KEHF İNSANLARI

KEHF İNSANLARI

HERKES KENDİ MAĞARASINA GİREN IŞIK KADAR AYDINLANIR

MÜSLÜMANLAR: KENDİNİ ve TOPLUMU İNŞA EDEN İNSANLAR

 

KEHF suresi kadim bir efsane üzerinden HAK  ve GERÇEK bir KURANİ bakışı anlatıyor. Bu tip anlatış şekli Kuran’ın sıkça kullandığı bir yöntemdir.

Arayış içinde olan sorgulayan ve takva üzre yaşamak için  düşünen insanların sancılı süreçlerini anlatır. Mağara ile isimlendirilen bu İÇSEL YOLCULUK ; hem kendini  ve toplumu geliştirme  ve İNŞA ETME,  hem de zalimin zulmünden kurtulmak için bir süre de olsa kendini gizlemek için kullanılan bir sosyolojik hatta psikolojik yöntemdir.

O MAĞARAYA girmenin gerektiği dönemler yaşar insanlar. Hatta KURAN ın bize öğrettiği bu sorgulama evresini yaşamalılar. İçinde bulundukları ve içine doğdukları toplum ile aynı mı düşünüyorlar? Toplum doğru düşünüyor mu? Ben doğru düşünüyor muyum? Gibi bir çok sorunun cevaplarının bulunacağı ve bulunduktan sonra da belki bir süre daha  o içsel yolculuğun devam ettirilip doğru zamanın bekleneceği bir dönem. BU dönem mutlaka yaşanmalı. O mağaraya mutlaka girmeli insan. Ancak ÇIKMAK için vgirmeli. BU önemli. İslam insanı  o mağaraya sokmayı değil o mağarada yetiştirmeyi ve dışarı çıkartmayı amaçlar. ASHABI KEHF kıssasında da içinde bulundukları toplumu inşa  ve irşad eden bir Müslüman gruptan bahseder.

KEHF 9 a kadar Allah, insanların arasındaki klasik olan kendi zanlarını DİN yapma , buna tapınma ve doğruyu bu şekilde kaybetme  süreçlerini anlatıyor. Biraz sonra sana bana  ve hepimize ÖĞÜT olarak anlatacağı KEHF kıssasını da , ucube, acayip, olmayacak , şaşılacak bir hikaye değil, bilakis tam da herkes için olabilecek sosyolojik bir gerçeklik olduğunu anlatıypr.

KEHF.9: “Sen, yoksa Kehf ve Rakim Ehlini bizim şaşılacak ayetlerimizden mi sandın?

Yok yok.. Hiçte öyle değil diyor Allah.

KEHF.10: “O gençler, mağaraya sığındıkları zaman, demişlerdi ki: “Rabbimiz, katından bize bir rahmet ver ve işimizden bize doğruyu kolaylaştır (bizi başarılı kıl).”

Bir grup İMAN etmiş insanın hikayesidir bu. İSLAM ile DİNlenmiş, iman edip bu hayatın esaslarını ilke edinmiş insanlar. Muhtemel ki zor bir dönemden geçiyorlar. Hangi Müslüman geçmemiş ki? MÜSLÜMAN denilen insan: Aklınıza gelebilecek EN GÜZEL İNSAN tarifidir ve üstelik bu güzel insan mazlumların hakkı için zalimler ile savaşan , zenginliğin babadan oğula geçen değil de zenginden fakire doğru akıtılan bir meta olduğunu savunan insan olarak toplumlar tarafından hep dışlanmış ve ötekileştirilmiştir. Hatta kendi ZAN larını din yapanlar tarafından öldürülmüştür. Yerinden yurdundan kovulmuştır.

Hatırlayın  kendi ülkemizde bile darbeler dömeninde köşe bucak saklanarak yaşayan insanlar topluluğu idik. Öyle ki ülkemiz Müslümanların ekseriisi genelenksel dinin temsilcileri ve Ehli Kİtab olduğu halde. Düşünün bir de KURAN nın tanımlamış olduğu Müslüman ve KURAN nın tanımlamış olduğu İSLAM dinine mensup bir topluluk olsalardı nasıl muamele görürlerdi.

Bu kıssa daki MÜSLÜMAN insanlarında benzer bir zalimlik ile karşı karıya oldukları anlaşılıyor. Bu yüzden de kendilerini görünür olmaktan çekip çıkartıyorlar. Kendi mağaralarına çekilip bir süre ortada AKTİF bir Müslüman olarak var olmama kararı alıyorlar.

Aynen Meryem gibi.

Meryem de kendisini ailesinden  ve toplumdan uzağa DOĞUYA bir yere atmıştı. Uzaklaşmıştı. Çocuğunu yetiştireceği ve zamanı bu şekilde çok daha verimli kullanmış olabileceği bir SESSİZLİK dönemi.

MERYEM.16: “Kitap’ta Meryem’i de zikret. Hani o, ailesinden kopup doğu tarafında bir yere çekilmişti.”

MERYEM.17: “Sonra onlardan yana (kendini gizleyen) bir perde çekmişti. Böylece ona ruhumuz (Cibril’i) göndermiştik, o da, düzgün bir beşer kılığında görünmüştü.

Bir PERDE çekmişti. Yani onlardan FİKREN ve yapabiliyorsa FİZİKEN ayrılmıştı.

Yıllarca bu mücadeleyi vermiş ve toplumun vurdumduymazlığı , kapllerinin mühürlenmiş olması ve duyarsızlığı onu demotive etmiş ama şimdi çocuğunu yetiştirip onunla yanyana islamı anlatacağı günlere değin o toplumdan uzaklaşmauı yeğlemiştir.

MERYEM.26: “Artık, ye, iç, gözün aydın olsun. Eğer herhangi bir beşer görecek olursan, de ki: “Ben Rahman (olan Allah)’a oruç adadım, bugün hiç kimseyle konuşmayacağım.”

O insanlar da RABLERİNE diyor ki: Allahım bizim gibi aktif Müslüman olanların böyle pasif bir konuma geçmesi çok zor. Nefsimize çok ağır geliyor bu. Sen bize bu orucumuzda destek ve  bizi muaffak eyle.

Çünkü bir Müslüman aktif değilse  yavaş yavaş körelebilir, bu durağanlığa alışabilir. Kötülüğün ve vurdumduymazlığın keyifli ve rahat anları insanın müminsel güzelliklerini öldürebilir. İşte bundan çekiniyorlar.

KEHF.11: “Böylelikle mağarada yıllar yılı onların kulaklarına vurduk (derin bir uyku verdik).”

Uzun bir zaman o insanların dış dünya ile olan MÜMİNSEL etkileşimleri kesildi. Bu sanki bir UYKU HALİ gibi geçiş dönemi idi. Yine aktif olacakları, inandıklarını anlatacakları, insanları güzelliğe ve iyiliğe çağıracakları, düşünmeye , sorgulamaya , ALLAH ı bulmaya ve anlamaya çağıracakları , mazlumları koruyacakları  o günleri özleyerek günlük hayatlarının SIRADAN görüntüsü içinde yaşamaya başladılar. Sanırdın ki sıradan, basit , herkes gibi tekdüze insanlar. Halbuki içlerinde volkanlar patlayan koca koca yürekleri vardı.

KEHF.12: “Sonra iki gruptan hangisinin kaldıkları süreyi daha iyi hesap ettiğini belirtmek için onları uyandırdık.”

Dışardaki  ehli kitap ve ZAN larını din edinmiş insanlar ve kendi içsel mağaralarına çekilmiş bu Müslümanlar. İKİ TOPLULUK. Allah hep bu iki toplumdan bahseder. MÜMİNLER ve DİĞERLERİ, CENNET ve CEHENNEM EHLİ…  Burada da bundan bahsediyor . Bakalım bu iki toplumdan hangisi ZAMANINI İYİ DEĞERLENDİRDİ  bunu anlamanın vakti geldi. İYİ ile KÖTÜ nün ayırt edilmesi ve müminlerin  KÖTÜ den ayrılması zamanı. Bu ahiret sahnesinin gerçekleşmesi için  artık mağaralarından çıkma zamanları gelmiştir.

KEHF.13: “Biz sana onların haberlerini bir gerçek (olay) olarak aktarıyoruz. Gerçekten onlar Rablerine iman etmiş gençlerdi ve biz de onların hidayetlerini arttırmıştık.

İMAN eden bu insanların bu kıssası GERÇEKTİR: Bu bugünde yaşanmaktadır. Dün de yaşandı. Yarın da yaşanacak. Ki o gençler bu içsel mağaralarına çekilip sessizliğe bürünmeden önce o zalimlerin karşısına çıkıp BİZ ALLAHA İMAN EDERİZ BAŞKA HİÇBİRŞEYE İLAH DEMEYİZ diyecek  ve bu gerçeği onların yüzüne haykırıp dimdik duracak kadar hidayetleri artmış insanlardı.AKTİF MÜSLÜMANLARDI.

KEHF.14: “Onların kalpleri üzerinde (sabrı ve kararlılığı) rabtetmiştik; (Krala karşı) Kıyam ettiklerinde demişlerdi ki: “Bizim Rabbimiz, göklerin ve yerin Rabbi’dir; ilah olarak biz O’ndan başkasına kesinlikle tapmayız, (eğer tersini) söyleyecek olursak, andolsun, gerçeğin dışına çıkarız.”

KEHF.15: “”Şunlar, bizim kavmimizdir; O’ndan başkasını ilahlar edindiler, onlara apaçık bir delil getirmeleri gerekmez miydi? Öyleyse Allah’a karşı yalan uydurup iftira düzenden daha zalim kimdir?”

“İçinde yaşıyor olduğumuz bu toplum bizim kavmimizdir. Biz onların düşünce sisteminden, yaşantı şeklinden beriyiz. Bizler doğruyu arayan, hak üzre yaşayan ve Allah ı RAB edinen  insanlarken , onlar ALLAH ÇOCUK EDİNDİ diyen ve Allah tan başkasını İLAH edinenlerdir. Hiçbir delilleri olmadığı halde nasıl böyle düşünürler….” Bu Müslüman insanlar Ehli Kitap bir toplumun içinde yaşayan insanlar. O toplumun Hristiyan ya da Yahudi bir topluluk olduğunu KEHF.4 den anlıyoruz. Bu topluluk ALLAH ÇOCUK EDİNDİ diyen bir toplulukmuş.

KEHF.4: “(Bu Kur’an) “Allah çocuk edindi” diyenleri uyarıp korkutur.”

Bu Ehli Kİtab toplumun içinde olup da kendini gizleyen, karşıdan bakıldığında onlar gibi olduğu zannedildiği halde Allah ın ayetlerini gördüklerinde gözleri  dolan , Allah ın ayetlerini çocuklarını tanır gibi tanıyan MÜMİNCE yaşayan , sorgulayan insanlardan bahsediyor.  Ehli Kitab gibi görünenlerin hepsi bir değildir. Böyle insanların var olduğunu biz Kuran ın diğer ayetlerinden de biliyoruz.

ALİ İMRAN.113: “Onların hepsi bir değildir. Kitap Ehli’nden bir topluluk vardır ki, gece vaktinde ayakta durup Allah’ın ayetlerini okuyarak secdeye kapanırlar.

 

Ali İmran.99: “Şüphesiz, Kitap Ehlinden, Allah’a; size indirilene ve kendilerine indirilene -Allah’a derin saygı gösterenler olarak- inananlar vardır. Onlar Allah’ın ayetlerine karşılık olarak az bir değeri satın almazlar. İşte bunların Rableri katında ecirleri vardır. Şüphesiz Allah, hesabı çok çabuk görendir.

BAKARA.146: “Kendilerine kitap verdiklerimiz, onu (peygamberi), çocuklarını tanır gibi tanırlar. Buna rağmen içlerinden bir bölümü, bildikleri halde gerçeği gizlerler.”

Allah ın EHLİ KİTAB diye bahsettiği  insanlar DOĞRU YOLDAN sapmış olanlardır. Ancak onların içinde olduğu halde doğruyu arayan, sorgulayan, “ BÖYLE DİN Mİ OLUR.. BİR YARADAN ve VAADİNDEN DÖNMEYEN BİR RAB OLMALI” diyen birileri de var içlerinde . İşte bunlar MÜSLÜMAN kişiler. Diğerlerinden düşünce olarak ayrılıyor ve hatta Ehli Kİtab toplumu tarafından sevilmiyorlar.

KEHF.15 deki ŞU BİZİM KAVMİMİZ ALLAHTAN BAŞKASINI İLAH EDİNDİLER ifadesinin bir benzeri de CİN.3-4 de anlatılır. Ehli Kİtab toplumunun ( Muhtemelen Hristiyan bir toplulık)  içinde yaşayan bir grup insanın Kuran dinledikten sonra Müslüman oluşlarını anlatan bu ayet serisinde de şöyle denilir:

CİN.3-4: “Elbette, Rabbimizin şanı yücedir. O, ne bir eş edinmiştir, ne de bir çocuk. Doğrusu şu: Bizim beyinsizlerimiz, Allah’a karşı ‘bir sürü saçma şeyler’ söylemişler.”

ŞU BİZİM BEYİNSİZLER diyerek onlardan BERİ olduklarını ifade eder. Aynen ŞU BİZİM KAVMİMİZ diyerek onlardan farklı düşündüklerini onlardan AYRI olduklarını  anlatması gibi.

İSLAM zaten İYİ ile KÖTÜ nün ayrılması amacını güder. Bu ayrım FARKINDA olarak yapılmalıdır. Yani Müslüman demek: YAPTIĞIM ŞEYLERİN SONUCUNU BİLEREK YAPIYORUM demektir. Bir Müslüman sokakta gezerken kafası rasgele bir yetim çocuğun başına değdiği için çocuğun mutlu olmasından medet ummaz. Gider bile isteye o çocuğu mutlu etme amacıyla faaliyet yapar. Denk gele , rasgele , hasbelkader olmaz. Aynen bir bilardocunun: “ Ben şimdi topu şu banda şu banda ve şu banda vurduracağım ve burdan beyaz topa sonra kırmızı topa vurdurarak sayı alacağım “ demesindeki gibi FARKINDA ve BİLEREK. Yoksa ıstakayı rasgele sallamaları sonucu oluşan sayılar manzumesi değildir MÜSLÜMANLIK. O yüzden Müslüman sorgular, bu sorgulamanın soncunda RABBİİN dediklerini kabul edip bir ANDLAŞMA yapar. “ BEN MÜSLÜMANCA YAŞAYACAĞIM.. SENDE BENİ CENNETE ALACAKSIN”. Allah bu vaadi onaylar. Böylece İYİ ve KÖTÜ nün ayrıldığı bir sistem  kurulmuş olur. Bu İSLAM Prosesi öyle muhteşem bir prosesdir ki aynen renkli cam parçalarını renklerine göre ayıran bir renk ayırım makinası gibi. Yeşiller bir sepete diğer tüm renkler bir diğer sepete.

O yüzden insanın içinde bulunduğu toplumdan en azından FİKİRSEL olarak ayrılması önemlidir. Yapabiliyorsa FİZİKEN de ayrılması ve HİCRET etmesi zorunludur. Ancak hicret edemiyorsanız o zaman kendi mağaranıza çekilip uygun zamanı kollamak bir çözüm olabilir.

NİSA:97: “Melekler kendi nefislerine zulmedenlerin hayatına son verecekleri zaman derler ki: “Nerde idiniz?” Onlar: “Biz, yeryüzünde zayıf bırakılmışlar (müstaz’aflar) idik.” derler. (Melekler de:) “Hicret etmeniz için Allah’ın arzı geniş değil miydi?” derler. İşte onların barınma yeri cehennemdir. Ne kötü yataktır o?

Kısaca ayrılmalı insan. En azından AYRILDIĞININ FARKINDA OLMALI.Zaten KEHF 16 bunu belirtiyor.

KEHF.16: “”Madem ki siz onlardan ve Allah’tan başka taptıklarından kopup ayrıldınız, o halde, (dağlara çekilip) mağaraya sığının da Rabbiniz size rahmetinden (bolca bir miktarını) yaysın ve işinizden size bir yarar kolaylaştırsın.”

Madem ki o ehli Kitab ve müşrik toplumdan ayrıldınız ve bunu deklare de  ediyorsunuz o halde Allah ın rahmetinden nasipleneceğiniz  MÜMİN HİCRETİNE hoşgeldiniz.

Meryem de bunu yapmıştı.

MERYEM.16: “Kitap’ta Meryem’i de zikret. Hani o, ailesinden kopup doğu tarafında bir yere çekilmişti.”

MERYEM.17: “Sonra onlardan yana (kendini gizleyen) bir perde çekmişti. Böylece ona ruhumuz (Cibril’i) göndermiştik, o da, düzgün bir beşer kılığında görünmüştü.

Resuller de  bu HİCRETİ yaşamışlardı. Toplumlarından eziyet gören Resuller kendilerine inananları da yanlarına alarak , anlatıp anlatıp da değiştiremedikleri toplumu , arkalarında eşlerini, çocuklarını akrabalarını ve hatta  babalarını bırakarak  gitmişlerdir. LUT (as), NUH (as), MUSA (as) , MUHAMMED (as) ve daha adını bilmediğimiz nice RESULLER.

KEHF.17: “(Onlara baktığında) Görürsün ki, güneş doğduğunda mağaralarına sağ yandan yönelir, battığında onları sol yandan keser geçerdi ve onlar da onun (mağaranın) geniş boşluğundalardı. Bu, Allah’ın ayetlerindendir. Allah, kime hidayet verirse, işte hidayet bulan odur, kimi saptırırsa onun için asla doğru yolu gösterici bir veli bulamazsın.

Haram ve helallerin bu kadar içiçe olduğu bir ortamda yaşamak zorundaydılar. VAHY in  ve RABBANİ düşüncenin ( TAKVA) aydınlığı onları besliyor ve onları rızıklandırıyor, haramların cezbediciliğine  ve çekiciliğine karşı durup o gecenin karanlığı gibi  aydınlanmasız , ve bilgisiz , belgesiz  yaşam biçiminin etikleri onları TEĞET geçip gidiyordu. Kendilerini etkilemesine izin vermiyorlardı. Çünkü ORTA BİR ÜMMET olarak HELAL dairesi yeterince GENİŞ bir alandır . İnsan orada yaşayıp , kendini haramlardan sakındırarak HİDAYETE erişebilir.

VAHY ve TAKVA sesi ile beslenen insanların kitabları SAĞ yanlarından verilecektir. KEHF 17 de de geçen  SAĞ yandan kasıt İYİ ve HELAL olan yaşam biçimidir. SOL yan iise KÖTÜ ve HARAM olan VAY den uzak yaşamı kastertmektedir.
SAĞ kelimesi: YEMİN kelimesi ile aynı kökten gelir. Dolayısı ile Allah ile yapılan MÜSLÜMANLIK ANDLAŞMASINA ithafen kitablarının sağ yandan verilmesinin İYİ olduğu mütaşibihatı ile anlaşıır.

İSRA.71: “Her insan grubunu imamlarıyla çağıracağımız gün, artık kimin kitabı sağ eline verilirse, onlar kitaplarını okuyacaklar ve onlar, bir ‘hurma çekirdeğindeki iplikçik kadar’ bile haksızlığa uğratılmazlar.”

Bu yüzden KASAS.30 da da TAKVA nın sesi SAĞ YANADN BİR SES diye anlatılır.

KASAS.30: “Derken oraya geldiğinde, o kutlu yerdeki vadinin sağ yanında olan bir ağaçtan: “Ey Musa, Alemlerin Rabbi olan Allah benim;” diye seslenildi.”

İNŞİKAK.7: “Artık kimin kitabı sağ yanından verilirse,”

KEHF.18: Sen onları uyanık sanırsın, oysa onlar (derin bir uykuda) uyuşmuşlardır. Biz onları sağ yana ve sol yana çeviriyorduk. Köpekleri de iki kolunu uzatmış yatıyordu. Onları görmüş olsaydın, geri dönüp onlardan kaçardın, onlardan içini korku kaplardı.

Görsen onları SIRADAN insanlar gibidirler. Sokakta gördüğün sıradan insanlardan biri gibidirler. Halbuki inandığını yaşayamayan ve içten içe acı çeken bu SORGULAMA insanları günlük hayatın telaşındaki sıradan insanlar gibi devinim içinde görünürler. İşlerine güçlerine bakıp yaşayıp giden insancıklar gibidirler.  Oysa haramları arzulayan nefslerinin azgınlığını dizginlemiş hatta MÜMİNCE yaşamanın gereği olan bazı AKTİF MÜSLÜMAN olma hallerini askıya alıp , haksızlığın karşısında hemen atılıp o haksızlığı düzeltmek  gibi devrimci isteklerine GEM VURUP , bir süre dişlerini sıkıp bekleme kararı almış , MESCİDİ HARAM ı , VAHYE DAYALI GÜZEL DÜNYA İNŞA ETME ulvi hedefini şimdilik uykuya yatırmış bu insanlar, bahçe kapılarına  boyunlarından ve ağızlarından bağladıkları köpeklerinin hiçbir yabancıya  havlamadan öylece eli kolu uzatmış şekilde  duruyor olmasını sağladılar ki o ZALİMLER onlara kötülük yapmasınlar.

KÖPEĞİN EHLİŞTİRİLİP OTURYOR OLMASI  ile tasvir edilen HEVALARINA, HEVESLERİNE , ARZULARINA gem vurulmasıdır. Hevasına uyan insanın durumu Dilini sarkıtıp  hırlayıp duran soluyan bir köpek gibi tasvir edilir.

ARAF.176: “İmdi, Biz eğer dileseydik, onu ayetlerimizle yüceltir, üstün kılardık: fakat o hep dünyaya sarıldı ve yalnızca kendi arzu ve heveslerinin peşinden gitti. Bu bakımdan, böyle birinin durumu (kışkırtılan) bir köpeğin durumu gibidir: öyle ki, onun üzerine korkutarak varsan da dilini sarkıtıp hırlar, kendi haline bıraksan da. Bizim ayetlerimizi yalanmaya kalkan kimselerin hali işte böyledir. Öyleyse, bu kıssayı anlat, ki belki derin derin düşünürler.

“ONLARI GÖRMÜŞ OLSAYDIN, ONLARDAN KORKUP KAÇARDIN”.. Kimden korkar bir RESUL? Haramlardan, kötülerden, zalimliğin  karanlığında kalmaktan korkar. Çekinir ve sakınır… Allah RESULUNE diyor ki: “ Onları görsen , EHLİ KİTAB sanırdın. Duyarsız, tepkisiz bir insanlar gurubu sanıp onlardan uzaklaşırdın.

KEHF.19: “Böylece, aralarında bir sorgulama yapsınlar diye onları dirilttik (uyandırdık). İçlerinden bir sözcü dedi ki: “Ne kadar kaldınız?” Dediler ki: “Bir gün veya günün bir (kaç saatlik) kısmı kadar kaldık.” Dediler ki: “Ne kadar kaldığınızı Rabbiniz daha iyi bilir; şimdi birinizi bu paranızla şehre gönderin de, hangi yiyecek temizse baksın, size ondan bir rızık getirsin; ancak oldukça nazik davransın ve sakın sizi kimseye sezdirmesin.”

 

Artık UYANMA VAKTİ. TEBLİĞ zamanı gelmiş olabilir mi? Hazır mıdır buna toplum? Peki biz hazır mıyız? Uzun zamandır bu içsel gelişimin içindeyiz. Zamanın uzunluğu kısalığı önemli değil. Bunu Allah bilir. Önemli olan bu gelişimin sonucunda elde ettiklerimiz ile toplumu  ikna edebilecek miyiz? Sizce bize, fikirlerimize karşılık verecekler mi?

Yine aynı SURE de BİR SALİH KUL kıssasında da benzer bir anlatım ile Musa ile o salih kulun kasabaya gittikleriini ve kasaba halkından yemek istediklerini ama kasba halkının onlara yemek  vermediğini anlatır. Yani MUSA  insanları tebliğe gitmiş ancak insanlar  onun fikirlerini dinlememiş, karşılık vermemişlerdir.

KEHF.77: “(Yine) Böylece ikisi yola koyuldu. Nihayet bir kasabaya gelip yemek istediler, fakat (kasaba halkı) onları konuklamaktan kaçındı. Onda (kasabada) yıkılmaya yüz tutmuş bir duvar buldular, hemen onu inşa etti. (Musa) Dedi ki: “Eğer isteseydin gerçekten buna karşılık bir ücret alabilirdin.”

Şehre girip bakalım bizim düşüncelerimize hazır mı  toplum bunu sorgulayalım. Ancak insanlara NAZİK davranalım. Çünkü DOĞRUYU anlatmak zor ve meşakkatli bir iştir. Aynen MUSA nın FİRAVUN a gidişi gibi.

TAHA.43-44: “İkiniz Firavun’a gidin, çünkü o, azmış bulunuyor. Ona yumuşak söz söyleyin, umulur ki öğüt alıp düşünür veya içi titrer, korkar.”

KEHF.20: “”Çünkü onlar üzerinize çıkıp gelirlerse, sizi taşa tutarlar veya dinlerine geri çevirirler; bu durumda ebedi olarak kurtuluş bulamazsınız.”

 

Çünkü EHLİ KİTAB siz onların dinine döünce kadar sizinle savaşmayı bırakmayacaklardır. Eğer toplum buna hazır değilse size saldırıp sizi taşlayıp hatta öldürürler. Bunu BUGÜN bile deneyemezsiniz. Dilerseniz bunu KURAN YETER diyerek dışarı çıkın. Başınıza neler gelbileceğini tahayyül bile edemezsiniz.

BAKARA.120: “Sen onların dinlerine uymadıkça, yahudi ve hristiyanlar senden kesinlikle hoşnut olacak değillerdir. De ki: “Şüphesiz doğru yol, Allah’ın (gösterdiği) yoludur.” Eğer sana gelen bunca ilimden sonra onların heva (arzu ve tutku)larına uyacak olursan, senin için Allah’tan ne bir dost vardır, ne de bir yardımcı.

KEHF.21: “Böylece, Allah’ın va’dinin hak olduğunu ve gerçekten kıyametin, kendisinde şüphe bulunmadığını bilmeleri için (şehir halkına ve sonraki insan kuşaklarına) onları buldurmuş olduk. (Onları görenler) Kendi aralarında durumlarını tartışıyorlardı, (bir kısmı) dedi ki: “Onların üstüne bir bina inşa edin, Rableri onları daha iyi bilir.” Onların işine galip gelen (sözleri geçen)ler ise: “Üstlerine mutlaka bir mescid yapmalıyız” dediler.

 

Toplumun içine çıktılar. Ve toplum İKİYE AYRILDI. İMAN EDENLER ve İNLAR EDENLER. İman edenler ; “…bu adamların anlattığı hakikat çok etkileyici. Bu anlatılanlar üzerine bir HAYAT İNŞA  ( MESCİD)  edelim. “  dediler. Diğerleri ise “… Boş lakırdı bunlar. Biz ancak atalarımızı  inanır bulduğumuz şeye inanırız. Sorgulamanın , Amerika’ yı yeninden  keşfetmenin anlamı var mı? Bu adamlar bizim alimlerimizden daha mı iyi biliyorlar. KAPATIN BU DÜŞÜNCELERİN ÜZERİNİ.. BETON DÖKÜN  bu fikirlerin üzerine.” Dediler.

Her RESULUNDE karşı karıya kaldığı bu sorundur. Toplum ikiye bölünür. Bölünmesi de istenir zaten. İMAN edenler kendilerine ait GÜZEL ve HARAMLARDAN ARINIDIRILMIŞ, KÖTÜLÜKLERİN OLMADIĞI, ZALİMLİĞİN ve HAKSIZLIĞIN OLMADIĞI o MESCİDİ HARAM ı inşa etmeyi hayal eder.  Allah da onları ikiye ayırır. CENNETe gidecek olanlar.. CEHENNEME gidecek olanlar.

Surenin buraya kadarki  genel mesajı bu olmasına rağmen insanlar , sayılara takılmışlar, mesajı atlamışlar ve “ YOK EFENDİM 300 sene kaldı demiş biri HİCRİ olarak öteki MİLADİ  olarak 9 yıl daha fazla kaldı demiş. ( 300 yılda miladi takvim Hicri takvimden 9 yıl daha uzundur aşağı yuları)… Yok efenim kaç kişiydiler gibi gereksiz şeylere takılmışlardır. Aynen MÜDDESİR .31 de “ kalbinde maraz olanların sayıya takılıp  “ ALLAH BURDA NEYİ AMAÇLADI ACABA??” diyerek  sanki matah bir şey düşünüyormuş gibi yapmalarının yerilmesi gibi.

 

ASHABI KEHF kıssasından anladığım budur .Bugüne aktarılan mesajının bu olduğunu  düşünüyorum. Halen böyle bir çok insan olduğunu hayal ediyor ve hakikati arayan bu kalplerin bir gün o MUHTEŞEM DÜNYA HAYALİ  ( MECİDİ HARAM ) etrafında birleşeceğini hayal ediyorum.

 

ACG

18.10.2022

 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

This site is protected by reCAPTCHA and the Google Privacy Policy and Terms of Service apply.