Muhammed (as) ın VAHY yolculuğu:
NECM suresinin 1-18 arasını okuyarak , burada DOĞRULAN , GÖRÜNEN in Cebrail olduğunu ve Cebrail (!) ile Muhammed (as) ın karşılaşmasını anlattığını söyleyen anlayış ne kadar doğru bunu irdelemeye çalışacağız.
Aslında temeline baktığınız da Cebrail (!) ( Kuran da CEBRAİL diye bir kelime yoktur. CİBRİL denilen bir kelime vardır) ile kastedilenin VAHYİN RESULE ULAŞIM ve VAHYİN RESULDE AÇIĞA ÇIKMASI olduğunu düşünürsek bizim ulaştığımız nokta ile farklı bir yere varmadığını sizlerde göreceksiniz.
NECM suresinde O EN BÜYÜK UFUKTAYDI dan , İKİ YAY KADAR YAKLAŞTI denilen ve KULUNA VAHYETTİĞİNİ VAHYETTİ denilen ulaşma anına kadar geçen süredeki VAHYIN ULAŞMA SÜRECİNİN adıdır CİBRİL.
Kim ki CİBRİL e düşmansa Allah da kafirlerin düşmanıdır.
BAKARA.98 : “Her kim Allah’a, meleklerine, elçilerine, Cibril’e ve Mikail’e düşman ise, artık şüphesiz Allah da kafirlerin düşmanıdır.”
Yani kim ki ALLAH ,nebilerine vahy göndermemiştir diyorsa o kafirdir.
NECM suresindeki bu ayet zinciri , VAHY in Muhammed ( as) ın kalbine inzal olmasına kadar geçen zamandaki Allah ın resulünü seçmesinin de anlatıldığı muhteşem bir buluşma surecidir.
AFAKTAN ENFÜSE ( evrendeki sünnetullahtaki bilgilerin , Resulun kalbine , NEFSİNE indirilmesi) yolculuğudur bu.
FUSSİLET.53: “Biz ayetlerimizi hem afakta, hem kendi nefislerinde onlara göstereceğiz; öyle ki, şüphesiz onun hak olduğu kendilerine açıkça belli olsun. Her şeyin üzerinde Rabbinin şahid olması yetmez mi?”
Her insan gibi resul de ilk başlarda, sorgulamanın ilk evrelerinde , doğruları ,evrenin ve sünnetullahın içine kodlanmış bilgilerde de bulmuştu. Bir İLAH olduğu gerçeğine böyle vakıf olmuştu. Aynen İbrahim gibi, Musa gibi. Sorgulamanın daha da derinleşmesi ile RABBİ ile yakınlaşması, ve ALLAH ın resulünü seçmesi ile anlatılan son VARIŞ, VAHYİN ORTAYA ÇIKIŞI , o afaktaki gerçeğin , Allahın resulünü seçmesi ile adım adım yakınlaşması ve nerdeyse bir yay mesafesine ulaşan bu doruk noktasındak ki sancılı ortaya çıkışın anlatmına şahit olacağız.
NECM suresine başlamadan önce TEKVİR suresinin ilgilii ayetleri ile başlamak çok daha iyi olur ve isabetli olur kanatindeyim.
TEKVİR.19: “Şüphesiz o (Kur’an), üstün onur sahibi bir elçinin gerçekten (Allah’tan getirdiği) sözüdür;
BU elimizdeki ALLAH dan bir SÖZ dür. Bu sözler RESULLERİN uydurması değildir. O nu “ ALLAH “ göndermiştir. O kafasından atıp tutan, deli, cinlenmiş biri değildir . Azgında değildir.
Buradaki ELÇİ: Elbette ki MUHAMMED (as) dır.
TEKVİR.20: “(Bu elçi,) Bir güç sahibidir, arşın sahibi katında şereflidir.
MEKİNİN: SAĞLAM, İKİTİDAR, ŞEREFLİ. YÜCE demek..
YUSUF kıssasında da görüyoruz bu kelimeyi.
YUSUF.54: “Hükümdar dedi ki: “Onu bana getirin, onu kendime bağlı kılayım.” Onunla konuştuğunda da (şöyle) dedi: “Sen bugün bizim yanımızda (artık) önemli bir yer sahibisin ( ŞEREFLİ BİR YERE SAHİPSİN) güvenilir (bir danışman, yönetici)sin.”
Burada da bir hükümdarın kendine yönetici olarak birini SEÇMESİ anlatılır.( NOT : YUSUF kıssası da önemli müteşabihat taşıyan bir ayet grubudur)
Allah katında da Müslümanlar şerefli bir yere sahiptir onlar nimet verilenler olarak iktidar sahibi kılınmışlardır . Ancak bu verilenlere sahip çıkmak ya da yalanlamak senin elindedir.
NUR.55:” Allah, içinizden iman edenlere ve salih amellerde bulunanlara va’detmiştir: Hiç şüphesiz onlardan öncekileri nasıl ‘güç ve iktidar sahibi’ kıldıysa, onları da yeryüzünde ‘güç ve iktidar sahibi’ kılacak, kendileri için seçip beğendiği dinlerini kendilerine yerleşik kılıp sağlamlaştıracak ve onları korkularından sonra güvenliğe çevirecektir. Onlar, yalnızca bana ibadet ederler ve bana hiç bir şeyi ortak koşmazlar. Kim bundan sonra inkar ederse, işte onlar fasıktır.”
Kuvvetlerin tamamı kendisinin olan ALLAH , doğruluk üzre yaşayıp takva yı seçen kullarının gücüne GÜÇ katar ve onları kuvvetli kılar. İman edenler de bu güçler Allah ın ipine SIKI SIKI ( KUVVETLE) sarılırlar.
HUD.52: “Ey kavmim, Rabbinizden bağışlanma dileyin, sonra O’na tevbe edin. Üstünüze gökten sağanak (yağmurlar, bol nimetler) yağdırsın ve gücünüze güç katsın. Suçlu günahkarlar olarak yüz çevirmeyin.”
Dolayısı ile GÜÇLÜ olan ( KUVVETLİ olan) Allah ın ipine sıkı sıkı ( kuvvetle ) sarılandır.
Allah LEVHALARA SIKI SIKI ( KUVVETLE) SARILIN diyerek GÜÇ lü olmanın mantığının da bu olduğunu anlatıyor.
Allah bu GÜÇ ve KUVVET in önceki nice nesillerde de olduğunu ama ( iman etmiş o topluluklar) haramlara yaklaştıkça azdıklarını ve helak olup gittiklerini anlatır.
RUM.9: “Yeryüzünde gezip dolaşmıyorlar mı? Böylece kendilerinden öncekilerin nasıl bir sona uğradıklarını görsünler. Onlar, güç bakımından kendilerinden daha üstün idiler, toprağı alt üst etmişler (ekmişler, madenler, sular arayıp çıkarmışlar) ve onu, kendilerinin imar ettiğinden daha çok imar etmişlerdi. Elçileri de, onlara açık delillerle gelmişti. Demek ki Allah onlara zulmetmiyordu, ancak onlar kendi nefislerine zulmediyorlardı.
Kasas.76-77 ve 78 de de MUSA nın , kardeşi KARUN yönetimindeki halkının yoldan sapıp , Allah yolundan ayrılmasından sonra onları yeniden silkeleyerek uyandırdığı ayet grubunda da aynın ifadeler vardır. Çünkü Musa nın halkı iman etmiş olan bir halk idi. Musa bir süreliğine aralarından ayrılınca hemen iman etmiş olduklarını unutup sapıttılar.
KASAS.76-77-78: “Gerçek şu ki, Karun, Musa’nın kavmindendi, ancak onlara karşı azgınlaştı. Biz, ona öyle hazineler vermiştik ki, anahtarları, birlikte (taşımaya) davranan güçlü bir topluluğa ağır geliyordu. Hani kavmi ona demişti ki: “Şımararak sevinme, çünkü Allah, şımararak sevince kapılanları sevmez. Allah’ın sana verdiğiyle ahiret yurdunu ara, dünyadan da kendi payını (nasibini) unutma. Allah’ın sana ihsan ettiği gibi, sen de ihsanda bulun ve yeryüzünde bozgunculuk arama. Çünkü Allah, bozgunculuk yapanları sevmez. Dedi ki: “Bu, bende olan bir bilgi dolayısıyla bana verilmiştir.” Bilmez mi ki gerçekten Allah, kendisinden önceki nesillerden KUVVET bakımından kendisinden daha GÜÇLÜ ve insan sayısı bakımından daha çok olan kimseleri yıkıma uğratmıştır. Suçlu günahkarlardan kendi günahları sorulmaz.”
Ya iman ettiğiniz için kuvvetlisinizdir ve bu güç sizi Allah ın ipine SIKI SIKI sarılmanızı sağlayacaktır. Ya da siz kendinizi KUVVETLİ ZANNEDECEKSİNİZ ve Allah ın daha kuvvetli oldıuğunu unutup asıl kuvvetin İMAN dan geldiğini unutarak kendinizi helak edeceksiniz.
FUSSİLET.15: “Ad (kavmin)e gelince; onlar yeryüzünde haksız yere büyüklendiler ve dediler ki: “Kuvvet bakımından bizden daha üstünü kimmiş?” Onlar, gerçekten kendilerini yaratan Allah’ı görmediler mi? O, kuvvet bakımından kendilerinden daha üstündür. Oysa onlar, bizim ayetlerimizi (bilerek) inkar ediyorlardı.
Allah ve Resulleri galip gelecektir. Çünkü Allah azizdir ve KAVY dir. Resulleri bu güçle imanlarına ve davalarına KUVVETLE sahip çıkmaktadırlar. İMAN edenler de RESULLER etrafında ebabil kuşları gibi aynı kuvvetle Allah ın ipine sıkı sıkı ( kuvvetle) sahip çıkmaktadırlar.
MÜCADELE.21: “Allah, yazmıştır: “Andolsun, ben galip geleceğim ve elçilerim de.” Gerçekten Allah, en büyük kuvvet sahibidir, güçlü ve üstün olandır.
NECM.1: “Battığı zaman YILDIZA AND OLSUN.” Allah HAK tır ve değişmez kurallar ile örülü bir sistem kurmuştur. Size gelen öğretinin doğru olup olmadığını anlamanın yolu işte bu çelişkisizliktir. Aynen YILDIZ lar gibi. Siz yıldızlara bakıp yolunuzu bulabilirsiniz. VAHY ile yolunuzu bulma ve doğru yola erişmek gibi.
NECM.2:” Sahibiniz (arkadaşınız olan peygamber) sapmadı ve azmadı.” Duymayı istemediğiniz şeyleri size söylediği için siz ona cinlenmiş diyorsunuz. Çünkü sizin atalarınızdan kaldığı için biat edip inanıverdiğiniz zanlarınızın yanlış olduğunu söylüyor. DELİ BU diyorsunuz. KURAN ın gerçekliği sizin delirtiyor. NOT: Buradaki bahsedilen SAHİBİKUM zamiri: Muhammed (as) dır.
KALEM.51: “O inkar edenler, zikri (Kur’an’ı) işittikleri zaman, seni neredeyse gözleriyle devireceklerdi. “O, gerçekten bir delidir” diyorlar.
NECM.3”: O, hevadan (kendi istek, düşünce ve tutkularına göre) konuşmaz.” O Resul size bu VAHY leri iletirken hevasından konuşmuyor. O sasdece HAKK ı konuşur ve BİL HAKKİ konuşur. Yani gerçeği söyler.O atıp tutmuyor, rasgele konuşmuyor. O sapıtmış ve ne dediğini bilmez biri değildir.
Ayrıca RESULUN söyledikleri Allah ın sözüdür ve o bu sözlere bir ekleme çıkartma yapamaz.
HAKKA.44-45-46: “Eğer o, bize karşı bazı sözleri uydurup söylemiş olsaydı. Muhakkak onun sağ elini (bütün güç ve kudretini) çekip alıverirdik. Sonra onun can damarını elbette keserdik.
Ve Allah , resullerinin DÜZELTİLMİŞ İNSANLAR olduğunu söylüyor. ( Not: Bu arada bu düzeltilmiş insan konusu geçince hemen Meryem e kağıda gelmiş SEVİYYAN BEŞER ) “düzeltilmiş beşer olarak göründü” konusuna gitmek lazım. ).
Yani resuller hata yaparlarsa uyarılıp düzeltilirler.
HAC.52: “Biz senden önce hiç bir Resul ve Nebi göndermiş olmayalım ki, o bir dilekte bulunduğu zaman, şeytan, onun dilediğine (bir kuşku veya sapma unsuru) katıp bırakmış olmasın. Ama Allah, şeytanın katıp bırakmalarını giderir, sonra kendi ayetlerini sağlamlaştırıp pekiştirir. Allah, gerçekten bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.
NOT: Buradaki “ O “ zamiri hala Muhammed (as).
NECM.4: “O (söyledikleri), yalnızca vahyolunmakta olan bir vahiydir.” Bu size ulaşan RESUL sözleri , RABBİNİZ’den size ulaşan vahylerdir. RESUL vahy harici bir şey söylemez, eklemez, çıkartmaz. NOT: Buradaki “O” zamiri hala Muhammed (as)
HAKKA.44-45: “Eğer o, bize karşı bazı sözleri uydurup söylemiş olsaydı.
O RESUL ki diğer tüm resuller gibi arayış içindeydi. Gecesini gündüzüne katıp arıyordu. İçinde yaşadığı toplumun değerlerine , yaşayışına bakıp; BU DOĞRU DEĞİL , BÖYLE İNANIŞ OLMAZ diyordu. Bunca acı zulüm zalimlik, bunların hepsi : BUNLAR DAHA HAYIRLI ( İblisi hatırlayın) diye yapılan şeyler. İYİLİK adı altında , DOĞRU adı altında yapılıyor. Nasıl düzelecek ? Böyle olmamalı? Peki ya bu yapılanlar yanlarına mı kalacak? Ezilen , öldürülen, haksızlığa uğrayan, hayatında hiç kötülüğe bulaşmadığı halde ölen insanların hakları ve o zalimlerin yaptıkları karşılıksız mı kalacak? Beni kim yarattı? Neden yaratıldım? Ve daha bir sürü soru.
Yaşamının her anında , toplumunun içinde bulunduğu yanlışlığı düşünüyor ve DOĞRU nun ne olması gerektiği üzerine sancılar çekiyordu. HAKK ın doğum sancıları.
Ve o sancılı , sarsıntılı geçen arayışın arkasından , o kendini RABBİ aramının dayanılmaz kalp vuruntuları ile hasta hissettiğin zamanlar, İBRAHİMİ zamanlar.. O da kendini bu sorgulamanın içinde bitkin hissediyordu.
SAFFAT.89: “”Ben, doğrusu hastayım” dedi.
Aynen YUNUS gibi, içinde bulunduğu yanlışın ardından doğruyu arayıp , arayıp bulan YUNUS un hasta ve bitkin ve her şeyden arınmış , dünya nimetlerinin cezbediciliğinden uzaklaşıp çıplak bir halde sonunda doğruya ulaştığı zamanlar.
SAFFAT.145: “Sonunda o hasta bir durumdayken çıplak bir yere (sahile) attık.
Muhammed (as) da yaşıyordu. Her resul gibi. Alemlere RAHMET olacak olan RESUL , RABBİNİN SEÇİLMİŞLİĞİNE MAZHAR olacaktı.
Örtünüp saklandığı ve Hz. Hatice ye “ BENİ ÖRT BENİ ÖRT “ dediği o örtünün artından artık kalkma vakti yaklaşmıştır.
O KALK VE UYAR denilip RESULLUK NİŞANINI ALACAĞI ANA DOĞRU İLERLEMEKTEDİR:
MÜDDESİR.1-2: “Ey bürünüp örtünen,
NECM.5: “Ona (bu Kur’an’ı) üstün (oldukça çetin) bir güç sahibi öğretmiştir.”
NECM4 deki “O “ zamiri VAHY demiştik. İşte O VAHY leri O na ( Yani Muhammed (as) a şedid kuvveleri olan BİRİ öğretmiştir. Kimdir o ŞEDİD KUVVELERİ olan? Ve ÖĞRETEN? Biraz Kuran dan araştıralım :
ALAK.4: “Ki O, kalemle (yazmayı) öğretendir.
BAKARA.31: “Ve Adem’e isimlerin hepsini öğretti. Sonra onları meleklere yöneltip: “Eğer doğru sözlüyseniz, bunları bana isimleriyle haber verin” dedi.”
ALAK.5: “İnsana bilmediğini öğretti.”
RAHMAN.2: “Kur’an’ı öğretti.”
RAHMAN.5: “Ona beyanı öğretti.”
MAİDE.4: “Sana, kendilerine neyin helal kılındığını sorarlar. De ki: “Bütün temiz şeyler size helal kılındı.” Allah’ın size öğrettiği gibi öğretip yetiştirdiğiniz avcı hayvanlarının yakalayıverdiklerinden de -üzerine Allah’ın adını anarak- yiyin. Allah’tan korkup sakının. Şüphesiz Allah, hesabı çabuk görendir.
NİSA.113: “Eğer Allah’ın fazlı ve rahmeti senin üzerinde olmasaydı, onlardan bir grup, seni de saptırmak için tasarı kurmuştu. Oysa onlar, ancak kendi nefislerini saptırırlar ve sana hiç bir şeyle zarar veremezler. Allah, sana Kitabı ve hikmeti indirdi ve sana bilmediklerini öğretti. Allah’ın üzerinizdeki fazlı çok büyüktür.
Demek ki ; RESULE ÖĞRETEN ALlAH tır.
Öyleyse NECM.5 de ki zamir ALLAH tır. O şiddetli kuvveler sahibi olandır. BAKARA.165 de Allah kuvvelerin tamamının Allah a ait olduğunu ve ŞEDİD olanın da Allah olduğunu anlatıyor.
BAKARA.165: “İnsanlar içinde, Allah’tan başkasını ‘eş ve ortak’ tutanlar vardır ki, onlar (bunları), Allah’ı sever gibi severler. İman edenlerin ise Allah’a olan sevgileri daha güçlüdür. O zulmedenler, azaba uğrayacakları zaman, muhakkak bütün kuvvetin tümüyle Allah’ın olduğunu ve Allah’ın vereceği azabın gerçekten şiddetli olduğunu bir bilselerdi.
NECM suresinde ki ŞEDİD KUVVELER sahibi olanın CEBRAİL olduğunu iddia edenler TAHRİM.6 yı örnek gösterip oradaki ŞEDİD MELEKLER olduğunu anlattığından ve meleklerin de şedid olabileceğinden delil getirseler de; çetin ve zorlu ve güçlü özelliklere sahip olmak sadece meleklere değil aynı zaman da insanlara da ait bir özelliktir. Mesela KAF.36 ve MUHAMMED.13 da şimdikilerden daha çetin ve daha güçlü nice kuşaklar gelip geçti derken de ŞEDİD olan topluluklardan bahseder. O yüzden NECM suresinde ki ŞEDİD KUVVELER sahibi ALLAH tır.
TAHRİM.6: “Ey iman edenler! Kendinizi ve yakınlarınızı ateşten koruyun ki onun yakıtı insanlar ve taşlardır; üzerinde oldukça sert, güçlü melekler vardır. Allah kendilerine neyi emretmişse ona isyan etmezler ve emredildiklerini yerine getirirler.
KAHF:36: “Biz bunlardan önce nice nesiller yıkıma uğrattık ki onlar, zorbaca yakalamak (yakıp yıkmak, baskı ve şiddetle yönetmek, sindirmek) bakımından kendilerinden daha üstündüler; şehirlerde (yerin üstünü altına getirip, sayısız kazı, inşaat ve araştırmalarla her yanı) delik deşik etmişlerdi. (Ama) kaçacak bir yer var mı?
MUHAMMED.13: “Seni sürüp çıkaran memleketinden kuvvet bakımından daha üstün nice memleketler vardı ki, biz onları yıkıma uğrattık da kendileri için hiçbir yardımcı yoktu.
Oysa Allah aynı zamanda KAVİY dir KUVVE lerin tümü onundur ve o mutlak KAVİ olandır.
HACC.74: “Onlar, Allah’ın kadrini hakkıyla takdir edemediler. Şüphesiz Allah, güç sahibidir, azizdir.
ŞURA.19: “Allah, kullarına karşı lütuf sahibidir; dilediğini rızıklandırır. O, kuvvetlidir, azizdir.
O yüzden Allah tabn başka KUVVE aramak ve KAVİ olanın ALLAH olduğunu bilmek önemlidir. Aynen NECM.5 dekli ŞEDİD KUVVE sahibi öğretmiştir derken, orada belirttiği KUVVE SAHİBİNİN ALLAH OLDUĞU GİBİ.
KEHF.39: “”Bağına girdiğin zaman, ‘Maşaallah, Allah’tan başka kuvvet yoktur’ demen gerekmez miydi? Eğer beni mal ve çocuk bakımından senden daha az (güçte) görüyorsan.”
O halde NECM.5 deki ONA ÖĞRETEN ALLAHTIR demişsek bu ayetteki ZAMİR : ALLAHTIR.
NECM.6: “(Ki O,) Üstün akıl sahibi. Hemen iSTİVA etti.”
Buradaki “STEVA “ kelimesini DOĞRULMAK olarak meal etseler de kelimenin aslının İSTİVA olduğunu vurgulamak ve bu şekilde kullanmakta fayda var. Şimdi ilerleyelim.
TAHA.5: “Rahman (olan Allah) arşa istiva etmiştir.”
O arşa istiva etmiştir. Yani sistemi yaratmış, evreni kurgulamış, sünnetullahı yaratmış ve çarkları çalışmaya bırakmıştır. Hiçbir OLUŞ ondan habersiz olmaz, hiçbir haraket onun izni olmadan ( sünnetullah kurallarının dışında) olmaz. Bir yaprak bile ondan habersiz kımıldamaz. Üstelik Allah HER AN HALK etmeye devam etmektedir. Ta ki kıyamet gününe kadar.
RAD.2: “Allah O’dur ki, gökleri dayanak olmaksızın yükseltti; onları görmektesiniz. Sonra arşa istiva etti ve güneş ile aya boyun eğdirdi, her biri adı konulmuş bir süreye kadar akıp gitmektedirler. Her işi evirip düzenler, ayetleri birer birer açıklar. Umulur ki, Rabbinize kavuşacağınıza kesin bilgiyle inanırsınız.
İşler SÜNNETULLAHa uygun ve SÜNNETTULLAH ile çekip çevrilmektedir.
YUNUS.3:” Şüphesiz sizin Rabbiniz, altı günde gökleri ve yeri yaratan, sonra arşa istiva eden, işleri evirip çeviren Allah’tır. Onun izni olmadıktan sonra, hiç kimse şefaatçi olamaz. İşte Rabbiniz olan Allah budur, öyleyse O’na kulluk edin. Yine de öğüt alıp düşünmeyecek misiniz?
ARAF.54: “Gerçekten sizin Rabbiniz, altı günde gökleri ve yeri yaratan, sonra arşa istiva eden Allah’tır. Gündüzü, durmaksızın kendisini kovalayan geceyle örten, güneşe, aya ve yıldızlara kendi buyruğuyla baş eğdirendir. Haberiniz olsun, yaratmak da, emir de (yalnızca) O’nundur. Alemlerin Rabbi olan Allah ne yücedir.
Bu arada ARAF.54 deki ALLAHIN EMRİYLE BAŞ EĞEN AY ve YILDIZLAR benzetmesinin Allah ın meleklere SECDE EDİN emriyle bağdaştırmanızın tam vakti.
BAKARA.29: “Sizin için yerde olanların tümünü yaratan O’dur. Sonra göğe yönelip (istiva edip) de onları yedi gök olarak düzenleyen O’dur. Ve O, herşeyi bilendir.”
Demek ki ALLAH yeri göğü yaratıp sonra İSTİVA etmiştir. İSTİVA etmek Ehli Sünnet alimlerinin çoğunun kabul ettiği ve bizimde mantıklı bulduğumuz şekliyle: Allah’ın, ilmiyle bütün varlıkları kuşattığına işaret eden bir sıfatı olarak da kabul edilebilir. O halde İSTİVA etmenin bir nevi SİNMEK yani dokularına, hücrelerine kadar her ŞEY in içinde özünde olmak gibi felsefi anlamına karşılık gelmektedir.
Böylelikle ALLAH ı bulmak isteyenlerin, evren deki ŞEY leri inceleyip sünnetullaha bakarak Allah a ulaşabilmeleri mümkündür.
NECM.6 daki ALLAHIN hemen arşa İSTİVA etmesi ve Allah ın kendini SÜNNETULLAHA bakarak bulunabileceğinin vurgulanması önemli. Hatırlayın Musa ( as) da Allah ı görmek istemişti. Allah kendisinin KAFA GÖZÜYLE görünmeyeceğini ancak MÜŞAHEDE edilebileceğini , evren deki yaradılışa bakıp buradan ALLAH a ulaşılabileceğini belirtmek için İSTİVA ettiği yeri, evreni işaret etmiş ve ŞU DAĞA BAK demiştir. Allah ın tecellisinin ve sünnetullahın muhteşem güzelliği, o muazzam yaradılış insanı mest edip hayranlıktan baygın düşürecektir. Yeterki bakmasını bil.
ARAF.143: “Musa tayin edilen sürede gelince ve Rabbi O’nunla konuşunca: “Rabbim, bana göster, Seni göreyim” dedi. (Allah:) “Beni asla göremezsin, ama şu dağa bak; eğer o yerinde karar kılabilirse, sen de beni göreceksin.” Rabbi dağa tecelli edince, onu param parça etti. Musa bayılarak yere düştü. Kendine geldiğinde: “Sen ne yücesin (Rabbim). Sana tevbe ettim ve ben iman edenlerin ilkiyim” dedi.
Musa (as) da bu muazzam yaradış karşısında hemen MÜSLÜMAN olmuştur. İbrahim (as) gibi.
RESULLER; Allah ı GÖRECEKMİŞ gibi yakınlarında hissetmiş ve sanki ona dokunsalar ulaşabileceklermiş gibi ALLAH ı duyumsamışlardır. Onca aşkın sorgulama ve Allah ı aramak ile dertlenmektir ki bu MUSA (as) da olduğu gibi baygın düşme ve İbrahim ( as) da olduğu gibi kendini hasta hissetme ile anlatılan zorlu bir sorgulama sürecidir.
ALLAH arşa istiva etmiştir. Elbette yarattığı mahlukların içinden halife olarak seçtiği insana da ŞAH DAMARINDAN daha yakındır.
KAF.16: “Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin ona ne vesveseler vermekte olduğunu biliriz. Biz ona şahdamarından daha yakınız.
Heleki karşımızdaki insan bir RESUL. Allah onu SEÇTİ ve ona VAHYİNİ iletecek. Bu öyle bir ARAMAK, BULMAK ve VERMEK ki hangi heyecan ve mütmainlik kelimeleri bunu anlatabilir ? Bence bunu da KURAN a bırakıp devam edelim.
NECM.6 daki İSTİVA eden zamir ALLAH tır. Bunu da bulmuş olduk. Devam edelim.
NECM.7: “O, en yüksek bir ufuktaydı.”
O herkesin bakıp ulaşmak istediği, kiminin görmediği, kiminin net kiminin flu olarak gördüğü ufuktadır hep. Tüm insanlar RAB bi arar. Çoğu bulamaz.Yanlış şeyleri RAB edinir. Ancak o hep aranandır. Eller gözlere siper edilerek bakılan ve aranandır. Allah AFAKTA ki bu arayışı AYETLERİ ile açıklayandır.
FUSSİLET.53: “Biz ayetlerimizi hem afakta, hem kendi nefislerinde onlara göstereceğiz; öyle ki, şüphesiz onun hak olduğu kendilerine açıkça belli olsun. Her şeyin üzerinde Rabbinin şahid olması yetmez mi?
Ayetleri kendinden uzakta sanan insanlar ; kendilerine nimet verildiğinde hemen hiç ölemeyecekmiş sanıp sapıtırlar, kendilerine bir bela geldiğinde ise hemen dua edip yalvarmaya başlarlar. Oysa Allah
FUSSİLET.51: “İnsana nimet verdiğimiz zaman, yüz çevirir ve yan çizer; ona bir şer dokunduğu zaman ise, artık o, geniş (kapsamlı ve derinlemesine) bir dua sahibidir.
O ufuklardaymış gibi uzak sandığınız ve size hiiç ulaşmayacağını düşündüğünüz AYET ler HAK tır. Ölüm yakındır.
FUSSİLET.54: “Dikkatli olun; gerçekten onlar, Rablerine kavuşmaktan yana derin bir kuşku içindedirler. Dikkatli olun; gerçekten O, her şeyi sarıp kuşatandır.
FUSSİLET.53 de ki ayetlerin HEM AFAKTA hem de NEFİSLERDE gösterilmesi: İnsanın ayetleri hem kendi içsel tabiatında , TAKVASINDA ( psikolojide) ve hem de tabiata kodlanmış sünnetullahta ( bilimde) görülebilmesidir.
Necm.7 deki O zamiri ALLAH tır.
NECM.8: “Sonra yaklaştı, derken sarkıverdi.
RESUL kulu ile arasındaki mesafe nerdeyse dokunabilecekleri kadardır. O ki insana zaten ŞAH DAMARINDAN DAHA YAKINDIR . RESUL bu yakınlığı keşfetmiş ve RABBİNİ BULMUŞTUR. RABBİ de onu SEÇMİŞTİR. Artık VAHY ; RESUL un kalbine İNZAL olma olgunluğundadır. O SEÇİLEN ile SEÇEN in vuslatıdır. Burada ki betimleme diğer tüm ayetler gibi muhteşemdir.
Burada ki FE TEDALLA: “ ve SARKTI” kelimesi bu yaklaşmanın ardından HEMEN olan manasındadır. Allah ın bu fiili üzerien aldığı görülüyor. Çünkü RESULU SEÇEN odur. O yüzden bu kelime ile anlatılmıştır. Muhammed ( as) ın arayışının sonucunda Allah ın da ona yaklaştığını ve onu SEÇTİĞİNİ anlatır.
TAHA.41: “”Seni kendim için seçtim.”
NECM.8 deki zamir ALLAHtır.
NECM:9: “Nitekim (ikisi arasındaki uzaklık) iki yay kadar (oldu) veya daha yakınlaştı.
Aralarındaki mesafe nerdeyse yok oldu. RABBİNİ BULAN BİR İNSAN… ve O İNSANI ELÇİ SEÇEN RAB…Elhamdülilah. Zannedierim artık VAHY geliyor. Ne dersiniz?
Necm.9 da zamir Allah tır.
NECM.10:” Ve sonra kuluna ne bildirilecekse onu vahiy etti.”
VAHYETTİĞİNİ VAHYETTİ.. Aslında her insan kalbinde ilhamlar duyar. Bazı insanlar bu ilhamları TAKVA dan gelenlerini izleyip güzel ameller işler. İBLİS in tekliflerine kulak kabartıp , içindeki KÖTÜLÜĞÜN sesini dinleyenler ise kötü ameller işlerler.
ENAM.121: “Üzerinde ALLAH’ın ismi anılmayanlardan yemeyin. Çünkü o, yoldan çıkmadır. Sapkınlar, sizinle tartışmaları için dostlarına vahiy eder. Onlara uyarsanız siz de ortak koşmuş olursunuz.
Herkes takvasının ya da iblisin vahylerini takip ediyor. Ancak ALLAH IN RESULUNE VAHYETMESİ bunların dışında bir VAHYEDİŞTİR. O yüzden de Allah bunu “ kuluna vahyetmiştir. Buradaki KULUNA ifadesi de oradaki zamirin ALLAH olduğunu gösterir.
NECM:10 daki zamir ALLAH tır.
NECM.11: “Onun gördüğünü gönül yalanlamadı.”
Allah resulüne vahyetmişti. Resulu de bu vahyedişi endişe duymadan kabullendi. Çünkü zaten HAKKI arıyordu. Doğruyu arıyordu. Aradığı TAMDA BUYDU. Yalanlamak ne kelime, sarılıp ölümüne kabul etti. Buradaki RAE kelimesi yine MÜŞAHEDE manasındadır. Artık o ALLAHIN AYETLERİNİ apaçık olarak müşahede etmektedir.
NECM.12: “Onun gördüklerine yine de kuşkuyla mı bakacaksınız”
Onunla gördüğü şey üzerine ve vahy in gerçekliği üzerine mi kuşku mu duyuyorsunuz?
BAKARA.147: “Gerçek (hak) Rabbinden (gelen)dir. Şu halde sakın kuşkuya kapılanlardan olma.” Kuşku duyma. Çünkü RABBİNDEN gelen bu vahy haktır ve insanın arayışına , sorgulamasına uygundur. TAKVA ve FITRAT üzre yaşayan herkes bu mesajın HAK olduğunu bilir. ŞÜPHE duyanlar ancak TAKVA dan uzak olanlardır.
ENAM.114: “Allah’tan başka bir hakem mi arıyayım? Oysa O, size Kitabı açıklanmış olarak indirmiştir. Kendilerine Kitap verdiklerimiz, bunun gerçekten Rabbinden hak olarak indirilmiş olduğunu bilmektedirler. Şu halde, sakın kuşkuya kapılanlardan olma.”
Kuşku duyma. Eğer kuşku duyarsan senden önce kitabı okuyan TAKVA ehline sor.
YUNUS:94: “Sana indirdiğimizden eğer kuşkudaysan, senden önce kitabı okuyanlara sor. Andolsun, Rabbinden sana gerçek gelmiştir, şu halde kuşkuya kapılanlardan olma.
Burada bahsedilen ve bir sonraki ayette VE ile başlamaya konu olan şey kuşkuya düşülen GÖRDÜĞÜ ŞEYDİR:
NECM.13:” Andolsun, onu bir de diğer inişte görmüştü.
İnsan ne zaman ALLAH ı sanki dibindeyemiş, yanındaymış gibi müşahede eden bir dönem geçirmişti? RÜŞD ÇAĞINDAN ÖNCE. Yani henüz kendisine İBLİS yüklenmeyen o zamandan önce insan, TAKVA üzre yaşayan ve duruşu ile sanki RABBİM ALLAHtır diyen bir çocukluk çağından geliyordu.
ARAF.172: “Hani Rabbin, Adem oğullarının sırtlarından zürriyetlerini almış ve onları kendi nefislerine karşı şahidler kılmıştı: “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” (demişti de) onlar: “Evet (Rabbimizsin), şahid olduk” demişlerdi. (Bu,) Kıyamet günü: “Biz bundan habersizdik” dememeniz içindir.
Herkes ama istisnasız herkes çocukluğunda , cennetteymiş gibi yaşadığı o hayattan RÜŞD YAŞINA geçmeden önce TAKVA ÜZRE bir hayat yaşar ve sanki Allahın huzurunda RABBİM ALLAHTIR diye haykıran günahsız yaratıklardır. Oysa CENNETTEN DÜNYA HAYATINA İNDİĞİ ( Yani çocukluktan RÜŞD YAŞINA evrilip artık sorumluluk aldığı ) o İNİŞTE de bunu görmüş, müşahede etmiş ve ŞAHİTLER kılınmıştık. Böylece hiç kimse BEN BUNDAN HABERDAR DEĞİLDİM diyemezdi. AMAZONDA ormanlarında kendisine resul gelmemiş bir toplulukta TAKVA üzre yaşamayı bulabilmelidir. Allah ın içine kodladığı DOĞRU ları bulabilmelidir. O yüzden İSLAM insanı sorgulamaya iten muhteşem bir prosesdir.
Bu BİR ÖNCEKİ İNİŞTE GÖRMÜŞTÜ ifadesine , yani TAKVAYI öncelediği o hayat döneminde RABBİM ALLAHTIR diyerek Allah ın ayetlerinin insana ışık tutan hakikatini görme konusuna örnek olarak Sebe kraliçesi BELKIZ ı da verebiliriz.
NEML.42: “Böylece (Belkıs) geldiği zaman ona: “Senin tahtın böyle mi?” denildi. Dedi ki: “Tıpkı kendisi. Bize ondan önce ilim verilmişti ve biz müslüman olmuştuk. Allah’tan başka tapmakta olduğu şeyler onu (müslüman olmaktan) alıkoymuştu. Gerçekte o, inkar eden bir kavimdendi.”
Her insan TAKVA üzre doğar. Ancak RÜŞD YAŞINA girip te sorumluluk almaya başladıktan sonra , İBLİS onun SINIRI AŞMASINI sağlar ve doğruların üzerini örter.Böylece Müslüman olarak yaşamaktan alıkoyar.
NECM.14: Sidretü’l-Münteha ‘nın yanında.
MEN EDİLMİŞ AĞAÇ. Buna YASAK AĞAÇ diyenlerde var. Kelime kullanışı itibarı ile: SON AĞAÇ manasına gelen ve Arap kültüründe tarla sınırlarını belirlemek için dikilen ağaçlar olduğu bilgisi vardır. O halde SINIRI AŞMANIN sok noktası manasındadır ve yukarıdaki anlamları ile uyuşmaktadır.
TAKVA ya üzre yaşamak, Allah yanındaymış gibi yaşamak, onu müşahede ediyormuş gibi yaşamak ancak SİDRETÜL MÜNTEHA nın yanında olup O YASAK AĞACA ( HARAMLARA ) dokunmamak ile mümkündür.
ARAF.19: Ve ey Adem, sen ve eşin cennete yerleş. İkiniz dilediğiniz yerden yiyin; ama şu ağaca yaklaşmayın. Yoksa zalimlerden olursunuz.
Bu AĞAÇ ile betimlenen HARAMLARDIR. Ve KÜFR ü temsil eder. ŞEYTAN ademi bu ağacın meyveleri ile kandıracak ve haramları çekici gösterip insanın ayağını kaydırmak isteyecektir. Hatta bu ağacın meyvelerinden yenilirse meleklerden olunacağı bilgisini de o verir. İBLİS, haramları güzel gösterip gerçeğin üzerine örtüp, insanı sınırı aşmaya ikna ederek onu cehenneme sokar. NECM suresinin az sonraki ayetlerinde Necm16-17 de mealen : “ İBLİS HAKİKATİ ve SINIRLARI ÖRTMEKTE İKEN GÖZ YANILMADI ve SINIRI AŞMADI “ demektedir. İBLİS sınırları örtüp sanki sınır yokmuş gibi gösterir ve böylece insan azgınlığa düşerek TAGUTA tapınır hale gelir. Onlar için SINIRLAR olmadığı için DOĞRU YANLIŞ kavramı da kalmaz ve bu insanlar kendilerini HAK zannederek bu uğurda savaşırlar.
NİSA:76: “İman edenler Allah yolunda savaşırlar; inkar edenler ise tağut yolunda savaşırlar öyleyse şeytanın dostlarıyla savaşın. Hiç şüphesiz, şeytanın hileli düzeni pek zayıftır.
DOĞRU ile YANLIŞ kesin bir çizgi ile ayrılmıştır. Allah bu sınırı ayıran SİDRETÜL MÜNTEHA işaretleriini VAHY ile belirtmiştir. Ancak insanlar İBLİS in doğruyu örten ve sınırları yok gibi gösterip insanı , azgın, sınırı aşan cehennemlikler oluncaya kadar seslenişini duymazdan gelemezler. Oysa DOĞRULUK SAPIKLIKTAN APAÇIK AYRILMIŞTIR.
BAKARA.256: “Dinde zorlama (ve baskı) yoktur. Şüphesiz, doğruluk (rüşd) sapıklıktan apaçık ayrılmıştır. Artık kim tağutu tanımayıp Allah’a inanırsa, o, sapasağlam bir kulpa yapışmıştır; bunun kopması yoktur. Allah, işitendir, bilendir.
Cennete gitmenin tek yolu HARAM lardan uzak durmaktır. Cennet o ağacın sınırlarını belirlediği haramlara dahil olmamaktan geçer. Ayrıca Kuran da TAKVA yı temsil eden ve SAĞ YAN da olması ile İYİ yi ve GÜZELİ temsil eden bir diğer ağaç daha anlatılır. Bu ağaç sınırın diğer tarafını belirtir. Sınır ağacınınn SĞ TARAFINDAN seslenilmesi de yine VADEİ de olması ve iki toplumun birbirinden ayrıldığını gösterir. MUSA bu AYRIM noktasında dır ve o TAKVA nın tarafını seçerek RABBİNİN yolundan ilerlemeyi seçmiştir.
KASAS.30: “Derken oraya geldiğinde, o kutlu yerdeki vadinin sağ yanında olan bir ağaçtan: “Ey Musa, Alemlerin Rabbi olan Allah benim;” diye seslenildi.
Kuran da İYİ nin karşısındaki KÖTÜ yü zıttı olarak her yerde anlatır. Cennet ve cehnennem bu yüzden vardır. MÜSLÜMAN lar ve DİĞER leri, AZANLAR ve DOĞRU YOLDA OLANLAR, ASHABI MEYMENE ( ASHAB ı YEMİN ve ASHAB I ŞİMAL …vb. gibi bu anlatımı her yerde görürüz. Allah DOĞRU ve YANLIŞ ın kesin olarak ayrıldığını belirtir.
VAKIA.27-28: “”Ashab-ı Yemin”, ne (kutludur o) “Ashab-ı Yemin. Dikensiz meyve ağaçları (SİDR) içindedirler.
VAKIA:41: “Ashab-ı Şimal”, ne (mutsuzdur o) “Ashab-ı Şimal.”
Kuran da YANLIŞ ve DOĞRU yu ayıran bu NET ÇİZGİLER yani SINIRDAKİ AĞACIN sağ yanında iseniz yani sınırı aşmamışsanız cennete gidersiniz. Sol yarafındaysanız yani sınırı aşmışsanız azgınlık yapmışsınız demektir. Üstelik TEVBE etmeyip o sınırın o tarafında kalmaya devam ederseniz kendinize ve etrafınızdakilere zulm ediyorsunuz demektir. Cehenneme gidersiniz. Bu arada SAĞ YAN: DOĞU yu… Güneşim doğduğu aydınlığı temsil eder, SOL YAN ise BATI yı yani doğrununun kaybolnaya yüztutmasını anlatır. ( Meryem in aiesinden DOĞUYA bir yere çekilip aralarına perde çekmesini unutmayın lütfen. Görüldüğü gibi burada da iki toplum kesin bir çizgi ile ayrılmış ve bu PERDE ile ifade edilmiştir.)
NECM.15: “Ki Cennetü’l-Me’va onun yanındadır.
Cennet o ağacın yanındadır. O sınırı aşmadan yaşamak cennetin anahtarıdır.
NECM.16: “Sidreyi örten örtmekte iken,”
Doğruları örten İBLİS in tüm vesveselerine rağmen, o insanı sürekli kötülüğe çağırııp sınırı aşmaya ikna etmeye çabalarken
NECM.17: “Göz kayıp şaşmadı ve (sınırı) aşmadı.
O nun gözü asla kaymadı ve s Muhammed (as) asla sınırı aşmadı. Müminlerin resulü doğrudan ve doğruyu öncelemekten asla şaşmadı.
NECM.18: “Andolsun, o, Rabbinin en büyük ayetlerinden olanı gördü.”
VAHY ile müşerref olarak ALLAHIN en büyük delillerinden , işaretlerinden olan VAHY inzal oldu.
BU vahyedilenleri o çooook uzak UFUKLARda arıyordu zaten. Elini gözüne siper edip güneş in kamaştırmasını engellemeye çalışarak taaaaaaa uzakta belli belirsiz olan bir cismin ne olduğunu seçmeye çalışan insanın durumu gibiydi arayışı..
Arayışı sayesinde netleşti, netleşti… netleşti.. Öyle ki bu yakın oluri ARALARINDAN SU SIZMAYACAK diyebileceğimiz bir doruk noktasına ulaştı. ARAYIŞI ile GERÇEKLER…ve RABBİ onu seçti RESUL olarak o da bu size ulaşan VAHYi VAHY olarak aldı ve gözüyle görmüş gibi onayladı GÖNLÜYLE.. BU vahyler o arayışta olduğu GERÇEKLER ile nasılda şak diye oturuyordu birbirine. Gördüğünü GÖNLÜ yalanlamadı o yüzden. İŞTE BUNU ARIYORDUM BENDE dedi. Sarıldı sıkı sıkıya. RABBİNİN sözlerine.
Ve RABBİ ona öğretti. Ahireti öğretti mesela. Ona GAYB idi bu bilgi ama öğrenmişti. İŞTE dedi. cennet ve cehennem VAR OLMALI ki.. ZALİMlerin ve İYİ lerin HAK ları korunsun.
O bütün bu gerçeklerin FITRATI ile ne kadar uyumlu olduğunu görünce anlamıştı bunun RABBİNDEN olduğunu. Hani o her insanın RABBİM ALLAH tır dediği ADEM OLDUĞU zamanlarındaki TAKVA üzre olduğu , RÜŞD yaşı öncesinde ki SAF ve TEMİZ olan zamanlarındaki yaşayış.( Bir önceki inişte de görmüştü)
O haramlardan uzak olan , vadinin sağ yamacındaki ağacın yanında, haramlardan uzak olan yaşam. Ki bu yaşam cennetin kıyısında yaşamak gibidir ki bu hayat ona cenneti getirecektir….SINIRI aşmadan. Ve doğruların üzerini örten, haramları helal gibi gösteren İBLİS in söylemlerine kulaklarını tıkayarak yaşamak.
O onca kötülüğe , küfre ve bu gerçekleri örtmeye çabalayan pislik insanların saldırılarına rağmen asla İMAN ETTİĞİ DOĞRUDAN BİR AN BİLE ŞAŞMADI.
O RESUL OLARAK SEÇİLMİŞTİ .