KURAN DA NESH OLAYI

NESH OLAYI!

TARİHSELCİ GÖRÜŞÜN DAYANDIĞI BİR TEMEL: “İslam hukukunda nesih kavramı, hükümlerin daha peygamber zamanına bile tarihsel olduğunun en büyük delilidir. Peygamber döneminde dahi hükümler birbirini yürürlükten kaldırmışken sonraki dönemlerde hükümlerin birbirini yürürlükten kaldırmamaları mümkün değildir. Hz. Ömer’in zekât verilecek sınıflardan birisini Kur’an’da geçtiği halde şartları değiştiğini varsayarak kaldırması bu bağlamda en önemli örnektir.”


İslam toplumlarında yapılan en büyük yanlışlıklardan birisi, de nesh olayının yanlış anlaşılmasıdır.  Üçüncü şıkta geçen şu ifade yanlışlığına bakın.” Hz.Ömerin zekât verilecek sınıflardan birisini Kur’an’da geçtiği halde şartları değiştiğini varsayarak kaldırması bu bağlamda en önemli örnektir.”

Tarihselcilerin yanıldıkları bu şıkkı anlayabilmek için Kur’an’da geçen nesh kavramını bilmek gerekir. Nesh; Kur’an’a göre iki farklı anlamda kullanılmıştır.


Nesh etmek, Kur’an’a göre, insanların vahyin orijinlinden saparak, bir söylem ve eylemin kaldırılarak, o konu hakkında benzerinin ve daha güzelinin gelişiyle terk edilmesi demektir. Bu söylediğimizi Kur’an’dan örnekler vererek açıklamaya çalışalım.

Nesh etme olayını genelde İslam müfessirlerinin büyük bir çoğunluğu tarafından yanlış olarak, algılanmış ve yanlış anlatılmıştır. Allah ayeti nesh etmeden söz ederken iki farklı anlama gelmektedir. Birincisi, gönderilen, peygamberlerin getirmiş olduğu vahyi bilgilerle gelen haramlar ve helaller yozlaştırılarak orijinalinden, saptırılarak Allah’ın haram kıldıkları bazı şeyleri helal, helal kıldıkları bazı şeyleri de haramlaştıran din anlayışlarını kaldırıp, yerine yeni bir peygamberle doğrusu ile düzeltilmesi anlamında kullanılan neshtir.
 
İkinci anlamı ise Teknolojik gelişmelerde gelişim devamlı başlangıçtan rakamların birden basamaklar halinde yükselmesi gibi devam eden süreçte, sayılara ihtiyaç duyuldukça rakamların sayısının artması gibidir. Bir örnek verecek olursak, Eskiden tarihi kalıntılardan kaleleri, genelde, dağların tepelerine kuruyorlardı. Bunun sebebi kaleler saldırılara karşı en güvenli olan yer dağların tepeleri idi. Ancak şimdi olsa bu çok anlamsız olurdu. Bunun sebebi ise savaş uçakları on bin metre kadar yüksekliğe çıkabilmekte en yüksek olan Everest tepesi bile deniz seviyesinden yüksekliği sekiz bin sekiz yüz seksen beş metredir. Kaleler o tepeye yapılsa bile havadan rahatlıkla bombalanabilmektedir.
İşte artık uçaklar icat edilince kaleleri dağların tepelerine yapmanın hiç bir anlam ve önemi yoktur. Şimdi yeni bir Kur’an gelmiş olsaydı Allah, kaleleri dağların tepelerine kurulmasını nesh ettik derdi.

NESH ETMEYİ KUR’AN İKİ ANLAMDA ELE ALMIŞTIR.

a)-vahyi bilgilerin peygamberler öldükten sonra helali haram, haramı, helal yapan kavimlerin yeni bir peygamber gelmesi ile kelimelerin, ait olduğu yere konmasıdır.

b)-teknolojinin gelişmesi ile yaşamı kolaylaştıran yeni icatların çıkışı ile eski icatların tedavülden kalkmasıdır.

NESH ETMENİN BİRİNCİ ANLAMI;

a)-vahyi bilgilerin peygamberler öldükten sonra helali haram, haramı, helal yapan kavimlerin yeni bir peygamber gelmesi ile ait olduğu yere konmasıdır.

2/106- Biz, daha hayırlısını veya bir benzerini getirinceye (kadar) hiçbir ayeti neshetmez (hükmünü yürürlükten kaldırmaz) veya unutturmayız. Bilmez misin ki Allah, gerçekten her şeye güç yetirendir.

İslam toplumlarında anlaşılan nesh, sanki Allah bir şeyi önceden yanlış söylemiş veya bilememiş, sonradan bu yaptığı yanlışın farkına vararak düzeltmesi veya söylediğinden vaz geçerek değiştirmesi, anlamında anlaşılmıştır.

Allah bu noksanlıklardan uzaktır. Nesh ile ilgili ayet, konu içerisinde kendisinden önce ve sonra  gelen ayetlerden ne demek istediğini anlamak gerekir.

2/105- Kitap Ehlinden olan kâfirler ve müşrikler, Rabbinizden üzerinize bir hayrın indirilmesini arzu etmezler. Allah ise, dilediğine rahmetini tahsis eder. Allah büyük fazl sahibidir. 

İşte bu ayet nesh edilen ayetin ne olduğunu bize açıklamaktadır.

Kur’an’daki ayetlerin ne demek istediği Kur’an’da onunla ilgili geçen, diğer ayetlerden anlaşılması gerekir. Kur’an bir olayı bir konuyu anlatırken, masal ve hikâye gibi anlatmamıştır. Onları bir arada toplu halde de işlememiştir. Onunla ilgili ayetler Kur’an’ın her tarafına serpiştirilmiştir. Doğru olan bir anlayışı ortaya çıkarabilmek için, o konu hakkında Kur’an’da geçen ilgili ayetlerin bir araya getirilip, o konunun bina inşa edilir gibi, düzgün bir şekilde inşa edilmesi gerekir.

Bir bina yapacağın zaman, taşını bir yerden, çimentosunu bir yerden, demirini bir yerden kerestesini bir yerden kirecini başka bir yerden alıp bir usta ve işçiler nezaretinde yapılıyorsa, Kur’an’daki bir konu da aynen öyle inşa edilmektedir. Yazdığım makalelerde bu olayları sık sık tekrar ediyorum ki, anlaşılsın diye!

Nesh ile ilgili ayeti doğru olarak açıklayabilmek için, önce ayette kullanılan kelimelerin ne anlama geldiğini, Kur’an’da arayarak bulmakla mümkün olur kanaatindeyim.

” Biz, daha hayırlısını veya bir benzerini getirinceye (kadar) hiçbir ayeti neshetmez (hükmünü yürürlükten kaldırmaz) veya unutturmayız ”

Nesh edilen ayet nedir? Onu yakalamaya çalışalım

Ayet: Allah’ın kâinatta yaratmış ve göndermiş olduğu  zerreden küreye kadar var olan her şeydir. Kur’an’da kullanılan kelimeler ve ayetler ayet olduğu gibi. Kur’an’ın dışında yaratılmış olan, maddeler ve insan yaşamını olumlu veya olumsuz etkileyen her şey de birer ayettir. Olaya bu açıdan baktığımız zaman, nesh etme olayını daha güzel kavrayabiliriz, kanaatindeyim.

Kur’an’da geçen bir ayet, ayet olduğu gibi, deve de bir ayettir. Yanlış din anlayışı da,  bir ayettir. Doğru din anlayışı da bir ayettir. Haram da bir ayettir. Helal da bir ayettir. Savaş ve barış da bir ayettir. Ayet içerisinde geçen daha güzeli ve benzeri olan da bir ayettir.

Asıl toplumun yanlış anlayıp da Allah’ın gönderdiği dinlerin bozulmasına vesile olan anlayış, Allah’ın din olarak peygamberlerle gönderip sonradan bu dinleri beğenmeyip değiştirmesi anlayışıdır. Ayetin kendinden önce gelen ayetlere dikkat ettiğimiz zaman, muhatap olan, ehlikitap ve onların algıladıklar ve yaşadıkları yanlış din anlayışlarıdır. 

Yani Hazreti Musa peygambere ve hazreti İsa peygambere gelen vahiy orijinli dinin, mensupları tarafından saptırılarak veya yozlaştırılarak yaşadıkları dindir. Nesh etmek, doğru olan dinle yanlışların düzeltilerek yanlış olan din anlayışının hükmünün kaldırılmasıdır. Yoksa orijinal olan Musa’ya veya İsa’ya gelen dinin hükmü değildir.

7/ 157- Onlar ki, yanlarındaki Tevrat’ta ve İncil’de (geleceği) yazılı bulacakları ümmi haber getirici (Nebi) olan elçiye (Resul) uyarlar; o, onlara marufu (iyiliği) emrediyor, münkeri (kötülüğü) yasaklıyor, temiz şeyleri helal, murdar şeyleri haram kılıyor ve onların ağır yüklerini, üzerlerindeki zincirleri indiriyor. Ona inananlar, destek olup savunanlar, yardım edenler ve onunla birlikte indirilen nuru izleyenler; işte kurtuluşa erenler bunlardır.

Onların helallerini haram, haramlarını helal yapan din, orijinal olan İsa ve Musa’ya gelen dinin, helali ve haramı değil, kendilerinin ortaya koydukları yozlaşmış bozulmuş olan, dinlerin helali ve haramıdır.

İnsanlık tarihinin başlangıcından bu tarafa, Allah’ın peygamberler aracılığı ile göndermiş olduğu dinin adı İslam, gönderilmiş olan peygamberlere bağlılığını gösterenlerin adı da Müslüman’dır. Öyleyse, peygamberler arasında helal ve haram farklılığı yoktur. Şartlar farklılığı vardır. Bu şartlar farklılığı aynı peygamberin yaşam döneminde olduğu gibi, farklı peygamberlerin dönemlerinde de yaşam ve şartlar farklılığı vardır.

At eti haram değilse, Allah yasaklamamışsa, kimsenin At eti yenmez haram deme hakkı yoktur. Ancak atı kesip yersek, hayatımızın olmazsa olmazlarını oluşturan yaşamı sekteye uğratır. 

Atı binek olarak, savaşta barışta yük taşımada, çift sürmede odun getirmede işimizi kolaylaştırırken, onu çok az bir ihtiyaç için yok etmek bizim hayatımızın zorlaşmasına neden olduğu için kesip yemeyiz. Bizim et ihtiyacımız için özel yaratılmış hayvanları kesip yeriz. Eğer kesip yemek o saymış olduğumuz gerekçelerden daha ön plana çıkarsa onu da keser yeriz, burada şartlar değişmiştir.

16/ 118- Yahudi olanlara da, bundan önce sana aktardıklarımızı haram kıldık. Biz onlara zulmetmedik, ancak onlar kendi nefislerine zulmediyorlardı.

Bu hitap son peygamberedir. Ona neyin helal neyin haram olduğu Kur’an’ın diğer ayetlerinde açıklanmıştır.

5/ 4- Sana, kendilerine neyin helal kılındığını sorarlar. De ki: “Bütün temiz şeyler size helal kılındı.” Allah’ın size öğrettiği gibi öğretip yetiştirdiğiniz avcı hayvanların yakalayıverdiklerinden de -üzerine Allah’ın adını anarak- yiyin. Allah’tan korkup-sakının. Şüphesiz Allah, hesabı çabuk görendir.

6/ 145- De ki: “Bana vahyolunanlar içinde, yiyen bir kimsenin yiyeceği (şeyler) için, ölü eti, dökülen kan, domuz eti -ki bu gerçekten murdardır- ya da Allah’tan başkası adına kesilmiş bir fısk dışında, haram kılınmış bir şey bulmuyorum. Kim kaçınılmaz bir ihtiyaçla karşı karşıya kalırsa, -saldırmamak ve haddi aşmamak şartıyla- (bu sayılanlardan ölmeyecek kadar yiyebilir). Şüphesiz senin Rabbin bağışlayandır, esirgeyendir. 

İşte Kur’an’ın yasakladığı bütün yiyecekler kendilerinden önce gelen toplumlara da yasaktır. Kur’an’ın yenmesini helal kıldığı bütün şeyler de, kendilerinden önceki gelen toplumlara helal kılınmıştır.

Bu Ayet örneklerinde de olduğu gibi, Kur’an iki kötüden mutlaka birisini, seçmek gerekirse daha az kötüyü, iki iyiden birisini seçmek gerekirse mutlaka daha çok iyiyi seçmemizi öğütler.

Kur’an’ın nesh ettiği ayet, konu içerisinde bahsettiğimiz bu değildir. Konu içerisinde bahsedilen ayet, bozulmuş olan Musa ve İsa dininin doğru olanları aynı kalmak koşulu ile bozulan yerlerinin kaldırılarak, yerlerine doğru olanların getirilmesidir.  

Allah insanlara Yahudilik ve Hıristiyanlık dini göndermemiştir. Onlar kendileri bu ismi kendilerine vermişlerdir. Onlar biz Hıristiyanlarız dediler. Ama Allah onlara Müslüman olun demiştir. Allah İbrahim dinini örnek alın demiştir.

3/ 67- İbrahim, ne Yahudi idi, ne de Hıristiyan’dı: ancak, O hanif (muvahhid) bir Müslüman’dı, müşriklerden de değildi.

Kur’an’da, her dilde olduğu gibi bir anlatım sanatı vardır. Bir ayetin buraya tercümesini aktardıktan sonra, ayetin ne demek istediğini anlatmaya çalışalım.

6/ 146- Yahudi olanlara her tırnaklı (hayvanı) haram kıldık. Sığırlardan ve koyunlardan, sırtlarına veya bağırsaklarına yapışan veya kemiğe karışanlar dışında iç yağlarını da onlara haram kıldık. ‘Azgınlık ve hakka tecavüzde bulunmaları’ nedeniyle onları böyle cezalandırdık. Biz şüphesiz doğru olanlarız.

Bu ayet örneğinde Yahudi olanlara Allah helal olan, tertemiz şeyi haram etmez. Ancak onlar helal olan bir şeyi yemediklerinden dolayı Allah onlara haram ettik ifadesi kullanır. Bu Kur’an’ın anlatım sanatıdır.

“Sığırlardan ve koyunlardan, sırtlarına veya bağırsaklarına yapışan veya kemiğe karışanlar dışında iç yağlarını da onlara haram kıldık.” 

Zaten Kur’an’ın bütünlüğü içerisinde olaylara hikmetle bakamayanlar, Allah Yahudi olanlara bu sayılanların haram edildiğini sanmışlardır.

Allah insanlara iki yol göstermiştir. Birisi hak yol, doğru olan yoldur. Diğeri ise batıl yol, yanlış olan yoldur. Allah evrene iki yolda yürüyenler için malzemeleri yaratmıştır. Ama insanlara demiş ki, haram olanlardan yemeyin çünkü bunlar fısk ve murdardır. Temiz ve helal olanlardan yiyin demiştir.

Allah’ın yarattığı şeyler özel durumlar hariç aynı şartlar altında bir kavme helâl, bir kavme haram olamaz. Bu Kur’an Ve evrenin yasalarıyla uyuşmaz. İşte orada Yahudiler, Allah’ın dinini tanımayıp, kendi zan ve tahminlerine göre, bir din uydurduklarından dolayı kendi kendilerine haram etmelerinden dolayı Allah, haram ettik ifadesini kullanmaktadır. İşte orada ayetin ne dediği değil, ne söylemek istediği anlaşılmazsa kavram kargaşalığı ortaya çıkar.

74/ 31- Biz o ateşin koruyucularını meleklerden başkasını kılmadık. Ve onların sayısını inkâr edenler için yalnızca bir fitne (konusu) yaptık ki, kendilerine kitap verilenler, kesin bir bilgiyle inansın, iman edenlerin de imanları artsın; kendilerine kitap verilenler ve iman edenler (böylece) kuşkuya kapılmasın. Kalplerinde bir hastalık olanlar ile kâfirler de şöyle desin: “Allah, bu örnekle neyi anlatmak istedi?” İşte Allah, dilediğini böyle şaşırtıp-saptırır, dilediğini böyle hidayete erdirir. Rabbinin ordularını Kendisi’nden başka (hiç kimse) bilmez. Bu ise, beşer (insan) için yalnızca bir öğüttür.

Dilediğimi saptırırım ayetinde olduğu gibi. Dilemek Kişilerin istediği yola gitmede Allah donanımlı bir hale getirdikten sonra yol seçme özgürlüğü ile olayları kendi isteklerine bırakılmasıdır.

76/3- Biz ona yolu gösterdik; (artık o,) ya şükredici olur ya da nankör.”

Yoksa Allah birini dileyip saptırırsa birini dileyip hidayete getirirse birini dileyip bağışlarsa, haşa Allah’ın adil sıfatı ortadan kaldırılmış olur.

Nasıl Allah insanlar arasından her hangi birisini insanların özgürce yol seçme anlayışı dışında, gel kulum seni diliyorum saptırıyorum, gel kulum seni diliyorum hidayete getiriyorum, gel kulum seni diliyorum bağışlıyorum. Anlayışı doğru değil ise, Yahudi olanlara Allah’ın helal ve temiz kıldığı şeyleri de haram etmesi  Kur’an’ın anlatış  esprisine uyum sağlamaz.

Allah hidayete ermeyi, sapmayı, bağışlamayı, helal ve temiz olanları, haram olanları, yaratır. Bunu imtihana tabi tutmak için yarattığı insanların özgür iradesine sunar. İnsanlardan dileyen sapar dileyen hidayete gelir. Dileyen bağışlanmak ister. Dileyen haram yer dileyen de helâl olanlardan yer. Allah onların özgür iradelerine dünya hayatında, müdahalede bulunmaz.

O zaman Allah’ın nesh ederek bir benzerini ve daha güzelini meydana getirdiği ayet nedir? Ehli Kitap ve müşriklerin anladığı ve yaşadığı din anlayışlarının doğru olanları yerinde kalmak koşulu ile yanlış olanlarının yerini, doğruları ile değiştirilmesidir.

İşte aradan yuvarlak hesap bin beş yüz yıl geçmiş olan Kur’an’ın inişi ile şimdiki zaman arasında geçen toplumlardaki din anlayışlarının yeniden gözden geçirilerek, Kur’an’ın anlattığı din anlayışı keşfedilerek, doğru yerlerin aynen kalmak koşulu ile yanlış olan yerlerin doğrularla yeniden düzenlenmesi gerekir.

Allah, peygamberlik ayetini nesh ederek, bir daha peygamber gelmemek üzere noktalamıştır.

33/40- Muhammed, sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir; ancak O, Allah’ın Resûlü ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah, herşeyi bilendir.

Yerini Her çağa hitap edecek her insanın alıp da kendisine bir kılavuz olan hayat kitabına bırakmıştır. Her insan elbette ki her ayeti anlayamaz, ama anlayamadığı yerleri de o konuda uzmanlaşan zikir ehlinden öğrenirler.

İnsanlar dünya hayatında değişik zekâ meziyet ilgi ilim, uğraşı alanlarına eğilim göstererek hepsi Allah’ın yarattığı kâinatı keşfetmede küreselleşen dünyanın bir tuğlasını oluşturmuşlardır. Tıpta, biyolojide, inşaatta, fizikte, insanlar insanların hayatta daha güzel çağdaş müreffeh bir hayat yaşamalarında bir görev yapmaktadırlar. 

Bir insan aynı zamanda bir tıp ilmini, aynı zamanda bir din ilmini, aynı zamanda bir kimya ilmini başarmasına ne ömrü yeter, ne de beyni bunları kavramaya yeter. Genellemesini bile sayamadığımız milyonlarca çeşit yaratıkları ayrı ayrı keşfetmek ayrı ayrı insanların ilgilenmesi ile çözülecek olan olaylardır.

NESH ETMENİN İKİNCİ ANLAMI;

b)-teknolojinin gelişmesi ile yaşamı kolaylaştıran yeni icatların çıkışı ile eski icatların tedavülden kalkmasıdır.

İlk Kur’an’ın sesli olarak okunuşu, kayıt altına bin sekiz yüz seksen beş yıllarında oldu. Bunun sebebi ilk plak veya kasetçalar o tarihlerde icadedilmiş olmalı ki, Kur’an’ın sesli okunuşu,  kayıt altına alınabilsin.

Allah, Kur’an’ı (zikri) biz indirdik onun koruyucuları da biziz derken, Peygambere gelen vahyi bilgiler, teknolojinin gelişmesi ile onu yazacak bir adam, yazacak bir kalem, yazılacak bir kâğıdın olması ile ancak mümkün olabilirdi. Eğer, kâğıt ve kalem icat edilmemiş olsaydı bu Kur’an diğer kitaplar gibi, bozulmuş olurdu. Kur’an’ın korunuşu belgelenmesi ve ezberlenmesi ile ilgilidir. Kur’an’ın konuşma dili ile Vermiş olduğum ayet örneğini başka bir ayetle açıklamaya çalışalım.

8/17- Onları siz öldürmediniz, ama onları Allah öldürdü; attığın zaman sen atmadın, ama Allah attı. Mü’minleri Kendinden güzel bir imtihanla imtihan etmek için (yaptı.) Şüphesiz Allah, işitendir, bilendir.

15/9- Hiç şüphesiz, zikri (Kur’an’ı) Biz indirdik Biz; onun koruyucuları da gerçekten Biziz.

Şimdi, bu iki ayeti karşılaştıralım. Bir taraftan Allah Müslümanlar ile kâfirlerin savaşında ok atmayı ve kâfirleri öldürmeyi kendisinin yaptığını söylüyor. Bir taraftan da “Kur’an’ı biz indirdik biz koruduk” diyor.

Kur’an’a hikmet ve mantık ölçüleri içerisinde baktığımız zaman, Allah dünya hayatında halife olarak İnsanları yaratmış, onların ne yol seçimlerine ne de onların yaptıkları davranışlara savaşlara asla müdahil olmamıştır. Elbette Allah sapma yolunu yaratırken sapma yoluna gidecek yol göstericileri de yaratmıştır.

Hidayete gelme ve bağışlama yolunu yaratırken hidayete gelmeyi teklif sunan yol gösterici peygamberleri de göndermiştir. Hidayete gelme ve bağışlanma yolunda yol gösterici olan peygamberler sadece teklif sunarlar. Sapma yolunda da şeytan ve dostları da sadece teklif sunarlar. Ama Allah sapanları ben saptırdım hidayete gelenleri de ben hidayete erdirdim der. Haşa Allah haklı değil mi? Çünkü, yerleri ve gökleri yaratan sapmayı ve hidayete gelmeyi insana ilham eden Allah’tır. Ama sapmak ve hidayete gelmek, insanların kendi tercihleridir.

Bu açıklamalardan sonra, Kur’an’dan önce gelmiş olan kitaplar, Allah onları korumadığı için bozulmamıştır. İnsanlar onları korumadıkları için bozulmuşlardır. Ama Allah, İnsanları o kitaplar bozuldu diye başını boş bırakmamış, tekrar peygamber göndermeye devam etmiştir.

Ne zaman; Allah’ın göndermiş olduğu Kitap bir taraftan teknoloji gelişince belgelenmiş koruma altına alınmış, bir taraftan da ezberlenmiş, artık tekrar peygamber göndermesine gerek kalmamıştır. Yani Allah, Peygamberlik ayetini nesh etmiş, yerine bütün insanların istedikleri zaman alıp okuyabilecekleri Kur’an ayetini getirmiştir.

33/40- Muhammed, sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir; ancak O, Allah’ın Resûlü ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah, herşeyi bilendir.

Allah, Artık bir daha peygamber gelmemek üzere, kapıları kapatmıştır. Kim Son nebi ve resulden sonra ben peygamberim diyorsa o sahtekârdır, yalancıdır.

Yaşadığımız hayatın neresine bakarsak bakalım, insanlara hizmet sunan icatların bir yenisi çıktıkça bir önceki icatlar, kullanılmaz duruma gelmektedir. Taşımacılıkta eskiden at eşek develerle taşınan yükler, taşıtların her türlüsü ortaya çıkınca artık onlar kullanılmaz duruma gelmiştir. Demir çimento icat edilmediği dönemlerde binalar köprüler kemerler ve kilit taşı yöntemi ile inşa ediliyordu. Ama çimento demirler çıkınca betonarme binalar ve köprüler onlarla yapılmaya başladı.

Yazılan kitapların matbaalarda basılması ve kütüp hanelerde barındırılması şu anda bilgi sayar ve tabletlerin çıkması ile kalem kâğıt masraflarından insanları kurtarmakta ve büyük bir kolaylık sağlamaktadır. Küçücük bir bilgi sayarla kütüphaneler dolusu bilgileri kayıt altına almak onları dosyalamak ve onları dilediğimiz zaman hangisini okumak istersek anında önümüze açıp okuyabilmekteyiz. Bu da gösteriyor ki, insanlar zamanla kitap hamallığı yapmaktan kurtulacak bilgilere süratle elindeki tabletlerden ulaşabileceklerdir.  

 Ali Rıza BORAZAN

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

This site is protected by reCAPTCHA and the Google Privacy Policy and Terms of Service apply.