73 * MÜZEMMİL SURESİNİN TEFSİRİ

.

RAHMAN RAHİM OLAN ALLAH’IN ADIYLA

Rahman Dünya hayatında kâfir ve mümin ayırt etmeden rızkını veren, Rahim ise Ahiret hayatında sadece müminlere merhamet eden Allah anlamındadır.

73/1- Ey örtüsüne bürünen,

Burada örtü kelimesi Herhalde yorgan battaniye anlamında örtü değil, Bir insan olma bir halife olma bir nebi ve elçi olma sıfatıyla, yeryüzünde bulunmuş olduğu konumdaki, yerini alarak Allah’ın sana yüklediği sorumluluğu yerine getir. Sana gelen nimetleri vahiyleri yakınlarınla çevrenle dünya insanları  ile paylaş. Halka açıl kendi kabuğunu yırtarak çevrene mesajını ver anlamındadır.

73/2- Az bir kısmı hariç olmak üzere, geceleyin kalk:

İnsan bir taraftan dünya hayatında yaşarken bir enerji harcamaktadır. Bu enerjiyi karşılamak için dünyalık yiyecekleri barınacakları yer giyinecekleri elbise için çalışacak, bir taraftan da kendisine yüklenen vahyi bilgileri diğer insanlarla hem öğrenecek hem de paylaşacaktır. 

Bunun için gündüz insanlarla bir takım sosyal ekonomik politik paylaşımlar olduğu gibi gece de bu paylaşımların nasıl yapılacağının plan ve proje yapılarak az bir uyku hali dışında devamlı tefekkür etmek gönderilen vahiyleri öğrenmek gerekmektedir. Yani gündüz çalışmanın yanında gece çalışmalarını bunun yanına ilave et.

73/3- (Gecenin) Yarısı kadar. Ya da ondan biraz eksilt.

Bu hızlı tempo öyle zaman gelir ki gecenin yarısı veya yarısından daha da azaltarak çalışmalarına deva et.

73/4- Veya üzerine ilave et. Ve Kuran’ı belli bir düzen içinde (tertil üzere) oku.

Gece ibadetini ve çalışmalarını sıklaştır. Çoğalt ve Kuran’ı belli bir düzen içerisinde oku. Bu ifade sadece Kuran’ın okunuşu ile ilgili değil hayatı evreni de okumak onun kuralları içerinde hayatı anlamlaştırmak da bunun içerisine girmektedir. Bir Ağaç büyürken büyümeye çekirdekten başlayarak, ağaç haline gelir. Ağaç halinden çekirdeğe doğru büyüyüşünü sürdürmez. 

Bir öğrenci tahsil yaparken, eğitim görürken üniversiteden ilkokula göre değil, ilk okuldan üniversiteye doğru bir eğitim görür. Yani hayatın hangi alanına baksan Tikelden tüme gidiş vardır. Tümel-den tikele gidiş değildir. Kuran’ı okurken de öyle Biz Kuran’ın tefsirine başlarken iniş sırasına göre tefsir yapmayı onun için ele aldık.

Bir başka ifadeyle Kuran’ı ve hayatı usulüne uygun bir biçimde doğru olarak yaşamaktır.

73/5- Gerçek şu ki, biz senin üzerine ‘oldukça ağır’ bir söz (vahy) bırakacağız.

Ağır Olan yük, cehalet karanlığına bürünmüş olan toplumlar, bir taraftan kendi elleriyle yaptıkları putlara ideolojilere tapmaktadırlar, bir taraftan içki kumar fuhuş alabildiğine kol gezmekte, bir taraftan insanlara zulüm edilmektedir. Ve halk köleleştirilmektedir. Bir taraftan Kız çocuklarına ve kadınlara Allah’ın vermiş olduğu değeri vermemekteler. 

Bir taraftan insanlar zulüm ve işkence ile öldürülmektedir. Daha sayılamayacak kadar çok olumsuzluklar içerisinde O olumsuzlukları düzeltmek ve insanlara Allah’tan aldığı vahiyleri usulüne uygun bir şekilde tebliğ etmek gibi ağır bir sorumluluk yüklenmektedir.

Vahyi çizgiden sapmış cehalet karanlığına bürünmüş insanları uyarmak onlara vahiyler çizgisinde bir yaşam sunmak gerçekten kolay olmasa gerektir.

Peygamberlerin kendisine yüklenmiş olan görev ve sorumluluğu yerine getirebilmek için temel olarak iki malzeme gerekir. Birincisi kendisine iman eden ve onu etten duvarla ören düşman olanlara karşı onu savunan insanlar. İkincisi de kendisine iman edenler içerisinde ekonomik kültürel teknolojik yönden geliştirmiş olan insanlar olmasıdır.

Bütün vücuttaki emirleri veren beyindir. Vücuttaki hiçbir organ beyinden habersiz bir iş yapmaz. Beyin de kafatası gibi öyle donanımlı sağlam bir bölgeye yerleştirilmiş ki çok darbelere karşı dayanıklı bir konumdadır. Çünkü beyin gitse vücut da gitmektedir. 

Bir liderin bir peygamberin iman eden insanlar arasında çok büyük değeri yeri ve önemi vardır. İman eden insanlar için peygamberler bir beyin mesabesindedir. Onu koruyup onu destekledikleri zaman toplumda o zorlu savaşlara karşı doğru bir tutumla mücadele gücü ve yeteneği vermektedir.

Allah isteseydi insanları tek bir ümmet yapardı. İblis denilen bir olgu da olmazdı. Ama Allah insanları dünya hayatında her iki yola gidebilecek hem dürtüyü hem eğilimi hem de malzemeleri önüne koymuştur. Sermaye Allah’tan iman edenler de bu sermaye ile dünya hayatında bir süreç geçirmektedirler. İman etmeyenler de bu malzemelerle hayat sürmektedirler. Şu bir gerçek ki kim bu kendi önlerine konulmuş sermayeyi kendi lehlerine çevirip meleklerden yeteri kadar destek alabilirlerse onlar dünya hayatında üstün güç haline gelmişlerdir.

Allah’ın peygamberlerine karşı vahyin yönlendirilmesi dışında özel bir yardımı yoktur. Eğer öyle olmuş olsaydı. Peygamberlerini Allah inanmayan ona düşman olan insanlar tarafından öldürülmesine müsaade etmezdi. Gerçek olan odur Ki; İnsanlık tarihinin başlangıcından bu tarafa çok az bir nebi ve resuller dışında hepsi insanlar tarafından öldürülmüşlerdir. 

O hakikatlerin gün yüzüne çıkmasına engel olmuşlardır. Kuran’da insanlar tarafından destek verilmiş peygamberler bir kıssa oluşturarak tarih sahnesine ismini yazdırmışlardır. İnsanlık tarihinin başlangıcından bu tarafa elli yüz bin yıl geçmesine rağmen kıssa oluşturmuş peygamber sayısı yirmi beşi geçmemiştir. Oysa peygamberleri Allah Kuran ininceye kadar peş peşe dizmiş ve binlerce nebiler ve resuller gelmiş geçmiştir.

40/78- Andolsun, Biz senden önce elçiler gönderdik; onlardan kimini sana aktarıp-anlattık ve kimini anlatmadık. Herhangi bir elçiye, Allah’ın izni olmaksızın bir ayeti getirmek olacak şey değildir. Allah’ın emri geldiği zaman hak ile hüküm verilir. ve işte burada (hakkı) iptal etmekte (istekli) olanlar hüsrana uğramışlardır.

2/87- Andolsun, Biz Musa’ya kitabı verdik ve ardından peş peşe elçiler gönderdik. Meryem oğlu İsa’ya da apaçık belgeler verdik ve onu Ruhu’l-Kudüs’le teyid ettik. Demek, size ne zaman bir elçi nefsinizin hoşlanmayacağı bir şeyle gelse, büyüklük taslayarak bir kısmınız onu yalanlayacak, bir kısmınız da onu öldürecek misiniz?

Gelen nebiler kendilerine yardım edecek insanlar yanlarında olmadığı zaman onlar öldürülmüşler dövülmüşler veya sürülmüşlerdir. Demek ki peygamberler Allah’ın emirlerini insanlara duyura bilmesi için insanlardan ona destek veren bir topluluğu olması gerekirmiş.

Evet, Allah resulü bu süreçten geçebilmesi için oldukça zor ve çetin bir mücadeleye karşı kendisini hazırlaması gerekiyor. gündüzleri durmadan çaba gösterecek geceyle de gündüzleri yapamadığı işleri yapacak çok az bir uyku uyuyacaktı.

73/6- Doğrusu gece neşesi (gece ibadeti, insanın iç dünyasında uyandırdığı) etki bakımından daha kuvvetli, okumak bakımından daha sağlamdır.

İnsanların düşünmede doruk noktaya ulaştığı an gündüzlerin telaşından yorgunluğundan attığı an herkesin uyuduğu sessizliğin sinek uçsa dahi duyulduğu bir anda hem vahiyi bilgilerin mantığını hem de evrensel boyuttaki yaratılış biçimlerindeki çelişikisizlik ve gerçeğini o gece vaktinde insan yakalayabilmektedir.

Dünya üzerinde başarıdan başarıya koşan insanlar o başarıları ancak gündüz çalışmalarına gece çalışmalarını da katarak ulaşmışlardır. Hiçbir başarı gökten zembil ile inmez.

73/7- Çünkü gündüz, senin için uzun uğraşılar vardır.

Bir adamın bir sürü küçük yaşlarda çocukları var. Onu karısı ve ya eşleri de eklenince, Bunların yiyecekleri içeceklerini ve giyineceklerini temin etmek için çalışması enerji sarf etmesi gerekir. Sen yatsan insanlar sana yiyecek getirmezlerse Allah gökten zembille sana ekmek yollamaz. Müslümanlar içerisinde bu yanlış kader anlayışının önce bir kalkması lazım.

”Allah insanın rızkını verir.” Bu anlayış zaten Allah insanlara rızkı vermiş o verilen rızkı sen alıp ağzına koymazsan Allah senin ağzına ekmek koymaz. İşte müminler tek bir ümmet haline geldiklerinde herkes belirli bir alanda görev taksimi yaparak kendisini ilme ve tebliğe vermiş insanların yiyeceklerini içeceklerini başka müminler üslendikleri zaman başarı oranı da herkesin kendi sahasında artarak ilerlemektedir.

9/122- Müminlerin tümünün öne fırlayıp çıkmaları gerekmez. Öyleyse onlardan her bir topluluktan bir grup, çıktığında (bir grup da), dinde derin bir kavrayış edinmek (tafakkuhta bulunmak) ve kavimleri kendilerine geri döndüğünde onları uyarmak için (geride kalabilir). Umulur ki onlar da kaçınıp-sakınırlar.

Düşünen insanlar için Müslümanlar bir ümmet olarak tek bir vücut gibidirler. Vücutta her bir organ nasıl insanın ayakta kalması için mücadele veriyorsa Müslüman olanlar da kendi görev alanı içerisinde İslam’ın ayakta kalması için kendilerine lazım olan enerji ve malların dışındakileri o halkla paylaşması gerekmektedir. Kendi ihtiyacı olduğu halde bir kardeşinin ihtiyacını gideren bir toplumu Allah asla yenilgiye uğratmaz. İşte Müslüman olanlar bir tek ümmet bilinci içerisinde olma yolunda kalplerini birleştirdikleri zaman o topluluğa Allah hayrını ulaştırır.

73/8- Rabbinin ismini zikret ve her şeyden kendini çekerek yalnızca O’na yönel.

Alak suresinin başında ilk inen ayet “1- Yaratan Rabbin adıyla oku.” İfadesi bunu anlatmaktadır. Sadece onu kendine rab kabul etmek sadece onun emirlerini kendine ilke edinmek insanlardan korkmadan sadece ondan korkarak hayatı yaşamak anlamını ifade etmektedir.

Zikir bazı cemaatlerde anlatılan halkalar oluşturarak kafaları sağa sola ritmik olarak Allah kelimeleriyle ortalığı akortlu bir şov haline dönüştürmek değildir. Zikir,Allah’ın gönderdiği vahiylerle yaratmış olduğu kâinatı derin tefekkürle anarak onların yaratılış hikmetlerini kavrayarak hayattaki Allah adına yürümenin malzemelerini hazırlamak, kâfirler karşısında güçlü duruşunu ortaya koymak için çalışmak yorulmak düşünmek demektir.

Allah’ın arzında, Allah’ın mülküyle Allah’ın sana verdiği helal ve haram ilkelerine uyarak hayatı yaşa ve ona yönel diğer insanların sana yaşatmak istediği ideolojilerden arınarak sadece onun çizgisinde yürü anlamını ifade etmektedir.

73/9- (Allah,) Doğunun ve batının Rabbidir. O’ndan başka İlah yoktur. Şu halde (yalnızca) O’nu vekil tut.

Evet, yerleri ve gökleri yaratan rızkı insanların önüne koyan yaşatan öldüren dirilten hesap soran sadece ve sadece Allahtır.

Doğu ve batı kelimesi ayette geçince burada bu kelimelerin ne anlama geldiği konusunda biraz durmak istiyorum.

Batı toplumları günümüzde olduğu gibi vahyin ışığından nasiplerini almamış genelde ateist ve deist zihniyeti solculuğu temsil etmektedirler. Bunların hayat görüşlerinde Allah peygamber kitap göndermez. Olan biten bu dünya hayatında olanlardır. Ahiret hayatı diye bir olay yoktur. Belki içlerinde çok az Hristiyan ve Müslüman Yahudi olsa da genel olarak hâkim zihniyet budur. Din insanların vicdanı ile Allah arasında olan bir şeydir. Onun yaşam hayatına götürülmesi asla söz konusu olamaz.

Doğu ise genel görüş tasavvuf mistik kaderci bir din anlayışına sahip bir anlayışı temsil etmektedir. Bunlar hayatlarında vahyin öngörmediği bir takım doğaüstü güçlerin varlığına inanarak ilimin verilerini pek gale almazlar. Mesela cinlere inanarak cinlerin bir takım insanlar üzerindeki etkilerinden söz ederler. Mesela peygamberlere inanmakla birlikte yüzlerce değişik din anlayışlarına sebep olan mezhepler türetmişlerdir. Bunlar da Kuran’ın ön gördüğü din anlayışından uzaklaşarak kendilerine bir takım Allah adı altında din ortaya koymuşlardır.

Kuran’a göre bu iki tip yaşam ve anlayış yanlıştır. Kuran Vahiyle evrendeki yasaların kucaklaşmasını, barışması önermektedir. İşte doğu ile batı arasındaki bu uzlaşmaz tutum asırlarca devam etmiş ve onların her ikisi de Allah’ın göndermiş olduğu Kuran gibi bir meş’aleyi kendilerine rehber edinmedikçe bu uzaklaşma düşmanlık savaş ve çatışmalar devam edecektir.

Kuran diyor ki? Ey insanlar doğuyu da batıyı da yaratan Allahtır. Siz kendinize ilah olarak doğunun veya batının yaşam anlayışını rehber edinmeyin. Onları da yaratan yerleri ve gökleri de yaratan Allah’ı kendinize vekil ve Rab kabul edinin. Onların her ikisinin gittiği yol Allah’ın yolu değil siz Allah’ın yoluna girin onun rabliğinde hayatı anlamlaştıran ifadesi kullanmaktadır.

Şu gün de doğudaki İslam anlayışı ve yaşamı Kuran’ın öngördüğü bir anlayış olmadığı gibi, batının şekilendiği demokrasisi kapitalizmi Marksizm laikliği de Kuran’ın ön gördüğü bir yaşam ve din anlayışı değildir. Kuran vahiyle hayattaki adımların nasıl atılacağının projesini ortaya koyarken ilimle de o projenin uygulamasını önererek kendisini rehber edinmemizi bize salık vermektedir. Bir başka deyişle Kuran kanun, ilimler ise bu kanunun pratiğidir.

73/10- Onların demelerine karşı sen sabret ve onlardan güzel bir ayrılma tarzıyla (düşünce ve eylem bakımından köklü bir tutum) ile kopup-ayrıl.

Yukarıdaki izahların bir sonucu olarak peygamberin veya peygamberlerin ortaya koydukları din ve yaşam biçimleri ne doğunun ne de batının din ve yaşam biçimiyle uyuşmadığı anlaşılmaktadır. Ve her peygamber rabbin terbiyesi altındaki din ve yaşam biçimlerini ortaya koydukları zaman her iki taraftan eziyet görmüşlerdir.

3/186- Andolsun, mallarınızla ve canlarınızla imtihan edileceksiniz ve sizden önce kendilerine kitap verilenlerden ve şirk koşmakta olanlardan elbette çok eziyet verici (sözler) işiteceksiniz. Eğer sabreder ve sakınırsanız (bu) emirlere olan azimdendir.

Aslında peygamberlerin getirdikleri din ve yaşam biçimleri en doğrusu en mantıklısı olduğu halde insanları onlara düşman kılan olay, Gelen doğru bilgilere karşı gören gözlerini işiten kulaklarını hisseden kalplerini kapatmaların-dandır.

43/36- Kim Rahman (olan Allah)ın zikrini görmezlikten gelirse, Biz bir şeytana onun ‘üzerini kabukla bağlattırırız’; artık bu, onun bir yakın dostudur.

43/37- Gerçekten bunlar (bu şeytanlar), onları yoldan alıkoyarlar; onlar ise, kendilerinin gerçekten hidayette olduklarını sanırlar.

Kuran hanif’liği överken hanif’lik bir din değildir. Hanif gelen bilgilere karşı beyin antenlerini açık tutan insan demektir. Müşrik ise beyin antenlerini kapatarak gelen bilgilere karşı duyarlılığının kaybolması demektir. Allah müşrikleri af kapsamından çıkarıyor. Sebebi ise Allah’ın affını hak edecek bir hakka kendisini yöneltemiyor. Ayette bahsedilen gibi şeytan onu kalın bir kabukla bağlamış. O kabuk kırılmadıkça hak asla ortaya çıkmaz.

İşte nebevi yol, rabbin kendisine verdiği rabbin yoludur. O ne doğudaki Allah adına evren yasalarıyla uyum sağlamayan bir dindendir. Ne de batının vahiy yasalarından habersiz evren yasalarına göre kendilerine din uydur-anlardandır. 

O hem doğunun hem de batının doğru olan düşünce ve davranışlarına evet dediği,doğunun ve batının yanlış olan düşünce ve davranışlarına hayır dediği bir din ve yaşam biçiminin temsilcisidir. Bu din anlayışı şu anda dünya üzerinde uygulanan pratik olarak yoktur. Bu sebeple dünya bu dini görmek ve onun doğru yaşanılır halde görmek ve hissetmek istiyor.

73/11- Yalanlamakta olan nimet (refah ve servet) sahiplerini sen Bana bırak ve onlara az bir süre tanı.

Diğer zayıf olanların büyük bir kısmı da korkularından veya menfaatlerinden dolayı onlara çanak tutmaktadırlar. Halktan destek görmeyen hiçbir zalim iktidarlar ayakta duramazlar.

Daha önce de bahsetmiştim peygamberleri yalanlayanlar, genelde refahtan şımarmış dinin önderleriyle halkın zenginleridir. Firavunu ayakta tutan zenginler ve din adamlarıydı. Bu gün de dünya üzerindeki irili ufaklı devletlerin ayakta kalmalarını din adamları ve zenginler sağlamaktadırlar. Eğer halk zalimliğe adam kayırıcılığına servetin belirli ellerde toplanmasına zayıfların köleleştirilmesine karşı birlik ve beraberlik içerisinde olsalardı, hiçbir firavun tipli iktidarlar ayakta kalamazlar. 

Biz bu orta doğu ülkelerinde olan karışıkları doğru bir yönde yönetildiğine doğru bir hedefe götürüldüğüne inanıyoruz. Ama Halk istediği zaman dev iktidarları demek ki, devire-biliyorlarmış. İşte yıllarca şah Rıza Pehlevi’nin yapmış olduğu zulmü Humeyni ve ona destek veren örgütlü bir halk kan dökülmeden kendiliğinden sona erdirdi. İşte Libya işte Tunus işte mısır işte Suriye bunlar dev yıkıcı dalgalarla etraflara yayılmaya başladı. halk artık uyandı. Kendisine zulmedenleri başlarında tutmak istemiyorlar. Zenginlerin lehine işleyen hayat kanun artık vicdanlarda derin yaralar açarak kin ve nefret tohumları ekilmeye başladı.

Şu anda orta doğu ülkelerinde yapılan kanlı eylemler başsız donanımlı lidersiz eylemlerdir. Yıktılar firavunları ama başsız olunca başka bir firavunun gelmesini engelleyecek donanımları yoktur. Biz istiyorduk ki o eylemleri yapanlar kaynağını doğrudan doğruya Allah’tan alsınlar günahsız insanlar ölmesin mazlum insanlar çocuklar kadınlar ihtiyarlar bu isyandan zarar görmesinler.

Nebevi metotta hiçbir zaman savaş zulüm öldürme yoktur. Savaş zulüm öldürmeye karşı savaşı yok etmek öldürmeyi yok etmek zulmü yok etmek için savaş öldürme vardır. Nebiler örnek bir lider olma açısından çok önemli ve anlamlıdır. Onun verdiği emirler kendisinden değildir onun verdiği emirler Allah’ın verdiği emirlerdir. Bu sebeple ona iman edenler ona karşı seslerini yükseltmezler. ve alternatif de getirmezler. Aksi halde onların imanda zaafa düştüğünü gösterir.

4/ 65- Hayır öyle değil; Rabbine andolsun, aralarında çekiştikleri şeylerde seni hakem kılıp sonra senin verdiğin hükme, içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın, tam bir teslimiyetle teslim olmadıkça, iman etmiş olmazlar.

33/ 36- Allah ve Resûlü, bir işe hükmettiği zaman, mümin bir erkek ve mümin bir kadın için o işte kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Kim Allah’a ve Resûlü’ne isyan ederse, artık gerçekten o, apaçık bir sapıklıkla sapmıştır.

49/ 2- Ey iman edenler, seslerinizi peygamberin sesi üstünde yükseltmeyin ve birbirinize bağırdığınız gibi, ona sözle bağırıp-söylemeyin; yoksa siz şuurunda değilken, amelleriniz boşa gider.

Bu ayetler iman eden Müslümanlar için peygamberin ne kadar onların yanında anlam ve önemi olduğunu vurgulamaktadır. Peygamber ve peygamber yanında olanlar hem deist ateist toplumun yaşam biçimlerinden ayrılmakta hem de Allah adına din uydurup mezheplerin meşreplerin kısacası ehli kitap anlayışında olanları ayırmaktadır.

Peki, Müslümanım diyenler şimdi onların yanlarında bir peygamber mi var ki birlik ve beraber olabilsinler? Evet, nebilik peygamberlik sona erdi ama Müslümanların ellerinde Kuran gibi peygamberlerin mirası olan kitapları var. 

İşte kendilerini vahyin yaşamıyla yoğurmuş olanlar hiçbir zaman eksik olmamışlardır. Eğer onlar iş başına geçtiklerinde onlara da Allah’ın kitabıyla hareket ettiği sürece bağlılık ve kesin bir itaat vardır. Nebilik sona erdi ama nebilerin getirdikleri vahiyleri insanlara duyuran elçilik devam etmektedir.

4/ 59- Ey iman edenler, Allah’a itaat edin; elçiye itaat edin ve sizden olan emir sahiplerine de. Eğer bir şeyde anlaşmazlığa düşerseniz, artık onu Allah’a ve elçisine döndürün. Şayet Allah’a ve ahiret gününe iman ediyorsanız. Bu, hayırlı ve sonuç bakımından daha güzeldir.

73/12- Çünkü Bizim yanımızda bukağılar ve cayır cayır yanan bir ateş vardır:

Kâfirlerin ve zalimlerin dünya hayatında müminlere karşı yapmış oldukları zulümler asla karşılıksız kalmayacaktır. Onlar için zebaniler ve cehennem hazır olarak bekletilmektedir. Evet, dünya hayatında Allah’ın müdahalesi yok ceza ahiret hayatındadır. Din günün maliki olan Allah da o anlamı ifade etmektedir.

73/13- Boğazı tıkayıp kalan bir yemek ve acı bir azap vardır.

Dünya hayatında eğer kâfirler kendilerinin her yaptığı davranışları kaydeden bir kameranın olduğunu fak etmiş olsalardı, üstelik bu yapmış oldukları yanlış davranışların ahiret âleminde mutlaka cezasını çekeceklerini bilselerdi elbette onlar müminlere zulüm ve işkence yapmazlar, yeryüzünü tarumar etmezler, ekini ve nesli yok etmezlerdi. 

Dünya hayatını da ahiret hayatını da yaratan Allahtır. Ahiret hayatında onların hangisinin ne yaptığını tek tek onlara bildirerek ve cezalarını çekmek üzere yaptıkları işkenceler Allah’ın melekleri tarafından onlara misliyle hiç haksızlık yapılmadan onlara iade edilecektir.

14/21- Onların tümü-toplanıp (kıyamette) Allah’ın huzuruna çıktılar da zayıflar (müstaz’aflar) büyüklük taslayanlara (müstekbirlere) dedi ki: “Şüphesiz, biz size tabi idik; şimdi siz, bizden Allah’ın azabından herhangi bir şeyi önleyebiliyor musunuz?” Dediler ki: “Eğer Allah bize doğru yolu gösterseydi biz de sizlere doğru yolu gösterirdik. Şimdi yakınsak da, sabretsek de fark etmez, bizim için kaçacak bir yer yoktur.”

14/22- İş hükme bağlanıp-bitince, şeytan der ki: “Doğrusu, Allah, size gerçek olan vaadi vahdetti, ben de size vaadde bulundum, fakat size yalan söyledim. Benim size karşı zorlayıcı bir gücüm yoktu, yalnızca sizi çağırdım, siz de bana icabet ettiniz. Öyleyse beni kınamayın, siz kendinizi kınayın. Ben sizi kurtaracak değilim, siz de beni kurtaracak değilsiniz. Doğrusu daha önce beni ortak koşmanızı da tanımamıştım. Gerçek şu ki, zalimlere acı bir azap vardır.”

İşte Allah resulünü böyle teselli ediyor. Bunların yaptıkları zulümlere karşı onlara mühlet ver Allah isteseydi insanların tümünü tek bir ümmet halinde yaratırdı. Ama onlara özgürlüğü verince nimetler içerisinde şımardılar. ve cezalarını çekmeyi hak ettiler. Her kötülük yapan kötülüğü mutlaka kendisine yapmıştır her iyilik yapan da iyiliği kendisine yapmıştır.

73/14- (Öyle) Bir gün ki, yeryüzü ve dağlar titremeye-tutulur ve dağlar göçüveren bir kum yığını olur.

Tekvir suresinde Kuran kıyamet sahnesini şöyle anlatmaktadır.

81/1- Güneş, köreltildiği zaman,

81/2- Yıldızlar, bulanıklaşıp-döküldüğü zaman,

81/3- Dağlar, yürütüldüğü zaman,

81/4- Gebe develer, kendi başına terk edildiği zaman,

81/5- Vahşi-hayvanlar, toplandığı zaman,

81/6- Denizler, tutuşturulduğu zaman,

81/7- Nefisler, birleştiği zaman,

81/8- Ve ‘diri diri toprağa gömülen kızcağıza’ sorulduğu zaman:

81/9- “Hangi suçtan dolayı öldürüldü?”

81/10- Sahifeler (amel defterleri) açıldığı zaman,

81/11- Gök, sıyrılıp-yüzüldüğü zaman

81/12- Cehennem ateşi çılgınca kızıştırıldığı zaman,

81/13- Cennet de yakınlaştırıldığı zaman,

81/14- (Artık her) Nefis, neyi hazırladığını bilip-öğrenmiştir.

Dünya hayatında inceleme ve tahlil sonucunda her şeyin bir ispatı vardır. Ama gayıp haberi olarak Kuran’da zikredilen ahiret âlemi ile bilgiler ancak insanlar ölüp diriltildikten sonra karşılarında Allah tarafından ortaya konulunca ispat edilmiş olacaktır. Dünya hayatında elçilerin söylediklerinin doğru olduğunu ancak o zaman anlayacaklar ve pişman olacaklardır.

6/130- Ey cin ve insan topluluğu, içinizden size ayetlerimi aktarıp-okuyan ve bu karşı karşıya geldiğiniz gününüzle sizi uyarıp-korkutan elçiler gelmedi mi? Onlar: “Nefislerimize karşı şehadet ederiz” derler. Dünya hayatı onları aldattı ve gerçekten kafir olduklarına dair kendi nefislerine karşı şehadet ettiler.

Allah bunları dünyada iken uyarıyor ki hiç uyarılmadan öyle bir azapla karşılaştıkları zaman mazeretleri olmasın diye yapmaktadır.

6/131- Bu, halkı habersizken, Rabbinin ülkeleri zulüm ve helak edici olmadığındandır.

6/132- Yapmakta oldukları dolayısıyla her biri için dereceler vardır. Rabbin, onların yapmakta olduklarından habersiz değildir.

İman edenler için dünya hayatında yapmış oldukları her güzel amelin ahiret hayatında onlar için derecelerle mükâfat verileceği gibi, kâfir ve zalimlerin yaptıkları zulümlerin karşılığını da zulümün derecesine göre azap verilecektir.

73/15- Şüphesiz size, üzerinize şahid olacak bir elçi gönderdik; Firavun’a bir elçi gönderdiğimiz gibi.

Allah Uyarıcı göndermediği bir kavme asla azap etmez. Bu konu üzerinde biraz durmak istiyorum. Dünya üzerinde ne kadar insan ne kadar kavim varsa mutlaka hepsine ayrı ayrı uyarıcılar gelmiştir. Ve şu anda da gelmektedir. 

Bir aile içerisinden bir tanesi bakıyorsun ailenin örf ve adetlerinden ayrılıp Kuran’ın verdiği mesajla yoluna devam edebilmektedir. Bu bir tane kişinin o aile ve çevresine anlattıkları mesajlar duyulmuyor mu? Kuran’da babaları uyarılmamış bir kavme uyarıcı göndermesi onların uyarılmamış olduğunu göstermez.

36/6- Babaları uyarılmamış, böylece kendileri de gafil kalmış bir kavmi uyarman için (gönderildin).

28/45- Ancak Biz birçok nesiller inşa ettik de onların üzerinde (nice) ömür(ler) uzayıp geçti. Ve sen Medyen halkı içinde yaşayıp da ayetlerimizi onlardan okuyarak öğrenmiş değilsin. Ancak (bu bilgileri sana) gönderen Biziz.

28/46- (Musa’ya) Seslendiğimiz zaman da, sen Tur’un yanında değildin. Ancak Rabbinden bir rahmet olmak üzere senden önce kendilerine bir uyarıcı gelmemiş olan bir kavmi uyarman için (gönderildin). Umulur ki, öğüt alıp düşünürler diye.

Bu ayet onlara uyarıcı geldiği halde uyarılara kulaklarını tıkayarak kabul etmediklerini anlatmaktadır Yoksa çelişkisiz olan kurana çelişkili ve adil olmayan bir anlayış yerleştirilmiş olurdu.

26/208- Kendisi için bir uyarıcı olmaksızın, Biz hiçbir ülkeyi yıkıma uğratmış değiliz.

Allah insanlardan bazılarını uyarıcılarla uyarıp onları sorumlu tutup da bazılarına uyarıcı gelmedi diyerek sorumluluktan kurtulma olduğunu düşünmek doğru değildir. Her insan dünya hayatında Allah’a ibadet ve kulluk yapmak için gönderilmiştir. Aklı olan nasıl kendisinin aç kaldığı zaman ölmemek için yiyecek bulmak için çırpınıyor ve sonucunda öyle ya da böyle buluyorsa, bir konu hakkında gerekli gayreti gösterdiği zaman bilgi sahibi olmayı isteyip de olmaması düşünülemez.

Efendim biz çok şanslıyız. Çok şükür, Müslüman toplum içerisinde doğmuşuz eğer biz ateist ve ehli kitap toplum içerisinde doğmuş olsaydık bizim halimiz ne olacaktı? Deyip sanki Müslüman toplum içerisinde doğmayı bir meziyet gibi algılamaktadırlar. Ve nüfus cüzdanlarında Müslüman kelimesi yazmasını cennete girmenin şartı olarak görmektedirler. 

Allah senin doğduğun toplumun dinine dinsizliğine bakmaz. Senin dinine dinsizliğine bakar. her insan kendi dininden kendi amellerinden sorguya çekilecektir. Babasının peygamber olması oğlunu kurtaramayan Nuh ile oğlu, peygamber olmuş İbrahim de babasını, onun peygamberliği kurtaramamıştır.

Zulmeden firavun gibi o piramitler sahibi o kadar halkını köleleştirmeyi kendisine kul etmeyi başarabilirken karısının Müslüman olmasını engelleyememiştir. O kadar insanları peşine takan Lut ve Nuh karılarının yanlış yolda gidişini engelleyememişlerdir. Öyleyse bir kişinin Hristiyan Yahudi ateist toplumlarda doğması onları şanssız hale getirmemiştir.

Allah Her insana doğru yola gidebilecek donanımı verdiği gibi elçilerini de uyarıcılar olarak her kavimde eksik etmeden peş peşe dizerek göndermiştir. Arayan Mevla’sını da bulur belasını da dedikleri gibi, bulmak isteyen doğru yolu mutlaka bulur. 

Üstelik kişi kendisi istemedikçe bütün dünyadaki insanlar bir araya gelseler onu ne doğru yola ne de yanlış yola götürebilirler. Onu elini bağlarlar, gözünü bağlarlar, hatta öldürebilirler, ama onun kalbiyle Allah arasına asla giremezler. O zaman istisnasız her aklı olan ve ergenlik çağına ermiş olan insan doğru yolu bulabilecek donanıma sahiptir. O mazeretler uydursa da onlar asla Allah katında hüsnü kabul görmeyecektir.

73/16- Fakat Firavun elçiye isyan etti, Biz de onu pek vahim bir tarzda (azapla) yakalayıverdik.

İşte kuran kıssalarında en çok söz edilen peygamber Musa peygamberdir. Onun Firavun gibi zalim birinin hem kendi sarayında yetişmiş hem de ona düşman olmuştu. Firavun ve Musa peygamber hakkındaki kıssaları ayetler ve konular geçtikçe detaylı bir şekilde anlatmaya çalışacağız. Ama burada anlatılan elçiler geldiği halde elçilere karşı çıkan ve onunla mücadeleye girişen müstekbirlerden söz ederek diğer insanların da o konuma düşmemeleri için Allah uyarmaktadır.

73/17- Eğer inkar edecek olursanız, çocukların saçlarını ağartan bir günde kendinizi nasıl koruyacaksınız?

Kâfirler için zorlu bir günden söz ediliyor. Dünya hayatında bir suç işlediğiniz zaman dayına halana babana yardım isteyebiliyorduk. Ama orada kimse kimseye yardım edemeyecek kişi sadece kendi kazandığı ile yalnız olarak haşır olunacaktır. Bu gün âlimlerin evliyaların peygamberlerin orada şefaat edeceği inancı asla doğru değildir. 

Kişi ahiret âlemindeki oturacağı yerin numarasına varıncaya kadar dünyada iken yerini kendisi belirler. o yerde asla bir değişiklik olmayacaktır. Şefaatle ilgili kuranın anlattıklarını inşallah şefaatle ilgili ayetlerde detayına kadar anlatmaya çalışacağım inşallah.

73/18- Bu nedenle gök bile yarılıp-çatlamıştır; (artık) O’nun vaadi gerçekleştirilip-yerine getirilmiştir.

Allah İnsanlara dünyada iken nebi ve resullerle uyarıcılar göndererek yapmış oldukları iyi ve kötü davranışların mutlaka karşılığını ya azap ya da mükâfat olarak göreceklerine dair vaade bulunmaktadır. Ve arkasından kesinlikle Allah vaadinden dönmeyeceğini vurgulamaktadır.

Allah’ın Müslüman kullarına vaad ettiği.

9/72- Allah, mü’min erkeklere ve mü’min kadınlara içinde ebedi kalmak üzere, altından ırmaklar akan cennetler ve Adn cennetlerinde güzel meskenler vaat etmiştir. Allah’tan olan hoşnutluk ise en büyüktür. İşte büyük kurtuluş ve mutluluk budur.

Allah’ın kâfirlerin inanmayıp da vaad ettiği gerçek.

10/45- Gündüzün bir saatinden başka sanki hiç ömür sürmemişler gibi onları bir arada toplayacağı gün, onlar birbirlerini tanımış olacaklar. Allah’a kavuşmayı yalanlayanlar gerçekten hüsrana uğramışlardır. Onlar hidayete ermiş (kimseler) değildi.

10/46- Onlara vaat ettiğimiz (azabın) bir kısmını sana gösteririz veya senin hayatına son veririz (de görmen ahirete kalır.) Onların dönüşleri Bizedir, sonra Allah işlediklerine şahiddir.

Allah’tan ancak âlimler korkar. Bilmeyen insan neden niçin korksun?

73/19- Şüphesiz, bu bir öğüttür. Artık dileyen Rabbine bir yol bulabilir.

Allah, İnsanlara sermayeyi ve bu sermayeyi kullanabilecek donanımı vermiş. Sonuçlarını da hangi yönde kullanırsa başına neler gelebileceğini de bildirmiş seçme hakkını kişinin kendisine vermiştir. Dileyen kâfir olur o sermayeyi şeytanın tanımladığı şekilde kullanır. Dileyen de adam gibi Müslüman olur. O sermayeyi efendice kullanır. İşte Dünya hayatında hiçbir ideolojide hiçbir idare şeklinde olmayan bir din anlayışıdır.

Eğer Müslüman olanlar iktidar sahibi olduklarında insanların malını canını ırzını namusunu dinini korumakla görevlidirler. Bir başka deyişle İslam; Ayrı dinlerdeki insanların bir arada yaşarlarken herkesin dinini başkalarına zulmetmemek başkaların dinine müdahalede bulunmadığı sürece onların dinlerini kendi anlayışlarına bırakmaktır.

73/20- Gerçekten Rabbin, senin gecenin üçte ikisinden biraz eksiğinde, yarısında ve üçte birinde (namaz için) kalktığını bilir; seninle birlikte olanlardan bir topluluğun da (böyle yaptığını bilir). Geceyi ve gündüzü Allah takdir eder. Sizin bunu sayamıyacağınızı bildi, böylece tevbenizi (O’na dönüşünüzü) kabul etti. Şu halde Kur’an’dan kolay geleni okuyun. Allah sizden hastalar olduğunu, başkalarının Allah’ın fazlından aramak için yeryüzünde gezip-dolaşacaklarını ve diğerlerinin Allah yolunda çarpışacaklarını bilmiştir. Öyleyse ondan (Kur’an’dan) kolay geleni okuyun. Namazı dosdoğru kılın, zekatı verin ve Allah’a güzel bir borç verin. Hayır olarak kendi nefisleriniz için önceden takdim ettiğiniz şeyleri daha hayırlı ve daha büyük bir ecir (karşılık) olarak Allah Katında bulursunuz. Allah’tan mağfiret dileyin. Şüphesiz Allah, çok bağışlayandır, çok esirgeyendir.

İşte Allah’ın tanımladığı vasat yol budur. İnsanlar ne kedilerini dünyadan el etek çekerek sadece namaz ve ibadete yönelmelerini, ne de namaz ve ibadetlerden uzaklaşarak dünyayı tabulaştırmalarını istememektedir. Bununla ilgili bir kıssayı anlatmak istiyorum. Adamın birisi arkasında tuluk elinde kitap ayaklarının altında hamur teknesi zıplayarak mırıldanıp duruyor. 

Yoldan geçen birisi de bunun bu halini görünce dayanamayıp soruyor. Nedir bu hal? Adam da cevap verir. Arkamda tuluk içerisinde yoğurt var ayran yağ çökelek çıkarmak için sallıyorum. Elimde kitabı dünyada doru bir şekilde nasıl hayat süreceğimi öğreniyorum. Ayaklarımla ekmek yapmak için hamur karıyorum. Diye cevaplandırınca, adam bunları neden hep bir anda yapmaya çalışıyorsun ayrı ayrı yapsana deyince o da “zaman dar yapılacak işler çok “diye cevap veriyor.

İşte Müslümanın hali bu olmalıdır. Dünya Ahiret hayatının bir tarlasıdır. Ne ekerse insanlar ahiret hayatında onu biçerler. İnan da iman etmeyenler de dünya hayatında çalışarak rızıklarını temin etmek zorundadırlar. Müslüman olanlarla kâfir olanlar sanki birbirine zıt iki kutup gibidirler. 

Müslüman olanlar kafir olanların başkalarının dinine onlar saldırmadığı sürece onlara dostça davranmayı kendilerinden esirgemezler ama, Kafir olanlar Müslüman olanların din ve yaşam biçimlerinden rahatsız olurlar. Ellerinden gelse onları bir kaşık suda boğarlar dünya üzerinde de görüldüğü gibi işgal zulüm öldürme devam etmektedir.

60/8- Allah, sizinle din konusunda savaşmayan, sizi yurtlarınızdan sürüp-çıkarmayanlara iyilik yapmanızdan ve onlara adaletli davranmanızdan sizi sakındırmaz. Çünkü Allah, adalet yapanları sever.

Kâfir Müslüman olanlar için savaş yapma ve öldürme yerinden yurdundan etme sebebi değildir. Ama Müslüman kâfir olanlar için yerinden yurdunda sürme ve öldürme sebebidir. İşte Allah dünya hayatında kendisi kâfirlerin yapmış oldukları işkence zulümlerin cezasını dünyada vermiyor. O suçların cezasını ahiret âlemine erteliyor.

Müslüman olanları vahiyle kâfirlerin bu tutumlarına karşı uyarıyor. Düşmanların düşmanlıklarına karşı savaş araçları gereçleri hazırlayın. Kim dünyada ekonomik sosyal ve politik yönden güçlü olursa ben iktidarı ona veririm. 

O zaman Müslümanlar için siz eğer çalışıp gerekli gayretinizi göstermezseniz kâfirlerin iktidarı altında yaşarsınız. Onlarda Allah korkusu yok, vicdan merhamet yok siz onların yönetimi içerisine girerseniz sizin dininizi namusunuzu ortadan kaldırırlar. Çalışın çabalayın gerekli gayreti gösterin kâfirlere karşı üstünlüğünüzü asla bırakmayın. Diye kuran uyarıda bulunmaktadır.

2/204- İnsanlardan öylesi vardır ki, dünya hayatına ilişkin sözleri senin hoşuna gider ve kalbindekine rağmen Allah’ı şahid getirir; oysa o azılı bir düşmandır.

2/205- O, iş başına geçti mi (ya da sırtını çevirip gitti mi) yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya, ekini ve nesli helak etmeye çaba harcar. Allah ise, bozgunculuğu sevmez.

Bu konuları Allah kısmet ederse ayetlerin konu içerisindeki ağırlık yönüne göre kuranın hayattaki bakış açısını anlatmaya aktarmaya devam edeceğiz. Çaba ve gayret göstermek bizden Tevfik Allah’tandır.

Doğrularım Allah’ yanlışlarım ise bana aittir.

ALİ RIZA BORAZAN

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

This site is protected by reCAPTCHA and the Google Privacy Policy and Terms of Service apply.