77 – MÜRSELAT SURESİ TEFSİRİ

Rahman Rahim olan Allah’ın adıyla;

 

Mürselat suresi, Kur’an sıralamasına göre, yetmiş yedi, nüzul sırasına göre de otuz üçüncü suredir. Elli ayetten ibret olup, Mekke’de nazil olmuştur.

 

77/1- Birbiri ardınca gönderilenlere andolsun;

 

Ayette geçen birbiri ardınca gönderilenler ne veya kimdir? Bunu anlaya bilmek için Kur’an’da geçen bütün ayetler içerisinde aramak gerekir.

 

2/87-Andolsun, biz Musa’ya kitabı verdik ve ardından peş peşe elçiler gönderdik. Meryem oğlu İsa’ya da apaçık belgeler verdik ve onu Ruhu’l-Kudüs’le teyid ettik. Demek, size ne zaman bir elçi nefsinizin hoşlanmayacağı bir şeyle gelse, büyüklük taslayarak bir kısmınız onu yalanlayacak, bir kısmınız da onu öldüreceksiniz, öyle mi?

 

Demek ki, Mürselat suresinin birinci ayette sözü edilen birbiri ardınca gönderilenler ifadesi, nebi ve resuller olduğu anlaşılmaktadır.

 

77/2- Derken kökünden koparıp savuranlara.

 

77/3- Yaydıkça yayanlara.

 

77/4- Böylece ayırdıkça ayıranlara,

 

77/5- Zikr (vahy, öğüt) bırakanlara;

 

Sure içerisinde geçen dört ayette, yaratıcı olan Allah, kendisine muhatap aldığı insanlara sürekli uyarıcı göndermiş, insanları hiçbir zaman başıboş bırakmamıştır. Yani hak ile batılı, doğru le yanlışı, iyi ile kötüyü net bir şekilde ortaya çıkararak, doğru yolda gidenler bir belge üzerinde olsunlar. Yanlış yolda gidenler de yanlış yolda olduklarının farkında olsunlar.  Bu söylediklerimizi bir ayetle desteklemeye çalışalım.

 

36/6- Babaları uyarılmamış, böylece kendileri de gafil kalmış bir kavmi uyarman için (gönderildin).

 

77/6- Özür (suçu, eksikliği ortadan kaldırmak) veya uyarmak için.

 

Ahiret, âleminde inkâr eden ve zulmedenler, o kızgın ateşe sürülecekleri zaman biz bundan habersizdik dememeleri için Allah daha ahiret hayatına gelmeden insanları uyarmaktadır.

 

74/ 31. Biz o ateşin koruyucularını meleklerden başkasını kılmadık. Ve onların sayısını inkâr edenler için yalnızca bir fitne (konusu) yaptık ki, kendilerine kitap verilenler, kesin bir bilgiyle inansın, iman edenlerin de imanları artsın; kendilerine kitap verilenler ve iman edenler (böylece) kuşkuya kapılmasın. Kalplerinde bir hastalık olanlar ile kâfirler de şöyle desin: ‘Allah, bu örnekle neyi anlatmak istedi?’ İşte Allah, dilediğini böyle şaşırtıp-saptırır, dilediğini böyle hidayete erdirir. Rabbinin ordularını kendisinden başka (hiç kimse) bilmez. Bu ise, beşer (insan) için yalnızca bir öğüttür.

 

77/7- Şüphesiz, size vaadedilen gerçekleşecektir.

 

Kur’an bütünlüğün içerisinde, geçen ayetleri taradığımız zaman, vaadedilen yerin, ahiret âlemi olduğu anlaşılmaktadır. İnsanlar için ahiret hayatının vahyi bilgilerden başka ne bir belgesi, ne de bir ispatı vardır. İman etmek demek Allah’a güvenip onun söyledikleri hakkında hiçbir şüphe,  duymadan tam bir teslimiyetle teslim olmak demektir. Kur’an peygamberlerin getirdikleri gayıp haberleri ile bilgilerin doğruluğu hakkında şu mesajı vermektedir.

 

69/40. Hiç şüphesiz o (Kur’an), şerefli bir elçinin kesin sözüdür.

69/41. O, bir şairin sözü değildir. Ne az inanıyorsunuz?

69/42. Bir kâhinin de sözü değildir. Ne az öğüt alıp-düşünüyorsunuz?

69/43. Âlemlerin Rabbinden bir indirilmedir.

 

Şairin şiirinde aranan doğruluk veya hakikat değil, onun şiirinde edebiyat ve güzel söz dizileri aranır. Kâhin ise, geçmiş ve gelecek hakkında verdikleri sözler zan ve tahminden öteye geçmez. Belki söylediklerinden doğru da çıkabilir yanlış da çıkabilir. Onun söyledikleri evreni ve olayları doğru okumasına bağlıdır. Ama Resulün ağzından çıkan bütün geçmiş ve gelecek hakkında söylemiş olduğu sözlerde kesinlik vardır.

 

11/17- Rabbinden apaçık bir delil üzerinde bulunan, onu yine ondan bir şahit izleyen ve ondan önce bir önder ve rahmet olarak Musa’nın kitabı (kendisini doğrulamakta) bulunan kimse, (artık onlar) gibi midir? İşte onlar, buna (Kur’an’a) inanırlar. Gruplardan biri onu inkâr ederse, ateş ona vaadedilen yerdir. Öyleyse, bundan kuşkuda olma, çünkü o, Rabbinden olan bir haktır. Ancak insanların çoğu inanmazlar.

 

77/8- Yıldızlar ‘örtülüp (ışıkları) silindiği’ zaman,

 

77/9- Gök yarıldığı zaman

 

77/10- Dağlar, kökünden sökülüp savurulduğu zaman,

 

Yukarıda geçen üç ayette, kıyamet sahnesi canlandırılmaktadır. Allah göklerde ve yerde ne varsa insanoğlunun hizmeti için yaratmıştır. İnsanoğlunun görevi de, bir taraftan kendisini ve rabbini tanıyıp kendisine verilen zaman dilimi içerisinde ona kul olmaktır. Bir taraftan da yaratılmış olan everendeki varlıkların sırlarını çözmek ve kendisine yaşadığı sürece bir takım teknolojik bilgilerin getirdiği avantajlarla daha güzel yaşama kavuşmaktır.

 

2/31. Ve Adem’e isimlerin hepsini öğretti. Sonra onları meleklere yöneltip: ‘Eğer doğru sözlüyseniz, bunları bana isimleriyle haber verin’ dedi.

2/32. Dediler ki: ‘Sen yücesin, bize öğrettiğinden başka bizim hiçbir bilgimiz yok. Gerçekten sen, her şeyi bilen, hüküm ve hikmet sahibi olansın.’

2/33. (Allah:) ‘Ey Adem, bunları onlara isimleriyle haber ver’ dedi. O, bunları onlara isimleriyle haber verince, dedi ki: ‘Size demedim mi, göklerin ve yerin gaybını gerçekten ben bilirim, gizli tuttuklarınızı ve açığa vurduklarınızı da ben bilirim.’

 

Ademe isimlerin öğretilmesi, bilgi insanlara iki kanaldan gelmektedir. Birisi Allah’ın insanlar içerisinden seçmiş olduğu nebi ve resullerle kendi bilgisini vah yederek, resuller aracılığı ile diğer insanlara aktarılarak gelmektedir. İkinci bilgi ise meleklerin resullüğü ile insanlara gelmektedir. Bir ayetle bunu doğrulamaya çalışalım.

 


22/75. Allah, meleklerden elçiler seçer ve insanlardan da. Şüphesiz Allah işitendir, görendir.

 

2/97. De ki: ‘Cibril’e kim düşman ise, (bilsin ki) gerçekten onu (Kitabı), Allah’ın izniyle kendinden öncekileri doğrulayıcı ve müminler için hidayet ve müjde verici olarak senin kalbine indiren O’dur.

 

Genelde müfessirler nebilere vahyin Cebrail aracılığı ile geldiği konusunda ittifak etmişlerdir. Oysa Kur’an’ın hiçbir yerinde Cebrail kelimesi geçmez. Ayette de görüldüğü gibi, Allah nebilerin kalbine aracısız olarak bilgilerini kalbine ilga ve ilham etmektedir.

 

İkinci öğretme şekli, Allah kendi bilgilerini insanlara meleklerin resullüğü ile öğretmektedir.

 

22/75. Allah, meleklerden elçiler seçer ve insanlardan da. Şüphesiz Allah işitendir, görendir.

İkinci bilgi kaynağı, bilgiyi Allah’ın yarattığı kendilerine kodladığı melekler kanalı ile öğretmesidir. Allah’ın eşyaya yüklediği bilgileri objektif olarak çözüp öğrenmekle doğru bilgiye ulaşılmaktadır. İşte Kur’an’da bahsedilen kişiler inansa veya inanmasa da eşyanın bilgisini çözdüğü zaman, Allah ile konuşmakta ve Allah’ın eşya ile gönderdiği bilgiye ulaşmaktadırlar. Yani insanlardan olan resullerin ve meleklerden olan resullerin getirmiş olduğu bilginin kaynağı Allah’tır. Kesinlikle her iki resulün getirmiş olduğu bilgilerde yanlışlık yoktur.  Aynı zamanda her iki resulün getirmiş oldukları bilgiler, kendi aralarında uyum halindedir.

 

77/11- Ve resuller de (şahitlik için) belli bir vakitte getirildiği zaman

 

Dünya hayatında kendilerine hakla batılı doğru ile yanlışı, ayırt ederek gelmiş olan resuller, Müşrik olan insanlar tarafından kabul edilmemiş üstelik onlarla alay edilip zulme uğratılmışlardı. Artık ölüm gelmiş can köprücük kemiğine dayanmış inkâr ettikleri ahiret âlemi kendilerine gelip çatmıştı.

 

17/71. Her insan-grubunu imamlarıyla çağıracağımız gün, artık kimin kitabı sağ eline verilirse, onlar kitaplarını okuyacaklar ve bir ‘hurma çekirdeğindeki iplicik kadar’ bile haksızlığa uğratılmazlar.

 

İsra yetmiş birinci ayette anlatılmak istenen mesaj şudur. Kur’an genel olarak insanları iki gurupta toplamaktadır. Birisi Allah’ın nebi ve resuller aracılığı ile göndermiş olduğu vahiy orijinli dine iman edip hayat yaşayanlardır. Bunların imanları, resuller ve resullerin yanında yer alanlardır. İkincisi de, vahiy orijinli dinin dışında yol alan, puta tapıcılar ve ehli kitap olanlardır. Bunların imamları da kendilerine sapıklığı teklif eden önderleridir.

 

Demek ki, insanlar dünya hayatında başıboş bırakılmamış insan olanlara attıkları her adımın konuştukları her sözün yaptıkları her davranışın hesabını vereceği bir din günü, bir başka ifadeyle ahiret hayatı varmış.

 

77/12- (Bu,) Hangi gün için ertelenmişti?

 

Bu ayeti doğru anlamak için bir başka ayeti naklederek ne anlatmak istediğini anlamaya çalışalım.

 

35/45. Eğer Allah, kazandıkları dolayısıyla insanları (azab ile) yakalayacak olsaydı, (yerin) sırtı üzerinde hiç bir canlıyı bırakmazdı, ancak onları, adı konulmuş bir süreye kadar ertelemektedir. Sonunda ecelleri geldiği zaman, artık şüphesiz Allah kendi kullarını görendir.

Kur’an içerisinde geçen, bütün ayetler incelenip harmanlandığı zaman, dünya hayatında zulmeden insanlara, Allah’ın diğer insanlar müdahale edip onların zulümlerine engel olmadığı sürece, onlara Allah’ın özel bir müdahalede bulunmadığı anlaşılmaktadır.

 

Allah’ı inkâr eden, ateistler veya Allah’ın gönderdiği peygamberleri kitapları kabul etmeyen deistler. “Biz dünya hayatında yaşarız ölürüz biz yeniden diriltilecek değiliz” demişlerdi. Kur’an inkâr edenlerin portresin şöyle ortaya koymaktadır.

 

23/34. ‘Eğer benzeriniz olan bir beşere boyun eğecek olursanız, andolsun, gerçekten hüsrana uğrayanlar olursunuz.’

23/35. ‘O, öldüğünüz, toprak ve kemik haline geldiğiniz zaman, sizin mutlaka (yeniden diriltilip) çıkarılacağınızı mı va’dediyor?’

32/36. ‘Heyhat, size va’dedilen şeye heyhat…’

23/37. ‘O (bütün gerçek), yalnızca bizim (yaşamakta olduğumuz bu) dünya hayatımızdan ibarettir; ölürüz ve yaşarız, biz diriltilecekler değiliz.’

23/38. ‘O ise, yalnızca bir adam (insan)dır, Allah’a karşı yalan uydurmaktadır, bizler de ona inanacak değiliz.’

 

Ateist ve deistler, neden Allah,  beş yaşındaki, kız çocuğuna tecavüz edilirken, Afrika’da Filistin’de Irakta Suriye’de Myanmar’da Moğolistan’da Libya’da, Mısır’da Tunus’ta Cezayir’de ve dünyanın her yerinde açlık ve zulüm gören insanlar öldürürken sizin inanıp iman ettiğiniz Allah, neredeydi?  Diyenler Allah’a haksızlık yapmaktadırlar.

 

6/59-Gaybın anahtarları O’nun katındadır, O’ndan başka hiç kimse gaybı bilmez. Karada ve denizde olanların tümünü O bilir, O, bilmeksizin bir yaprak dahi düşmez; yerin karanlıklarındaki bir tane, yaş ve kuru dışta olmamak üzere hepsi (ve her şey) apaçık bir kitapta (yazılı)dır.

 

Evet, benim Allah’ım her şeyi bilmekte zulme uğrayanları da görmekte, zulüm yapanları da görmektedir. Ama Allah dünya hayatında zulüm yapanları sınav anında diğer insanlara işkence ve zulüm yapanlara, dokunmayacağına söz verdiğini bildirmektedir.

 

42/14. Onlar, kendilerine ilim geldikten sonra, yalnızca aralarındaki ‘tecavüz ve haksızlık’ dolayısıyla ayrılığa düştüler. Eğer Rabbinden, adı konulmuş bir ecele kadar geçmiş (verilmiş) bir söz olmasaydı, muhakkak aralarında hüküm verilmiş (iş bitirilmiş)ti. Şüphesiz onların ardından Kitaba mirasçı olanlar ise, her halde ona karşı kuşku verici bir tereddüt içindedirler.

 

Evet, benim rabbimin bilmediği hiçbir şey yoktur. O her şeyi bilmekte ve görmektedir. Hatta üç kişinin dördüncüsü de Allah’tır.

 

58/7-Allah’ın göklerde ve yerde olanların tümünü gerçekten bilmekte olduğunu görmüyor musun? (Kendi aralarında gizli toplantılar düzenleyip) Fısıldaşmakta olan üç kişiden dördüncüleri mutlaka O’dur; beşin altıncısı da mutlaka O’dur. Bundan az veya çok olsun, her nerede olsalar mutlaka O, kendileriyle beraberdir. Sonra yaptıklarını kıyamet günü kendilerine haber verecektir. Şüphesiz Allah her şeyi bilendir.

 

İnkâr edenler, dünya hayatında olup bitenlerin, kendilerine verilmiş bir sorumluluk ve yüklenmiş bir emanet olduğu halde, faturasını Allah’a kesmektedirler.

 

77/13- (Mü’mini müşrikten, haklıyı haksızdan) Ayırma günü için,

 

Din gününün maliki olan Allah, dünya hayatında, hakka tecavüz eden ve zulmeden insanların defterini dürüp hurma çekirdeğinin etrafındaki lifler kadar haksızlık yapmadan hesabını sorup cezasını verecektir. Artık orada ben haklıyım sen haklısın tartışması yapılmayacak herkes Allah’ın huzurunda başlar öne eğilmiş kendilerine verilecek hükmü beklemektedirler.

 

3/91-Şüphesiz küfredip kâfir olarak ölenler, bunların hiç birisinden, yeryüzü dolusu altını olsa -bunu fidye olarak verse de kesin olarak kabul edilmez. Onlar için acı bir azap vardır ve onların yardımcıları yoktur.

 

77/14- Bu ayırma gününü sana ne bildirdi?

 

Nebi ve resulleri, diğer insanlardan ayıran temel özellik, söylediği vahiy yaşadığı hayatı da vahye, uygun olarak yaşamalarıdır. Peygamberlerin söylediklerinin vahiy olması, onların gayıp bilgiler hakkında söyledikleri zamanı zemini gelince mutlaka ama mutlaka kesin ve net olarak ispat edilmesidir. Allah, peygamberlerin konumunu anlatırken şöyle söylemektedir.

 

69/41-O, bir şairin sözü değildir. Ne az inanıyorsunuz?

Şair şiir yazan ve düzgün konuşan insanlardır. Onların yazdıkları şiirde doğruluk aranmaz. Ama Kur’an hem düzgün yazılmış hem de nebiler aracılığı ile gelen vahyi bilgilerde aklını kullananlar için çelişki yoktur.  

 

69/42. Bir kâhinin de sözü değildir. Ne az öğüt alıp-düşünüyorsunuz?

Kur’an, geçmişten ve gelecekten bilgi sunarak, vermiş olduğu gaybi bilgiler zamanı zemini gelince mutlaka ama mutlaka çıkacaktır.

 

Ama kâhinler de geçmiş ve gelecek hakkında bilgi vermektedirler. Ama onların gayıp hakkında vermiş oldukları bilgiler zan ve tahmine dayanmaktadır. Dolayısı ile sonuç kesin değildir.

 

İşte nebi ve resullerin getirmiş olduğu bilgiler, Allah tarafından onlara bildirilmektedir. Eğer Resuller olmamış olsaydı Ahiret hayatı hakkında kimse bilgi veremezdi. Kur’an Muhammedin iç sesi ve o sözün aktarılmasıdır diyenler kesinlikle yanılmaktadır. Elbette Allah nebilerin kalbine bilgiyi aktarıp, insanlara o bilgiler ağzından dökülen kelimelerle inanan insanlara iletilmektedir.

 

77/15- O gün, yalanlayanların vay haline.

 

Yaşamın sadece dünya hayatı olduğunu zannedenler, ahiret hayatı olmadığını söylemektedirler. Allah onların söylediklerini bize şöyle bildirmektedir.

 

23/37- O (bütün gerçek), yalnızca bizim (yaşamakta olduğumuz bu) dünya hayatımızdan ibarettir; ölürüz ve yaşarız, biz diriltilecekler değiliz.

 

77/16- Biz, öncekileri helak etmedik mi?

 

Helak kelimesi Kur’an içerisinde yaklaşık olarak yirmi yedi ayette geçmektedir. Konularına göre iki farklı anlamda kullanılmıştır. Birinci anlamı, Allah’ın nebiler aracılığı ile göndermiş olduğu vahiylere karşı gözleri olup hakkı görmeyenler, kulakları olup da hakkı işitmeyenler ve kalpleri de mühürleniş olanlara Kur’an helak ettik ifadesi kullanmaktadır. Bir başka ifadeyle hayati fonksiyonlarını yitirmediği halde vahye karşı duyarsız olanlara helak ettik ifadesi kullanılmaktadır. Bu anlamda kullanılan helake Kur’an’dan bir örnek verelim.

 

8/54- Firavun ailesinin ve onlardan öncekilerin gidiş tarzı gibi. Onlar, Rablerinin ayetlerini yalanladılar; biz de günahları dolayısıyla onları helak ettik. Firavun ordusunu suda boğduk. Onların tümü zulmeden kimselerdi.

 

Helak kelimesinin ikinci anlamı ise hayati fonksiyonlarını yitirme anlamında kullanılmış olan helak edilmedir.

 

28/88- Ve Allah ile beraber başka bir ilaha tapma. O’ndan başka ilah yoktur. O’nun yüzünden (zatından) başka her şey helak olucudur. Hüküm O’nundur ve siz O’na döndürüleceksiniz.

36/31- Görmüyorlar mı, kendilerinden önce nice nesilleri helak ettik? Onlar, bir daha kendilerine dönmüyorlar.

77/17- Sonra arkadan gelenleri onların izinde yürüteceğiz.

 

Ayette ifade edilen “arkadan gelenleri onların izinde yürüteceğiz.” İfadesi, Kur’an’da geçen şu ayet nasıl anlaşılması gerekiyorsa, bu ayet de aynı şekilde anlaşılması gerekir.

 

6/125- Allah, kimi hidayete erdirmek isterse, onun göğsünü İslam’a açar; kimi saptırmak isterse, onun göğsünü, sanki göğe yükseliyormuş gibi dar ve sıkıntılı kılar. Allah, iman etmeyenlerin üstüne işte böyle pislik çökertir.

 

16/35- Şirk koşmakta olanlar dediler ki: ‘Eğer Allah dileseydi, O’nun dışında hiç bir şeye kulluk etmezdik, biz de, atalarımız da; ve O’nsuz hiç bir şeyi haram kılmazdık.’ Onlardan öncekiler de böyle yapmıştı. Şu halde elçilere düşen apaçık bir tebliğden başkası mı?

 

6/148- Şirk koşanlar diyecekler ki: ‘Allah dileseydi ne biz şirk koşardık, ne atalarımız ve hiç bir şeyi de haram kılmazdık.’ Onlardan öncekiler de, bizim zorlu-azabımızı tadıncaya kadar böyle yalanladılar. De ki: ‘Sizin yanınızda, bize çıkarabileceğiniz bir ilim mi var? Siz ancak zanna uymaktasınız ve siz ancak ‘zan ve tahminle yalan söylersiniz.’

 

Vermiş olduğum ayet örneklerinden de anlaşıldığı gibi, Allah kimseyi saptırmaz, kimseyi hidayete getirmez kimseyi cehenneme atmaz kimseyi de cennetine atmaz. Allah bütün insanlara,  doğru yola gidecek ve yanlış yola gidecek olan eğilimi ve sermayeyi verir, kişiler hangi yolu tercih ederse Allah da onların tercih ettiği yönde yollarını açar.

 

Ayette belirtilen arkadan gelenleri inkâr eden ve zulmedenlerin yollarında yürüteceğiz demekle onların kendi tercihleri sonucunda ata dininde yürümek isteyen ve o yönde karar veren insanları anlamak gerekir. Yoksa Allah dilediğini saptırıp dilediğini hidayete erdirip insan iradesi ve kararı hiçe sayılırsa haşa Allah zulüm yapmış olurdu. Böyle bir anlayış da Allah’ın adil sıfatıyla uyum sağlamazdı.

 

77/18- İşte Biz, suçlu-günahkârlara böyle yapıyoruz.

 

Allah iyilik yapan insanları nasıl hidayete erdiriyorsa, bunun karşılığı olarak da kötülük yapan ve zulmeden insanları da saptırmakta ve helak etmektedir. Bir başka ifadeyle kötülük yapanlar yapmış oldukları kötülüklerden arınamama nedeniyle geriye dönüşü mümkün olmayan bir moda girmektedirler. Allah, kötülük yapan ve zulmeden insanlar için, kurmuş olduğu tuzak bu anlamı ifade etmektedir.

 

77/19- O gün, yalanlayanların vay haline.

 

Hangi günü yalanlayanlara? Tabi ki din günü diye bahsedilen ahiret âlemini yalanlayanlaradır.

 

77/20- Sizi basbayağı bir sudan yaratmadık mı?

 

İnsan basit kaburgalar arasından çıkan ve ana rahminde kadının yumurtası ile alaka kuran sudan yaratılmıştır.

 

77/21- Sonra onu savunması sağlam bir karar yerine yerleştirdik.

 

Savunması sağlam olan yer ana rahmidir.

 

77/22- Belli bir süreye kadar;

 

Belli bir süre de yaklaşık olarak dokuz ay on gündür. İki surede geçen ayetlerle Kur’an olayı şöyle özetlemektedir.

 

22/ 5. Ey insanlar, eğer dirilişten yana bir kuşku içindeyseniz, gerçek şu ki, biz sizi topraktan yarattık, sonra bir damla sudan, sonra bir Ablak’tan (embriyo), sonra yaratılış biçimi belli belirsiz bir çiğnem et parçasından; size (kudretimizi) açıkça göstermek için. Dilediğimizi, adı konulmuş bir süreye kadar rahimlerde tutuyoruz. Sonra sizi bebek olarak çıkarıyoruz, sonra da erginlik çağına erişmeniz için (sizi büyütüyoruz). Sizden kiminizin hayatına son verilmekte, kiminiz de, bildikten sonra hiç bir şey bilmeme durumuna gelmesi için ömrün en aşağı ucuna (yaşlılığa) geri çevrilmektedir. Yeryüzünü kupkuru ölü gibi görürsün, fakat biz onun üzerine suyu indirdiğimiz zaman titreşir, kabarır ve her güzel çiftten (ürünler) bitirir.

 

23/ 13. Sonra onu bir su damlası olarak, savunması sağlam bir karar yerine yerleştirdik.

23/14. Sonra o su damlasını bir alak (embriyo) olarak yarattık; ardından o alak’ı (hücre topluluğu) bir çiğnem et parçası olarak yarattık; daha sonra o çiğnem et parçasını kemik olarak yarattık; böylece kemiklere de et giydirdik; sonra bir başka yaratışla onu inşa ettik. Yaratıcıların en güzeli olan Allah, ne yücedir.

77/23- İşte (buna) güç yetirdik. Demek ki, Biz ne güzel güç yetirenleriz.

 

Yani Allah, pis bir su damlası içerisine insan gibi doksan yedi bin kilo metre uzunluğu kadar damar, ayrıca organ ve hücreleri, programlayıp yerleştirmiştir. Sizin o tapmakta olduğunuz putlar, bunları yapmaya kadir mi? Niçin Allah’ın kadrini kıymetini takdir etmiyorsunuz? Mesajı verilmektedir. Şu ayeti de burada hatırlamamak haksızlık olurdu.

 

6/ 91. Onlar: ‘Allah, beşere hiç bir şey indirmemiştir’ demekle Allah’ı, kadrinin hakkını vererek takdir edemediler. De ki: ‘Musa’nın insanlara bir nur ve hidayet olarak getirdiği ve sizin de (parça parça) kâğıtlar üzerinde yazılı kılıp (bir kısmını) açıkladığınız ve çoğunu gözardı ettiğiniz kitabı kim indirdi? Sizin ve atalarınızın bilmediği şeyler size öğretilmiştir.’ De ki: ‘Allah.’ Sonra Onları bırak, içine ‘daldıkları saçma uğraşılarında’ oyalanıp-dursunlar.

 

Allah insanları yaratıp onları başıboş bırakıp salıvermemiştir. Dünya hayatında nasıl inanıp amel edileceğinin yolunu yöntemini gösteren nebiler göndermiştir. Oysa insanlardan büyük çoğunluğu Allah’ın vermiş olduğu bu nimetlere nankörlük etmişler ve ahiret hayatını da yalanlamışlardır.

 

77/24- O gün, yalanlayanların vay haline.

 

Allah dünya hayatında ahiret hayatına varmadan önce, insanların yapıp ettiklerini hesaba çekileceğini haber verip, yalan sayanlara tehdit olarak gönderme yapmaktadır.

 

77/25- Biz yeryüzünü bir toplanma yeri kılmadık mı?

 

Yeryüzünde, bir taraftan yeni yeni insanlar yaratılırken, bir taraftan da eceli gelen ölmekte ve mezara konulmaktadır. Ayetlerde bahsedilen iki ölüş ve iki diriliş Kur’an’da şöyle açıklanmaktadır.

 

40/11-Dediler ki: ‘Rabbimiz, bizi iki kere öldürdün ve iki kere dirilttin; biz de günahlarımızı itiraf ettik. Şimdi çıkış için bir yol var mı?’

 

2/28. Nasıl oluyor da Allah’ı inkâr ediyorsunuz? Oysa ölü iken sizi O diriltti; sonra sizi yine öldürecek, yine diriltecektir ve sonra O’na döndürüleceksiniz.

 

77/26- Dirilere ve ölülere.

 

Her insan bir taraftan yeni doğan çocukları gözleri ile görürken, bir taraftan da ölen insanları görmektedir. Ey! İnsanlar sizin dedeleriniz ebeleriniz nerde? Onlar da sizin gibi bir ömür sütüler ve gittiler siz de onlar gibi ölecek ve mezara konacaksınız

 

77/27- Ve onda sabit yüksek dağlar var etmedik mi? Size tatlı bir su içirmedik mi?

 

Allah yarattığı ayetleri insanlara hatırlatarak indirmiş olduğu ayetleri dikkate almalarını istemektedir. Eğer yeryüzünde dağlar olmamış olsaydı yeryüzünde yağmur yağdığı zaman dışında sulardan nasiplerini alamazlardı. Dağlar yağan yağmurları ve karları belirli zamanlarda depo ederek ihtiyaç olduğu kadar sürekli insanların su ihtiyaçlarını sağlamaktadır.

 

27/88- Dağları görürsün de, donmuş sanırsın; oysa onlar bulutların sürüklenmesi gibi sürüklenirler. Her şeyi ‘sapasağlam ve yerli yerinde yapan’ Allah’ın sanatı (yapısı)dır (bu). Şüphesiz O, işlediklerinizden haberdardır.

 

77/28- O gün, yalanlayanların vay haline.

 

Ayette o gün diye bahsedilen ahiret hayatıdır. Bir başka ifadeyle din günüdür. Allah dünya hayatında yol tercihini inanıp inanmamayı kendi tercihlerine bırakmış ama ahiret hayatında kendilerine yüklenen emanete ve sorumluluğa hesabını sorulacağı sık sık hatırlatılarak vurgulanmaktadır. Ve arkasından gelen ayetlerde yalanladıkları din gününde başlarına gelecek olan felaketler hatırlatılmaktadır.

 

77/29- Kendisini yalanladığınız (azab)a gidin.

 

Ahiret âlemini inkâr eden kâfirler, kendilerine insanlardan gelen uyarıcılara karşı şöyle söylemekteydiler.

 

 36/78. Kendi yaratılışını unutarak bize bir örnek verdi; dedi ki: ‘Çürümüş-bozulmuşken, bu kemikleri kim diriltecekmiş?’

36/79. De ki: ‘Onları, ilk defa yaratıp-inşa eden diriltecek. O, her yaratmayı bilir.’

 

77/30- Üç dala ayrılmış bir gölgeye gidin.

 

İnkâr edenler ve mazlum olanlara zulmedenlere dünya hayatındaki gölgeliklerden hoşlanıp da onlara ahiret âleminin gölgeliklerini onlara hatırlatmaktadır.

 

77/31- Ne gölge altında barındırır, ne (yakıcı) alevden korur.

 

Ahiret yaratması olan o gölgeler onlara şöyle hatırlatılmaktadır.

 

77/32- Gerçekten o, sanki her biri saray olan bir kıvılcım saçar.

 

Dünya hayatında kendilerine ilah haline getirdikleri o sarayları ahiret hayatında onlara saçılmış ateş olarak karşılarında göreceklerdir.

 

22/45-(Halkı) Zulmediyorken yıkıma uğrattığımız nice ülkeler vardır ki, şimdi onların altları üstlerine gelmiş ıpıssız durmakta, kullanılamaz durumdaki kuyuları (terkedilmiş bulunmakta), yüksek sarayları (çın çın ötmektedir).

 

77/33- Her biri, sanki sapsarı erkek deve sürüleri gibidir.

 

Dünya hayatında kendilerine tapınılır hale getirdikleri o develeri ahiret hayatında karşılarına ateş saçan deve sürüleri gibi göreceklerdir.

 

11/’64-Ey kavmim, size işte bir ayet olarak Allah’ın devesi; onu serbest bırakın, Allah’ın arzında yesin. Ona kötülük (vermek niyeti)yle dokunmayın. Yoksa sizi yakın bir azab sarıverir.’

Demek ki, Sem ut halkı kendilerine etinden sütünden derisinden yavrularından istifade etmek için yaratılan develeri kendilerine ilah haline getirmeleri sonucunda yakın azap diye bahsedilen ahiret hayatında onların başlarına azap olarak geri döneceği anlatılmaktadır.

77/34- O gün, yalanlayanların vay haline.

 

Yine ahiret hayatını yalanlayanlara karşı, neler yapılıp edileceği konusunda tehdit devan ederek anlatılmaktadır.

 

77/35- Bu, onların konuşamayacakları bir gündür.

 

Kendilerine dünya hayatında alabildiğine özgürlük verilmişti. Ama onlar ne yazık ki bu özgürlüklerini Allah’ın istediği yönde kullanma yerine nefsani arzuları yönünde kullanmışlardı. Allah’ı ilah değil nefislerini ilah edinmişlerdi. İşte ahiret hayatında onlara savunma fırsatı bile verilmeyecektir.  Çünkü yapmış oldukları ameller bir taraftan yazıcı melekler tarafından kayıt altına alınmış, bir taraftan da kalplerinden geçirip erteledikleri bile kamera kayıt sistemine kaydedilerek karşılarına debbe olarak çıkarılacaktır.

 

18/49-(Önlerine) Kitap konulmuştur; artık suçlu-günahkârların, onda olanlardan dolayı dehşetle-korkuya kapıldıklarını görürsün. Derler ki: ‘Eyvahlar bize, bu kitaba ne oluyor ki, küçük büyük bırakmayıp her şeyi sayıp-döküyor?’ Yapıp-ettiklerini (önlerinde) hazır bulmuşlardır. Rabbin hiç kimseye zulmetmez.

 

Bu ayetler her insanın boyunlarına dolanmış kitap olarak karşılarında bekletilmektedir. Bir başka yaptıklarına karşı belge olarak da şu ayet aktarılmaktadır.

 

27/82-O söz, başlarına geldiği zaman, onlara yerden bir Dabbe çıkarırız; o da, insanların bizim ayetlerimize kesin bir bilgiyle inanmadıklarını onlara söyler.

 

77/36- Ve onlara özür beyan etmeleri için izin verilmez.

 

Neden özür beyan etmeleri niçin izin verilmez. Çünkü ainesi iştir kişinin lafa bakılmaz sözü var ya, işte onun gibi işledikleri bütün ameller kendi vücudundaki eller deriler tarafından itiraf edip söylenmektedir.

 

41/20. Sonunda oraya geldikleri zaman, işitme, görme (duyuları) ve derileri kendi aleyhlerine şahitlik edecektir.

41721. Kendi derilerine dediler ki: ‘Niye aleyhimizde şahitlik ettiniz?’ Dediler ki: ‘Her şeye nutku verip-konuşturan Allah, bizi konuşturdu. Sizi ilk defa O yarattı ve O’na döndürülüyorsunuz.’

41/22. ‘Siz, işitme, görme (duyularınız) ve derileriniz aleyhinize şahitlik eder diye sakınmıyordunuz. Aksine, yaptıklarınızın birçoğunu Allah’ın bilmeyeceğini sanıyordunuz.’

77/37- O gün, yalanlayanların vay haline.

 

Yine inkâr edenlerin yalanladıkları din gününde başlarına gelecek felaketler anlatılmaya devam ediyor.

 

77/38- Bu, hüküm günüdür; sizi ve öncekileri ‘bir arada topladık.’

 

Dünya hayatı size bir tarla olarak verilmişti, Ama siz size verilen gücü helal ve temiz olanlardan yeme içme yerine pis ve murdar olanlardan yediniz içtiniz. Size yoksul ve yetim olanlar emanet olarak verildiği halde, siz onlara yedirip içirmediniz onları kendinize köle edindiniz ve zulmettiniz. Oysa dünya hayatında size verilen o makamlar koltuklar zenginlikler sadece bir deneme vesilesiydi.

 

67/2. O, amel (davranış ve eylem) bakımından hanginizin daha iyi (ve güzel) olacağını denemek için ölümü ve hayatı yarattı. O, üstün ve güçlü olandır, çok bağışlayandır.

 

77/39- Şayet kurabileceğiniz hileli bir düzeniniz varsa, durmaksızın bana karşı kurun.

 

Dünya hayatında Müslüman ve mazlum olanlara hep tuzak kurup kendilerinize onları kul köle ediniyordunuz Ama Allah’ın size bu yaptıklarınıza karşı tuzak kuracağını hiç düşünmediniz. Oysa Allah da size tuzak kuruyordu. İşte Allah’ın kurmuş olduğu tuzağın vakti saati geldi. Haydin o günde de tuzak kurun bakalım diye Allah meydan okumaktadır.

 

27/69. De ki: ‘Yeryüzünde gezip dolaşın da, suçlu-günahkârların nasıl bir sona uğradıklarını görün’

27/70. Sen, onlara karşı hüzne kapılma ve kurdukları tuzaklardan dolayı sıkıntı içinde olma.

 

Demek ki, Allah’ın inkâr eden ve zulmedenlere karşı kurmuş olduğu tuzak, dünya hayatında insanlar eliyledir. Ahiret hayatında ise Allah kendi eliyle cezalarını verecektir. Bakınız şu ayet bu olayı ne güzel açıklamaktadır.

 

9/52. De ki: ‘Siz bizim için iki güzellikten (şehidlik veya zaferden) birinin dışında başkasını mı bekliyorsunuz? Oysa biz de, Allah’ın ya kendi katından veya bizim elimizle size bir azab dokunduracağını bekliyoruz. Öyleyse siz bekleyedurun, kuşkusuz biz de sizlerle birlikte bekleyenleriz.

 

Demek ki Allah kendi eliyle verecek olduğu ceza ahiret âlemindeymiş. Dünya hayatında zulmedenlere Allah’ın özel bir müdahalesi yoktur.

 

77/40- O gün, yalanlayanların vay haline.

 

Allah, şimdi de ahiret hayatında iman eden ve salih amel işleyenlere ne mükâfatlar verileceğinden söz etmektedir.

 

77/41- Şüphesiz muttaki olanlar, gölgeliklerde ve pınar-başlarındadır;

 

Muttaki kelimesi, Kur’an’da inancını Allah’ın gönderdiği vahiylerle buluşturup salih amele dönüştüren insanlar için kullanılmış bir ifadedir.

 

Kur’an içerisinde yaklaşık olarak yirmi beş yerde muttaki kelimesi geçmektedir. Bir tanesini aktaralım.

 

4/77-Kendilerine; ‘Elinizi (savaştan) çekin, namazı kılın, zekatı verin’ denenleri görmedin mi? Oysa savaş üzerlerine yazıldığında, onlardan bir grup, insanlardan Allah’tan korkar gibi hatta daha da şiddetli bir korkuyla korkuya kapılıyorlar ve: ‘Rabbimiz,ne diye savaşı üzerimize yazdın, bizi yakın bir zamana ertelemeli değil miydin?’ dediler. De ki: ‘Dünyanın metaı azdır, ahiret, ise muttakiler için daha hayırlıdır ve siz ‘bir hurma çekirdeğindeki ip-ince bir iplik kadar’ bile haksızlığa uğratılmayacaksınız.’

 

77/42- Ve canlarının çekip-arzu ettiği meyveler (arasındadırlar).

 

Ayette dünya hayatında iman edip salih amel işleyenler için ne güzel şeylerle ödüllendirileceği konusunda birkaç şıkkını saymaktadır. Oysa Kur’an bütünlüğünde bir sörf yapıp gezildiğinde, Allah’ın verecek olduğu nimetlerin ardı arakası kesilmeden peş peşe sıralanmaktadır.

 

2/25-(Ey Muhammed) iman edip salih amellerde bulunanları müjdele. Gerçekten onlar için altlarından ırmaklar akan cennetler vardır. Kendilerine rızık olarak bu ürünlerden her yedirildiğinde: ‘Bu daha önce de rızıklandığımızdır’ derler. Bu, onlara, (dünyadakine) benzer olarak sunulmuştur. Orada, kendileri için tertemiz eşler vardır ve onlar orada süresiz kalacaklardır.

 

Allah, dünya hayatında sınava tabi tuttuğu ve sınavını başarı ile geçen insanları ahiret hayatında yeni bir yaratışla yaratacaktır. Dünya hayatında yenip içilen şeylerin bir benzeri ve daha güzeli olan sayılamayacak nimetler yaratıp iman eden ve salih amel işleyenlere ikram edilecektir. Ayrıca dünya hayatında nasıl eşler verilip onlar durulduğu gibi, ahiret hayatında da onlara erkek ve kadın ayırımı yapılmadan sadece iman eden ve salih amel işleyenler olarak, tek bir cins halinde yaratılıp onlara ahiret yaratması eşler verilecektir.  Bu konu çok yanlış anlaşılan bir konudur. Yeri ve zamanı geldikçe inşallah Kur’an içerisinde ve Kur’an bütünlüğüne ters düşmeden detayına varıncaya kadar izah edeceğim inşallah.

 

77/43- Yaptıklarınıza karşılık olmak üzere, afiyetle yiyin ve için.

 

77/44- Elbette Biz, ‘iyi ve güzel’ davrananları işte böyle ödüllendiririz.

 

İki ayette iman eden hayatını her türlü zorluklara rağmen Allah’ın vahiylerle çerçevelediği kurallara göre sürdürenler için, ödül zamanı geldiği vurgulanarak onlardan Allah övgüyle bahsetmektedir.

 

77/45- O gün, yalanlayanların vay haline.

 

Yine Allah ahiret hayatının önemine dikkat çekerek inkâr edenlerin konumu gündeme getirilmektedir.

 

77/46- (Sizler de dünyada) Yiyin ve biraz yararlanın. Çünkü siz, suçlu-günahkâr kimselersiniz.

 

Dünya hayatında inkâr eden ve zulmedenlere karşı Allah’ın özel bir cezasının olmadığını, ceza yerinin ahiret hayatında olduğu üstüne basa basa vurgulamaktadır.

 

43/33 eğer insanlar (Allah’a karşı isyanda birleşip) tek bir ümmet olacak olmasaydı, Rahman’ı (Allah’ı) inkâr edenlerin evlerine gümüşten tavanlar ve üzerinde çıkıp-yükselecekleri merdivenler yapardık.

 

16/61. Eğer Allah, insanları zulümleri nedeniyle sorguya çekecek olsaydı, onun üstünde (yeryüzünde) canlılardan hiç bir şey bırakmazdı; ancak onları adı konulmuş bir süreye kadar ertelemektedir. Onların ecelleri gelince ne bir saat ertelenebilirler, ne de öne alınabilirler.

42/14. Onlar, kendilerine ilim geldikten sonra, yalnızca aralarındaki ‘tecavüz ve haksızlık’ dolayısıyla ayrılığa düştüler. Eğer Rabbinden, adı konulmuş bir ecele kadar geçmiş (verilmiş) bir söz olmasaydı, muhakkak aralarında hüküm verilmiş (iş bitirilmiş)ti. Şüphesiz onların ardından Kitaba mirasçı olanlar ise, her halde ona karşı kuşku verici bir tereddüt içindedirler.

 

Vermiş olduğum ayetler gösteriyor ki, dünya hayatında Allah’ın insanlara vahyi bilgi gönderme dışında özel bir müdahalesi olmadığını anlatmaktadır.

 

77/47- O gün, yalanlayanların vay haline.

 

Yine Allah ahiret hayatını hatırlatarak inkâr edenlerin dünya hayatında yaptıkları davranışlarla ilgili bilgi sunmakta,  uyarılmak isteyenleri uyarmaktadır.

 

77/48- Onlara: “Rükû edin” denildiği zaman, rükû etmezler.

 

Neden onlar rükû etmezler? Çünkü Allah’a ve onun gönderdiği vahiy bilgilerine inanmadıkları ve ahiret âlemini de kabul etmiyorlar.

 

16/29-Öyleyse içinde ebedi kalıcılar olarak cehennemin kapılarından girin. Büyüklük taslayanların konaklama yeri ne kötüdür.

 

77/49- O gün, yalanlayanların vay haline.

 

 

77/50- Artık onlar, bundan sonra hangi söze inanacaklar?

 

Artık dünya hayatı bitmiş, artık geriye dönüşü mümkün olmayan inanmadıkları ahiret hayatı gelip çatmıştı. Bundan sonra inansalar ne yazar inanmasalar ne yazar.

 

3/91- Şüphesiz küfredip kâfir olarak ölenler, bunların hiç birisinden, yeryüzü dolusu altını olsa -bunu fidye olarak verse dekesin olarak kabul edilmez. Onlar için acı bir azab vardır ve onların yardımcıları yoktur.

 

İşte Allah Dünya hayatında o dehşet veren şiddetli azaba girmeden onu görmeden kendi içlerinden seçmiş olduğu nebiler ve resullere o gaybı bildirerek dinleyen kulak veren insanlara bildirmişti. Ama nebileri ve resulleri inkâr edenler ve getirdikleri kitapları kabul etmeyen kâfirler bunlar geçmişlerin masalları deyi onlarla alay etmişlerdi. Oysa o bilgi o resullere bildiren kendilerini yaratan Allah idi. Allah asla vadinden dönmez. Allah’a güvenmemişlerdi Ama Allah sözünde duranların en hayırlısıdır. İnkâr edenlerin pişmanlıklarını da Kur’an şöyle dile getirir.

 

25/27- O gün, zulmeden, ellerini (hınçla) ısırarak (şöyle) der: ‘Ah keşke, elçiyle birlikte bir yol edinmiş olsaydım,’

 

6/27- Ateşin üstünde durdurulduklarında onları bir görsen; derler ki: ‘Keşke (dünyaya bir daha) geri çevrilseydik de Rabbimizin ayetlerini yalanlamasaydık ve mü’minlerden olsaydık.’

 

İşte Allah zulmeden ve inkâr edenlerin çekecekleri azap yerini daha oraya varmadan şimdiden dünya hayatında iken bildirmektedir. Dileyen bu bildirimlerle kendisine çeki düzen veri adam gibi inanır adam gibi yaşar ahiret hayatında da mutluluğa erer. Cennetine girer. Dileyen de inkâr eder dünya hayatında inkâr ederek ve zulmederek yaşar ve ahiret hayatında da ebedi cehennemi hak eder.

Ali Rıza BORAZAN

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

This site is protected by reCAPTCHA and the Google Privacy Policy and Terms of Service apply.