91 – ŞEMS SURESİ TEFSİRİ

ahman Rahim olan Allah’ın adıyla
 
Şems suresi Kuran sıralamasına göre doksan bir, iniş sırasına göre de yirmi altıncı sure olup, mekke’de indirilmiştir. on beş ayetten ibarettir.

91/1- Güneş’e ve onun parıltısına and olsun,

Güneş kelimesi Kuran’da otuz beş yerde geçmektedir.

Allah Kuran’da dikkat edilirse insan hayatında önem arz eden yaratılanlara yemin etmektedir. Bilindiği gibi insanoğluna bilgi Allah tarafından iki kanalla gelmektedir. Birincisi vahyi bilgiler, bu bilgiler Allah’ın kendisi ile insanlar arasında nebi olarak seçtiği insanlara vah yederek gelmektedir. Bu bilgileri getirenlere Kuran nebi ve resul ismini vermektedir. İkinci bilgi ise, Allah’ın eşyanın yapısına kodladığı bilgilere ulaşmakla gelmektedir.

İnsanlar yaratılamadan önce bu günkü bilim adamlarına göre, kainatın yaratılışından bu tarafa yaklaşık on beş milyar yıl geçtiği tahmin edilmektedir. Ama gerçek olanı en güzel bilen Allah’tır. Bizim anlaya bildiğimiz kainatta yaratılmış olan varlıklardan en son yaratılan varlık insan oğludur. Kuran’da Geçen yaratılışla ilgili ayetler onu bize göstermektedir.

76/1- Gerçek şu ki, insanın üzerinden, daha kendisi anılmaya değer bir şey değilken, uzun zamanlardan (dehr) bir süre (hin) gelip-geçti.

Güneş ve kainatta bulunan bütün yaratıklar, insan oğlunun emrine verilmiştir. İnsanlar yaratıldıkları zaman her şey önlerine hazırlanmış olarak beklemektedir.

57/4- Gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra arşa istiva eden O’dur. Yere gireni, ondan çıkanı, gökten ineni ve ona çıkanı bilir. Her nerede iseniz, O sizinle beraberdir, Allah, yaptıklarınızı görendir.

Altı Gün ifadesi bizim bildiğimiz gün değil,kainatın yaratılmasının altı aşamada yaratıldığını anlatmaktadır. Yani kitap ehlinin söylediği gibi haftanın altı günü Allah çalışıp haşa yedinci günü dinlenmesi anlamında olmadığı aşikardır. altı aşamada bir süreç içerisinde yaratıldığı bir gerçektir. Önce kainatın bir gaz halinde olduğu , daha sonra kainatta bulunan yıldızların güneşin ayın yerkürenin yaratıldığı ve daha sonra da yeryüzünde dağların ovaların ve sırasıyla bitkilerin hayvanların ve en sonunda insanların yaratıldığı anlaşılmaktadır.

Kainatta hiçbir varlık sebepsiz değil, her şey bir sebebe bağlı olarak yaratıldığı gibi, aynı zamanda hiçbir şey ölçüsüz değil, her şey bir ölçüyle yaratılmıştır.

13/ 8- Allah, her dişinin neyi yüklendiğini (neye hamile kaldığını) ve döl yataklarının neyi eksiltip neyi eklediğini bilir. O’nun Katında her şey bir miktar (ölçü) iledir.

Kuran kainatta temel olarak iki varlıktan söz etmektedir.yeryüzünü ve kainatın halifesi olan onu bozmak da onu mamur etmek de emanet olarak insana aittir. Kuran insanların yaratılış biçimini oluşturan olgular da dahil insanların dışında insanların emrine amade olan bütün varlıkları da melekler olarak tanımlanmıştır.

Yerlerin ve göklerin güneşin ve ayın insan oğlunun emrine boyun eğmesi bu anlamı taşımaktadır.

39/ 5- Gökleri ve yeri hak olarak yarattı. Geceyi gündüzün üstüne sarıp-örtüyor, gündüzü de gecenin üstüne sarıp-örtüyor. Güneşe ve aya boyun eğdirdi. Her biri adı konulmuş bir ecele (süreye) kadar akıp gitmektedir. Haberin olsun; üstün ve güçlü olan, bağışlayan O’dur.

Meleklerin görevi kendilerine kotlanmış olan bilgilerle bir zaman dilimi içerisinde dünya hayatında seyrini sürdüren, kendilerinde olan bilgileri insanlara sunmakla insanlara secde etmektedirler.

2/ 34- Ve meleklere: “Adem’e secde edin” dedik. İblis hariç (hepsi) secde ettiler. O ise, diretti ve kibirlendi, (böylece) kafirlerden oldu.

Tefsirini yapmakta olduğumuz şems suresinin ana temasını oluşturan güneş ve güneşe bağlı gezegenlerden olan, dünya ay ve onları emrine amade olarak verilen halife olan, insan’ı teşkil etmektedir. Dikkat edilirse Kuran’da geçen kelime ve ayetlere yüklenen mana bozulursa anlam bütünlüğü de bozulmakta fesat ve karışıklık çıkmaktadır.zaten sure içerisinde insanların kainatta ve yeryüzünde davranışları dolayısıyla yaptıkları bozgunculuktan örnekler vermekte ve sonuçlarını anlatarak ders alabilenler için öğüt olmaktadır.

91/2- Onu izlediği zaman Ay’a,

Bilindiği Gibi Güneşe bağlı olarak dokuz tane şu ana kadar tespit edile bilen gezegen vardır. Bunların yerküremize en yakın olanlardan birisi aydır. Ay Kuran’da nur olarak tanımlanır. Yani güneşten aldığı ışığı dünyanın görünen yüzüne yansıtmaktadır. Bunda da Allah’ın insanların geceleri bir takım yapmaları gereken işlerini kolaylaştırmaktadır.

71/15- “Görmüyor musunuz; Allah, yedi göğü birbirleriyle bir uyum (mutabakat) içinde yaratmıştır?”

71/16- “Ve ayı bunlar içinde bir nur kılmış, güneşi de (aydınlatıcı ve yakıcı) bir kandil yapmıştır.”

Nur ışığı yansıtan demektir. Sadece güneşten aldığı ışığı dünyaya yansıtmaktadır.

91/3- Onu (Güneş) parıldattığı zaman gündüze,

Güneşin dünya üzerinde akıl almaz etkisinden söz etmektedir.gündüzleri olmasaydı insanlık nasıl aydınlanacak nasıl ısınacaklardı? Şems suresinin bitiminde bu güne kadar ilim adamlarının ulaşabildikleri son noktayı güneş ve güneşe bağlı sistemler hakkında ilgi duyanlar için bilgi verilmektedir.dileyen okuyabilir.

91/4- Onu sarıp-örttüğü zaman geceye,

Dünya elips şeklinde olup,kendi ekseni üzerinde yirmi üç buçuk derece eğik durmaktadır. Eğik durmasaydı mevsimler oluşmaz dönmeseydi gece ve gündüz meydana gelmezdi. Düşünen ve aklını kullanabilen için böyle yaratılışında bir çok hikmetler bulunmaktadır.

91/5- Göğe ve onu bina edene,

Direksiz duran,ve her biri hem kendi miğferi etrafında hem de güneş ve onun gibi binlerce sistem etrafında sayıları bilinemeyecek kadar çok olan yıldız toplulukları ir birlerine çarpmadan birbirlerinin sınırlarını ihlal etmeden gök yüzünde yüzüp durmaktadırlar.

21/30- O inkar edenler görmüyorlar mı ki, (başlangıçta) göklerle yer, birbiriyle bitişik iken, Biz onları ayırdık ve her canlı şeyi sudan yarattık. Yine de onlar inanmayacaklar mı?

21/31- Yeryüzünde, onları sarsmasın diye, sabit dağlar yarattık ve doğru gidebilsinler diye geniş yollar açtık..

2132- Gökyüzünü korunmuş bir tavan kıldık; onlar ise bunun ayetlerinden yüz çeviriyorlar.

21/33- Geceyi, gündüzü, güneşi ve ayı yaratan O’dur; her biri bir yörüngede yüzüp gidiyor.

Kuran yerlerin ve göklerin yaratılışı hakkında bize bilgiler sunmaktadır. Günümüzün uzay biliminin ortaya çıkardığı verilere göre şu ayetlere ters bir buluş yaptıklarını göremezsin. Çağ ilerledikçe kuran açıklanmaya devam edecektir.

91/6- Yere ve onu yayıp döşeyene,

Yeryüzünün %25 karalarla kaplı,%75 de sularla kaplıdır.İlginç olanı da insanda %75 suyun diğer kısmının da et ve kemik oluşu dikkat çekmektedir. Allah her şeyi çelişkisiz bir biçimde yaratmıştır. İnsan oğlunun arayıp da bulabileceği kendisine lazım olan bütün şeyleri yeryüzüne yerleştirmiştir. Bizim gereksiz görüp de niçin Allah bunu yarattı dediğimiz şeylerin insan oğlunun karşısına çıkan problemlerin çözümünde onların ne kadar gerekli olduğunu hissedebilmekteyiz.

Yer yüzünde yaratılmış olan her yaratığın bir uzmanlık dalı mevcuttur. İnsan hangi konuda bilgi edinecekse o konunun uzmanlarıyla iletişim kurduğunda gerekli bilgileri düzgün olarak almaktadır. Kuran insanları zikir ehline yönlendirmektedir. 

Zikir ehli de düşünen aklını kullanan insanların kendilerine seçmiş oldukları branşta doğru bilgiye ulaşmasıdır. Yer yüzü hakkında coğrafya bilgisinden tutun da tarih sosyoloji matematik fizik kimya ve saymakla bitmeyen ilim dalları rast gele olan bir bilgi değildir. Bu konuları ihtiyaç duydukça uzmanlardan öğrenilebilir.

91/7- Nefse ve ona ‘bir düzen içinde biçim verene’,

91/8- Sonra ona fücurunu (sınır tanımaz günah ve kötülüğünü) ve ondan sakınmayı ilham edene (andolsun).

91/9- Onu arındırıp-temizleyen gerçekten felah bulmuştur.

91/10- Ve onu (isyanla, günahla, bozulmalarla) örtüp-saran da elbette yıkıma uğramıştır.

Surede geçen 7,8,9,ve 10.cu, ayetler insan yaratılışını tasvir etmektedir.

Her insanda bir olay konusunda birbirlerine zıt iki ses gelmektedir. Bu seslerden birisi takvadan diğeri ise fısktan gelmektedir. Takva; insanın ilk yaratılırken rabbim Allah’tır sözü onu anlatmaktadır.

7/172- Hani Rabbin, Ademoğullarının sırtlarından zürriyetlerini almış ve onları kendi nefislerine karşı şahidler kılmıştı: “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” (demişti de) Onlar: “Evet (Rabbimiz’sin), şahid olduk” demişlerdi. (Bu,) Kıyamet günü: “Biz bundan habersizdik” dememeniz içindir.

İnsanların yaratılış biçimleri diğer meleklerde olduğu gibi Allah’ın kotladığı bilgilerle donatılmışlardır. Onlarda nasıl bir kotlanmış bilgi varsa eğer yetişkin insanlardaki bozulma ve iblisin kötülüğü teklif olarak sunma olayı olmamış olsaydı onu yansıtırlardı. Ama ne yazık ki insan böyle yaratılışına uygun olarak gidişini engelleyen iki düşman karşısına çıkmaktadır.

7/19- Ve ey Adem, sen ve eşin cennete yerleş. İkiniz dilediğiniz yerden yiyin; ama şu ağaca yaklaşmayın. Yoksa zalimlerden olursunuz.

Bu ifadeler insanın daha dünya hayatına gelmeden daha günahsız bir ortamda adem ve eşinin konumu tasvir edilmektedir.

7/20- Şeytan, kendilerinden ‘örtülüp gizlenen çirkin yerlerini’ açığa çıkarmak için onlara vesvese verdi ve dedi ki: “Rabbinizin size bu ağacı yasaklaması, yalnızca, sizin iki melek olmamanız veya ebedi yaşayanlardan kılınmamanız içindir.”

7/21- Ve: “Gerçekten ben size öğüt verenlerdenim” diye yemin de etti.

7/22- Böylece onları aldatarak düşürdü. Ağacı tattıkları anda ise, ayıp yerleri kendilerine beliriverdi ve üzerlerini cennet yapraklarından örtmeye başladılar. (O zaman) Rableri kendilerine seslendi “Ben sizi bu ağaçtan men etmemiş miydim? Ve şeytanın sizin gerçekten apaçık bir düşmanınız olduğunu söylememiş miydim?”

Bu dört ayet şems suresindeki insanın yaratılış biçiminin fotoğrafını ortaya koymaktadır. Adem ve eşinden söz ederken Dişi ve erkek olan bütün insanların, genelinin tablosunu ortaya koyarak lisanı haliyle anlatmaktadır. Her insan yaratılırken bu özelliklere sahiptirler.

Cennet kelimesi burada günahsız bir yaşamı sembolize etmektedir. Yoksa cennet ve cehennem insanların dünya hayatında imtihana tabi tutulup da kaybedenlerin ve kazananların mükafat ve ceza olarak verilmek üzere, ölüp de yeniden dirilişle gidecek oldukları yerdir.

7/20- Şeytan, kendilerinden ‘örtülüp gizlenen çirkin yerlerini’ açığa çıkarmak için onlara vesvese verdi ve dedi ki: “Rabbinizin size bu ağacı yasaklaması, yalnızca, sizin iki melek olmamanız veya ebedi yaşayanlardan kılınmamanız içindir.”

Asıl şems suresinde günahın kendisini kuşatması ve insanın kendisini arındırması bu ayette düğümlenmektedir.Asıl insanın imtihanı iblis kelimesinin ortaya çıkarak insana isyanı kibirlenmeyi başkaldırıyı ve fahşayı teklif sunmakla başlamaktadır.

Ayet içerisinde geçen her bir kelime kuran içerisinde ne manayı kastettiği anlaşılmazsa ayetin anlaşılması mümkün değildir. Dikkat ederseniz şeytan iblis yasak ağaç cennet, adem eşi,melek, ebedi yaşam insan kelimelerinin ne anlama geldiği Kuran’ın tanımladığı şekilde anlaşılmasının sağlanması gerekmektedir.

Burada her kelimeyi açıklamak konunun akıl almaz şekilde uzamasına sebep olacaktır. bu sebeple sadece adem ve eşinin şeytanın teklif sunma olgusu ortaya çıktığı zaman olayın seyrini değiştirmektedir. Eğer iblis ve şeytan olgusu olmamış olsaydı, insanlar da harama ve yanlışlara gitme eğilimi de olmayacaktı. Ve böylece onlar da melekler gibi kendilerine kotlanan bilgi ile seyirlerini sürdüreceklerdi.

İnsana gelince görev farklılaşmakta insan hem yasaklara hem de güzel şeylere meyilli bir şekilde yaratılması sebebiyle karşılarına iki seçenek çıkmaktadır. Bu da insanların denenmesinin asıl sebebini oluşturmaktadır.

7/19- Ve ey Adem, sen ve eşin cennete yerleş. İkiniz dilediğiniz yerden yiyin; ama şu ağaca yaklaşmayın. Yoksa zalimlerden olursunuz.

Bu ifade insanlara bir sorumluluk yüklemektedir. Allah’ın yasakladığı yanlış davranışlardan haram olanları yememe içmeme ve yapmama, helal olanlardan dilediği kadar yapma yeme ve içme fermanı verilmektedir. Dünya hayatında da insanlar diğer yaratıklardan kendilerine sunulmuş bu emirlerle denenmeye tabi tutulmaktadırlar.

67/2- O, amel (davranış ve eylem) bakımından hanginizin daha iyi (viler e güzel) olacağını denemek için ölümü ve hayatı yarattı. O, üstün ve güçlü olandır, çok bağışlayandır.

İnsanlar haram ağaca yani Allah’ın yasakladığı bütün şeyleri yapmamak ve temiz ve helal kıldığı şeylerden yemek ve yapmakla yükümlüdürler. Bu sebeple insana bir sorumluluk yüklenmektedir. Eğer insan kendisine yüklenen bu sorumluluğu gereği gibi yerine getirmişse onlar hem dünya hayatında hem de ahret hayatında mutlu olacaklardır. 

Allah’ı veli edinmenin bir anlamı da onun insanlar için sunduğu hayat projesi planına göre hareket etmeleridir. Vahyin çizgisinde hareket etme insanlara bir yükümlülük ve emanettir. İşte Allah’ın diğer varlıklara emanetleri yükleyip de kabul etmemesi insanların bu emanetleri kabullenmesi bu anlama gelmektedir.

33/72- Gerçek şu ki, Biz emanetleri göklere, yere ve dağlara sunduk da onlar bunu yüklenmekten kaçındılar ve ondan korkuya kapıldılar; onu insan yüklendi. Çünkü o, çok zalim, çok cahildir.

İnsan yeryüzünde sorumluluk sahibi olandır. İnsanların dışında hiçbir varlık ne kendisine yüklenen görevin dışında hareket eder. Ne de yaptıklarından dolayı sorumludurlar.

91/11- Semud (halkı) azgınlığı dolayısıyla yalanladı;

91/12- En ‘zorlu bedbahtları’ ayaklandığında,

91/13- Allah’ın elçisi onlara dedi ki: “Allah’ın (deneme için size gönderdiği) devesine ve onun su içme-sırasına dikkat edin.”

91/14- Fakat, onu yalanladılar, deveyi yere yıkıp öldürdüler. Rableri de günahları dolayısıyla ‘onları yerle bir etti, kırıp geçirdi’; orasını da dümdüz etti.

91/15- (Allah, asla) Bunun sonucundan korkmaz.

İnsan ; Yaptığı her güzel davranışın farkında olduğu gibi yaptığı her yanlış davranışın da farkındadır.cinlerin ve Yahudi olanların azgınlaşarak dünya hayatını tabulaştırarak mal yığma ekini ve nesli yok etme çabaları onlara yüklenen emanetlerin unutularak kelimeleri yerinden oynatmaları sonucunda helak olmuşlardır.

Şems suresinde geçen bir kavmin yapmış olduğu yanlış davranışı kuran bize örnek vermekte bundan ders alarak aynı yanlışa bizim de düşmememizi öğütlemektedir.

Kuran Bir deve kesme olayından bahsetmektedir. Daha önce de bahsettiğimiz gibi edebi sanatlarda anlatılan mecazi anlatım kuranda da anlatılmaktadır. Eğer deve kesmeyi mecazi değil de gerçek anlamında anlaşılmış olsaydı kuran çelişkiler yumağı ile dolu bir kitap olarak karşımıza çıkardı. Allah kainatta ne varsa insan oğlunun hizmeti için yaratmıştır. Elbette deve de bunların içerisinde bir varlıktır. Allah deveyi insanlar ondan etinden sütünden yükünden gübresinden derisinden daha bir takım organlarından yararlansınlar diye yaratmıştır.

NEDİR KURANDA BAHSEDİLEN DEVE KESME OLAYI?

Bu konu üzerinde biraz durmak istiyorum. İslam müfessirlerinin düştüğü büyük yanlışlıklardan birisi de budur. Klasik olarak anlaşılan ve anlatılan olay şöyledir.

Salih peygamber dağdan mucize olarak bir deve doğurtturur. deve mahallenin veya kavmin su içme hakkına ortak olur. İçlerinden zorba azgın olan birisi de devenin su içme hakkına müdahale edip onu kestiğinden dolayı o ve onu takip eden halk helak olur. Bu tamamen Kuran’ın anlatışıyla tezat oluşturmaktadır. Bakınız; Kuran bunu nasıl anlatmaktadır.? O olayı Kuran’dan örnekler vererek anlatmaya çalışalım.

Önce Şunun çok iyi bilinmesi gerekir. Allah hiçbir peygambere göndermiş olduğu vahiylerden başka mucize vermemiştir. Zaten Kuran’da mucize diye bir ifade de geçmez. Ayet, delil belge burhan ifadeleri geçer.

6/34- Andolsun senden önce de elçiler yalanlandı; onlara, yardımımız gelinceye kadar yalanlandıkları ve eziyete uğratıldıkları şeye sabrettiler. Allah’ın sözlerini (va’dlerini) değiştirebilecek yoktur. Andolsun, gönderilenlerin haberlerinden bir bölümü sana da geldi.

6/35- Eğer onların yüz çevirmeleri sana ağır geldiyse, onlara bir ayet getirmek için yerde bir tünel açmaya veya göğe bir merdiven dayamaya gücün yetiyorsa (yap). Eğer Allah dileseydi, onların tümünü hidayet üzere toplardı. Öyleyse sakın cahillerden olma.

6/36- Ancak dinleyenler icabet eder. Ölüleri (ise,) onları da Allah diriltir. Sonra O’na döndürülürler.

Peygamberler ve elçiler sadece uyarıcı ve korkutucudurlar. Allah onlara vahyin dışında doğru yolu gösterecek bir mucize göndermemiş ve vermemiştir. Bakınız yine inkar edenlerin inkarlarına karşı mucize isteyen bir peygambere Allah nasıl bir hitapta bulunmaktadır.

29/50- Dediler ki: “Ona Rabbinden ayetler (birtakım mucizeler) indirilmeli değil miydi?” De ki: “Ayetler yalnızca Allah’ın Katındadır. Ben ise, ancak apaçık bir uyarıcıyım.”

29/51- Kendilerine okunmakta olan Kitabı sana indirmemiz onlara yetmiyor mu? Şüphesiz, bunda iman eden bir kavim için gerçekten bir rahmet ve bir öğüt (zikir) vardır.

Evet Allah peygamberlere insanlar iman etsin diye ne sihirli bir değnek, ne de vahyin dışında mucize olarak harikulade olağan üstü bir şey vermemiştir. Eğer öyle olmuş olsaydı dünya hayatında imtihan edilmeye gerek yoktu. Kuran’ın ayet ve mucize kelimelerinden kısa bir bilgi verdikten sonra, şimdide deve kesmeyi, ve oradan Kuran’ın ne anlatmak istediğini Kuran’dan örnekler vererek anlatmaya çalışalım.

Deve kelimesi ile ilgili kuranda on dokuz ayet geçmektedir. Biz kurandan konumuzla ilgili olan ayetleri alıp işlemeye ve konunun düzgün anlaşılmasını sağlamaya çalışacağız.

22/36- İri cüsseli develeri size Allah’ın işaretlerinden kıldık, sizler için onlarda bir hayır vardır. Öyleyse onlar bir dizi halinde (veya saf tutmuşcasına ayakta durup) boğazlanırken Allah’ın adını anın; yanları üzerine yattıkları zaman da onlardan yiyin, kanaatkara ve isteyene yedirin. İşte böyle, onlara sizin için boyun eğdirdik, umulur ki şükredersiniz.

22/37- Onların etleri ve kanları kesin olarak Allah’a ulaşmaz, ancak O’na sizden takva ulaşır. İşte böyle, onlara sizin için boyun eğdirmiştir; O’nun size hidayet vermesine karşılık Allah’ı tekbir etmeniz için. Güzellikte bulunanlara müjde ver.

Kuran’da geçen bir ayetin ne anlama geldiği doğru anlaşılabilmesi için, o konu ile ilgili bütün ayetlerin bilinmesi gerekir. ki ayet doğru anlaşılabilsin. İki Farklı konu ve iki farklı ayet bir araya geldiği zaman bile ayetlerin kastettikleri mana anlaşılmaya doğru yol almaktadır.

Allah bir kavme deve kesmelerini ve onların etlerinden yemelerini ve ihtiyaç sahiplerine de yedirmelerini istesin, bir kavim deve kesince o kavim helak edilsin. Bu anlayışta; bir gariplik olması gerekir. Yerleri ve gökleri yaratan Allah’ın gönderdiği çelişkisiz Kuran’ı çelişkili bir hale getirmek olur.

O zaman Salih kavmi deveyi kestikleri zaman helak olmasını Allah söylemekle neyi Murat etmektedir? Onu anlamaya çalışalım.

Allah kainatta yaratmış olduğu her varlığa bir yer bir konum ve bir değer biçmiştir. Dünyada özgürce dolaşan insanlara da demiş ki; eşyaları konulduğu yerden kaldırmayın kelimeleri yerinden oynatmayın ifadesi kullanmıştır.

4/46- Kimi Yahudiler, kelimeleri ‘konuldukları yerlerden’ saptırırlar ve dillerini eğip bükerek ve dine bir kin ve hınç besleyerek: “Dinledik ve karşı geldik. İşit, -işitmez olası- ve ‘Raina’ bizi güt, bize bak” derler. Eğer onlar: “İşittik ve itaat ettik, sen de işit ve ‘Bizi gözet’ deselerdi, elbette kendileri için daha hayırlı ve daha doğru olurdu. Fakat Allah, onları küfürleri dolayısıyla lanetlemiştir. Böylece onlar, az bir bölümü dışında, inanmazlar.

5/13- Sözleşmelerini bozmaları nedeniyle, onları lanetledik ve kalplerini kaskatı kıldık. Onlar, kelimeleri konuldukları yerlerden saptırırlar. (Sık sık) Kendilerine hatırlatılan şeyden (yararlanıp) pay almayı unuttular. İçlerinden birazı dışında, onlardan sürekli ihanet görür durursun. Yine de onları affet, aldırış etme. Şüphesiz Allah, iyilik yapanları sever.

Kelimeleri yerinden oynatmak Allah’ın yarattıkları varlıklara vermiş olduğu değeri bozarak çiğneyerek yerinden oynatmak ve başka bir anlam yüklemek demektir. Samiri ve peşinde gidenlerin ineği tabulaştırıp ona değerinden fazla değer vermelerini Allah eleştirmekte ve o ve onu destekleyenlerin o hallerine devam etme hallerine ölü ve helak ettik ifadesi kullanmaktadır.

Günümüz ve günümüz toplumların dışında, gelecek olan toplumlar geçmiş kavimlerin yaptıkları yanlış davranışlardan sonra başlarına gelen felaketlerin kendi başımıza gelmeden onlardan ders çıkararak bizim başımıza gelmemesini istemeliyiz.

Her insan kendisine ayrılmış bir zaman dilimi içerisinde denenmekte ve süresi bitince de ölmektedirler. Bazıları hayatta başına gelenlerden ders almadıkları gibi, başkalarının yanlış davranışlar sonucunda başlarına gelenleri gördükleri halde ders almamaktadırlar. 

Ama aklını kullanan insanlar evrene ve insanlara yöneldikleri zaman kendilerine zarar veren şeylerden kendilerini korurlar ve onlara temkinli ve donanımlı olarak yaklaşarak ikinci kez onlardan gelecek zararı önlemeye çalışırlar.

Tabiri caizse Allah bize hem dünya hayatında hem de ahret hayatında başımıza belalar felaketler gelmeden önce nebiler ve resuller göndererek uyarmaktadır. 

Allah’tan gelen nebi ve resulleri dinlemeyenler, hem dünya hem de ahret hayatında başlarına bir takım felaketler gelmiş gelmekte ve gelmeye devam edecektir. İşte Allah’ın nebilerle göndermiş olduğu kullanma kılavuzu olan kitapları dinlemeyenlere kuran helak ettik ifadesi kullanmaktadır. 

Yoksa Nuh Kavmine Lut kavmine Musa kavmine ve onun benzerleri olan kavimlerin başlarına gelen felaketler şimdi belki o kavimlerin işledikleri suçlardan daha fazlasını işledikleri halde gelmemesi helak edilme ifadesinin yanlış anlaşılmasının bir göstergesi olsa gerek.

Samirinin buzağıyı ilah edinmesi, Salih kavminin deveyi ilah edinmesi ile günümüz toplumlarında çocuklarını,arabalarını, bahçelerini ticaretlerini kadınlarını mallarını nefislerini ilah edinen halk arasında ne fark vardır?

İnsanlar kendi çocuklarını evlendirirken Allah Müslüman olan erkekler Müslüman olan kadınların velileridir derken hangi bir Müslüman’ım diyen bu ölçülere riayet etmektedir? İster evlenecek olan kız tarafı, isterse erkek tarafı evlenirken onların iman etmesini ve Salih amel işlemesine bakmaksızın onlarda makam koltuk tahsil güzellik yakışıklılık aranmaktadır. 

Kuran ise rabbin yolunda olmayı ve takvayı temel ilke olarak almaktadır. Rab yolunda olan Müslüman erkek ve kadınları, Müslüman olmayan erkek ve kadınlarla hangi mevkide olurlarsa olsunlar onlar da Müslüman olmadıkça evlenmelerini yasaklamaktadır.

60/10- Ey iman edenler, mü’min kadınlar hicret ederek size geldikleri zaman, onları imtihan edin. Allah, onların imanlarını daha iyi bilendir. Şayet (gerçekten) mü’min kadınlar olduklarını bilip-öğrenirseniz, artık sakın onları kafirlere geri çevirmeyin. (Çünkü) Ne bunlar onlara helaldir, ne onlar bunlara helaldir. Onlara (kafir kocalarına kendileri için) harcadıklarını verin. Onlara (hicret eden mü’min kadınlara) ücretlerini (mehirlerini) verdiğiniz takdirde onları nikahlamanızda size bir güçlük yoktur. Kafir (kadın)ların ismetlerini (nikahlarını) tutmayın ve (onlar için) harcadıklarınızı isteyin. Onlar da (mü’min kadınlara) harcadıklarını istesinler. Bu, Allah’ın hükmüdür; sizin aranızda hükmeder. Allah, bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.

2/221- Müşrik kadınları, iman edinceye kadar nikahlamayın; iman eden bir cariye, -hoşunuza gitse de- müşrik bir kadından daha hayırlıdır. Müşrik erkekleri de iman edinceye kadar nikahlamayın; iman eden bir köle, -hoşunuza gitse de- müşrik bir erkekten daha hayırlıdır. Onlar, ateşe çağırırlar, Allah ise Kendi izniyle cennete ve mağfirete çağırır. O, insanlara ayetlerini açıklar. Umulur ki öğüt alıp-düşünürler.

Ayetlerde Bahsedilen Hüküm ilahi bir mesajdır. İman ve Salih amel, vahyin gözünde en ön plana geçmektedir. İmansız dünyalık zevkler peşinde koşup padişahın burjuvaların oğlu kızı ile evlenmeyi tercih etmektense imanlı olup dünyanın en çirkin ve aşağılanmış olan kadın ve erkeklerle evlenilmesinin daha isabetli olacağını söylemekle ahret hayatının önüne engel olarak çıkan bütün istekleri yok edip kaldırmaktadır. Ayet içerisinde sebebini kuran açıklarken son noktayı koymaktadır.” Onlar, ateşe çağırırlar, Allah ise Kendi izniyle cennete ve mağfirete çağırır”

Evet dünyalık olanlar ateşe Allah’ın sözünü dinleyenler ise cennete ve mağfirete çağırırlar.

Salih kavminin devesinin kesilmesi olayını kuran mecazi bir üslupla böyle anlatmıştır. Yoksa İnsanın ihtiyacı için yaratılan bir devenin kesilmesi sonucunda kavmin helak edilmesinin arkasında başka bir anlam olduğunun anlaşılması gerekir.

Bu kıssada da kuran bir kavmin yaptıkları yanlış davranışlardan en önde olanı öne çıkararak vahyin gözetiminden sapmış olan bir toplumun başlarına gelmiş ve gelebilecek felaketleri bize anlatmakla bizim de aynı hatalara düşmememizi önermektedir.

 Doğrularım Allah’a yanlışlarım ise bana aittir.

ALİ RIZA BORAZAN
MERSİN ANAMUR

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

This site is protected by reCAPTCHA and the Google Privacy Policy and Terms of Service apply.