’tır” demelerinden dolayı, haksız yere yurtlarından sürgün edilip çıkarıldılar.”burada kuran bir meseleye dikkat çekmektedir. Allah’ı Kabul etmekle Allah’ın rabliğini kabul etmek ayrı şeylerdir. 

Allah’ın rabliğini kabul etmek onun nebiler arcılığı ile gönderdiği vahiylerin gözetiminde hayatı yaşamaktır. Mekke müşrikleri genelde Allah’ı kabul ediyorlardı. Ama Allah’ı Rab ilah olarak kabul etmeyip Allah’ın dışında kendilerini yöneten ideolojilere inanıp onları kendilerine din ediniyorlardı.

43/ 7- Onlara bir peygamber gelmeyiversin, mutlaka onunla alay ederlerdi.

43/8- Biz de, kuvvet bakımından onlardan daha üstün olan (toplum)ları yıkıma uğrattık. Öncekilerin örneği geçti.

43/9- Andolsun, onlara: “Gökleri ve yeri kim yarattı?” diye soracak olsan, tartışmasız: “Onları üstün ve güçlü (Aziz) olan, bilen (Allah) yarattı” diyecekler.

Bu gün bu tip insanların karşılığı deist olanlardır. Yani Allah vardır. Ve büyüktür. Yerleri ve gökleri yaratandır. Ama Allah insanlar içerisinden bir nebi seçmez kitap göndermez ahiret alemi diye bir olay da yoktur. Biz sadece dünya hayatında yaşarız ve ölürüz yeniden dirilecek değiliz derler. Din insanların vicdanlarıyla Allah arasında olan bir olgudur. 

Onu yaşamla alakası yoktur demektedirler. İşte bunun sonucu olarak laiklik, demokrasi türemiştir. Allah’ı yerlerin ve göklerin yaratıcısı olarak kabul ederler ama Allah’ın insanlara yaşam kılavuzu olarak sunduğu kitapları kabul etmezler. Daha doğrusu Allah’ı kendi işlerine karıştırmazlar. Tabiri caizse Allah Allahlığını yapsın derler.

Bu gün batı toplumlarında Hristiyan ve Yahudilik ne kadar yanlış bir din olsa da toplumun yaşamından uzaklaştırılmış, çok az bir kısmı dışında yozlaşmış olan ehli kitabı kabul eden batılı yoktur. Zaten onların dünyaya bakış tarzını Hristiyanlığın ve Yahudiliğin anlattığı din anlayışı tatmin etmemektedir.

Din deyince akla sadece semavi dinler akla gelmemelidir. Her mezhep her ideoloji her dinsizlik bile dindir. Ama doğru olan insanlara dünya ve ahiret mutluluğu saçan din rabbin insanlara gönderdiği dindir. O dinin adı da Allah katında İslam’dır. O dine tabi olanların adı da Müslüman’dır.

107/2- İşte yetimi itip-kakan;

Rabbin ortaya koyduğu dinin dışında din edinenler, hayata bakarken de rabbin penceresinden bakamayan olayları kısa vadelerde çözmek isteyen gelecekleri göremeyen insanlardır. Onlar yeni bir yaratılış ve hesaba çekilişi kavrayamadıkları için o anlık zevkleri lüks hayat peşindedirler. 

Bu sebeple lüks hayat peşinde olanlar kendilerine dünyalık zarar verecek olanlara selamlaşmayı bile keserler. Bu gün insanlara değer verirken makamı mevkisine göre değer verilmektedir. Ne zaman onların kendi ellerinin öne sürdüklerinden dolayı tepe taklak gitseler. Etrafında dostları kalmaz. Asıl dost kara günde belli olur. İnsan eğer Müslümanım sözünde samimi ise bir dostunun başına gelen bir felaketten dolayı ondan uzaklaşmaz aksine ona yaklaşırlar. Yaklaşırlar ki, ona zorluklarına destek olarak o zorluklarını aşmasında ona güç katarak onları rahatlatırlar.

Ama şu anda toplumlarda makam mevki zenginlik varsa hürmet ve destek de vardır. Makam mevki zenginlik gitmişse sevgi ve hürmet de kaybolmuştur. İşte iflas edenler çocuklarını kaybedenler toplumların bu tutum ve davranışları yüzünden psikolojik bunalıma girerek intihar etmektedirler.

Nasrettin Hocanın kürküyle yemeğe gittiğinde ona yapılan hürmet ve iltifatın kendisine değil onun kürküne olduğunu anlatmak için kürkünün bir ibriğinden tutarak “ ye kürküm ye!” Demesi olayı ne kadar güzel anlatmaktadır.

107/3- Yoksulu doyurmayı teşvik etmeyen odur.

2/ 83- Hani İsrailoğullarından, “Allah’tan başkasına kulluk etmeyin, anneye-babaya, yakınlara, yetimlere ve yoksullara iyilikle davranın, insanlara güzel söz söyleyin, namazı dosdoğru kılın ve zekatı verin” diye misak almıştık. Sonra siz, pek azınız hariç, döndünüz ve (hala) yüz çeviriyorsunuz.

Dünya hayatında iman eden ve Salih amel işleyenler Allah’a teslim olanlardır. Allah’a teslim olanların ise malları canları Allah’a aittir. Onlar kendi reylerine göre hareket edemezler. Onlar ancak Allah’ın tanımladığı şekilde hayat yaşarlar ve yaşamak zorundadırlar. Kâfir ve müşrik olanlar ise onlar mallarının ve canlarının kendilerinin olduğunu sanırlar. Ve böylece yanında birisi açlıktan dolayı ölse onun umurunda bile olmaz. Onlar için mal ve can ölümsüzleştirilmiştir 

hiç ölmeyeceklerini Allah’ın verdiği bu nimetlerden hiçbir zaman hesaba çekilmeyeceklerini sanırlar. Hem yoksulu hem yetimi itip kalkarlar. Onlarla alay ederler. Onlar Allah’ın kendilerine mal verilip denenmeleri ve onları doyurmak için gönderildiğini fark etmezler. Yaratılmış olan insanlar, Allah’a kulluk yapmakla görevlidirler. Yetimi itip kakmak değildi. onları kollayıp gözetlemekle onlardan sorumlu idiler. Bakınız insanlara örnek olarak gönderdiği nebilerden Allah ne istemektedir.

6/161- De ki: “Rabbim gerçekten beni doğru yola iletti, dimdik duran bir dine, İbrahim’in hanif (muvahhid) dinine O, müşriklerden değildi.”

6/162- De ki: “Şüphesiz benim namazım, ibadetlerim, dirimim ve ölümüm alemlerin Rabbi olan Allah’ındır.”

6/163- “O’nun hiçbir ortağı yoktur. Ben böyle emrolundum ve ben Müslüman olanların ilkiyim.”

Şimdi sıra geldi namaz kılıp kıldıkları namaz gırtlağından aşağı gitmeyen kâfir olup da Müslüman görünmek isteyen münafıklara.

107/4- İşte (şu) namaz kılanların vay haline,

Nisa suresinde münafıkların profilini kuran şöyle çizmektedir.

4/139- Onlar, müminleri bırakıp kâfirleri dostlar (veliler) edinirler. ‘Kuvvet ve onuru (izzeti)’ onların yanında mı arıyorlar? Şüphesiz, ‘bütün kuvvet ve onur,’ Allah’ındır.

4/140- O, size Kitapta: “Allah’ın ayetlerinin inkâr edildiğini ve onlarla alay edildiğini işittiğinizde, onlar bir başka söze dalıp geçinceye kadar, onlarla oturmayın, yoksa siz de onlar gibi olursunuz” diye indirdi. Doğrusu Allah, münafıkların ve kâfirlerin tümünü cehennemde toplayacak olandır.

4/141- Onlar sizi gözetleyip-duruyorlar. Size Allah’tan bir fetih (zafer ve ganimet) gelirse: “Sizinle birlikte değil miydik?” derler. Ama kâfirlere bir pay düşerse: “Size üstünlük sağlamadık mı, müminlerden size (gelecek tehlikeleri) önlemedik mi?” derler. Allah, kıyamet günü aranızda hükmedecektir. Allah, kâfirlere müminlerin aleyhinde kesinlikle yol vermez.

4/142- Gerçek şu ki, münafıklar (sözde), Allah’ı aldatmaktadırlar. Oysa O, onları alda tandır. Namaza kalktıkları zaman, isteksizce kalkarlar. İnsanlara gösteriş yaparlar ve Allah’ı ancak çok az anarlar.

4/143- Arada bocalayıp dururlar. Ne onlarla, ne bunlarla, Allah kimi saptırırsa, artık sen ona yol bulamazsın.

Aklıma lise yıllarında ülke solcularla milliyetçiliğin cirit attığı dönemlerde (1970) herkes safını belirlemiş ortada kalan neredeyse kalmamış durumdaydı. Solcu olanlar kendilerine göre kurtarılmış bölge olarak ilan ettikleri yerde yoldan geçen birisini çağırarak o da o çağıranların safının ne taraf olduğunu bilmezse kendisini kurtaracak en ideal çözüm yolunu hiçbir tarafta olamadığını söylemesiydi. 

Onlar da gel bakalım bizim safa katıl dediklerinde kendi diniyle uyuşmayan bir gurup içerisinde bulunmak istemediğinde eşek sudan gelinceye kadar dayak yiyordu. Eğer o kendi saflarına almak isteyen milliyetçi gurup ise onlar kendi saflarına gelmek istemezse onlardan dayak yiyordu. Yani ya onlardan olacaksın bir safta onlarla beraber çarpışacaksın ya da öldürülecek veya dayak yiyeceksin orta yolda kalmak yoktur.

Ya rabbani yol vardır. ya da gayri rabbani yol vardır. Bunların yaşam biçimleri hayata bakış tarzları tamamen bir birine zıttır. Negatif ve pozitif gibidirler. Yaşamla ölüm arasında bir denenme sonucunda insan kendi safını belirlemeden Allah onu öldürmeyecektir. 

Bir vücutta iki kalp yoktur. Ya insan iman eder ya da iman etmez. İman ederse hayatta onu bir takım sorumluluklar beklemektedir. İman etmezse de kendi yolunda onu bir takım sorumluluklar beklemektedir. İman edenler Allah yolunda hayatlarını düzenlerler. İnkâr edenler de şeytan yolunda hayatlarını düzenlerler.

4/76- İman edenler Allah yolunda savaşırlar; inkâr edenler ise tağut yolunda savaşırlar öyleyse şeytanın dostlarıyla savaşın. Hiç şüphesiz, şeytanın hileli-düzeni pek zayıftır.

107/5- Ki onlar, namazlarında yanılgıdadırlar,

Namaz; Dünya hayatında insanların yaşamlarının attığı her adımdan konuştuğu her sözden yaptığı her davranışın Allah’a karşı sorumluluğun bilincinde olarak yaşanan hayatın Allah adına koyduğu kurallara uyarak anlam kazanmasıdır. Günün belirlenmiş vakitlerde de doğru kılavuz lanmış bir hayatı da ritüel olarak tekmilini vermektir.

Namazı ile uyum sağlamayan bir yaşamın Allah katında hiçbir anlam ve önemi yoktur. Bir adam hem namaz kılıp hem de fuhuş içki kumar gibi Allah’ın yasakladığı davranışları yapamaz. Bunları yaparken namaz kılıyorsa onun başka bir amacı olduğunu gösterir.

33/4- Allah, bir adamın kendi (göğüs) boşluğu içinde iki kalp kılmadı ve kendilerini annelerinize benzeterek yemin konusu yaptığınız (zıharda bulunduğunuz) eşlerinizi sizin anneleriniz yapmadı, evlatlıklarınızı da sizin (öz) çocuklarınız saymadı. Bu, sizin (yalnızca) ağzınızla söylemenizdir. Allah ise, hakkı söyler ve (doğru olan) yola yöneltip-iletir.

Eğer kıldığı namaz onu kötülüklerden kirlenmiş bilgi ve davranışlardan uzaklaştırmıyorsa onun namaz kılışı Allah katında yürek acısı olacaktır. Çünkü namaz kötülüklerden alıkoyar.

29/45- Sana Kitap’tan vahy edileni oku ve namazı dosdoğru kıl. Gerçekten namaz, çirkin utanmazlıklar (fahşa)dan ve kötülüklerden alıkoyar. Allah’ı zikretmek ise muhakkak en büyük (ibadet)tür Allah, yaptıklarınızı bilir.

Demek ki bir adam namaz kılıp da namazla uyuşmayan hal ve hareketlerde bulunuyorsa o adam yanılgıdadır.

107/6- Onlar gösteriş yapmaktadırlar.

Namazı gösteriş için yapanlar münafık olanlardır.

2/264- Ey iman edenler, Allah’a ve ahiret gününe inanmayıp, insanlara karşı gösteriş olsun diye malını infak eden gibi minnet ve eziyet ederek sadakalarınızı geçersiz kılmayın. Böylesinin durumu, üzerinde toprak bulunan bir kayanın durumuna benzer; üzerine sağanak bir yağmur düştü mü, onu çırılçıplak bırakıverir. Onlar kazandıklarından hiçbir şeye güç yetiremez(elde edemez)ler. Allah, kâfirler topluluğuna hidayet vermez.

107/7- Ve ufacık bir yardımı (veya zekatı) da engellemektedirler.

Abdestli kapitalizmim sözü bu tip insanlara ait olanlardır. İnançlarını dünya hayatında mazlum insanları ezmek onların güçlerinden istifade etmek için kullananlardır. İnandım diyorsa yetimlerin yoksulların onun varlığından kazanmış olduğu mallardan harcamaması gerekir. İman edip cimrileşip, yiyicilik biriktirme yaparsa Allah bunlardan hiç hoşlanmamaktadır.

57/24- Ki onlar, cimrilik ederler ve insanlara cimriliği emr (tavsiye) ederler. Her kim yüz çevirirse, artık şüphesiz Allah, Ğaniy (hiçbir şeye muhtaç olmayan), Hamid (övülmeye layık olan) O’dur.

Allah malları kendi mülkünden insanları denemek için vermiştir. Fakirin yoksulun hakkını verip vermeyeceğini gözlemektedir. Kim kendi eliyle verirse kendisiyle gidecek olan sadece odur.

Çalışmak bizden Tevfik Allah’tandır. Doğrular Allaha yanlışlar ise bize aittir.

ALİ RIZA BORAZAN

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

This site is protected by reCAPTCHA and the Google Privacy Policy and Terms of Service apply.