TEBBET (MESED) SURESİ TEFSİRİ

Rahman Rahim olan Allah’ın adıyla
 
Bir adı da tebbet suresi olarak geçmektedir. Nüzul sırasına göre altıncı, kuran sıralamasına göre yüz on birinci sure olarak geçmektedir. Mekke’de indirilmiştir.
 
111/1- Ebu Leheb’in iki eli kurusun; kurudu ya.
 
Ayette en önemli dikkat çeken yönü, Ebu Leheb’in ellerinin kurumasıdır. Kuran’da değişik sure ve ayetlerde sık sık geçecektir. Kuran bir olayı anlatırken hem konu içerisinde hem Kuran içerisinde hem de evren içerisindeki konuşlandığı yere bakmak lazımdır. El kelimesi iki anlamda kullanılmıştır. Birincisi insanın vücut organlarından yaşamını kolaylaştıran fiziki elleridir. İkinci el ise güç ve kuvvet anlamında kullanılan ellerdir. Şimdi Kuran’dan her iki el anlamında kullanılan ayetlerden örnekler vermeye çalışalım.
 
4/43- Ey iman edenler, sarhoş iken, ne dediğinizi bilinceye ve cünüp iken de -yolculukta olmanız hariç- gusül edinceye kadar namaza yaklaşmayın. Eğer hasta veya yolculukta iseniz ya da biriniz ayakyolundan (hacet yerinden) gelmişseniz yahut kadınlara dokunmuş da su bulamamışsanız, bu durumda, temiz bir toprakla teyemmüm edin, (hafifçe) yüzlerinize ve ellerinize sürün. Şüphesiz, Allah, bağışlayandır, esirgeyendir.
 
“ellerinize sürün.”İfadesi vücudun parçası olan ellerden söz emektedir.
 
48/ 10- Şüphesiz sana biat edenler, ancak Allah’a biat etmişlerdir. Allah’ın eli, onların ellerinin üzerindedir. Şu halde, kim ahdini bozarsa, artık o, ancak kendi aleyhine ahdini bozmuş olur. Kim de Allah’a verdiği ahdine vefa gösterirse, artık O da, ona büyük bir ecir verecektir.
“Allah’ın eli, onların ellerinin üzerindedir.” 
 
Bu ifade güç ve kuvvet anlamında kullanılan eli ifade etmektedir. Eğer gerçek anlamında bir elden bahsedilirse o zaman Allah’a şekil isnat edilmiş olur ki bu da zan ve tahmin olur. Burada Ebu Leheb’in iki eli kurusun derken Müslüman’lar üzerindeki güç ve kuvvetin kalkarak onlara işkence yapacak takati kalmamasından söz etmektedir. Nitekim öyle olmadı mı? Bu hem dünya hayatında Müslüman olanların Medine’de güçlenerek kâfirlere karşı kazanmış oldukları güç ile hem de din gününün maliki olan Allah ahiret âleminde onu güç ve kuvvetini keserek ateşe girmeye zorlanacaktır.
 
Biz daha on üç on dört yaşlarındayken ateist birisi Kuran’la alay ederek bu süreyi okuyup Allah’a haşa dul karı gibi ilenir mi?diye eleştiride bulunmuştu. Burada ellerin kuruması gücünü kaybetmesi anlamında kullanılmıştır.
 
111/2- Malı ve kazandıkları kendisine bir yarar sağlamadı.
 
Dünya hayatında insanlar belirli bir zaman dilimi içerisinde denenmektedirler. Allah gücü muttaki olanlara küfrün kendisi üzerinde belalardan kurtulmak zalimi korkutmak için vermiştir. Ama zalim ve kâfir olanlar genelde güçlerini ekini ve nesli yok etmek için kullanırlar.
 
2/ 205- O, iş başına geçti mi (ya da sırtını çevirip gitti mi) yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya, ekini ve nesli helak etmeye çaba harcar. Allah ise, bozgunculuğu sevmez.

Güç sahibi olanlar adaleti ve hakkı tesis etmek için kullanmalıdırlar. Maalesef Ebu lehepler, Ebu cehiller firavunlar ve nemrut gibileri mazlum insanları öldürmüşler, yerlerinden ve yurtlarından sürmüşler ekini ve nesli yok etmişlerdir. Allah böyle zalim olanlara karşı iki tuzak hazırlamaktadır. Birisi ahiret âleminde cehennemle onlara ceza vermesi diğeri ise, insanlardan mustazaf olanlar birleşerek dünya hayatında onları yenilgiye uğratarak aşağılık bir konuma gelmesiyledir. Allah resulü aracılığı ile kâfirlerle, şöyle konuşmasını istemektedir.

9/ 52- De ki: “Siz bizim için iki güzellikten (şehitlik veya zaferden) birinin dışında başkasını mı bekliyorsunuz? Oysa biz de, Allah’ın ya Kendi Katından veya bizim elimizle size bir azap dokunduracağını bekliyoruz. Öyleyse siz bekleyedurun, kuşkusuz biz de sizlerle birlikte bekleyenleriz.

Dikkat çekilmesi gereken bir ayettir. Dünya hayatında zalim ve kafir olanların cezası insanlar tarafından verilmekte ve onların zulmü bertaraf edilmektedir. Ahiret hayatında ise Onların belalarını Allah vermektedir. Ayette verilmek istenen mesaj kâfirler eğer güçlü olur da bizimle savaşırlarsa ve bizi yener ve öldürürlerse biz şehit oluruz. ve cennete gideriz. 

Bu bizim için birinci güzelliktir. Eğer savaşırsak ve biz onları yenersek o zaman onlar dünya hayatında bizim kontrolümüz altına girerler biz yine karlı çıkarız. Yani her iki halde de biz kârlıyız. Ya siz? Ölürseniz, gebermiş ve cehennemi de boylamış, olursunuz. Kalırsanız ve savaşı kazanırsanız. Dünya hayatında az bir süre yararlanırsınız ve yine ölecek ve yine o elim azaba gark olunacaksınız. Biz her iki halde de kazançlıyız bizim için ikisi de güzeldir.

4/ 93- Kim bir mümini kasıtlı olarak (taammüden) öldürürse cezası, içinde ebedi kalmak üzere cehennemdir. Allah ona gazaplanmış, onu lanetlemiş ve ona büyük bir azap hazırlamıştır.

Rabbim Allahtır dedikleri için müminleri Öldürenleri, Allah asla onlara hidayet vermez. Onlar dünya hayatında hükümranlığını az bir süre kadar sürdürebilirler. Arkasından onları kudurmuş kızgınlığından kükremiş cehennem beklemektedir.

111/3- Alevi olan bir ateşe girecektir.

Kuran’da Ebu Leheb firavun Ebu cehiller bir örnek olarak anlatılmakta onların özelliğinde olanlar her dönemde olmakta ve olmaya devam etmektedir. Bunların hepsinin konum ve özellikleri aynıdır. Bu tip insanlar ve bu tip insanların yanında olanlar ve onlara destek verenler Alevli olan bir ateşe gireceklerdir.

111/4- Eşi de; odun hamalı (ve)

Aslında her insan kendisinden sorumludur. Bir zalimin zalimliği karşısında Müslüman olan bir kadın onun zalimliğine asla rıza gösteremez. Belki onun zalimliğini ortadan kaldıramayabilir buna gücü yetmeyebilir ama onun yanında durmamaya en azından gücü yeter. Bakınız Kuran mustazaf olanların itirazlarına karşı şöyle cevap veriyor.

4/ 97- Melekler kendi nefislerine zulmedenlerin hayatına son verecekleri zaman derler ki: “Nerede idiniz?” Onlar: “Biz, yeryüzünde zayıf bırakılmışlar (müstaz’aflar) idik.” derler. (Melekler de:) “Hicret etmeniz için Allah’ın arzı geniş değil miydi?” derler. İşte onların barınma yeri cehennemdir. Ne kötü yataktır o?

İlk bakışta Ebu Leheb’in kâfir ve zalim olması eşini karısını ne ilgilendirir diye düşünülebilir. Ama Her insanın yaratılışındaki görevi kimseye zulüm yapmamak ve zulme de rıza göstermemekle sorumludur. Bir kişi zalimin yanında duruyorsa onun zulmüne kendisi zulüm yapmasa bile zalime çanak tutuyor demektir. Allah ise ne zalimden ne de zalime çanak tutmandan hoşlanmaz.

İnsanların ilk yaratılışlarında rabbim Allahtır diye verdikleri söz. Her zalimin veya her zalim yanında duran kişinin zulüm işlediklerinde beyinlerinde ve vicdanlarında yankı yaparak dalgalanmaktadır. Ama bu sesi duymazdan görmezden gelenler azabı hak edenlerdir. Zalime yardım eden ve yataklık edenler ile mazluma yardım eden ve yataklık edenler aynı değildir. Her insanım diyen ve her Müslümanım diyen insanlar zulme baş kaldırmalı ve zalimin yanında ise durmamalı ve oradan ayrılmalıdırlar. 

Ebu Leheb’in eşi zayıf ve mustazaf olabilir. Ama Ebu Leheb’in eşi olmaya devam etmek zorunda değildir. Bu gün ne Ebu Lehebler var dünyada. Onun eşleri de Ebu Leheb’in eşi gibi onların yaptıkları zulme seyirci kalmaktadır. Korkularından veya onların yaptıkları zulmü onayladıklarından dolayı bu hiç fark etmez. Zulmeden eşleriyle beraber kızıştırılmış cehenneme sürükleneceklerdir. Müslüman bir kadın ile zulmeden bir koca veya Müslüman bir koca ile zulmeden Müslüman olmayan bir kadın asla bir arada duramazlar. Allah onların bir arada kalmalarını yasaklamıştır.

60/10- Ey iman edenler, mümin kadınlar hicret ederek size geldikleri zaman, onları imtihan edin. Allah, onların imanlarını daha iyi bilendir. Şayet (gerçekten) mümin kadınlar olduklarını bilip-öğrenirseniz, artık sakın onları kâfirlere geri çevirmeyin. (Çünkü) Ne bunlar onlara helaldir, ne onlar bunlara helaldir. Onlara (kâfir kocalarına kendileri için) harcadıklarını verin. Onlara (hicret eden mümin kadınlara) ücretlerini (mehirlerini) verdiğiniz takdirde onları nikâhlamanızda size bir güçlük yoktur. Kafir (kadın)ların ismetlerini (nikahlarını) tutmayın ve (onlar için) harcadıklarınızı isteyin. Onlar da (mümin kadınlara) harcadıklarını istesinler. Bu, Allah’ın hükmüdür; sizin aranızda hükmeder. Allah, bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.

Fıkıh kitaplarında yazan bir Müslüman erkek Hristiyan veya Yahudi bir kadın ile evlenebilir. “Müslüman bir kadın Hristiyan ve Yahudi bir erkekle evlenemez”. anlayışı tamamen Kuran’a terstir. Müslüman olan erkek ve kadınlar birbirleriyle evlenebilirler Allah bunun dışında bir evliliği yasaklamaktadır. Lut peygamberin karısını terk etmesi de bunun bir delilidir.

11/81- (Elçiler) Dediler ki: “Ey Lut, biz Rabbinin elçileriyiz. Onlar sana kesin olarak ulaşamazlar. Gecenin bir parçasında ailenle birlikte yürü (yola çık). Sakın, hiçbiriniz dönüp arkasına bakmasın; fakat senin karın başka. Çünkü onlara isabet edecek olan, ona da isabet edecektir. Onlara va’dolunan (azap) sabah vaktidir. Sabah da yakın değil mi?”

Bir peygamberin eşi iman etmiyor da zalim ve kâfir olanların yaşamlarını hayatlarıyla buluşturuyorsa o da demek ki kâfirlerle beraber cezalarını çekeceklerdir.

Öyleyse Ebu Leheb’in eşi oluşundan dolayı cehennemde yanması değil Ebu Leheb’in yapmış olduğu zulme karşı yardım ve yataklık edişinden dolayı Allah onu lanetlemekte ve azaplandır maktadır.

111/5- Boynuna bükülmüş bir ip (bağlanmış) olarak.

Kuran kâfir ve zalim olanların ahiret âlemindeki fotoğrafını şöyle çizmektedir.

20/107- “Orada ne bir eğrilik göreceksin, ne de bir tümsek.”

20/108- O gün, kendisinden sapma imkânı olamayan çağırıcıya uyacaklar. Rahman (olan Allah)a karşı sesler kısılmıştır; artık bir hırıltıdan başka bir şey işitemezsin.

20/109- O gün, Rahman (olan Allah)’ın kendisine izin verdiği ve sözünden hoşnut olduğu kimseden başkasının şefaati bir yarar sağlamaz.

20/110- O, önlerindekini de, arkalarındakini de bilir. Onlar ise, bilgi bakımından O’nu kavrayıp kuşatamazlar.

20/111- (Artık bütün) Yüzler, diri, kaim olanın önünde eğik durmuştur ve zulüm yüklenen ise yok olup gitmiştir.

Dünya hayatında hakka baş kaldıran mazlum olanlara güçlerini adalet etme yerine işkence malzemesi olarak kullananlar, Allah’ın zebani melekleri karşısında sesleri kısılmış boyunlarını uzatarak teslimiyetlerini bildirmişlerdir. Ama onların oradaki teslimiyetleri bir fayda sağlamamış cehenneme gidişlerini engelleyememiştir. Onlara dünya hayatında kendilerinin şefaatçi olduklarını kabul ettikleri şefaatçilerini de yanlarında göremezler.

Ancak dünya hayatında Allah’ın gönderdiği nebi ve resullere itaat eden onların getirdikleri kitaplara göre hayatlarını düzenleyenler bu azaplardan müstesnadır. Onların güzel amelleri, o acıklı bir günde onların şefaatçisi ve kurtarıcısı olacaktır.

Doğrularım Allah’a yanlışlarım ise bana aittir.

ALİ RIZA BORAZAN

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

This site is protected by reCAPTCHA and the Google Privacy Policy and Terms of Service apply.